
Bu hafta sizlere son derece enteresan, içinde alınacak dersler, çok ilginç olaylar, dramatik tecrübeler, tarihimizden olaylar, politik sırlar ve daha pek çok başlıkla dolu bir yaşamı sunuyorum.
Gelin hep birlikte öğrenelim gerçekleri. Adeta bir tarih kitabı, Nail Keçili.
Ben sizden bugün tüm o fırtınalardan ve dev dalgalardan ve verilen ciddi savaşlardan sonraki ruhsal yolculuğunuzda ulaştığınız yeni limanı, iç dünyanızda yaşadığınız farkındalığınızı, yaşama bakış noktanızdaki değişimi, eski Nail Keçili ile şimdiki Nail Keçili arasındaki farkları anlatmanızı istiyorum lütfen...
Bana, bugüne kadar pekçok ropörtajda sorulan pek çok şeyler var. Üç aşağı beş yukarı, gazeteci arkadaşlar hep aynı şeyleri sordular. Bende bu sebeple çok uzun zamandır herhangi bir ropörtaj yapmıyorum çünkü hep aynı sorular...
Zaten benimle ilgili merak edilen hususlarda çok geride kalmış şeyler. Bundan 10 sene önce başlamış, 8 sene önce bitmiş hadiseler. Ondan sonrada iş hayatında ayakta tutunmak için çok büyük bir gayretle bugünlere kadar gelmişim... Şimdi, ilginç yanı ki ciddi bir kitap hazırlatıyorum şu sıra. O kitap yayınlandıktan sonra Türk Tarihi' nde çok önemli bir yer kapsayacak bir kitap. Ben ilk defa sana söylüyorum bu kitabı Sinem. Bu kitabın içinde sadece ben yokum. Bu kitapta 3 generasyon yani dedem, babam ve ben varız.
Önce aile geçmişinizden bahseder misiniz lütfen biraz? Çok ilginç ve çarpıcı kimlikler ve tarihsel olaylarla dolu aileniz çünkü.
Ailemin çok çok ilginç bir gelişmesi var. Anne tarafından büyük babam Merkez Efendi Hazretleri' nin torunu, Anneannem Osmanlı İmparatorluğu mensubu. Saray mensubu. Baba tarafım ise Haso Türk bir Sarı Keçili Aşireti. Kütahya dolaylarında yerleşmiş.
Dolayısıyla baba tarafım daha silahçı, daha savaşçı, Türkiye' de daha büyük işlere katılmış. Türkiye' nin özellikle İstiklal Mücadelesi' nde çok büyük rolleri olmuş. Fakat bunların tarihe intikalinde, tarihin yazdığı şekle geçişinde hep kulaktan dolma hadiselerle gelişmiş olduğu için pek çok yanlışlıklar olmuş. Mesela Yeni Bahçe' li Şükrü Bey, yani benim amcam ki Atatürk' e hizmet etmiş çok büyük silahşörlerden bir tanesidir. Harp zamanında, İstanbul' dan Anadolu' ya silah taşıma sorumluluğu O' nundu. İngilizler silah taşıyan gemilerden birini yakalıyorlar.Yeni Bahçeli Şükrü' de adamlarıyla gidip Ayasofya' yı işgal ediyor ve '' Türk Gemileri' ni hemen serbest bırakmazsanın Ayasofya' yı havaya uçururum.'' diyor. Bu, tarihe '' Ayasofya' yı havaya uçurma tehdidiyle. '' geçiyor fakat İngilizler' e Anadolu' ya silah taşıyan gemileri serbest bıraktırtmak için olduğundan hiç bahsetmiyor tarih.
Dedem Nail Bey, Atatürk' e suikast hadisesi sırasında itham ediliyor. Böyle bir rolü olmadığını Atatürk bizzat benim babamın yüzüne ifade ediyor. Dedeme karşı olan bu hadisedelerde tamamen İsmet İnönü' yü suçluyor. Mesela bunlar tarihte bu gerçeklerle değil farklı biçimlerde yazılmış hep. Dedem idam ediliyor ve öyle bir idam oluyor ki bu, daha mahkemelere falan çıkmadan paldır küldür bir an önce yapılsın diye... Atatürk, buna katiyetle bir dahli olmadığını İstanbul' daki meşhur Park Otel' de babamın suratına söylüyor ve İsmet Paşa' nın bu organizasyonu yaptığını da söylüyor. Dolayısıyla babam ağırlıklı olarak Demokrat Parti yanlısı olarak hayatını sürdürüyor. Annemim babası da Halk Partis' i mebusu ve Ankara Ulus Gazetes' i genel yayın müdürü yada yazı işleri müdürü gibi de sorumlulukları var. Şimdi bu ne kadar komik değil mi kayın pederi bir Halk Parti' si mebusu kendisi Demokrat Parti mebusu ve İsmet Paşa annemle babamın evlenmesini istemediğini büyükbabama birkaç kez ifade ediyor.
Tabii bunların hiçbiri bu şekilde yazılmıyor çünkü herkes tarihi istediği gibi kaleme alıyorlar.
Bir ünlü gazetenin patronu bana derdi ki hep, tarih gazetelerdir, tarih kitaplar değildir, günlük olaylardan olan gelişmeleri oturup zaman ayırıp okursan gidip milli kütüphaneye, o zaman Türk Tarihi' ni öğrenirsin derdi.
Gazetelere güvenilir mi yani sizce?
Aşağı yukarı 1970, hatta 1980' lere kadar gazetelerin kredilibilitesi çok farklıydı ama. Çok seviyeliydi. Yani, gazetede bir manşet atıldığı zaman ertesi gün hükümet düşerdi Türkiye' de. Biz bunları yaşadık.
