Muhabbetiniz Batsın!

Muhabbetiniz Batsın!

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Kas 28, 2014 17:03

Muhabbetiniz Batsın!


Sabah sabah, çok satan bir gazetenin ön yüzünde, en altta gördüm, bu haberi:

“Atatürk’ün yatı Savarona’ya ne diyeceğiz?”

Saçları dökük, büyük yuvarlak kafalı, geniş yüzlü, oldukça şişman, kravatlı, takım elbiseli biri, kızmış gibi kaşları yukarı kalkık, bir elini boğaz sıkar gibi kaldırmış resminde. Resim, bu başlığın yanına konmuş. Anlaşılan bu sözleri ağzından çıkaran, Atatürk ile Savarona yatı sözünü birlikte kullanan kişi, bu kişi. Yoksa niye resmini koyarlar? Resmin en üstünü kırmızı yazıyla yazmışlar, bu kişinin adını bu nedenle zor okuyorsun: “THY(Türk Hava Yolları) Başkanı Hamdi Topçu, Cumhurbaşkanlığına alınan 185 milyon dolarlık uçağı şöyle savundu:” yazıyor.

Sözler ciğer yakıyor: “Atatürk’ün Savarona yatına ne diyeceğiz?”

Bu sözleri duyanın kalbine hançer sokuluyor! Yüreğin kanıyor!

Bu sözler duyanın içini yakıp kavuruyor!

Çoktan alışmalıydık ama yine de taş kesiliyorsun bu sözlere! Duyduklarından başın dönüyor, miden bulanıyor, gözün kararıyor…

Bu haberi asılı gazetelikten okuyan işsiz delikanlı çok kızgındı:

“Ne mi diyeceksiniz? Bunu diyebildiğimiz için kendimizden utanalım, diyeceksiniz! Utanalım!”

Sabah gazeteyi alırken ilk önce bu bölümü gördüm, burayı okudum. En görünmeyen, önemsiz yere bu başlığı atmışlar, oysa haberin devamı içte tam sayfa! Gazetenin ön yüzüne, magazin, siyaset, skandal haberlerinin en dibine, küçük bir yere, ülkemizin yüce önderinin adını yazmışlar, bir yat adıyla birlikte. Nasıl irkilmezsin, nasıl bir anda görmezsin? Orada başlıkta kızgın bir yüzle soruyorlar:

“Atatürk’ün Savarona yatına ne diyeceğiz?”

Güler misin bu söze, ağlar mısın? Ölür müsün, öldürür müsün? demeye kalmadan, ne yapmak gerektiğini buldum.

Yolda elimde gazeteyle beni görenlere, bu bölümü gösteriyorum, hiçbir şey demeden. Biri küfrü bastı:

“Atatürk olmayaydı, senin anan,” dedi burada sustu, belli ki, benden utandı, “Baban belli olur muydu? Hayırsızlık, vefasızlık, kadir kıymet bilmeme bu kadar olur!”

Bir yaş yaşamış anne, yemenisiyle gözlerini sildi, neredeyse ağlayacak:

“Atatürk’ün neyi vardı ki,” dedi. “Her şeyi vatanındı, milletindi… Bunu nasıl demişler? Kim demiş?”

Bir yaş yaşamış balıkçı, bildiği ağır küfürlerle saydı sövdü… Bir okullu genç kız, “Bizi affet Atam!” diyerek koştu gitti…

Bu haberi Hakan Çelik ile “Bir Ankara Muhabbeti” başlığıyla iç sayfaların birinde tam sayfa vermişler. Hakan Çelik, çok mutlu görünüyor bu muhabbetten, ağzı kulaklarında, AKP’nin THY Başkanının karşısına geçmiş, oturur bir poz vermiş. Konuğu ile birlikte ellerini aynı durumda tutmuşlar, aynı bakışla bakmışlar. Resminin altında “71 Yunan pilotumuz var” yazılı.

İşte, bu kişiler, şu an ülkemizde bolluk, israf, lüks ve mutluluk içerisinde yaşayabilmelerini, paraya para dememelerini kime borçlular desek, başkanlık ettikleri devlet kurumları, yazı yazdıkları gazeteleri, konuştukları televizyonları kimin sayesinde diye sorsak… Bu sorunun tek yanıtı var:

Bütün bu saltanatı, ağızlarına eleştirir pozlarda aldıkları, kısacık bir süre bir gemide dinlenmesini çok gördükleri, O büyük ada, yüce kişiye, en büyük Türk’e, Türk’ün atasına borçlular! Ülkemizi kurtararak Cumhuriyeti kuran yüce önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk sayesinde varlar!

