Mustafa Armağan'ın Alternatif Tarih tazlerine yanıtlar

Mustafa Armağan'ın Alternatif Tarih tazlerine yanıtlar

İletigönderen Otopsi » Cum Haz 05, 2009 15:06

Mustafa Armağan'ın Alternatif Tarih Yaratıcılığı ile İlgili İddialarına Yanıtlar

1-İlk yanıt Mustafa Armağan'ın, Mustafa Kemal İstanbul'da iken bir İngiliz gazeteci ile ilgili röportajında güya İngilizlerin valiliğini kabul ettiğini ima eden iddiaları üzerinedir. Bu bölüm Alev Coşkun'un YENİ MANDACILAR adlı kitabından alınmıştır:



Son yıllarda dindarların değil ama, dini politikaya alet eden dincilerin en büyük hedefi Atatürk' tür.

Neden? Çünkü Atatürk Hilafeti kaldırmıştır. Din devletine son vermiş, ümmet anlayışı terk edilmiş ve bir ulus devlet yaratılmıştır. Kulluktan vatandaşlığa geçiş sağlanmıştır. Atatürk 1923-1938 arasında 15 yılda aydınlanma devrimlerini Türk toplumuna getirmiştir. Çağdaş yasaları, özellikle Medeni Yasa'yı kabul etmiş, kadınlarımıza erkeklerle eşit haklar sağlamıştır.

Ama bunları içine sindiremeyen din bezirgânları, ikinci cumhuriyetçiler ve dönekler, her vesile ile Mustafa Kemal'e saldırmayı âdet haline getirmişlerdir.

Zaman gazetesi de Atatürk için hiç iyi düşünmez. Zaman gazetesinde yazan Mustafa Armağan , Atatürk'ün mütareke sırasında İngiliz gazetecisi Ward Price ile görüştüğünü ve İngilizlerden valilik istediğini yazdı. (17 Kasım 2007) Böylece Armağan, aklı sıra Atatürk'ü küçük düşürmek istiyor. İngilizlerle işbirliği yapan Vahdettin' i de böylece korumaya almaya, aklamaya çalışıyor.

Gerçi belgelere dayanmayan bu gibi bilim dışı savlara her zaman yanıt vermeye gerek yoktur. Bunları Turgut Özakman , ' Vahdettin, M. Kemal ve Milli Mücadele'; İsmet Görgülü de ' Atatürk'ün Özel Yaşamı - Uydurmalar - Saldırılar, Yanıtlar' adlı kitaplarında ayrıntılı bir biçimde yanıtladılar. ( 1 ) Ancak bu gibi saldırılar bugünlerde çoğaldığı için yanıt verip, bu ikiyüzlülükleri ortaya koymak gerekmektedir.

İLK ÇIKIŞ

İngilizlerin ve padişahın ilgisini çekti
Gazetelere yaptığı açıklamalar, Mustafa Kemal'in siyasi konularda kamuoyuna ilk çıkışıdır ve güncel olayları ne derece etkin bir biçimde izlediğini göstermektedir.

Bu açıklamaların yapıldığı günlerde hükümet istifa etmiştir, yeni hükümet kurulması çalışmaları sürmektedir. Tevfik Paşa hükümetini kurmuştur ama, henüz Meclis'ten güvenoyu alamamıştır. Mustafa Kemal hükümette yer almak istemektedir. Bu noktada yaptığı açıklamayla Padişah'ın, İngilizlerin ve politika çevrelerinin ilgisini çekmeye çalışmaktadır. Üstelik "bağımsızlığa saygı duymak koşuluyla" İngiltere ile işbirliği yapılabileceği de vurgulamaktadır.

Yazar Armağan'a Mustafa Kemal'in Yıldırım Orduları Komutanı olarak Adana'dan İstanbul'da gönderdiği telgrafları okumasını öneririm. Bu telgraflar ulusalcı bir tavrın ve şaşmaz bir öngörünün taihe geçmiş abideleridir.