'NAİL KEÇİLİ'Yİ BİR VESİLE İLE İÇERİ TIKACAĞIZ'
İş yaşamınızdan bahsedelim biraz lütfen.
Ben 1970' te kurdum Cen Ajans' ı. Dolayısıyla askerliğim falan ki Kıbrıs Biriğin' de komando olarak yaptım. Sonra geldim Amerikan Askeri Yardım Kurulun' da Türk Karargahın' da görev yaptım falan hep böyle enterejans işlerle hayatım geçti. Tesadüfen dedem Nail Bey de o zamanki Milli İstihbarat Teşkilatı' nın beş kurucusundan bir tanesi. Bu beş kurucunun beşinin de başına birşeyler geliyor, niye geliyor hiç bilmiyorum.
O günkü konjüktürde, hani bugün pek çok hadiseyi nasıl hiç anlamadan yaşıyoruz, sadece medyanın bize yansıttığı kadarını yansıttığı şekilde ne kadar biliyorsak aynı şeylerin o tarihtede babamın tarihinde de aynı şekilde yaşandığını görüyoruz. Demokrat Parti 27 Mayıs İhtilali' yle birlikte babamın Yassı Ada serüvenleri, Demokrat Partili' lerin o tarihlerde yedikleri dayaklar ve neticede çok büyük bir müteahhitken babamın iflas etmesi... Arkasından seneler geçiyor 1970' te ben Cen Ajans' ı kurduğum zaman çok hassas bir tavırla 2000 senesine kadar faaliyetlerimizde Türkiye' de hep bu konunun birincisi olarak anıldık. Vergide 1 numara idik, istihdamda 1 numara idik, yaptığımız işlerde Türkiye' nin en iyisini yaptık. Çok büyüdük, bizden sonra gelen ikinci bile bizden çok daha gerilerdeydi. Bu arada 1973' te Türkiye' de ilk siyasi propoganda yani ilk siyasi reklamcılığı o zamanki Adalet Partisi' yle çalışarak biz başlattık.
Ne oldu,siyasi reklamcılığı ilk başlatan olmaktan ve aileminde geçmişte siyasetle yakın ilişkisinin olmasından dolayı genlerime de sirayet etmiş olması dolayısıyla çok ciddi ve enteresan yaklaşımlı siyasi kampanyalar yürüttüm.
Bu sebeple iktidar partileri hep bizle çalışmayı tercih etmiştir. Hatta pek çok siyasiye de çok özel danışmanlıklar yaptım. Bunların içinde Sayın Alpaslan Türkeş, Sayın Tansu Çiller, Sayın Turgut Özal, Sayın Ecevit, Sayın Süleyman Demirel vardır. Sayın Baykal' la yakın diyalogumuz vardır, Sayın Akbulut' la, yani yaşımın müsait olduğu hepsiyle çalışmışlığımız vardır.
Bir tek Mesut Yılmaz' la çalışmadım. Kendisi Avusturya Lisesi' nden benim sınıf arkadaşım olmasına rağmen nedense bir türlü O' nun benle yıldızı barışmadı ve benim yaptığım siyasi faaliyetlerdeki başarılarım daima Mesut Bey' i çok rahatsız etmiştir. Hatta kendisi bunu benim suratıma da söylemiştir. 2000 senesinde, işte bu siyasi ilişkilerimdeki başarımın faturasının ödetilmek için üzerime gelinişleri sırasında, Sayın Saadettin Tantan ve Mesut Yılmaz' a sormuş bu arada ilk kez sana anlatıyorum bunları Sinem.
'' Biz Nail Keçili' yi biz bir vesileyle içeri tıkacağız, haberiniz olsun .'' demiş. O da '' Ne isterseniz yapın'' demiş.
Halbuki bana destek çıkması, durun bir dakika bu adamı araştırın demesi ,bu adam bankacı değil birşey değil ne yapmış ki içeri atıyorsunuz demesi gerekirken...
Ben, yetkisiz, tekrar ediyorum, yetkisiz bir savcını kararıyla 1,5 sene Ankara ve İstanbul' da cezaevinde yattım. Bu benim, Amerika' lı ortaklarımla bütün ilişkilerimi bozdu.Yanımda çalışan arkadaşlarım ciddi şekilde ihanet ettiler bana ama anormal şekilde bir ihanet bu, iftira üstüne iftiralar, hayatta bir daha hiçbir zaman insan içine çıkamayacak hale gelmem için ellerinden gelen her türlü icraati gösterdiler. Fakat, kimsenin iç yüzünü bilmediği, Türkiye' de bir adalet var. Bu adalet çalışıyor. Bu adalet sonunda doğru kararı veriyor, bizim bu işlerin dışında olduğumuzun kararını vererek akladı bizi.Yani beraat ettik.
Ama ne oldu benim hayatımdan 1,5 sene gitti. Bu 1,5 senden sonra ben 1,5 senede kendimi toplamak için çok büyük bir gayret sarfettim.
Neler oldu bu üç senelik kayıp dönemden sonra?
Hayatımdan 3 sene gitti...3 sene piyasadan ayrı kalmanın, sektörden uzaklaşmış olmanın faturasını bugün çok ciddi şekilde ödüyorum hala. Benim o altın madalyalarla, vergi madalyalarıyla süslü odalarımın şimdi boyutu değişti küçüldü, şirketimin cirosu küçüldü, iş hayatında anlayışımız küçüldü, herşey küçüldü. Ve ben büyük bir inatla yeniden işimi toparlayıp ajansımı belli bir seviyeye getirmek üzere çok ciddi bir gayretin içinde olmaya devam ediyorum. İleride kısa bir zaman içinde nereye gelmem lazımsa oraya ulaşacağımıda biliyorum. Tabii bunun insanın karakterinde ve hayatında çok büyük rolü olduğuna inanıyorum.
