Manzara-i Umumiye

Manzara-i Umumiye

İletigönderen İrfan Tuna » Çrş May 19, 2010 10:36

19 Mayıs 2010

Manzara-i Umumiye

İrfan Tuna

Büyük devrimci önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, 15-20 Ekim 1927’de, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2’inci Kurultayı’nda yaptığı 6 gün süren konuşmasına (Nutuk), 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarken yurdumuzun hangi koşullar altında olduğunu anlatarak başlar.

Aşağıda okuyacağınız bölüm, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konuşmasının ’’19 Mayıs 1919’da Manzara-i Umumiye’’ başlığıyla bilinen giriş bölümünden özetlenmiştir.

***

Aralarında Osmanlı Devleti’nin de yer aldığı İttifak Devletleri Büyük Dünya Savaşı’nda yenilmiş, koşulları ağır bir ’’Ateşkes Anlaşması’’ imzalanmıştır. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca, ulus yorgun ve yoksul durumdadır. Ulusu ve yurdu bu savaşa sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek ülkeden kaçmışlar, Padişah ve Halife unvanını taşıyan Vahdettin, kendini ve tahtını koruma çabası içinde alçakça yollar aramaktadır. Damat Ferit başkanlığındaki Hükümet, güçsüz, onursuz ve korkaktır; Padişah Vahdettin’le birlikte kendilerini koruyabilecek her duruma boyun eğmektedirler. Ordu’nun silahları alınmış ve alınmaktadır.

İngiltere, Fransa ve İtalya’dan oluşan İtilaf Devletleri ’’Ateşkes Anlaşması’’nın koşullarını hiçe sayarak, uydurma gerekçelerle yurdumuzu işgal etmeye başlamışlardır. İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’a çıkmıştır; Adana’ya Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep’e İngilizler girmiştir. Antalya ile Konya’da İtalyan birlikleri, Merzifon’la Samsun’da İngiliz askerleri bulunmaktadır. Her yanda emperyalist işgalcilerin subay ve özel adamları faaliyet yürütmektedir. 15 Mayıs 1919’da da İtilaf Devletleri’nin onayıyla Yunan ordusu İzmir’e çıkmıştır.


Diğer yandan, aynı bugün olduğu gibi emperyalistler, ülkemizde azınlıklar üzerinden sahneye koydukları oyunu o gün de oynamaktadır. Ermeni ve Rum azınlıkları kışkırtıcı amaçlarla örgütleyen misyoner faaliyetleri tüm hızıyla sürmektedir. İstanbul’daki Rum Patrikliği yurdun dört bir yanındaki yerli Hıristiyan azınlıkları kışkırtıcı amaçlarla örgütleyen bir merkez konumundadır. Patrikhane’de kurulan Mavri Mira Kurulu, illerde çeteler kurup yönetmektedir. Samsun, Trabzon ve tüm Karadeniz kıyılarındaki Pontus Cemiyeti, İstanbul’daki merkeze bağlı olarak çalışmaktadır. Ermeni Patriği de aynı oyunun içindedir. İstanbul’dan yönetilen Kürt Teali Cemiyeti ise Diyarbakır, Elazığ, Bitlis illerinde yabancı devletlerin kanadı altında bir Kürt Hükümeti kurmaya çalışan bir başka işbirlikçi örgütlenmedir.

Bu durum karşısında yurdun dört bir yanında vatanseverler tarafından kurulan irili ufaklı pek çok örgütlenme ortaya çıkmıştır. Bu cemiyetlerin hepsi de vatanı işgalden kurtarmayı öngörmekle birlikte, siyasal hedefleri birbirinden farklıdır; bazılarının ise düşünceleri oldukça karışık ve sapmalara açıktır. Örneğin Trakya-Paşaeli Cemiyeti, Osmanlı Devleti’nin çökeceğini yakın bir olasılık olarak görerek, Osmanlı yurdunun parçalanacağı korkusu içinde Trakya’yı, Batı Trakya ile birlikte İslam ve Türk topluluğu olarak kurtarmayı düşünmektedir. Bu amaca ulaşmak için de İngiltere’nin ya da Fransa’nın desteğini sağlamayı düşünmektedir. Oysa yabancı bir devletin, hem de ülkeyi işgal eden emperyalistlerin desteğinde kurtuluş yolu aramak daha işin başında başlı başına bir teslimiyet ve sapmadır. Bunun yanı sıra Amerika himayesinde kurtuluş yolu önerenler, Osmanlı ülkesinin parçalanacağı korkusu içinde vatanı değil kendi bölgelerini ve başlarını kurtarma arayışı içinde olan başkaları da vardır.

