Cihat ve savaş kavramları da sorgulanmalı
20.05.2009 08:01:39
KUR'AN'ın, saldırı savaşına izin vermediğini, meşru savunma dışında savaşın Kur'-an'dan onay alamayacağını bilmemiz ve kabul etmemiz lazımdır:
İslam tarihi bu bakımdan hem büyük güzellikler hem de büyük günahlarla doludur. "Bizim ecdadımız 'îla-i kelimetillah' için savaştı" söylemi, her zaman gerçeği ifade etmemektedir.
İnsanları, bir dinden ötekine geçirmek üzere onların canına ve malına tasallutun "îla-i kelimetillah" diye bir gerekçesi olamaz. Bu gerekçeyle yayılan bir dinin "Allah'ın dini olması mümkün değildir. Altıbuçuk asır sadece 'îla-i kelimetillah' için savaştıksa asırlarca hükmettiğimiz Balkanlar neden Müslüman değildir?
Hz. Peygamber, nübüvveti boyunca hiçbir saldırı savaşı yapmamıştır. Hiçbir peygamber saldırı savaşına mezun değildir. Saldırı savaşı, peygamberlik kurumunun ruhuna ve amacına aykırıdır.
"Bizim peygamberimizin hayatının savaşlarla dolu olduğunu nasıl izah edeceğiz" diye kaygılanmaya gerek yoktur. Şu gerçeği bilmemiz yeterlidir:
Kur'an vahyinin başladığı günden bittiği güne kadarki savaşların tümü savunma savaşıdır. Çünkü bütün peygamberlik dönemi Hz. Peygamber ve arkadaşlarının aralıksız tehdit ve saldırıya mâruz kaldıkları bir dönemdir.
Kur'an, meşruiyeti doğmuş bir savaşa izin vermekle kalmaz, onu, insan onurunun savunulması olarak kutsar, yüceltir. Ancak şunu unutmamak zorundayız:
MEŞRU SAVAŞ HANGİSİ?
Kur'an'a göre, savaşın tek gerekçesi zulümdür. Kur'an buna "tâğuta karşı savaşmak" diyor. Tâğut, zulüm, gasp ve zorbalığı egemen kılan kişi veya sistem demektir. Kur'an'ın verileri dikkate alındığında tâğutu emperyalizm sistemi olarak tanımlamak tam isabet olur.
Kur'an, zulmü herkes kendine göre tanımlamasın diye de gerekli tedbiri almış, gerekçeyi tek kelimeyle vermeyi yeterli görmemiş, bunun alt başlıklarını da atmıştır. O alt başlıklar şunlardır:
1. Saldırıya uğramak, yani bir saldırı veya işgal savaşına mâruz kalmak,
2. Ülkeye tasallut (topraklarından sürülmek),
3. İnançlara tasallut (fikir ve imanı prangalamak).
Savaşa izin veren temel ayetlerde, âdeta uluslararası norm koyarcasına şöyle deniyor:
"Kendilerine savaş açılanlara savaşma izni verilmiştir. Çünkü onlar zulme uğratıldılar. Allah onlara yardıma elbette kadirdir. Onlar sırf, 'Rabbimiz Allah'tır!' dedikleri için yurtlarından haksız yere çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler herhalde yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edene elbette yardım eder." (Hac suresi, 39-40)
Meşru savaşın şartları bunlardır.
"İla-i kelimetillah" diye ayrı bir savaş gerekçesi yoktur. Gerekçe, zulme karşı çıkıştır. Çünkü zulme karşı çıkış, "i'la-i kelimetillah"ın ta kendisidir. Bunun varlığı ise savunma savaşıyla belirlenir.
Saldırı savaşı i'la-i kelimetillah olamaz. Kutsal kitapların ve peygamberler öğretisinin ruhu ve amacı böyle bir anlayışa asla izin vermez.
Bu şartlar doğmuşsa savaş bir iman ve insanlık borcu olur. Meşruiyeti doğmuş bir savaşı vermek için zulme uğrayanların Müslüman olup olmadığına bakılmaz. Mazlumların derhal yardımına koşulur.
Kaynak