“MALTA PARMAĞI”

“MALTA PARMAĞI”

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Nis 14, 2021 16:03

“MALTA PARMAĞI”

Malta, Akdeniz’de, Sicilya’nın altında bir küçücük ada. Kendi küçük adı büyük. Adının büyük olduğunu ilk kez geçen yıl öğrenmiştik, en zenginlerimizin, ünlü iş adamlarımızın Malta vatandaşlığı gündemdeydi.

Kurtuluş Savaşı'nda, İstanbul'un işgalindeki, İngiliz - muhbir işbirliğiyle Malta’ya sürülen yüz elliye yakın kişiyi (Malta sürgünleri) de unutmayalım. Asker – sivil önemli kişiler; yazarlarımız, gazetecilerimiz, devlet adamları, yöneticiler…

Yok yok, bu kadarla sınırlı değil bağımız bu adayla, bunun çok öncesi de var. Yoksa ülkemizde çok yetişen bir tür eriğe (yenidünyaya) neden malta muşmulası, malta eriği diyelim?

Avlu döşeme taşlarının bir türü, yumuşak olanı, kolay yontulanının adı da malta taşı değil midir? Ya maltapalamudu? Uskumrugillerden bir Akdeniz balığı, pullu, çizgili bir balık.

Malta’yla başlayan bir hastalık bile var: Maltahumması. Bir tür mikropla (Burucella) bulaşan bulaşıcı bir hastalık. Bu hastalığın hayvansal ürünlerden (en çok keçi sütünden) insana bulaştığı söylenir.

Malta Şövalyeleri (Tapınak Şövalyeleri) bin yıl önce kurulmuş ünlü bir tarikatın adı. Hristiyan tarikatı. Masonluk… Malta haçı… Aytunç Altındal’ın AB’nin gizli şifrelerini anlatan kitabı; Gül ve Haç Kardeşliği.

Filmcilikte de öncü Malta. Bakınız; polisiye film; “Malta Şahini”. Bir heykelciğin adı. Çoğu filmin de çekim yeri burası.

Malta, bir adalar Cumhuriyeti, öncesinde İngiliz sömürgesiydi, üstelik 2004 yılında bu mini minicik yapay (!) ülke AB’ye alındı.

En son iki gün önce de, bir ziyaretleri oldu Malta’nın Ankara elçisinin: “Malta’nın Ankara Büyükelçisi’nden KTO’ya (Kayseri Ticaret Odası) ziyaret, diye geçti haberlere bu ilginçlik. Büyükelçi, “Çevre sağlığı ve karbon salınımı ile ilgili ciddi yatırıma ihtiyacımız var. Türkiye için bir fırsat olabilir.” demiş. Nerede? Kayseri’de. Kayseri neresi? Bir ilimiz.

Kayseri Ticaret Odası başkanının açıklamaları akıl uçuracak türden: “ Kayseri ile Malta 2.2 milyon dolarlık ticaret gerçekleştirmiştir. Kayseri en fazla ihracat yapan 9’ncu şehirdir. Ülke olarak Malta ile kimyevi maddeler, elektrik-elektronik, otomotiv, gemi ve yat ve tütün gibi sektörlerle ağırlıklı olarak çalışılıyor.”

Malta’nın büyükelçisinin dedikleri de dudak uçuklatıyor, sen neymişsin be Malta?

“ Türkiye ile 16. Yüzyıla dayanan bir dostluğumuz var. Osmanlının izleri hala Malta’da duruyor. Türkiye’den de birçok öğrenci dil kursu için Malta’ya geliyor. Öğrenci değişimleri ile güzel çalışmalarımız var. Malta’da 500’ün üzerinde Türk firması iş yapmaktadır. 2020 yılında Türkiye’den Malta’ya yatırım 2.2 milyar dolara ulaştı. En önemli yatırımlarımızı Türkiye ile gerçekleştirdik. Malta güvenilir bir liman. Avrupa’ya açılan bir kapı.”

Şunu da duydunuz muydu? Malta ile günde 22- 27 uçak seferimiz varmış. Malta ile ilgili bu gizemleri çözecek bir gazetecimiz olaydı keşke… Oraya, olanlara trene bakar gibi bakmayaydık…

Neyse, bunlar derin konular içine girersek çıkamayız. Bu gündelik yazıda bizi kopan parmak uçları ilgilendiriyor.