Mustafa Kemal Mondros Ateşkesi'ne karşı çıkmakta ve böyle giderse ve İngilizlerin her dedikleri kabul edilirse, bir gün gelecek İstanbul'da hükümetlerini İngilizler atayacaklardır, demektedir. Ayrıca, İngilizlerin İskenderun'a çıkmalarına karşı gelmekte ve İngilizler karaya çıkarlarsa silahla karşı gelinmesi emrini verdiğini belirtmektedir. Konumuzun dağılmaması için bu önemli belgelere bu kadar değinerek tekrar Armağan'ın yazısına gelelim:

Sayın yazar Armağan, bütün bunları neden görmezden geliyor? Mustafa Kemal'in daha bir hafta önce İngilizleri yerden yere vuran, onlara karşı ateş etme emri veren bu telgrafları atlıyor. Hatta Ward Price'ın 1 Aralık 1918 tarihli Minber gazetesinde yayımlanan aşağıdaki beyanatını neden atlıyor? Ward Price bakın ne diyor:

"Türklere karşı ben şimdi hakiki bir fikir peyda edebildim. İngiltere'ye gider gitmez yapacağım ilk iş, Türklerin büyüklüğünü tanıtmak olacaktır." ( 5 )

CUMHURİYET'İN GAZETECİ WARD PRİCE'LA SÖYLEŞİSİ

Şimdi, Zaman yazarına biz bir belge sunalım. Ward Price 21 yıl sonra tekrar İstanbul'a geldi. Tarih 10 Aralık 1939'dur...

Cumhuriyet gazetesi Ward Price'la bir söyleşi yaptı. Gazeteci Price'ın söyledikleri aynen aşağıdadır:

"İstanbul'a ilk kez 1918 yılında gelmiştim. Bir Türk generalin benimle görüşmek istediğini söylediler. Adını sordum, Mustafa Kemal dediler. O zamanlar Mustafa Kemal adını belirsiz bir şekilde işitmiştim. Daveti memnunlukla kabul ettim.

Mustafa Kemal düşünceli ve karamsardı. Bana memleketin halinden söz etti ve her iki üç tümcede bir: Bu böyle olmaz. Vatanı baştan başa değiştirmek lazım, yenileştirmek lazım, diyordu.

O zamanlar doğrusu bu laflara pek dikkat etmemiştim. Mesleğimin her zaman hatırlayacağım büyük hatası, bu emsalsiz dehayı o zaman keşfedememiş olmamdır." (Cumhuriyet, 10 Aralık 1939)

Sözü geçen gazeteci Ward Price, 1939'da bunları söylüyor, ama 1957'de yazdığı kitapta bir kılçık atmak istiyor. Nasıl inanacağız?

Peki Zaman yazarı bunları görmedi. Mademki konumuz İngiliz gazetecidir, Padişah Vahdettin'in bu İngiliz gazeteci Ward Price'a verdiği beyanat neden atlanıyor?

Vahdettin 24 Kasım 1918'de, gazetecinin Mustafa Kemal'le görüşmesinden tam 10 gün sonra Ward Price'ı sarayda kabul etti. Saraya gelişiyle ilgili olarak Padişah'ın başmabeyincisi Lütfü Simavi Bey' in anılarında ayrıntılı bilgi verilmiştir. Sayın yazar bakabilir.

Padişahın, gazeteci Price'a verdiği beyanat The Daily Mail gazetesinde de yayımlanmıştır. Padişah şöyle diyor:

"Türkiye'nin harbe katılması bir türlü kaza eserinden ibarettir... Ne yazık ki hükümetin basiretsizliği bizi felakete sürüklemiştir. Eğer ben tahtta olsaydım bu esef verici hadise olmazdı.
________________________________________
İngiliz milletine karşı beslediğim kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı.. babam Sultan Abdülmecit'ten aldım. ... Memleketimle Büyük Britanya arasındaki dostluğu güçlendirmek için elimden geleni yapacağım. Ermeniler hakkında yapılan muameleyi büyük üzüntüyle öğrendim. Saltanata geçince, sebep olanların son derece şiddetli cezalandırılması için soruşturma emrini verdim!" (6)

Hiçbir kusuru olmamakla nitelendirdikleri Padişah işte böyle konuşuyor.

İngiliz milletine karşı beslediği kuvvetli sevgiden söz ediyor. Ermeniler için yapılan muamelelerden büyük üzüntü duyduğunu söylüyor, sebep olanların cezalandırılmaları için emir verdiğini söylüyor.

