MİLLET ve ÜMMET
Yașar Nuri Ȫztūrk hocayı bilirsiniz.
Ben de kendilerini ‘derin’ bilgisiyle takdir edenlerdenim.
Halk tv’deki söyleșilerinden birinde, hoca, ‘Millet’ ve ‘Ümmet’ kavramlarının yeni bir ‘boyut’ta tartıșılmasından yana olduğunu söyledi.
Ȫztūrk hoca, Atatūrk’ūn bizi ‘ūmmet’ olmaktan kurtarıp ‘millet’ yapmıș olmasını kabullenemiyordu.
O, diyor, bizi ‘reaya’ olmaktan çıkardı; ‘millet’ olarak zaten var idik.
Hani ‘galūbela’mı ne, nasıl yazılıyorsa öyle, o gūn bu gūndūr var idik demeye getiriyor.
Bașkalarını bilemem, ama ben bu ‘galūbela’ tūrū deyimlere, yine kendisinin deyimiyle, pek sıcak bakmam.
İnsanların doğal bir ‘evrim sūreci’ sonunda insan oldukları, bana daha ‘akılcı’ gelir.
Böyle olunca da, insanların önce, aile, klan, kabile, millet vb. örgūtlenegeldiklerini dūșūnūrūm.
Eğer, insanoğlu, ilk ‘örgūtlenme biçim’lerini keșfetmeden, ya da ‘ilkel’ denilen ‘toplum’ biçiminde örgūtlenmeyi beceremeden ne ‘millet’sel ne de ‘devlet’sel örgūt biçimlerine ulașamazdı.
Dahası insan olmayı becerip beceremeyeceği de, böylece, tartıșılır olurdu.
Bu tūr tartıșmalara, bilim-ötesi ya da ‘metafizik’ tartıșmalar diyoruz ve ilgi alanımızın dıșında tutuyoruz.
Oysa Yașar Nuri Hoca’yı dinleyecek olursak, Kuran’da ‘millet’ terimi geçiyor diye, bugūnkū ‘millet’ kavramını da oradan öğrenebileceğiz.
Böyle demek istemediğini dūșūnmek isteriz.
Hani kendisinin ‘iyi bir ilahiyatçı’ olmasının yanısıra, bir hukukçu ve yine kendi deyimiyle bir ‘felsefeci’ olduğuna inanmak isteriz.
Eğer öyle ise, Kuran’daki ‘ūmmet’ teriminin ‘millet’leri kapsadığı ve onların bir ‘ūst’ örgūtlenme biçimi olarak betimlendiğinden hareketle, gūnūmūz uluslararası ve hatta ulus-ūstū örgūtlenmelere karșılık geldiği ileri sūrūlebilir mi?
Ki, ‘ūmmet’i anlatmaya çalıșıken Birleșmiș Milletler örneği kendisi tarafından verildi.
Burada, millet ve çok daha belirgin olarak ulus kavramlarının tanımlanmasına girmeyeceğim.
Bu konuda yeterince yazı bulunabilir.
Ancak Mustafa Kemal Atatūrk’ūn tanımı yinelenebilir:
“Tūrkiye Cumhuriyetini kuran Tūrkiye halkına Tūrk milleti’ denir.
İlk bakıșta bir ‘totoloji’ gibi görūlebilecek bu tanımda, Tūrkiye’nin Cumhuriyeti, Halkı ve Milleti zaten tanımın içinde var denilebilir.
Oysa, en azından, Tūrkiye Cumhuriyeti’nin ‘kurulușuna’ katılmayan, Tūrkiye dıșındaki Tūrkler’in bu tanımın içinde yeralmadıkları görūlecektir.
Buna karșın, Tūrkiye Cumhuriyeti’nin kurulușuna katkıda bulunan Kūrtler, Lazlar, Gūrcū ve Çerkesler ‘Tūrk Milleti’ içinde dūșūnūlmūșlerdir.
Tūrkiye dıșındaki Tūrkler için ‘soydașlar’ denilmekte değil midir?
Tūrkiye içinde yer alan ve farklı ‘soy’dan gelen halk kesimleri ise ‘soydaș’ olmamalarına karșın ‘millet’ kavramı içinde yeralmıș bulunmaktadırlar.
Ve bu farklı soydan halkların birlikte kurdukları ‘Cumhuriyet’, ya da aynı anlama gelmek ūzere kurulan ‘Devlet’in adı ‘Tūrkiye Cumhuriyeti’dir.
Hani bugūnlerde, kimilerinin, Yașar Nuri Ȫztūrk’ūn deyimiyle gördūklerinde ‘uyuz oldukları’ ve ortadan kaldırmaya çalıștıkları ‘TC’dir.
Demek oluyor ki, Atatūrk milletyetçiliği’ne can veren ve onu ayakta tutan iki somut temel vardır:
1)° Tūrkiye diye adlandırılan bir coğrafya, yani vatan; ki ‘ūmmet’ kavramında ‘vatan’a yer verilmemektedir
2)° Cumhuriyet rejimine dayanan bir Devlet, ki o da tarih içinde evrilegelmektedir
Tūrkiye denilen coğrafyada, Tūrkiye Cumhuriyeti diye adlandırılan devletin kurulușunu gerçekleștiren halklara da, hangi soydan geliyor olurlarsa olsunlar, ‘Tūrk Milleti’ denilmekte imiș.
Bu ‘millet’in, Hz. Muhammed’in ‘ūmmeti’nden sayılıp sayılmadığına bakılmadığı gibi, Osmanoğulları hanedanının ‘tebaa’sı olmaktan ‘kurtarılmıș’ olması en belirgin özelliği imiș.
Būtūn bu sayılan nedenlerle, ‘Millet’ içinde yașadağı ‘Devlet’ten ayrılamadığı ve onunla birlikte evrildiği için, bilimsel çözūmlemelerde modern zamanların ‘Devlet-Ulus’ kavramının kullanılmasının çok daha yerinde olduğu dūșūnūyoruz.
Habip Hamza Erdem.