Ben hayatımın kendi işimi, kurduğum senesinden itibaren sadece işe baktım ve çok çalıştım. İşimin yapılmasını icab eden tüm standartlarını getirdim koydum ortaya.
Uçağım oldu, çok büyük teknem oldu ama ben bunların hepsini iş hayatının bir parçası olarak değerlendirdim ve kullandım.
İnsanlar ve çevremdeki kötülük mazlumesi insanlar benim icraatlarımı hiçbir zaman doğru değerlendiremediler ama ne yazık ki toplumumuzun böyle bir genel anlayışı var. İşte yaşıyoruz ve görüyoruz. Adam biraz başarılı olup ortaya çıktığında, biraz parladığında, hemen dikkatler üzerine çekiliyor ve o insanın ne şekilde kafasının koparılması lazım geliyorsa o icraatların hepsi yapılıyor. Burada en üzücü hadise nedir biliyor musun Sinem? Devletin gücünü eline geçiren kalitesiz zevat olursa, o kalitesiz zevatın, özellikle kötülük yapmak istedikleri insanlara, devletin gücüyle o kişiye zarar verici hamleler yapmaları o insanlara çok büyük keyif veriyor. Sonra, o suçladıkları insanlar aklanıp pir-u pak hale geldiğinde hiç kimse dönüpte o hayatı ona yaşatan o insanlara hesap sormuyor...
Bugün Saadettin Tantan ortalıkta dolaşıyor. Bugün Mesut Yılmaz milletvekili oldu. Bugün Zekeriya Temizel zannediyorum Almanya' da ve normal hayatını yaşıyor. Bugün, o tarihte bizi suçlayan banka murabıklarının, asılsız iddianameler yazan adamların hepsi, belli işlerde sağda solda karşımıza çıkıyor ve kimse '' Bu insanları suçladınız, bu adamın ne suçu vardı ? Bakın adalet bu adamı akladı .'' demiyor.
Mesela 4422 diye bir suçlama vardır. Silahlı çete kurmak ve soygun yapmak. Bizim suçlandığımız bu... Kimle, ne yapmışım bu da belli değil. Murat Demirel' le yapmışım. Benim O' nunla iş ilişkim dışında hiçbir ilişkim olmamıştır. Kendimi yırttım, anlattım, resmimiz bastılar benim Murat Demirel' le gazeteye. Yanımızda eski Cumhur Başkanlarımız' dan Kenan Evren var. Bir resepsiyonda çekilmiş bir resim. Kenan Paşa' yı kesmişler resimden, Murat' la benim resmimi basmışlar Milliyet Gazetesi' nde. O zaman Yalçın Doğan diye bir zat var Milliyet Gazetesi' nin başında. Polisin, yani Tantan' ın tazzikiyle etrafa dağıtılan filmler var. '' Akşam Nail Keçili bankadan para çıkarmış diye. ''
Bankanın genel müdürlüğünde para olur mu? Banka şubesi mi orası? Akşam banka şubesinde bile para olmaz. Benim girip çıktığım saatlerdeki güvenlik kamerasındaki çekimin üzerindeki tarihi sildirmiş Sayın Tantan ve yayın yaptırmış. Ama ne oldu, adalet mekanizması devreye girdiği zaman, onların orijinal fotokopilerinden kaçta girmişim kaçta çıkmışım yazıyor orada ve altında da polisin zaptı var. Adalet bunları takip ediyor...
Türkiye' deki adaletin işinin zorluğu kadar başka hiçbir ülkede adalet mekanizmasını zorluğu olamaz. Çünkü adalete intikal ettirdikleri meselelerin hangisi doğru, hangisi yanlış, hangisi hırsla, insanlara zarar vermek için yapılmış hadiseler, bu belli değil.
Ben bir tarihte cezaevindeyken Ertuğrul Özkök' e mektup yazdım. Dedim ki '' Buraya bir muhabir adam yolla, içeriye girsin kendisi 10 gün,15 gün yaşasın burada, buradan çıktıktan sonra yazsınlar cezaevi hikayelerini.''

Seni ilgilendireceğini ümit ettiğim şahsiyet ve kişilik değişimi olabiliyor mu? Hani atasözlerinin içinde huylu huyundan vazgeçmez gibi sözler vardır. Huylu huyundan vazgeçebiliyor mu, dünyaya başka bir gözle bakabiliyor musun, hayatı başka bir şekilde görebiliyor musun, inançların değişiyor mu hayat stilin standartın değişiyor mu?
Tüm bunları dikkate aldığın zaman başımdan geçmiş bu ızdıraplı sıkıntılı ve kötü hadiseler benim huyumu suyumu, karakterimi, inançlarımı tamamen herşeyimi değiştirmiştir.
Tabii ben mali açıdan duman oldum, bunu konuşmuyoruz. Ama çok enteresan birşey, Allah sizi gelir ve kazanç imkanınızın boyutunda düşünmeye teşvik ediyor ve sağlıyor. Yani, haftasonunu Bodrum, Marmaris, yada Avrupa' da geçirme alışkanlığın varsa ama imkanların buna müsaade etmiyorsa haftasonunu mutevazı, çay, kahve içilen bir yerde geçiriyorsanız bunun sabrını ve hazzını da çok güzel veriyor size Allah.