İki gün öncenin, Malta’dan sırt çantasıyla getirilen parmak ucu öyküsü.

“Kopan parmağını Malta’dan getirip diktirdi.”

Öykü aylar öncesinin bir olayı olmalı. Veya hiç böyle bir olay olmadı, iş olsun torba dolsun diye anlattılar. Önceki gün gazete sayfalarını bunlarla doldurdular, bol bol da cerrah reklamı yaptılar…

Yazılanları denetlemek için haberin kasetini dinliyorum (en sevmediğim iş), doğruymuş, Şubat’ta olmuş olay. Tıpkı, “Tünelde Doğum” haberi gibi, bir haber. Ameliyatçı hekim reklamı mı, Malta’ya dikkat çekmek mi, yoksa kişisel bir ego tatmini mi, bilemeyiz…

Mühendis Bey, açık denizdeymiş görevde, Malta yakınlarında. 29 yaşında, 2014 yılından beri oralarda, yani 22 yaşından beri uzaklarda görevde. Bir kaza oluyor (nasıl bir kaza denmiyor), söz konusu kişinin, işaret parmağının ucu kopuyor. Kopan parça oradakilere bulduruluyor (denizde mi karada mı denmiyor). Hemen Malta’dan helikopter kalkıyor mühendisi alıp hastaneye götürüyor. Orada yara temizlenmiyor bile, adamı hastaneye helikopterle götürüyorlar ama ne hikmetse yarasına bakmıyorlar. Anlatımdan; “Orada pansuman bile yapılmadı.”

E, neden sizi taşıdılar helikopterle hastaneye? Boş verin, böyle anlatıldığına göre vardır bir bildikleri. Üstelik, hastanede, boşuna saklamayın parmak ucunu, atın çöpe demişler.

Buna rağmen pes etmiyor, diş hekimi dayısını devreye sokuyor bu kişi, İstanbul’da hemen bu işin uzmanı bulunuyor, hastane ayarlanıyor, uçağın kapısına cankurtaran dayanıyor… Neredeyse 24 saat sonra parmak ucu dikiliyor.

Şubat’taki olay şimdiymiş gibi canlandırılmış. Haber, iki gün öncenin. Tüm haber ajanslarına gitmiş aynı sözlerle bu inanılmaz öykü.

İşte, “Diken” sitesinden. TRT’de bile aynı haber, aynı resimler: “Malta’da kopan parmağını sırt çantasında Türkiye’ye taşıdı.” Cerrah ile hastası beyaz gömlekli mühendis bir masada karşılıklı duruyorlar. Anne, olay yeniymiş gibi anlatırken gözyaşlarına boğuluyor. Parmak görünmesin diye haberde ışıklandırılmış o bölge. Ama başka yerlerde resimlerini bulmak mümkün.

Kaba bir dikişle tutturulmuş parmak ucu, morumsu renkli bir parmak. Şubattan bu yana bu kadar mı düzelmiş, 11 saat süren bir mikro cerrahi dikişi böyle mi olurmuş biz bilemeyiz. Bu konuda bilinen tıp bilgileri ters yüz edilmiş çünkü. Olay, “Tüneldeki doğuma” pek çok yönden benziyor. Orada da hastaneden bir bildirim yoktu, her şey kurgulanıp çekilmişti magazin haberi havasında. Burada da aynısı. Madem öyle bir ilk yaşatmışsınız tıp tarihinde, bu tür doku eklemede, hani ilgili hastane bilgileri raporları, bildirimleri? Bilimsel bir anlatım, kanıt? Madem en uzun süre bekletilen ve dikilince tutan doku ameliyatı imiş bu, neden iki ay beklediniz bunu basına tanıtmayı…

Yirmi dört saate yakın bir süre geçmiş, parmak ucunun kopmasıyla dikilmesi arasında, dediklerine göre. Parmak ucu, mühendisin bir arkadaşından bulduğu piknik tüpü buz aküsü içinde taşınmış bunca süre. Nasıl uçak bulunmuş orasını es geçiyorlar. İstanbul’a varmalarını “Şansımıza ulaştık!” diye anlatıyor, mühendis.

