
Atatürk’ün, tam da doksan yıl önce dile getirdiği bu cümlelere baktıkça pek bir şeyin değişmediğini görmek gerçekten üzücü… Bu kabiliyetlerle donanmış nesiller yetiştirmekten de gitgide uzaklaşmaktayız maalesef…
Adı “milli” olan ama millilikle taban tabana zıt eğitim sistemi ve kültür politikalarıyla var olan kültür birikimimizde baltalanmakta… Dil-Din-Kültür sacayağı üzerinde var olan aslımız, önce dilin yozlaştırılması, sonra dinin etkisizleştirilmesi ve bu ikisinin sonucu olarak da kültürün temellerinin yıkılmasıyla en zor dönemlerinden birini yaşamaktadır.
Doğudan ve batıdan gelen yabancı tesirlerden uzak kalmamız, milli karakterimize dönmemiz bizi eski kudretli günlerimize döndürecekken, aksine batı kültürüne saplanıp kalmak yaşadığımız sıkıntıların temel nedenidir. Bizim için asıl “Kurtuluş” savaşı bu olmalıdır. Genlerimizde yer alan özellikler sonucu, topyekun saldırılara başarıyla karşı koyarken, ani etkilere, sert tepkiler verirken; yavaş yavaş sindirilmeye gelince tepkisizleşmekteyiz.
Eğitim sisteminin millilik açısından sorgulanması, bu noktalarda önem kazanmaktadır. Milli terbiyeden yoksun çocuklarımız, eğitim ve meslek hayatında, dünya görüşü noktasında gitgide silikleşmektedir. Aradan sıyrılıp başarılı olanları ise cazip imkânlarla, millilikten yoksun, tamamıyla batı standartlarında eğitim veren kurumlar havada kapmaktadır. Sonuç mu? Aldıkları eğitimle bir an önce batıya açılıp, batılıların menfaatleri doğrultusunda hareket eden nesiller...
Milli eğitim, ama gerçekten milli olan bir eğitim en büyük eksiklik ve beklentidir. Bütün bunları toplumca tartışıp doğru kararlara varabilmek için de sağlıklı bilgi verecek kitle iletişim araçları ve ortamlarına gereksinim duyulmaktadır.,
Eğitim, makinenin dişlileri misali tüm alanlara koordineli bir biçimde yayıldığı sürece başarıya ulaşır. Hiçbir alanı, önemsiz diyerek kenara atmamak gerekir. Gelinen noktada ne sivil toplum örgütleri, ne kitle iletişim araçları ne de bizler “Milli Eğitimin genel amaç ve temel ilkeleri”ni dikkate almıyoruz. Özümüzden uzaklaştıkça uzaklaşıyoruz, kitaplarımızın hacmi arttıkça içinde ki bilgiler azalıyor. Yalnızca sınıf geçmeye programlanmış, günümüz sorunlarına çözüm üretmeyi, öncelik sırasında sonlara koyan nesiller yetiştirir hale geldik.
En kötüsü ise çaresizliği kabullenmemiz olsa gerek… Politikalarımızın millilikten uzaklaşmasının bir sonucu olarak içinde bulunduğumuz zor şartlardan çıkış için çözüm önerisi üretemiyoruz. Çünkü hiçbirimizde özgüven yok…
Okurken gururlandığım kısa bir hikâyeye yer vermek, nerden nereye geldiğimizi görmemiz açısından uygun olacaktır sanırım…
Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip, telaşla:
- 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der:
- Olsun bizde onlara yaklaşıyoruz.
Özgüven, “iç titreten” bu dört kelimelik cevapta saklı…
Ömer YILDIZ ( Yazıları Facebook’tan takip etmek için : http://www.facebook.com/mryldz46 )
Mail adresi: mr_yldz@hotmail.com