Vahdettin'i aklama çabası

Gazeteci Armağan'ın alıntılardan vardığı yargılar ve yanıtlanması gereken sorular
Armağan, yazısında İngiliz gazeteci ile görüşmeyi şöyle veriyor: "...Anadolu'da İngiliz idaresinden o kadar da rahatsızlık duyulmaması gerektiğini söyledikten sonra Mustafa Kemal, bu topraklar üzerindeki İngiliz idaresinde bir vali olarak çalışmaya hazır olduğunu gazeteci aracılığıyla işgalci yetkililere şöyle iletecektir: Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunan tecrübeli Türk valiler ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir selahiyet dâhilinde hizmetlerimi arzedebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmadığını bilmek isterim."

Bu alıntıyı Türk Tarih Kurumu'nca yayımlanan Gottharel Jaeschke' nin Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri kitabından aldığını belirten yazar, padişah Vahdettin'in İngiliz yanlısı politikasını perdelemek amacıyla şöyle bir yargıya varıyor.

"Şimdi söyleyin bakalım, İngilizlerle ilişki kurmak vatan hainliği sayılabilir miymiş?"

Bu yargıya karşı, aşağıdaki sorular ve verilen yanıtlar dikkatle okunmalıdır.

1. BU PARAGRAF NEREDEN ALINIYOR ?

(Armağan bu paragrafı nereden aldı?)

İngiliz gazeteci Ward Price'in Extra-Special Correspondent adlı 1957 yılında yayımlanan kitabından alınıyor. ( 2 ) Sayın Armağan bu kitabın adını da Türkçeye yanlış olarak " Çok Özel Yazışmalar " olarak çevirmiş. Oysa "Correspondent" u yazışma olarak çevirmek için karşılığında bu yazışmaları alan birisinin olması gerekir. Ward Price gazetecidir, 1918 Ekim ayında, Mondros Ateşkesi'nin imzalanmasından hemen sonra gazeteci olarak İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'dan gönderdiği haberler İngiltere'de Daily Mail, The Morning Post gazetelerinde yayımlanmıştır. Öyleyse kitabının başlığı "Çok Özel Yazışmalar" olarak değil "Çok Özel Gazeteci" olarak çevrilmelidir.

2 . BU PARAGRAFIN BELGESİ VAR MI?

Ward bu paragrafı kendi kitabından veriyor. Böyle bir konuşmanın geçtiğine dair bu hususla ilgili hiçbir belge yoktur. Başta Alman yazar G. Jaeschke ve daha sonra diğer yazarlar bu paragrafı Ward'ın kitabından alıyorlar. Gazeteci Ward'ın kitabında sözü edilen bu konuşmadaki bu hususları destekleyen herhangi bir belge bugüne kadar ortaya çıkmamıştı.

3. BU KONUŞMA NE ZAMAN YAPILDI?

Gazeteci Ward'la Atatürk, 14 Kasım 1918 tarihinde Pera Palas Oteli'nde görüştüler. Bu tarihe iyi dikkat etmek gerekir. Çünkü Osmanlı orduları yenilmiş ve Osmanlı devleti 30 Ekim 1918'de çok ağır koşulları olan Mondros Ateşkesi'ni kabul etmişti. Bir gün sonra (31 Ekim 1918) Mustafa Kemal Suriye'de dağılmış halde bulunan Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'na atandı. Oradan çektiği telgraflarla Mondros ateşkesine karşı çıktı. Osmanlı hükümeti bu çıkışlardan rahatsız olmaktadır. 10 Kasım 1918 günü, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa Mustafa Kemal'i telgraf makinesi başına çağırarak kendisinin sadrazamlıktan çekildiğini ve onun da İstanbul'a gelmesini istedi, "Sizinle görüşmeye ihtiyacım var" dedi.

Bunun üzerine Mustafa Kemal Adana'dan trenle hareket ederek İstanbul'a geldi. 13 Kasım 1918 Çarşamba günü yanında yaveri Cevat Abbas' la Haydarpaşa Garı'na indi. O sırada işgal güçlerinin 55 parçadan oluşan savaş gemileri Haydarpaşa önlerinden Boğaz'a girmek üzereydiler. Yani İstanbul fiilen işgal ediliyordu.

