
Mehdi yaratma sanatı ve kullanım kılavuzu
SAİD Nursi’nin çınar ağacına elde çay bardağı sokakta yürür gibi çıktığına inanan büyük bir kara kalabalık var bu ülkede. Bu gerçek mucizeyi (!) Mustafa Yıldırım’ın "Meczup Yaratmak" (Ulus Dağı Yayınları, s. 119) kitabından öğreniyoruz. Mustafa Yıldırım da bu peygamber mucizesini Bediüzzaman’ın şakirtlerinden Süleyman Şahiner’in "Hatıralarda Bediüzzaman" (s. 188) adlı menkıbeler kitabından aktarmış.
Haydi gelin bu ortamda demokrasiden, özgürlüklerden ve insan haklarından konuşalım, isterseniz. Böyle bir ortamda yetişen babayiğitler elbette seçimlerde aldıkları oyu hukuk devletini çiğnemek için kullanacaklardır. Yargı karşısında kendilerini Kuran ayetleriyle savunacaklardır.
YAZMIŞ AMA YANMIŞ!
Mustafa Yıldırım’ın kitabını ağzım bir karış açık hayretler içinde okuyorum:
Said Nursi (Kürdi) kendi ağzından yazılan özyaşamöyküsünde, yirmi yıllık eğitimi üç ayda tamamladığını söylemektedir (s. 11). Said Nursi beş günde inorganik kimyayı öğrenip bir öğretmeni yenmiştir.
Prof. Dr. Şerif Mardin, Said Nursi’nin bir cebir kitabı yazmış olduğunu ileri sürer (s. 20); ancak Süleyman Şahiner ortada olmayan kitabın bir yangında yok olduğunu belirtir.
Said Nursi kendi ağzından yazılan kitapta tarih, coğrafya, riyaziyat, jeoloji, fizik, kimya, astronomi, felsefe ilimlerinin esaslarını elde etmiştir. Nasıl elde etmiştir belli değil! Kendi iddiasına göre 80-90 kitabı üç ayda ezberlemiştir. Said Nursi her ezberden sonra bir öğretmenle karşılaşır ve münazarada onu yener(!).
MİLİTAN SAİD KÜRDİ
Said Nursi (Kürdi), bir İslamcılık ve Kürtçülük militanıdır. İslamcılar ona "Nursi" Kürtçüler ise "Kürdi" derler. Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucularından, Şeyh Said ve isyanının destekçilerindendir.
Kurduğu Nurculuk olarak bilenen İslami-Kürdi hareket 1950’den itibaren bir kanser gibi Türkiye’yi sarmaya başlamış ve Fethullahçılık olarak bilinen "Yeni Nurculuk" ile dünyaya açılmıştır. Şu anda ülkeyi kanser gibi kemirmektedir!
Okuma yazma bilmediğini ileri süren ve kitaplarını şakirtlerine söyleyerek yazdıran Said Nursi’nin, okuduklarımdan öğrendiğime göre, bir peygamber yöntemi kullandığını söyleyebilirim. Rüyalar görmekte, açıkça söylemese de rüyalarında Allah ile konuştuğunu ileri sürmektedir; Hz. Muhammed sık sık rüyalarına girer ve talimatlar verir.
"İki düş görerek önemli görevler üstlenen Said-i Kürdi, kendi anlatımına göre ilk kerametini de Bitlis yolunda gösterir: Elleri kelepçelidir. Abdest almak ister. Ancak kelepçeler kendiliğinden açılır." (S. 19)
Said Nursi mehdilik, peygamberlik iddiasındadır. Bu imalat ve inşaatı bizzat kendisi yönetmiş ve kendisine Cemal Kutay, Necmettin Şahiner, Rohat ve Prof. Dr. Şerif Mardin kitaplarıyla kalfalık etmişlerdir. Fethullah Gülen de Said Nursi yöntemi kullanmakta ve adım adım onu taklit etmektedir.
ABD’nin önderliğinde Kemalizm, Komünizm ve Masonluk’a karşı cihat açmış olan yapıntı mehdi Said Nursi’nin başarılı olmadığını kimse söyleyemez.
ABD, kendisi tarafından yazılmış olan bir kullanım klavuzuna uygun olarak Said Nursi’yi kullanmış, şimdi onun bir klonu olan Fethullah Gülen’i tepe tepe kullanmaktadır.