Ben zaten dindar bir adamım. Her akşam dua eden, sabah kalkınca belli vecibeleri yerine getirmeden evden çıkmayan bir adamdım. Bunların detayını öğrenme fırsatı buldum ben hayatımın bu döneminde. Detaydan kastım nedir, duayı okuyorduk ama bu duanın ne olduğunu tam bilerek okumuyorduk. İçine girdim bunun ben. Science Fiction dünyasını çok ciddi şekilde değerlendirdim. Bu yıldızlar alemi çok feci şekilde beni ilgilendiriyor. Tüm feza, uzay, yaratıklar, evren vs...
Hayvanlara karşı çocukluğumdan beri devam eden çok büyük bir sevgim vardı. Köpeklerim, atlarım olmuştur her zaman. Şimdi hiçbirşeyim yok ama bir tane ihtiyar köpeğim, o zamandan kalmış gördüğün gibi senle şu ropörtajıda yaparken karşımızda yatıyor. Bu köpek 15 yaşındadır, benim evladımdır. Sonra bir sokak kedisi verdi kızım. Dayanamadım onu da aldım eve.
Evet kediniz muhteşem. Tam benim istediğim gibi. Simsiyah tüylü, zümrüt yeşili gözlü. Ben de istiyorum böyle bir kedi ama bulamadım hiç.
İşte biz 3 senedir hep beraber yaşıyoruz anlaşarak. Onun dışında da hiçkimsem yok. Tabii ki ailem var, kızım var, eski eşim var. O aile bütünlüğümüzü hiçbir zaman bozmadık. Allah iki tane torun nasip etti, muhteşem keyifli bu. Fakat alışagelmiş olduğum vecibelerimi, aileme, kızıma karşı, torunlarıma karşı hayal ettiğim vecibelerin hiçbirini yerine getiremememinde bir taraftan üzüntüsünü çekmiyor değilim. Onlar' a karşı, kızıma yapabildiğim güzellikleri yapamamamın üzüntüsü var içimde...
Peki insanın içinde hiç bir hırs kalmaz mı tüm bu olaylardan sonra?
Dönüp bakıyorum bana bu zararı veren ve hiçbir sebepsiz verenlere...Ben onlara hiçbir kötülük yapmadım. Onlar, benim muhattabım değildi, o bahsettiğim kişiler. O, bana bu kadar kötülüğü yapan Saadettin Tantan 'ın televizyona çıkıp '' Bir adam var, O yakalanırsa bankacılık işleri çözümlenecek. '' diyen bir İçişleri Bakanı' nın beyanat vermesini hayatımın sonuna kadar hazmedemiyeceğim. Ben O' nu Allah' a havale ettim. Ama çok enteresan birşey söyliyeyim, ister ulema olsun isterse hoca olsun, isterse imam olsun, kim olursa olsun biri O' nu Allah' a havale ediyorsa, O kişinin çok dikkat etmesi lazım. Çünkü Allah bütün adaletin en gerçeğini o yada bu şekilde birgün tecelli ettiriyor. Bunun hassasiyet ve ciddiyetinin ne demek olduğunu ben yaşarken görmeye başladım şimdi, film şeridi gibi izliyorum...
Bu yaşanmış bu süreçten sonra gelen yeni bir düşünce şekli mi bu?
Evet yaşadığım o dönemden sonra edindiğim yeni bir hayat felsefesi benimki. İnançlarım değişti. Eskiden sokakta biri bana küfür etse öldürürdüm onu ama şimdi küfür etse onun yanağını okşarım, sadece bu kadar.
Geniş mekanlarda, kalabalık davetlerde yaşamaya alışmış olan ben, görüyorsun annemden bana kalan bu evde yaşıyorum ve nasıl keyifli olduğumu anlatamam. Bazen evden çıkmak işe gitmek istemiyorum evimde oturayım istiyorum. Öyle seviyorum ki...
Çünkü ben bunların hiçbirinin farkına varamamışım. Torunlarıma sevgim çok büyük, biliyorum, ama kızıma zamanında aynı sevgiyi gösterememişim. Büyüklüğüm, pozisyonum, iş dünyam, sorumluluklarım, her gece davetler falan...
Yani ruhumun ve karakterimin çok değiştiğini çok net biliyorum. Zaman zaman yaşamımı paylaştığım insanlarla da paylaştığım şeyler değişti, eskisi gibi değil. Önce dostluk geliyor artık...3 felsefem var benim kadınla erkek arasındaki ilişkide. Birincisi iyi bir dostluk kurulmalı, ikincisi ten uyuşması olmalı, üçünsü mali imkanların var olabilmesi meselesi. Bu üçü olmadan hiçbir ilişki kurulamaz.
Ben bu dönemlerimde 600 küsür kitap okumuşum. Eskiden mesleki kitaplar dışında sadece Mike Hammer ve Tommix okurdum. Şimdiyse çok ciddi ve ulvi, çok ağır kitapları 2 günde bitiriyorum ve yeni birşey öğreniyorum. Ölürken bile birşey öğreneceğiz.Öğrenmek kadar güzel birşey olamaz. Tanrının verdiklerinin değerini bilerek öğrenmeliyiz.
Düşününüyorum ki, üç tarafı denizle çevrili ülke sayısı çok değil. Bu Allah' ın bir lutfudur ama biz insanı insana, hükümetleri hükümetlere, şirketleri şirketlere, gaddar rekabetler içine düşürdüğümüz zaman çok büyük zarar veriyoruz.
Bakarsanız petrol 2060 yılında, kömür 2070 yılında bitiyor. Benim torunum bugün 7 aylık demek ki, 2060 yılını görebilecek ve onları ne kadar kötü bir tabiat geleceği bekliyor...Bunun önlemlerini tüm dünya almaktayken, Türkiye' de bu konular yerine bambaşka konularla birbirimizi yiyerek icraat yapılmasını ben çok büyük bir kayıp olarak görüyorum.