Gençliği savaş meydanlarında geçen, yıllar boyu derme çatma çadırlarda, taşta toprakta yatan, vatanını kurtarana kadar tek bir gün yaşayamamış, uykusuz, yorgun, at üstünde, cephelerde yıllarını geçirmiş, yaralanmış, gazi olmuş, hastalanmış yurtdışına gitmemiş, hiçbir zaman kendini düşünmemiş, canını, varlığını Türk ulusuna adamış, Türk ulusunun büyük önderine söyleniyor bu sözler.

Atatürk’ün hastalandığında üç beş gün kalabildiği bir gemiye, o gemide geçirdiği sayılı günlerine denebiliyor bu alçakça sözler!

Haberin başlığı böyle:

“Atatürk’ün yatı Savarona’ya ne diyeceğiz?”

İçteki başlık böyle:

“Atatürk’ün Savarona yatına ne diyeceğiz?”

Öznenin yanındaki sözler, önemlerine göre sıralanır, bilirsiniz. Birincisinde tümcenin önemli ögesi yat. Atatürk’ün yatı. İkincisinde Savarona yatı. Burada yatın adı öne çıkmış. Sanki Atatürk’ün çok yatı varmış da veya bir sürü aracı, gezilerinde kullandığı pahalı arabaları, büyük sarayları, konakları… Savarona yatına ne diyecekmişiz? Bunu duyunca ağzı açık kalanlara bu sözleri de:

“Geçmişe baktığınız zaman, tarihi eleştiriler yapılabilir. Atatürk’ün Savarona yatına ne diyeceğiz? Devletin himayesinde alınmış bir yattı ki o dönemin bütçesinin çok büyük bölümüne karşılık geliyordu.”

Devletin himayesinde alınmışmış… E…Alınmış da ne olmuş? Bu gemi, şimdi üzerine saray yaptırdığınız Atatürk Orman Çiftliği Türk ulusuna bağışlanmamış mıydı? Ulusun malı olmamış mıydı Atatürk’ün nesi var nesi yoksa… Atatürk’ün kişisel bir serveti mi vardı? Paraları mı sıfırlatıyordu? Kendi adına yurtdışında hesaplar mı açtırmıştı? Bir evim olsun, bir tane daha, bu villayı da alın, havuzu mu olsun, yanındaki arazi de alınsın mı diyordu. Ortaya bir vakıf kurdurtup bağışla para mı toplatıyordu?

Ne olmuş, hasta yatağında üç gün bir gemide deniz havası almış… Bu mudur sizin ne diyeceğiz diye sorduğunuz şey?

Geçmişe baktığınızda tarihi eleştiriler yapılabilirmiş… Evet, yapılabilir:

“ Neden Atatürk’e o dönemde daha iyi bakmadık, sağlığını düşünmedik, O’na daha iyi yaşam koşulları sunamadık… Neden kendini bu derece yormasına, kendini düşünmemesine izin verdik…”

Yalnızca, o dönemin kişilerini, Atatürk’ün yakın çevresini, Atatürk’e daha iyi bakabilirdiniz, ilgilenebilirdiniz diye eleştirebilirsiniz. Söze bakınız söze:

“Devletin himayesinde alınmış bu yat o dönemin bütçesinin çok önemli bir bölümüne karşılık geliyordu.” Yani neymiş, Atatürk bütçeyi düşünmemişmiş. Tutmuş bir gemi aldırmışmış… Bir büyük kişi düşünün:

Yüzyılın değil, bin yılın en büyük devlet adamı. Yoktan bir devlet kuruyor. Bitmiş, ölmüş denen bir ulusu canlandırıyor. O devirde pek az ülkenin sahip olduğu en yüksek özellikleri toplatıyor bu devlette. Bağımsız, laik, sosyal bir hukuk devleti kuruyor. Devrimleriyle on senede ulusa çağ atlatıyor… Sonra sizler, bir ücra yerde, Yunan’ın gözü olan Karadeniz’de, oraya tarihten beri bir devlet kurmak istediği bölgede, kuş uçmaz kervan geçmez dağ köylerinde doğuyor, Cumhuriyetin olanaklarıyla adam oluyor, takım elbise giyiyor, kravat takıyor, devletin en üstü görevlerinden birine geçiyorsunuz, en üst gelirle, en yüksek yaşam seviyesinde yaşıyorsunuz, parayla oynuyorsunuz, aldığınız ücret dudak uçuklatıyor, nereden nereye geliyorsunuz… Bunların hepsi de Atatürk’ün Cumhuriyeti sayesinde değil mi?