Diğer yandan, vatanımızı kurtarmak için yollar arayanların büyük bölümü, yüzyıllardan gelen bir alışkanlıkla Padişah ve Halife’yi gücendirmemeye büyük bir özen göstermektedir.

***

Tüm bu sapmaya açık çözüm arayışları karşısında, ülkemizi emperyalist işgalden kurtaracak tek doğru çözüm yolu, vatanın tümünü emperyalist işgalden kurtarmak için ’’Ya Bağımsızlık, Ya Ölüm!’’ kararlılığıyla, tüm vatansever güçleri tek merkezde birleştirmek ve tek merkezden yönetmektir.

İşte Mustafa Kemal’i, Mustafa Kemal Atatürk yapan büyük fark budur. Daha Samsun’a çıkarken bu tek doğru çözüm yolunu saptayıp bu uğurda ölümü bile göze alarak mücadele etmiş olmasıdır.

Dahası, Mustafa Kemal daha işin başında, gerçek anlamda yapılacak bir vatan savunmasının, ülkeyi işgal edenlerle birlikte, onlara teslim olan ve onlara hizmet eden bir Padişahı da eninde sonunda karşısına alacağını çok iyi bilmektedir. Kaldı ki, Mustafa Kemal, daha ulusal kurtuluş savaşının başında, Padişahlık ve Halifeliği tasfiye etmeyen bir bağımsızlık savaşının, başarıya ulaşsa bile ileride yeniden emperyalistlere teslim olma tehlikesiyle karşı karşıya olacağını saptamıştır…

Ayrıca, Mustafa Kemal, Samsun’a Vahdettin tarafından görevlendirilerek gönderilmesi konusuna da Söylev’in birinci bölümünde açıklık getirmektedir. Evet, Samsun’a Osmanlı Devleti tarafından gönderilmiştir ama Mustafa Kemal’i Samsun’a gönderenlerin amacı ile Mustafa Kemal’in Samsun’a gidiş amacı asla aynı değildir. Bu durumu Mustafa Kemal Söylev’in birinci bölümünde aşağıdaki sözlerle belirtmektedir.

’’Üçüncü Ordu Müfettişliği ki müfettişi bendim, karargâhımla Samsun’a çıkmış bulunuyordum. (…) Bu geniş yetkiyi, beni İstanbul’dan sürüp uzaklaştırmak smacıyla Anadolu’ya gönderenlerin bana nasıl verdiklerine şaşabilirsiniz. Hemen söylemeliyim ki, bana bu yetkiyi onlar bilerek ve anlayarak vermediler. Benim, her türlü olursa olsun, İstanbul’dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe, ‘Samsun ve yöresindeki güvensizliği yerinde görüp önlemek için Samsun’a gitmekti’. Ben, bu işin başarılmasının bir görev ve geniş yetki verilmesine bağlı olduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O günlerde Genelkurmay’da bulunan ve benim amacımı bir dereceye kadar sezinleyen kişilerle görüştüm’’ (Gazi Mustafa Kemal Atatürk-Söylev-Basıma Hazırlayan Ord. Prof.Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Çağdaş Yayınları, 11.Bası, Ekim 1982, s.41)

19 Mayıs 1919’da Samsun’a işte bu koşullarda çıkar büyük önderimiz.

Ve böyle başlar; limanlarına, tersanelerine kadar girilen, ordusu dağıtılan, maliyesi Düyun-u Umumiye’ye, varlıkları kapitülasyonlarla yabancı şirketlere teslim edilen, halkı cahil bırakılmış, yorgun ve yoksul düşürülmüş ülkemizi dünyanın en büyük emperyalistlerinin işgalinden, işbirlikçilerin şerrinden kurtaran ulusal kurtuluş savaşımız…

Evet dostlar, geldik günün sorusuna, acaba şimdiki manzara-i umumiye nedir?

Nazım Hikmet-Kuvayi Milliye Destanı-1.Balüm...

Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: 19 Mayıs 2010’daki Manzara-i Umumiye

İletigönderen İrfan Tuna » Çrş May 19, 2010 17:33

VATANINA SAHİP ÇIK

Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Manzara-i Umumiye

İletigönderen İrfan Tuna » Prş May 19, 2011 5:20

Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23


Şu dizine dön: İrfan TUNA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x