MAL MESELESİ
Ekonomi politikte ‘mal piyasası’ gibi bir kavram vardır.
Tıpkı köy, kasaba ve kentlerdeki ‘hayvan pazarı’ gibi, insanlığın çok eski dönemlerinden buyana var olan bir ‘piyasa’dır söz konusu olan.
‘Köle piyasası’ dahil…
Dahası ekonomi politiği, geçen yazıda sözünü ettiğimiz ‘değer’den önce bu ‘piyasa’ denilen oluşumla başlatan ekonomistler de yok değildir.
Nitekim, Sohn-Rethel’in ‘değişim’i (yani alış-verişi) ‘değer’den önceye koyan yaklaşımına da ileride değineceğiz.
Dikkat edilirse ‘mal’, ‘piyasa’, ‘değişim’ ve dolayısıyla ‘bölüşüm’ ve ‘para’ gibi, doğal insan yaşamının ‘olmazsa olmaz’ları olan ‘temel kavramlar’dan söz etmekteyiz.
‘Ekonomi’nin de, ‘toplum’un da , ‘psikoloji’nin de, ‘kültür’ ve ‘tarih’in de bu ‘temel kavramlar’dan hareket ettiğini söyleyebiliriz.
Adı üzerinde, bütün sosyal bilimlerin ‘temel’ini bu ‘olgu’lar oluşturmaktadır. Ardından, ‘bilme’ ya da ‘tanıma’ dediğimiz işlem gelecektir ki, buna ‘bilim’, yani ‘olgu’ların hangi koşullar altında geliştikleri, nedenleri ve sonuçlarının hangi ‘kural’ ya da ‘yasa’lara bağlı olduklarını ortaya çıkarmak gerekecektir.
Ve her ‘bilimsel disiplin’, kendine özgü ‘yöntemler’le o olguları ya bütünsel olarak, ya da kendi seçtikleri ‘yön’lerini (görünüm-aspect) yine kendilerine özgü bir biçimde ‘betimleme’ye, yani ‘tasvir’ etmeye çalışacaklardır.
Diğer disiplinleri bilemem ama, klasik denilen ‘ekonomi politik’ten ‘neo’ ya da ‘modern’ ve hatta ‘post’una kadar tüm ‘ekonomi’ sözde ‘bilim’inin, bu temel ‘olgular’ı ‘betimleme’ye, ‘yorumlama’ya ve kendince gelecekle ilgili ‘öngörü’de bulunmaya hasrettiğini söyleyebilirim.
Daha önceki yazılarda, ‘para’ ve ‘değer’le ilgili kimi açıklamalar yapmıştık.
Şimdi şu ‘mal’ dediğimiz şey her ne ise, ‘ekonomi’ denilen sözde ‘bilim’ gibi ‘üzerine’ konuşmak değil ama ‘hakkında’ düşünmeye çalışalım.
Ve Marx’a değil ama Yunus Emre’ye soralım. Yunus diyor ki; “Mal sahibi, mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi?”
Gerçekten, ‘can alıcı’ bir sorudur bu.
Ve Marx yanıtlıyor: ekonomistlerin ‘mal’ dedikleri, özünde bir ‘meta’dır (marchandise) ve her ne olursa olsun içeriğini ‘insan emeği’ oluşturmaktadır.
Kölelerin yeniden-üretimleri (üreme) dahil.
Yani ‘mal’ın da ‘mülk’ün de ‘ilk sahibi’ Tanrı falan değil, bizzat ‘insan’dır, onun ‘emeğidir’.
Şimdi aklı-evvel kimi ‘ekonomist’ler, bunu Adam Smith ve Ricardo gibi ‘baba’larının da söylediğini ileri sürebileceklerdir.
İşte onlara Marx’ın yanıtı, ‘soyut emek’ ve ‘toplumsal emek’ gibi kavramlar olacaktır ki, onlar hiçbir zaman bu son kavramlar üzerinde derinliğine düşünmek zahmetine katlanmamışlardır.
Örneğin Fransa’da, gençliğinden itibaren bu ‘meta ekonomisi’ne karşı çıkan bir ‘köylü’ olup, sonradan köylüleri kooperatifler kurarak örgütleyen ve ardından hem Fransa Meclisi ver hem de Avrupa Parlamentosu’na seçilen José Bové diye biri, “Dünya bir ‘meta’ değildir” diye haykıracaktır. (Le monde n’est pas une marchandise ; des paysans contre la malbouffe, avec François Dufor, entretiens avec Gilles Luneau, 2001)
Fransa’nın Amerika’dan hormonlu sığır eti almasına, bir sığır çobanı olan José Bové karşı çıkarken, ‘meta ekonomisi’nin dünyayı ve giderek insanlığı ‘çürüttüğü’nü ileri sürecektir.
Yani, ‘ilk sahibi’ olmadığımız ‘doğa’ dahil, ‘insan doğası’nı bile bu ‘meta ekonomisi’ çürütmektedir.
Marx kapitalizmin “cellulle germinale”, yani kısaca “tohum”unu, ‘mal’ların ‘meta’ya dönüşümüne bağlamaktadır.
Yani ‘Mal’ların ‘piyasa için üretim’ine başlanması ya da ‘meta’ya dönüşmesi demektir.
Fizikteki ‘ilk hareket’ ettirici gibi bir şey. Ve boşlukta ilk hareketini alan cisim gibi, ‘meta’ da kapitalizm içinde ‘sonsuz’ bir gelişim olanağı bulacaktır.
İnsanca ‘kullanım’ yerine egoist ‘değişim’ için üretim ve yeniden-üretim, ve ilah…
Ancak ve ne var ki, ‘meta’ ile birlikte ‘fetişizm’ de başlayacaktır.
Büyü, tabu, totem ve ya da ‘Din ve Allah’a işte bu aşamada çok önemli bir işlev düşecektir.
Örneğin, ‘mülkiyet hakkını’ en ‘kutsal hak’ olarak görenler, hırsızlıklarını örtmek için ya ‘Allah verdi’ ve ya da ‘Benim değil Allah’ın deme olanağı bulabileceklerdir.
Bizim aklı-evvel, güya demokrat, liberal her ne ise öyle olanlar ise, ‘çalışmış onun da olmuş’ diyerek bu emek hırsızlarının şakşakçılığını yapmaktan geri durmayacaklardır.
Çünkü bu sonuncular ‘insan emeği’nin ‘soyutlama’sını yapmayı asla başaramamışlardır.
Kendi emeklerinin ‘meta’laştığını göremeyecek kadar ‘mal’laş(tırıl)mışlardır da denilebilir.
‘Köle piyasası’ndaki ‘köle-mal’lar gibi…