Çanakkale'de bu müttefik ve emperyalist gemilere dur diyen Anafartalar kahramanı, ne yazık ki Haydarpaşa Garı'nda, bu gemilerin 3 saat boyunca geçişini ve Boğaz'a doğru ilerleyerek Dolmabahçe Sarayı önünde demirleyişini izlemek talihsizliğiyle karşı karşıya geldi. Daha sonra bindiği bir askeri motorla Karaköy'e giderken aralarından geçmek zorunda kaldığı bu işgal gemilerine karşı ünlü sözünü söylemiştir: "Geldikleri gibi giderler.."

Atatürk, Pera Palas'ta kalıyordu, ertesi gün (14 Kasım 1919), Pera Palas müdürünün aracılığıyla gazeteci Ward Price ile görüşmüştür.
________________________________________
Mağlup olmuş bir imparatorluğun subayı olarak İstanbul'a bir gün önce gelmiş olan Mustafa Kemal bu sözleri söylese ne olur söylemese ne olur?.. Zaten bu sözleri söylediğine dair herhangi bir belge de yok, sadece İngiliz gazetecinin, çok sonraları, 1957 yılında yazdığı kitabı var.

O sırada Mustafa Kemal bir yandan padişahla çok iyi geçinmeye çalışıyor, öte yandan da yabancılar dahil herkesle konuşuyordu. Çünkü arkadaşlarıyla birlikte vardıkları karar gereğince Mustafa Kemal, Osmanlı "Harbiye Nazırı" (Savaş Bakanı) olmak istiyordu. Savaş Bakanlığı'nı ele geçirerek imparatorluğu kurtarmak istiyordu.

Zaman yazarı bu konuyu G. Jaeschke'nin kitabından almış. Pekiyi Jaeschke'nin bu söyleşiyle ilgili yorumunu ve yazısını neden görmezlikten geliyor. Bakınız Jaeschke ne diyor:

"Neticenin üzerine bir sual işareti koymak lazım gelse bile Mustafa Kemal'in mevsukiyeti (sağlamlık) aşikâr olan bu sözleri, gene de izaha muhtaç kalmaktadır. Onun bu sözleri, İzzet Paşa kabinesinde Harbiye Nazırlığı'na tayin edilmesi için gösterdiği gayretlerin izlediği aynı istikamete yönelmiş olsa gerekir." ( 3 )

Bu yargının doğruluğu Mustafa Kemal'in üç gün sonra, 17 Kasım 1918 tarihinde Minber ve 18 Kasım 1918 tarihli Vakit gazetelerinde yaptığı açıklamalarda görülür. Mustafa Kemal, Minber gazetesinde yayımlanan söyleşisinde "her türlü siyasetin her türlü manasıyla en çok kuvveti olmakla" elde edilebileceğini, bunun da "manevi, bilimsel, teknik ve ahlaki bakımdan kuvvetli" olmak olduğunu, yoksa "bu özelliklerden yoksun olan bir milletin, bütün fertleri en son gelişmiş silahlarla donatılsa bile kuvvetli olamayacağını" belirtmiştir.

'Kalbimde kin ve düşmanlık yok'
Gazeteci Price'ın sorularına verdiği yanıtlarla ilk siyasi mesajlarını da kamuoyuna iletiyordu
Price'in , "İngilizlere karşı beslediğiniz duygular hakkında bazı bilgiler verir misiniz" sorusuna Mustafa Kemal aşağıdaki yanıtı vermiştir:

"- Bu savaşta İngilizlerle Arıburnu, Anafartalar ve Filistin cephelerinde karşı karşıya birçok savaşlar verdim. Ben, bu savaşlarda ve genel olarak saydığım bu cephelerden başka cephelerde, başka bölgelerde diğer milletlerle dahi verdiğim savaşlarda vatanın savunmasından ibaret olan asli görevimi yaptım. Dolayısıyla kalbimde kin ve düşmanlık duyguları yer bulmamıştır.

İngilizlerin, Osmanlı milletinin hürriyetine ve devletimizin bağımsızlığına uymakta gösterecekleri saygı ve insanlık karşısında yalnız benim değil, Osmanlı milletinin İngilizlerden daha iyiliksever bir dost olmayacağı kanaatiyle etkilenmeleri pek tabiidir."

