
Türkiye’deki medya anlayışını bir yanıyla şöyle özetleyebiliriz:
Suçlarken manşet, aklarken tek sütun!
“Medya mahkemesi”nin temel yasalarından birisi bu. Durum salt son döneme özgü değil. Geçmişte de büyük ölçüde böyleydi. Ancak günümüzde bu temel yasaların daha da geliştiğini ve genişlediğini görüyoruz.
Başlangıçta “suçlarken manşet” dedik ama, pek çok alanda suçlamanın da ötesine geçiliyor, doğrudan hüküm veriliyor.
Bu hüküm verildikten sonra iki şeye bakılıyor:
1. Benim gibi düşünmeyen yayın organları nasıl hareket ediyor?
2. Asıl mahkeme davaya nasıl yaklaşıyor?
Eğer öteki yayın organları konunun üstüne gitmiyorsa, onların üzerine gidiliyor:
- Neden haber yapmıyorsunuz?
- Yoksa siz de mi onlardansınız?
- Bu haber değilse ne haber?
Asıl mahkemelere bakışın da çok farklı olduğunu söyleyemeyiz. Eğer mahkeme kendi istedikleri yönde hareket etmiyorsa hemen arşiv tazeleniyor:
- Bu mahkeme zaten daha önce de şu kararı vermişti.
- Bunu yapacağı başkanın şu tutumundan belliydi.
Böylece medyada bir mahkeme daha oluşmuş oldu:
Mahkeme kararlarını yargılama mahkemesi!
***
Yukarıda aktardığımız genel durumu bir kenara koyalım, özel bir duruma gelelim.
Kasım ayının son haftasında Silivri davasında beş tahliye kararı çıktı. İki polis, üç teğmen tahliye edildi.
O gece mahkeme salonundan ilk kez gülerek, sevinçle çıktık. 20. duruşmaya gelinmesine karşın henüz isimlerle cisimleri bir araya getiremedeğimiz için karar sonrasında herkes birbirine, “O isimler kim” diye soruyordu. “O sen misin?” diyen birbirine sarılıyordu.
20 yaş grubundaki teğmenler, polisler “gözün aydın”ları kabul ederken, tutuklu kalanlar karşısında sevinçlerini nasıl gizleyeceklerini bilemiyorlardı. Çoğunun ağzından kesik kesik şu sözcükler çıkıyordu:
“Sizin için de böyle olacak... Sizin için de!”
Herkesin ortak sevinci şuydu:
Sorgusu yapılmayan kimse serbest bırakılmayacak, kanısı demek ki doğru değil. Dosyaya göre sorgusu yapılmayanlar için de tahliye kararı çıkabilecek!
Böylece umut yüzdesi bir doz daha artmış oluyordu.
O gençler tutuklandıklarında manşetti. Suçlama da suikast timinden tutun özel çeteye kadar uzanıyordu. Serbest bırakıldıklarında ise “tek sütun” haber oldular.
Tahliye elbette beraat anlamına gelmiyor, yargılama devam edecek. Zaten tutukluların ortak isteği bu; kimse yargılanmaktan kaçınmamalı, bunun tutuksuz sürmesi esas kabul edilmeli!
Mahkeme tahliye kararını şu gerekçeye dayandırdı:
“Dosya kapsamı ve suç vasfının değişme ihtimali dikkate alınarak...”
Mahkemenin bu kararı, medyanın aylar önce verdiği hükmün havada kalma olasılığının yüksek olduğunu ortaya koymuyor mu?
***
İnsanların yasalar karşısındaki durumunu ortaya koyan tanımlardan biri şudur:
Bir insan ömrünün sonuna dek suç işlemeyeceğine dair söz verebilir ama, hiç yargılanmayacağına dair söz veremez!
Hiçbir özel amacım, art niyetim yok. Ancak davalarla ilgili ahkâm kesenlerin bu sözü unutmaması gerekiyor.
Türkiye’de giderek yıpranan kavramlardan biri de hukukun üstünlüğü!
Bu kavramın yerini şu aldı:
Davaların ayrıcalığı.
O ünlü sözü şöyle ayarlayabiliriz:
Bana hangi davaya nasıl baktığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!
ankcum@cumhuriyet.com.tr
Mustafa BALBAY, Cumhuriyet, 12 Aralık 2009