Peki siz eskiden çok şöhretli olduğunuz zamanlarda tüm bunları görmüyor muydunuz? Hiç farketmiyor muydunuz?
Yemin ederim ki görmüyordum Sinem. Tencerenin içindeysen, pişerken farketmiyorsun, kaynamaya devam ediyorsun, sadece pişiyorsun. Fakat tencerenin dışındaysan, dışarıdan bakabiliyorsun. Daha sakin, hümanist, kavga etmeyen bir tip oluyorsun. Artık benim olduğum masalarda bir münakaşa ortamı doğsa ben kalkıp gidiyorum. Benim o işlerle kaybedecek zamanım olmadığına inanıyorum.
Yalnızlığınızdan bahsettiniz.Yalnızlıkla aranız nasıl şu sıra?
Yalnız kalmaktan çok korkan Nail Efendi artık yalnızlıktan çok büyük keyif alıyor. Allahın bana yaptığı bir sınavdı bu, kulların yaptığı birşey olarak görmüyorum ben bunları. Kulların benden daha güçlü olmaları mümkündür. Devlet gücüyle, para gücüyle...Tüm bunların arkasında Rabb' imin gösterdiği bir yol vardı. Ben de bir imtihana tabi tutuldum. Bu sınavın sonu geldi. İnşallah başarıyla bu imtihandan geçersem, henüz çokta yaşlı olmadığım için yeniden vergisiyle vs. ile ülkeye yararlı işler yapacağım. Hizmet edeceğim.
Ben 1970' le 2000 senesi arasında 2 Milyar Dolar' dan fazla vergi verdim. Son 10 senedir cezaya girdim ödeyemiyorum.Param olmadığı için 2000 Lira bile ödeyemiyorum. Geçmişte, bu 40 senede, benim şirketlerimde 2000 kişi çalışırdı. Şu anda 20 kişi çalışıyor. Sekiz küsür bin marka yarattım. Onüç küsür bin film yaptım geçmişte. Yani günde 5 reklam filmi yapılmış
.
Şimdi ise, reklam ajansı sahibi biri olarak artık hiç gazete okumuyorum ben. Beni ilgilendiren konuları asistanım benim için kesiyor sadece onlara bakıyorum.Televizyon da izlemiyorum... Bitti... Sadece yeni çıkan reklamları mesleğim gereği izliyorum. Dünya televizyonlarını ve haberlerini izliyorum. Dünya filmlerini seyrediyorum.
Yaşamda idolleriniz var mı sizin?
İş dünyasında idolüm Onasis' tir, siyaset dünyasındaki idolüm Adnan Menderes' tir. Tarihten idolüm Kanuni Sultan Süleyman' dır. Kanuni, benim anne tarfımdan 17.dedemdir. Onun hayatını çok detaylı okudum. Ayrıca tüm başarılı insanlar benim idolümdür. Atatürk' tür.
Şu sıra Dünya' ya ve Türkiye' ye baktığınızda neler dikkatinizi çekiyor?
Ben Dünya' nında bizim ülkemizinde çok büyük bir erozyon içinde olduğunu görüyorum. Herşeyin ama herşeyin çok kalite kaybettiğini görüyorum.
Kızım dün bir mağazadan makyaj malzemesi almış. İçinden kullanılmış ürün çıkmış. Bu çok ünlü bir mağaza ve uluslararası bir marka. Böyle birşey olması mümkün değil. Bunu Türkiye' de ve artık dünyada görebiliyorsunuz. Zat-ı Alinize söylediğim bu erozyonun minicik bir parçasıdır. Eskiden çayhanelerde gerçek çaylar içilirdi insanın başı dönerdi içince. Şimdi sıcak suyun içinde biraz renk katılmış bir şey geliyor çay diye. Eski gerçek Türk kahvelerimiz nerede? İçenler söylüyor nargileler gerçek değil, sunni birşey...
Ben denizciyim. Benim ilk teknem ben 5 yaşındayken Seagull marka deniz motoruydu. Akıntı burnunda tecrübe ederdim. İner çıkardım. Bunu bilenler bilir. Ben 55 senedir denizcilik yapıyorum.
Teknelerin bir yaşam adabı vardır, bir görüntü adabı vardır. Bir kere bir tekneye asla erkek ismi konmaz.Tekne she dir. Dişidir. İsmi de dişi ismi olur. Ama ben buradan geçenlere bakıyorum hep. Ahmet Kaptan, Yakup Reis, Hamdi Uslu Sevecenoğulları Kaptan... böyle önümden geçiyorlar. Mecbur değilse yanaşmaz tekne, açıkta durur, botla alınır insanlar. Çünkü o bir dişi, gözün gibi bakman gerekir tekneye. Yanaşmak zorundaysa araya, zarar gelmesin diye usturmaça konur ama sonra kaldırılır onlar. Bakıyorum şimdi usturmaçaları teknenin üstünde asılı, basıp gidiyorlar langır lungur...Hayretler içindeyim, üstünde usturmaça olmayan tekne kalmamış artık...
Ben 10 senedir denizden uzağım ki ben deniz aşığıyım.Teknelerimi sattılar vs..uzaktan izliyorum artık ama yine de Tanrı' ya hep şükrediyorum. Bazen tekne projeleri çiziyorum, bu bile hoşuma gidiyor .
Bir astrolog arkadaşım var. Baktı benim için ve dedi ki ben denizde ölecekmişim. Şahane dedim demek ki denize tekrar kavuşabileceğim bir gün ki orada ölebileceğim. Çok sevindim yine denize kavuşacağım için, ama bir sandalda ama bir teknede farketmez, heyecanla bekliyorum kavuşmayı.