Bizde şanslı adamlar çok… Şartlar herkes için eşit değil. Doktorun açıklaması, Atatürk’ün kurduğu, kanla irfanla kurulan kutlu devletimizin, “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle” kuralına pek uymuyor. Aldığın hizmet, değerin kadar, kim olduğuna bağlı;

“Bazı şeylerin telafisi yok, bir mühendisin işgücü kaybına uğraması çok ciddi bir kayıp. Hem ülke için, hem kendisi için, hem de ailesi için. Kitabi bilgiye göre bu kadar süre geçtikten sonra bu ameliyatta başarılı olma ihtimaliniz neredeyse yoktu.”

Parmak ucu kopması denince bir de herkesin aklına Fatih Terim gelir. Film gibi öykü derler onun yaşadıklarına. Evlerinin önündeki, deniz manzarasını engelleyen koca kayayı denizden kaldırmak istemişler bir zamanlar, on iki yıl kadar önce. Olay aklımızda daha dün olmuş gibi, o kadar canlı.

Basın yayında kıyametler koparılmıştı çünkü.

“Bodrum'da Fatih Terim'in halat ile tonoz arasına sıkışan parmağının ucu koptu. Denizde bulunan…”

Kaya, bağlanarak oradan çekilirken halatla kaya arasında kalan ortaparmağının ucu kopuyor ünlü antrenörün. Hemen dalgıç bulunup suya daldırılıyor, ne büyük şans, ufacık, kopan parmak parçası suda bulunuyor, önce Bodrum’da özel bir hastaneye gidiliyor, sonra özel uçakla hiç zaman yitirilmeden (altı saatte) İstanbul’da hastaneye yetiştiriliyor ve parmak ucu dikiliyor… Mutlu son!

Bir parmak öykümüz daha var bir ünlümüze ait. Bu yılın başında (ocakta) gazeteleri tutmuştu haberi. Sayfa sayfa resimlerle. “Batsın bu dünyacı” akil arabeskçimizin bahçede yürürken ayağı takılmış, düşmüş, elinin bir parmağı kırılmış. Nesi haber bunun mu diyorsunuz? Aşk olsun, olayı baştan sona evde videoya çekerler de eve gelen hekimin parmak tedavisi an be an filme çekilir de, bu haber olmaz mı?

Bunu haber diye gazetesinde yazan yayınlayan gazeteci ne diyordu? "Ya o kırık parmağını kullanamasaydı, nasıl yapardı müzik çalışmalarını sanatçımız?"

Malta’dan gelen mühendis için ne diyor parmağın ucunu ben diktim diyen cerrah, “Mühendis, ya o parmağının ucunu yitirseydi, nasıl çalışırdı bu genç yaşında, ne yapardı?"

Gazeteleri dolduran diğer parmak kopma, trafik kazalarındaki organ kopma, parçalanma öykülerini boş veriniz. Beş hastane dolaştırılıp parmağı dikilmeyen çocuğun öyküsü gibi iç acıtan öyküleri ne edeceksiniz?

Bodrum, Malta, parmak ucu öyküleri…

Parmak uçları, parmak kırıkları… Parmak…

Malta’dan parmağa, ticarette, bilmediğimiz işlerde Malta parmağı…

Acep kimlerin vardır Malta’da parmağı?

Bal tutan parmak yalayanların parmağı…

Çalışan iş tutan ellerin parmakları, boş kalan eller, yoksullaşan toplum.

Salgın diye diye korkuyla korkutulan insanlarımız…

Parmak…

Parmak basmak, parmak atmak, parmağına dolamak…

Parmaklarını yemek, parmağı ağzında kalmak, hepsini parmağının ucunda çevirmek, parmağını her bir işe sokmak…

Parmağında oynatmak…

Parmak ısırtmak…

Sonuç: “İş bilenin, kılıç kuşananın!”

*
Çocukluğa dönelim, bir tekerlemeyle sözü keselim!

Aç avucunu, saymağa başla:

“Şuraya bir toy (kuş) oturmuş.

Bu (başparmak), yakalamış, bu (işaret parmağı), tüylerini yolmuş, bu (orta parmak) pişirmiş, bu (yüzük parmağı) yemiş…"

Küçük parmağa gelince sıra, parmağı sallar ağlamaklı bir sesle söylersin: “Bu da(serçe parmak) okuldan gelmiş; “Hani bana hani bana demiş!”

Ağlamış…”

Feza Tiryaki, 13 Nisan 2021
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x