MİNBER'E SÖYLEDİKLERİ

Görüleceği gibi Ward Price adlı İngiliz gazeteci ile görüşmesinden 3 gün sonra Minber gazetesindeki söyleşisinde Mustafa Kemal, İngilizlere adeta yol göstermekte ve İngilizlerin Osmanlı milletinin hürriyetine ve devletimizin bağımsızlığına uymakta gösterecekleri saygıdan söz etmektedir. Dikkat edileceği gibi "gösterdikleri" değil "gösterecekleri" kelimesi burada önem kazanmakdır.

Mustafa Kemal bir gün sonra (18 Kasım 1918) Vakit gazetesindeki açıklamasında ise hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde düşüncelerini yalın bir biçimde açıklamıştır. İşte beyanatın can alıcı noktası:

'GÖREV HÜKÜMETE DÜŞER'

"Hükümetimizle ateşkes imzalayan devletlerin ve bu devletler adına ateşkes koşullarını yapan Britanya hükümetinin Osmanlılara karşı iyi niyetlerinden şüphe etmek istemem. Eğer söz konusu anlaşma hükümlerinin uygulamasında kötü ve yanlış anlamayı gerektirecek yanları gözüküyorsa bunun sebebini anlamak ve karşımızdakilerle anlaşmak lazımdır. Doğal olarak bu görev hükümete düşer. Benim bildiğime göre hükümetimiz bu noktada gereken girişimlerde bulunmuş ve bulunmaktadır..." ( * )
________________________________________
İngilizlere hayran bir padişah

İngiliz devleti gizli belgeleri Vahdettin'in bütün ümidini İngiltere'ye bağladığını açıkça ortaya koyuyor
Padişahın İngiliz milletine karşı beslediği sevgiyi anlattığı sözlerine karşı İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe 4 Aralık 1918'de Londra'ya gönderdiği gizli notta, padişahın gazeteci Price'a söylediği sözlerle ilgili olarak "Sultanın zekâ ve karakter sahibi bir zat olduğu, Britanya'ya tam bir sempati beslediğini" bildirmiştir. (7)

Padişah bir süre sonra çok yakın adamı Sami Bey' i İngiliz Ordu Karargâhı'na gönderir. Jaeschke İngiliz devlet arşivindeki gizli belgelere dayanarak bu görüşmeyi ortaya çıkarmış ve İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General Milne' nin 16 Aralık 1918 tarihinde Londra'ya gönderdiği raporundan aktarmıştır. Bu rapora göre Padişah Vahdettin'in İngilizlerden istedikleri şunlardır: (Rapor: İngiliz gizli devlet arşivindedir. Numarası FO/371/3421, 214122, 4164, 695'tir.)

"1. İngiltere Türkiye'nin idaresini mümkün olduğu kadar çabuk ele almalıdır.

2. İngiliz memurları kontrol amacıyla memleket içerlerine gönderilmelidir.

3. İngiliz subayları idareye yardımda bulunmalıdır.

4. Padişah bütün ümidini İngiltere'ye bağladığını ve gerçek ve son dostluğu ingiltere'den beklediğini açık bir biçimde belirtmiştir." (8 )

İşte Padişah Vahdettin. Daha ne denilir? Güneş balçıkla sıvanır mı?

Padişah Vahdettin'in ihanete varan başka girişimleri hakkında yüzlerce belge vardır. Ayrıntıya girmeden daha önemli bir belgenin özetini verelim.

30 Mart 1919'da Padişah, Sadrazam Damat Ferit'i, İngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe'ye gönderdi ve bir proje sundu. Bu proje Osmanlı Devleti'nin, İngiltere'ye mutlak teslimiyet projesidir. Bakınız bu projede neler öneriliyor:

1. Ülkemiziniç ve dış güvenliği 15 yıl boyunca İngiltere tarafından sağlanacaktır. İngiltere bu amaçla gerekli gördüğü yerleri işgal edebilecektir.

2. Doğu'da bağımsız bir Ermeni Cumhuriyeti oluşturulacaktır.

3. Genel ve yerel seçimler İngilizlerin gözetimi altında yapılacaktır.

4. Her ilde bir İngiliz konsolosu bulunacak ve 15 yıl süreyle valilerin danışmanlığını yapacaklardır.

5. Hükümette her bakana bir İngiliz müsteşar verilecektir. (9) (Gizli Belge No: FO: 371-4156)

Bir İngiliz manda idaresi kurulmasının utanç verici belgesidir bu... Bir vatana daha başka nasıl ihanet edilir ki?