Özdemir İNCE
9 Nisan 2008

Said Nursî safsatasına dair
9 NİSAN 2008 günü, Mustafa Yıldırım’ın “Meczup Yaratmak” (Ulus Dağı Yayınları) adlı kitabına dayanarak, “Mehdi Yaratma Sanatı ve Kullanım Kılavuzu” başlıklı bir yazı yayımlamıştım.
Amacım, Said Nursî olayının gerisindeki hurafelere ve safsatalara dikkatleri çekmekti. Yazı nurcuları öfkelendirip telaşlandırdı. Telaşlanmanın gereği yoktu aslında: Olan olmuş, bu safsatayı (“efsane” demiyorum) artık tersine çevirmek olanaksız.
Safsataya dayanak olarak, yazımda, birkaç örnek göstermiştim:
“İki düş görerek önemli görevler üstlenen Said-i Kürdi, kendi anlatımına göre ilk kerametini Bitlis yolunda gösterir: Elleri kelepçelidir. Abdest almak ister kelepçeler kendiliğinden açılır. (s. 19)”
HEM HAPİSTE, HEM DIŞARDA
Said Nursî safsatasının mimarlarından Süleyman Şahiner’in “Hatıralarda Bediüzzaman” adlı göz boyama kitabını bulup okuyamadım. Kitapta, Said Nursî’nin elinde çay bardağı ile Barla’daki evinin önündeki çınar ağacına ellerini kullanmadan çıktığı yazıyormuş.
Ama bir başka mehdi ya da meczup yaratma kitabını okudum yazarın: “Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî” (Nesil Yayınları, 58. baskı).
Kitapta yer alan safsatalardan örnekler:
- Kürdistan Devleti kurmayı kabul etmez. (s. 221)
- 1921 yılında, “Ya rabbi senin askerin çoktur. Bu melunlara fırsat verme” diye yakarır. Bu yakarı üzerine bir maymun Yunan kralını ısırarak öldürür. (s. 228)
- Gemici Mehmet keklik avlamak ister. Said Nursî engel olur. Bunun üzerine bir keklik sürüsü saatlerce başlarının üzerinden ayrılmaz. Şükran mahiyetinde! (s. 279)
- Savcılar mapusane damında olması gereken Bediüzzaman’ı çarşıda pazarda dolaşırken görürler. Ama o hem hapishanede yatmakta hem de çarşıda pazarda dolaşmaktadır. Aynı anda iki yerde birden olabilmektedir. (s. 313, 336)
- “Eskişehir hapsinde tifo aşısı diye sol meme üzerinden zehir şırınga ediyorlar. Vücut zehri tecrit ediyor. Orası sertleşmiş kalmıştı. Zamanla zehir yavaş yavaş balmumu şeklini almış, bir defasında da kopmuştu.
Parçasını ayırmış, saklamış. Bir gün ziyaretine gittiğimde ‘Bak’ dedi. O parçayı sol göğsünün üzerinde çukurluğa koyuyor. Tam oraya koyuyor. Zehirlediklerini ispat ediyor.” (s. 352)
TEK TANIĞI KENDİSİ
Bu türden safsataların tanıkları nedense hep doktorlar, yüzbaşılar, albaylar, binbaşılar oluyor.
Said Nursî tam anlamıyla bir megaloman ve mitoman. Valileri, kaymakamları, devlet görevlilerini durmadan paylıyor. Örneğin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’a “Bu sarık bu başla beraber çıkar!” (s. 336) diye meydan okur. Ancak meydan okumalarının, mucize gösterilerinin kendisinden başka tanığı yoktur.
Bütün mucizeler ve kabadayılık gösterileri kendi sözlerine dayanır. Düşlerinde geleceği görür, düşlerinde Allah ve Peygamberi ile konuşur. İster inan ister inanma! Ben ne yazarsam yazayım, mürekkep yalamışlar, diplomalılar da aralarında olmak üzere ona birçok inanan var.
Anladığım kadarıyla “Hür Adam” filmi Cemal Kutay, Necmettin Şahiner, Rohat ve Şerif Mardin gibi safsata tüccarlarının kitaplarına dayanıyor.
Özdemir İNCE
14.01.2011