

Bir Hakk dostu telefonda yanan bir sesle bu tahribatı ancak Vahabi zihniyeti yapabilir diyor. O Vahabiler ki ashabın kabirlerini yerle bir ettiler. Kanuni Sultan Süleyman’ın, Hz. Hatice’nin mezarı üzerine inşa ettiği yüzük taşı zarafetindeki kubbeyi yıkmakta beis görmediler. Ellerinde baltalarla Yüce Peygamberimizin kabrini yıkmaya yöneldiklerinde ahali kanlı gözyaşlarıyla bunların önüne durdu, ayaklarına kapandı. Sayın Nevzat Yalçıntaş’ın 21. Dönemde Meclis kürsüsünde arşivlerden bularak Atatürk’ün bu çılgın gidişe hayır diyen notasını okuduğu günü hatırlıyorum. Bu notada Atatürk şöyle diyor: “Hz. Muhammed’in kabri sizin hâkimiyetiniz altında bulunan coğrafyadadır. Ancak O, âlemlerin peygamberidir. O’nun mezarına hiçbir suret ve şekilde zarar verme yetkisine sahip değilsiniz”.
Mevlâna; “Efendimiz, sahibimiz” anlamındaki bu söz, bazı büyük şeyhlerin ve âlimlerin isimleri başında saygı ifadesi olarak kullanılırdı. (Tek başına kullanıldığı zaman Mevlevi tarikatının kurucusu, büyük Türk mutasavvıf ve şairi Celaleddin-i Rûmi Hazretleri kastedilmektedir).(İlhan Ayverdi; Misalli Büyük Türkçe Sözlük)
Bugünlerde Mevlâna Haftası sebebiyle sevgili Konya’da Mevlevi ayinleri başladı. Bir şairimiz “Konya demek-Mevlâna demek” diye çok güzel söylemiştir. Her yıl 2 milyona yaklaşan bazen aşan ziyaretçi sayısı ile Konya ekonomisi Hz. Pir’in bereketinden nasip alır. Dünyanın her yerinden dalga dalga O’nun muhteşem eserlerine, fikirlerine hayranlık duyanlar Konya’ya akar.
Hz. Mevlâna, Kur’an-ı Kerim’in ilahi mesajını kemaliyle idrâk etmiş ve bunu aksettirmeyi başarmıştır. Kur’an’ın tartışmasız bir biçimde en üste yerleştirdiği değer, “akıl” ile iman etmektir. İslam’a girmenin temel şartı olan “teslimiyet”i, gönülden bağlanmayı, kısaca “aşk”ı telif edebilmenin, birleştirip uzlaştırmanın en sağlam ve en emin yollarını bir pınar berraklığında duru, açık ve veciz şekilde eserlerinde göstermiştir.
Bakınız O, Fîhi Mâfih isimli eserinde (İst. 1959/149) ne diyor: “Aklın seni padişahın kapısına getirinceye kadar iyidir, aranır ve istenir. Fakat kapıya geldiğin zaman sen onu boşa, çünkü artık senin için o zararlıdır, yolunu keser”.
Hz. Mevlâna’nın en göze çarpan özelliği İslam düşüncesinin ve tasavvufun ana kavramlarına ciddi anlamda açıklık getirmiş olmasıdır. Her biri ayrı bir derya olan Mesnevî, Fîhi Mâfih, Dîvân-ı Kebîr, Rûbaîler, Mecâilis-i Seb’a ve Mektûbât gibi eserleri insanlığa şu mesajı veriyor: “Allah evreni insan için yaratmıştır; çünkü Allah insanı sevmektedir; yani insan Allah’ın sevgilisi (mâşuk-ı ilâhî)dir. Öyleyse insan, gerçek anlamda “insan” sıfatıyla anılmak istiyorsa bu sevgiye layık olmaya çalışmalı, kibre, şımarıklığa, bencilliğe kapılmamalı, cehalete düşmemelidir. Güzel ahlakla bezenmelidir”.
Mevlâna Müzesinin dışında ve içinde yapılan tahribatı, yıkımı başaranlar bu ahlâktan nasip almış mıdır?
Agah Oktay GÜNER, 12 Aralık 2013
agahoktayguner@hotmail.com