Padişah tarafından gelen önerilerden sonra İngiliz Amiral Webb , Londra'ya gönderdiği şifreli notada, Vahdettin adına Sadrazam Damat Ferit' in bu teklifleri için şöyle diyor:

"Osmanlı Devleti İngiltere'ye tamamen boyun eğmiştir" (Webb'in kullandığı deyim 'total submission' dır. Yani tümden boyun eğme).

Bunlar İngiliz devlet arşivi belgeleridir. Sakın bunlar reddedilmeye kalkışılmasın, başka belgeler de çıkarırız.

Tarihi gerçeklere gelince

Gazeteci Armağan'ın tarihi yorumlama biçiminde 'hata'sız bölümler bulmak çok zordur

Şimdi yazar Armağan'ın bu yazısındaki diğer saptırmalara kısaca değinelim.
________________________________________
Yazara göre "Vahdettin ve İstanbul hükümeti daha önce Cafer Tayyar Paşa'yı Edirne'ye, Ali Fuat Paşa'yı Ankara'ya gönderdikten sonra üçüncü büyük kozunu oynamış ve Karabekir Paşa'yı Erzurum'a tayin ettirmeyi başarmıştır. Böylece direnişin Edirne, Ankara ve Erzurum ayakları tamamlanmış, sıra bunları toparlayacak ve organize edecek bir genel müfettişliğe gelmiştir ki, bir ay sonra bu göreve olağanüstü yetkilerle padişahın yaveri olan Mustafa Kemal Paşa atanacak ve 15 Mayıs 1919 günü yine Vahdettin'le görüştükten sonra dördüncü ve merkezi ayağı oluşturmak üzere Samsun'a doğru yola çıkacaktır." (Zaman, 27 Kasım 2007)

Breh, breh, breh...

Bu paragrafa bakarsanız Padişah Vahdettin efendimiz Kurtuluş Savaşı için adeta büyük bir plan yapıyor. En önemli generallerini birer birer Anadolu'ya gönderiyor. Bunları tayin ettirmeyi başarıyor. Sonunda bunları "toparlamak ve organize ekmek" yani eşgüdümünü sağlamak için Mustafa Kemal'i Anadolu'ya gönderiyor.

Yazar neredeyse kendini alamayıp "Daha sonra Padişah Vahdettin de Anadolu'ya geçti ve ordulara komuta ederek Türk yurdunu işgal eden düşmanı denize döktü" diyecek.

Canım, böyle vatanperver bir Padişah'a bizler haksızlık yapıyoruz. Yazar Armağan'a inanmalı, tüm belgeler yakılmalı ve tüm tarih kitapları yeniden yazılmalıdır.

Alternatif tarihçiler belge vermese de onlara inanılmalıdır.

Vahdettin'le ilgili paragraftaki yanlışların hangisini düzeltmeli... Hani deveye "Boynun neden eğridir" diye sorulduğunda o da yanıt verdi: "Nerem doğru ki?.."

Kısaca bu paragraftaki saptırmaları doğrulayalım:

1. Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa 1. Dünya Savaşı'nın sonunda, Mondros ateşkesinin imzalanmasından sonra Trakya'da 1. Ordu Komutanlığı'na tayin edilmişti.

Amasya Genelgesi'ne imza koyduğu için 20 Nisan 1920'de Padişah ve İstanbul hükümeti tarafından görevden alındı. 13 Mayıs 1920'de Trakya - Paşaeli Kuvayı Milliye Derneği'nin kongresinde kongre kararıyla "Trakya Milli Kuvvetler Komutanlığı'na" getirildi.

2. Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Mondros ateşkesinde Suriye cephesinde bulunuyordu. Atatürk Yıldırım Orduları Komutanı olunca kendisini vekâleten 7. Ordu Komutanlığı'na getirdi. Uhdesinde 20. Kolordu Komutanlığı da vardı. Bir süre sonra karargâhını Konya'ya taşıdı. Eskiden beri bu kolordunun başındaydı, hiçbir değişiklik ve yeni atama ile karşılaşmadı. 20 Aralık 1918'de hastalığı nedeniyle bir süre İstanbul'a geldi. Daha sonra Şubat 1919'da kolordusunun başına döndü.