İşte tüm bu tür düşünce ve hislere hep o olaylardan sonra sahip oldum. İnsanların başlarından kötü bir hastalık bile geçse, her geçen gün başka bir iyiliği getiriyor.
Bana bu hayatta tüm bunları yapıp, bana zarar veren o insanlar için de hiçbir zaman kötü düşünmüyorum. Dediğim gibi, ben onları Allah' a havale ettim. Ama Onlar' ın bana yaptığı bu kötülükler sebebiyle de dünyayı çok farklı bir şekilde tanıma fırsatı buldum.
Peki herşey iyi ki olmuş mu ?
Sinem, ben hiç yanlış hiçbirşey yapmadım. İşlerim bozulmadı benim. O yüzden, şu yada bu keşke böyle olmasaydı diyeceğim hiçbir şey yok. Birgün, İçişleri Bakanı' mız ki O' nu ya doldurdular yada yanlış bilgiler aldı etrafından, televizyona çıkıp '' Böyle bir adam var, yakalanırsa Türkiye' de bankacılık düğümü çözülecek.'' dedi. Ondan sonra zaten medyayı sen de biliyorsun, bu kadar iyi ilişkilerim olmasına rağman onlar da üstüme geldi. Apar topar Ankara' ya götürdüler beni hemde yetkisiz bir savcıyla.
Siz neredeydiniz o sırada?
Bu olaylar olduğunda bir şokla beyin kanaması geçirdim ben, tansiyonum 28' e çıktı. Dr.Cengiz Aslan kurtardı beni. Özal' ın doktoru. Ben hastanedeyken, Sayın Tantan, o sırada beyanat veriyormuş gazetelere '' Hapse girmemek için numara yapıyor. '' diyormuş. Çıktım gazeticiler var kapıda. Rehabilitasyon için Marmaris' e gideyim dedim. Orada çok güvendiğim bir doktorum ve hastanem var. Orada daha çabuk iyileşiyor insan. Gittiğim gece kolumdaki serumu çıkararak ve sahte bir -sağlamdır- raporu vererek beni alıp Ankara' ya götürdüler.
İçinizde haksızlığa uğramışlığın verdiği bir alev var mı ve hala yanıyor mu kalbinizde?
Tabii ki var olmaz olur mu? Çok fena canım acıyor. Gittikçe daha büyüyor hemde.
Peki nasıl sönecek bu yangın?
Ömrüm yettiğince işimi yeniden ayaga kaldırmak için çalışarak, kendimi başka şeylere adayarak ve hep çalışarak.
Yine eskisi gibi çok büyük olmak istiyor musunuz?
Hayır öyle bir derdim yok. 40 sene şerefimle çalışarak kurduğum şirketimin eski büyüklüğüne ulaşmak için değil, eski itibarına kavuşması için gayret gösteriyorum. Sabahın köründen gece yarısına kadar çalışıyorum.
Sizce, Türkiye' de, çok çalışmış ama haksızlıklara maruz kalmış, bu tür olaylar tecrübe etmiş sizin gibi başka insanlar var mıdır?
Olmaması mümkün değil. Bunu ben bilemem tabii, haddim değil, bunun kararını adalet veriyor. Ancak o arada yaşananlarda yanınıza kar kalıyor.
Bak sana bu söyleyeceğimi kimse bilmez. İnönü döneminde uçak fabrikası kuruluyor Türkiye' de. Çok büyüyor ve ihracat yapacak hale geliyor.Türkiye' nin yıllık bütçesinin üstünde ciro yapar hale geliyor. İsmet Paşa '' Devletten büyük özel sektör olmaz.'' diyor ve uçak fabrikasını kapattırıyor. Şimdi, bunu yaratan adamın, o iş adamının ızdırabını düşünebiliyor musun?
İnsanlar pek çok ızdıraba sabretmek zorunda kalabiliyorlar yaşamda. Önemli olan yeni gelişime göre yaşam stilini değiştirip o yeni hayatla mutluluğu yakalayabilmektir yine.
Ben şimdi iki, üç arkadaşımı akşam yemeğe eve davet ediyorum. Her zaman et alamıyorum ama bezelyeyle pilav yaptırıyorum yirmibeş yılık yardımcıma. Arkadaşlarımla evde bir kadeh içki içip, o geceyi evde çok güzel geçiriyorum. Son dönemde Türk Müziği' ne merak saldım. Üvey babamdan bana miras kalan eski tango müzikleri vardı.Birine verip cd yaptırdım onları. Güzel bir arşivim oldu. Gece oturup onları dinliyorum ve çok keyif alıyorum. Daha önce dünyanın her yerinde en güzel otellerde kalıp, en güzel lokantalarda yemekler yedim ben. Onları özlemiyorum hiç. Eğer onları hala özleseydim, hala uçağım olsun diye kendimi yırtsaydım, büyük tekneler isteseydim, e yapamayacağım içinde, o zaman yaşamımın sonunu getirecek kötü birşey uygulayabiliridim. Sana söylediğim gibi kendini disipline ettiğinde, bu hayatın da çok güzel olduğunu ve olabileceğini yaşayarak çok güzel öğreniyorsun.
Siz gözlemcisiniz çok. Çevenize bakınca ne tip insanlar ve değişimler görüyorsunuz?