Sonra iktidar partisinin on iki yıldır sürüp giden bitmez tükenmez lüks harcamalarına, lüks sevdanıza, ihtişam gösteriş sevginize kılıf arıyor, sonra bu sözleri akıl- gönül süzgecinden geçirmeden bir çırpıda patta dak diyebiliyorsunuz.

Bu korkunç sözden önce söylenenleri de insanın aklı almıyor. Savunmaya bakınız:

“Biz gerçekten büyük bir ülkeyiz, bu ülkenin yöneticilerinin böyle bir uçağı kullanması sıradan bir konudur, tartışmalar anlamsız. Yarın başkası cumhurbaşkanı olunca yine o kullanacak. Bunlar şahıs malı değil neticede, ülkeye ait uçaklar.”

Bu büyük ülkenin babası atası kim? Atatürk! Siz bu büyük önderin, yönettiğiniz, en ballı yerlerine yerleştiğiniz Türk devletinin kurucusuna, sonunda hem de milletin olacak bir kıytırık gemiyi çok görün, sonra alınan sayısız uçakları savunun! 185 milyon dolarlık uçak için tartışmalar anlamsız deyin!

Atatürk kim? Şimdiye kadar gelip geçen sayısız partiden çıkan, sayısız sayıda başbakanlar, cumhurbaşkanları kim? Böyle bir kıyaslama yapılabilir mi hem?

Gerçekten çok büyük bir ülkeymişiz…

Kurucu önderine ulu orta saygısızlık edenler, dil uzatanlar, daha da ileri gidip açıkça düşmanlık edenler devleti yönetiyor da ülkemizden tek bir karşı ses duyulmuyor. Yunan’dan savaşarak kurtardığımız ülkemize alay eder gibi, Türkiye’nin düşmanlarına ödül verir gibi 71 Yunan pilotu almışsınız, bununla övünüyorsunuz. Sanki Türk pilotlarına kıran girmiş?

İşte söyleşideki o sözler:

“609 yabancı pilotumuz var. İlk üç sıralamayı ise Alman, Yunan ve İtalyan pilotlarımızdan oluşuyor. 114 Alman, 71 Yunan pilotumuz görev yapıyor.”

Yunan bizden kaç pilot aldı? Yunan Türk pilot çalıştırır mı? İtalyan, Alman? Arap, İngiliz pilot da var mı? İsrail pilotu? Bulgar pilotu? Amerikan pilotu?

Dünyada böyle bir uygulama var mı? Buna neden ne? Yine kimseden çıt yok! Duyup haykıran, üzülen, ne olacağız diyen yok! Kendi arasında herkes dertli, herkes kızgın, herkes öfkeli. İş bunu orta yerde açıklamaya, bir duruş sergilemeye geldi mi, çık yok…

“Korku dağları bekliyor… “ sözü doğru mu?

Bu söyleşiye, “Bir Ankara Muhabbeti" diyen, kendini gazeteci sayan, bu sözleri gayet mutlu bir suratla dinleyen, en küçük bir eleştiri yazmadan gazetesinde yayınlayan Hakan Çelik’e, bu sözleri okuyunca tepki vermeyenlere, sağır sultan pozlarında, boynu bükük yaşayanlara, gözünü para bürümüşlere bu sözüm:

“Muhabbetiniz batsın!”

Akşam, Atatürk’ün yaşamını anlatan kitapları yeniden yeniden okuyorum. Gözlerim yaşlı. Çankaya’da tavanı akan, akan yerlere leğen konan bir odada geçirdiği geceler… Çektiği sıkıntılar… Bu kitaplardan birinde, 1908 doğumlu, o dönemi yaşayarak bilen, Demokrat parti dönemini, sonraki yıllardaki ihanetleri gören bilen1969’da yitirdiğimiz büyük şair Behçet Kemal Çağlar’dan bir dörtlük görüyorum:

“İstanbul’dan Samsun’a çıkar gibi yavaşça
Buraya dönmek için bir çarecik bul Atam!..
Çil yavrusuymuş gibi dağılsın şu cüceler,
Bir kere doğrul Atam, bir kere doğrul Atam!..


Feza Tiryaki, 28 Kasım, 2014
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x