Amasya bildirisini imzaladığı için görevinden azledildi. Ancak bu emri dinlemedi, kolordusunu terk etmedi. Sivas Kongresi kararıyla Batı Anadolu Genel Kuvayı Milliye Komutanlığı' na atandı. İstanbul Divanı Harp Mahkemesi, Ali Fuat Paşa hakkında idam kararı verdi. Padişah Vahdettin bu kararı 24 Mayıs 1920'de onayladı.

3. Kazım Karabekir Paşa, Mondros ateşkesinden sonra İstanbul'a geldi. Önce Tekirdağ'da 14. Kolordu Komutanlığı'na, ardından Genelkurmay'daki arkadaşlarının yardımıyla Nisan 1919'da Erzurum'daki Kolordu Komutanlığı'na atandı. Erzurum Kongresi'nin toplanmasında önemli rol oynadı. Padişah'ın azlettiği ve tutuklanmasını istediği Mustafa Kemal'i tutuklamadı, yani Padişah'ın emrini dinlemedi.

4. Mustafa Kemal'e gelince; Anadolu'ya gönderilmesi, Karadeniz'de çıkan Pontus çetelerini durdurmak amacıyla olmuştur.

Geniş görev talimatının hazırlanışında Padişah'ın hiçbir rolü olmamıştır. Bu talimat, Osmanlı Genelkurmayı'ndaki kendisini seven ulusalcı generallerin yardımıyla ve kendisi tarafından hazırlanmıştır. (Yakında çıkacak olan kitabımızda bu konunun belgeleri ortaya konacaktır.)

Ancak Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkar çıkmaz yaptığı ulusalcı girişimler İngilizlerin hemen dikkatini çekti ve henüz Anadolu'ya çıkalı 15 gün olmuşken 6 Haziran 1919'da işgal güçleri Karadeniz Ordusu Başkomutanı General Milne, Mustafa Kemal'in hemen İstanbul'a geriye çağrılmasını hükümetten istedi. 8 Haziran'da (17 gün sonra) İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe hükümete resmen yazarak "Karışıklık çıkaranların başını Mustafa Kemal çekiyor" dedi. (11) (Gizli Belge No. FO/371-4158, 94625, ayrıca F=/371-4158-94610)

Amasya Bildirgesi'nin yayımlanması üzerine 23 Haziran 1919'da hükümet Mustafa Kemal'i görevinden alındı. (Dikkat, Mustafa Kemal Anadolu'ya geçeli henüz 34 gün olmuş.)

Mustafa Kemal bu kararı dinlemedi ve Erzurum'a gitti.

7/8 Temmuz 1919 gecesi Erzurum'da Mustafa Kemal'i telgraf başına çağırdılar. Padişah ve Saray bizzat Mustafa Kemal'le iletişim kurdu. İstanbul'a acele dönmesi ve Erzurum Kongresi'ni toplamaması istendi. Kabul etmeyince, Padişah tarafından Mustafa Kemal görevlerinden azledildi. Bunun üzerine Mustafa Kemal ordudaki görevlerinden istifa etmiştir. (Dikkat, Mustafa Kemal Anadolu'ya geçeli henüz 50 gün olmuştur.)

Hani Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal'i vatanı kurtarmak için göndermişti?

Bir padişah vatanı kurtarmak için örgüt kurmak üzere Anadolu'ya gönderdiği bir komutanı daha 50 günlük görevdeyken hiç azlededer mi? Mantık ve akla uyar mı?..
________________________________________
Bu da yetmedi, İstanbul Divanı Harbi, Mustafa Kemal'i yokluğunda yargıladı ve onun hakkında idam kararı verdi. Padişah Vahdettin bu kararı 24 Mayıs 1920'de onayladı.

Nasıl oluyor da Anadolu'yu örgütlemesi için padişahın gönderdiği iddia edilen Mustafa Kemal'in idam kararını, kendisini Anadolu'ya gönderen padişah onaylamaktadır!

Böylece bu iddialar saflık değil midir? Bu ulusun yarattığı milli mücadeleyi küçümsemek değil midir? Gözleri kör olmak değil midir?