Şimdi Türkiye' de çok yeni tekneler yapılıyor. Ama muhteşem bir tekne düşün, dantelli bir örtüyü masanın üzerine sermişler, naylon, koltuklar plastik, hayal et arkasınada gemi simidi koymuşlar... Bu bir görgü meselesidir. Şimdi, görgü parayla alınır birşey değildir. Benim param olduğu dönemde görgüm de vardı. Çünkü ailemden öyle öğrendim, öyle büyüdüm. Mekteptede görgü öğretilemez, terbiye öğretilir. Genlerinden gelerek ya vardır görgün ya yoktur.
Tüm bunları görgüsüz bir anlayış içinde yaşarsan tadını çıkarman mümkün değildir.Görgülüysen o bilinçte olabilirsin ancak. Bazı insanlar var, her sene evlerindeki mobilyaları değiştiriyorlar. Her sene daha kötüsünü alıyorlar. Halbuki ev, bir mutluluk ifadesidir. Benim şu evimde gördüğün eşyalar 25 senelik belki 30 senelik eşyalarımdır. Param olduğu zaman değiştirmedim, param olacağı zamanda değiştirmeyi düşünmüyorum. Allah bu otantik yaşamımdan beni uzaklaştırmasın, iki lokma yemeğimi yiyebileyim, hiç kimseye özellikle devlete borcum harcım olmasın, kendi yaşayabileceğim kadar, bu yaşımın tadını çıkarabileğim kadar bir statü içinde olayım, büyük mutluluk benim için.
Sizi çok ama çok farklılaşmış görüyorum ben. Eski Nail Keçili ile şimdiki Nail Keçili arasında yüzlerce yıllık fark olduğuna inanıyorum...Eskisinden daha mutlusunuz bence.
Evet çok mutluyum. Bilge kişi diyorlar bana şimdi. '' Sen bilge oldun.'' diyorlar bana. Bilmiyorum bilge miyim ama mutlaka felsefi bir level atladığımı biliyorum. Bu felsefi leveli burada tutmam lazım. Daha ileri gidersem ulema olmak lazım gelir, herşeyden elimi ayağımı çekmem lazım gelir ama ben yaşamayı seviyorum. Benim param için yada havam için değil sadece benim için yanımda olacak bir kadın arkadaşım da olsun. Yakın zamanda herşeyi halledip, bundan sonra herşeyimi kızıma bırakarak ,O' nun bana tayin edeceği bir yaşam standardında yaşamayı istiyorum.
Çok çok farklı bir yaşam sürdüm ve öğrendiklerimi okuldan değil hayattan öğrendim ben. Tecrübelerimden örnek alıp benimle sohbet etmek isteyen hiç tanımadığım insanlar geliyor bana. Bir akşam yemek yiyelim bize anlatın diyorlar.
Sihirli bir çubuğunuz olsa ne yapardınız?
Tüm borçlarımdan ve sıkıntılı işlerimden kurtulurdum. Tüm bu olaylardan sonra pek çok konuda size takılıyor ve bunlar balığın çengeli gibi giridi mi çıkmıyor, ancak ameliyat lazım. Onlar bitsin isterdim. Olmadık insanların karşısında ceket iliklemeyi öğrendim tüm bu olaylarda. Bundanda bir rahatsızlık duymuyorum. Her sabah '' Allahım bana sabrın en büyüğünü ver. '' diye dua ediyorum. Herşeyi böyle kabul edip mutlu olmanın sırlarını yakalamak lazım.
Bahsettiğim kitap çıktıktan sonra ayrıca bazı anektodları içeren başka kitaplar da çıkaracağım. Özal' la yaşadığım bir enstanteneyi anlatmak mesela... Bunun gibi 40 farklı olayı içerecek. Siyasi kampanyalarım şu anda okullarda ders olarak okutuluyor zaten.
Son dönemdeki Türkiye' deki gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Ergenekon konusunda mesela...
Bunları anlamak için Osmanlı' dan itibaren tüm Osmanlı ve Türk tarihinini incelemek lazım. Bu tür hadiselerin tarihte çok defalar olmuş olduğu görülür. Tarihte çok sayıda belli operasyonlar yapılmış, belli cezalar verilmiş, belli insanlar ölmüştür. Ama bunun esası yani alt yapısı ve tüm detayı hiçbir zaman hiç birinde ortaya çıkmış değildir. En basiti söylediğim gibi Atatürk' e suikast diye haklı haksız bir sürü insanın kafası uçurulmuştur. Bu adamaların aileleri gidip devlete babamın kafasını niye uçurdun diye sorma imkanına sahip değildir ki...
Yani Ergenekon operasyonundan da yine pek net bir sonuç öğrenemeyeceğiz öyle mi?
Bence detaylı bir açılım yine olmayacak. Ben tarih çok okudum. Hep olmuş böyle şeyler. Osmanlı' da da bir fermanla kaç kişinin kafası kesilmiş. Daha gerçek olup hiç haberimiz olmayan ne Ergenekon' lar var. Gazetelerde ne, ne kadar doğru aktarılıyor ,bilebildikleri, duyabildikleri, değerlendirebildikleri kadarıyla yazılıyor. Bugün 1 milyon satan bir gazete yok ama eskiden vardı.1980' den beri kredibilitesi düştü gazetelerin diğer herşey gibi, gazetenin de reklamcılığın da şahısların da medyanın da, insanlığın da her şeyin düştü...Nüfus artışına rağmen gazete okuma potansiyeli azalıyor. Yarın hükümet değişsin yine herşey değişir. Büyük ülkelerde büyük olaylar hep olur. Ama artık getirilen kanunlarla Avrupa standartlarına daha çok yaklaşıyor ve değişiyoruz.
Yani, artık gazete okumuyorum, tv izlemiyorm. Hayatım işim, evim ve hakiki bir mahalle kahvesiyle, Boğaz' da bazen gittiğim bir lokanta arasında geçiyor. Bunun dışında hep evimdeyim. Kitaplarımla çok mutluyum. Eskiden böyle bir yaşamdan mutlu olmayabilirdim halbuki...
Sana şöyle birşey söyliyeyim Sinem. Nail Bey' in uçağı var diyenler içindir bu sözüm. Ben 90 gün içinde, 67 defa Almanya' ya gidip gelmişim tamamen işim için. Uçakta yaşamışım o dönem. O çapta bir operasyona imza atmıştım o zaman. Şimdi küçük işler de yapıyorum büyük işler de yapıyorum.
Siz o hayatı yaşarken geçmişinizde etrafınızı dolduran o insanlar, evinizi doldurup taşıran erkekler, hanımlar şu anda neredeler?
10 senedir yoklar. Hiçbirini görmüyorum.
Acıtıyor mu bu sizi?
Hayır aksine, çok hoşuma gidiyor çünkü kendi kendime özgürlüğümü ispat ettim. Sadece 3 - 5 tane hakiki arkadaşım olduğunu, onlar dışındaki hepsinin fasa fiso olduğunu anladım. Hayatın sadece hayal olduğunu anladım.
Zaten yaşam belkide bir hayal belkide biz hepimiz sanalız...
Tüm bu olayları yaşamasaydım ben hala 90 günde, 70 ülke gezerek hala deli gibi çalışıyor olacaktım. Ömrümde kısalmış olacaktı ve arkamda büyük bir servet bırakarak çekip gidecektim dünyadan. Şimdi dünya nimetlerinin hiçbirşeye deymediğini çok açık ve net birşekilde öğrenmiş bulunmaktayım. Giysinin, arabanın markası... bunlar önemli değil. Onların içindeki insan önemli.
15 yıldır alışveriş yapmıyorum, kızım alıyor herşeyimi. Bir saat tutkum vardı eskiden. Sayısız saatler almışım o zamanlar. Şimdi saatlerimin bazılarını sattım ve kalanıda kızımla damadıma verdim. Saat dediğin 1 tane alınır...
Vehbi Bey' i çok severdim. Beraber çok çalıştık. Herşeyin minumumunu kullanmış bir insandır. Hep tertemiz ve şık giyinirdi mesela. Ama eminim yüzlerce takım elbisesi yoktu O' nun. Ne oldu kalan para, para aileye kaldı herşey devam ediyor şimdi. Benimse aileme birşey bırakayım gibi bir hevesim yoktu o zamanlar. Babam ve dedemden kalan bir hassasiyetle hep vergimi çok dikkatli ödedim. Ben boşanırkende eşime herşeyimin yarısını bıraktım, karım zengin bir kadın şu anda. Bazen beni havuza, yemeğe çağırıyor. Hele torunlardan sonra çok çok güzel bir dostluğumuz var.
Daha çok çocuğunuz olsa mıymış?
Bir oğlum olsaydı isterdim. Soyadım yürürdü. Keçili soyadı benle bitti.
Hapiste zaman nasıl geçiyor?
İyi geçiyor. Hapishane müdürleri neler neler yaşamışlar...Onların hepsi psikolog doktor gibiler. İçeride insanların neler çektiğini çok iyi biliyorlar çünkü. Orada kitaplar okunuyor bolca ve öyle yazıldığı gibi kebap yenmesi falan asla söz konusu değil tabii...Karım, kızım ve damadım hep ziyaret ettiler beni. Polisler bana hep çok iyi davrandılar.
Derler ki; insanlar ölecekleri anda hayatta yaptıkları şeylerden değil yapmadıkları şeylerden pişmanlık duyarlarmıs hep. Çünkü yaptıkları şeyleri yaşamış deneyimlemiş, bedeli varsa ödemiş ve dersleri almış, öğrenmiş, konuyu kapatmış oluyorlarmış. Ama istemelerine rağmen korktukları, çekindikleri için yaşayamadıkları şeyler, hep pişmanlık olarak kalırmış içlerinde, akıllarında...Sizce nasıldır bu?
Ben yaşadığım hiçbirşeyden pişman değilim. Astrolog arkadaşım dedi ki, ben eğitmen olarak gelmişim bu dünyaya ve ruhumun kainat içindeki gezegenlere son gelişiymiş bu yaşamım...Bir daha burada yada başka bir yerde tekrar doğmayacakmışım. Bakarsanız doğrudur bu. Ben öyle çok sayıda insan eğittim, yetiştirdim ki iş hayatımda...
Tabiata karşı sevgi ve saygılı olan, canlı öldüremeyen biriyim. Çiftliğim vardı eskiden, tavukları kestirtmiyordum hiç,1500 tane tavuk oldu bir ara bu nedenle...Denize zaafım var, dalardım eskiden ama balık avlamam, koyun kestirtmem. Öldürmek başka birşey çünkü.
Ben hep iyilik vermek için gelmişim dünyaya. Şu anda da yaptığım bu .Yeni bir hanım arkadaşım olsa şimdi oturup onunla sohbet etmeyi ve ona birşeyler öğretmeyi daha keyifli buluyorum. Aslan gibi adamım hala çocuğum olsun diye düşünüyorum. Ama önemli olan katkıda bulunmak O' na birşeyler vermek. Benim tecrübe ve sıkıntılarımı yaşamamış olacağı için O' na başka değerleri anlatmak istiyorum. Önümden geçen teknelerin tarihçesini anlatmayı seviyorum merak eden bir arkadaşım varsa yanımda. Bu hadiselerden sonra aşka inanmıyorum ben, sevgi önemlidir.
Sadece gerçek sevgiyi bilebilenler aşık olabilirler.
Gazeteport