Bu iddialar, bu yayınlar, işbirlikçilerle birlik olmuş, İngilizlere manda önermiş, Millet Meclisi'ne karşı gelmiş, Kuvayı Milliye'yi sindirmek için isyanlar başlatmış bir kişiyi korumak, Vahdettin'i kollamak için gerçekleri tersyüz etmek değil midir?

İHANETİN BELGELERİ

İngilizlere ajanlık yapmak
Padişah Vahdettin'in ihanetiyle ilgili daha yüzlerce belge vardır. TBMM Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşek 7 Mart 1922'de Avrupa'ya gitmek için İstanbul'a gelmiş, fakat sekreterinin bavulunda bulunan gizli belgeler çalınarak Padişah'a sunulmuş, Padişah da bunları İngiliz Yüksek Komiserliği'ne sunmuştur. (Gizli Belge No: F/037/7853 E. 2756) (10)

Prof. Sonyel , Kurtuluş Savaşı'nda İngiliz istihbarat servisinin faaliyetlerini incelediği kitabında bu konuyu ele aldığı bölüme "İngilizlere Ajanlık Eden Padişah Vahdettin" başlığını koymuştur. Padişah Vahdettin hakkındaki belgeleri açıklarsak, bir kitap dolusu belge sunmamız gerekecektir.

Bu inanılmaz olayın belgesinin fotokopisi için: (Bknz Alev Coşkun, Tarihi Unutmamak Günceli Yakalamak, Cumhuriyet Kitapları 2006 sayfa 153/186)

Dr.Alev Coşkun
Cumhuriyet

DİPNOTLAR:

(1) T. Özakman, Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele, Bilgi, 1997 , İ. Görgülü, Atatürk'ün Özel Yaşamı - Uydurmalar- Saldırılar - Yanıtlar, Bilgi, 2003.
(2) G. Ward Price, Extra - Special Correspondent , London, George G. Harrap, 1957.
(3) G. Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri , T.T.K. 1991, s. 99.
(4) Minber , 17 Kasım 1918 ve Vakıt 18 Kasım 1918. Atatürk'ün Bütün Eserleri . C.I.S. 290 - 291 (kimi kelimeler ve deyimler bugünkü dile uyarlandı).
(5) G. Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisini, T.T.K. 1970, s. 8. (Minber, 1 Aralık 1918).
(6) Bu beyanat 6 Aralık 1918'de The Daily Mail ve The Times 'ta yayımlanmıştır. Bkz. Jaeschke a.g.e. s. 3-4; Lütfi Simavi, Son Osmanlı Sarayında Gördüklerim , Örgün Yayınları, 2004, s. 310-311.
(7) G. Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri , s. 3.4.
(8 ) a.g.e. s. 4.; Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele , İstanbul, Cem, s. 144.
(9) Y. H. Bayur, Atatürk'ün Hayatı ve Eseri , s. 270-273; S. R. Sonyel, Dış Politika c. 1. 150, Jaeschke, a.g.e. s. 5. (İlgili İngiliz Gizli Belgesi: FO/371-4156)
(10) S. R. Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servislerinin Türkiye'deki Eylemleri, T.T.K., 1995, s. 238 - 239. Ayrıca Alev Coşkun, Tarihi Unutmamak - Günceli Yakalamak, Cumhuriyet Kitapları s. 153-186. Kitabımızda bu dehşet verici belgenin fotokopisi de verilmiştir.
(11) Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk . C. 1. s. 11; Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, s. 125, Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, s. 342, 385.


************************************************** *******

2- İkinci yanıt ise Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal'in abdli yetkilileri anadoluya davet ettiği iddiaları üzerinedir:

Sivas kongresi sırasında mandayı savunanlarla savunmayanlar arasında şiddetli tartışmalar yaşanmıştır. Kongre başkanı Mustafa Kemal bu tür bölünmeleri engellemek için çıkış yolu arıyordu, tüm delegelerin mandayı reddetme konusunda hemfikir olmasını istiyordu. O sırada Brown adında bir amerikalı gazeteci de Rauf Orbay'a ''Hakkınızda olumsuz düşünceleri düzeltmek için Amerika Senatosundan ülkenizi inceleyecek bir heyet çağırın'' önerisini getirir. Rauf Orbay bu öneriyi Mustafa Kemal'e iletir. Mustafa Kemal de bu öneriyi oya sunmuş ve öneri kabul edilmiştir. Böylece manda sorunu da hiçbir karar alınmasına gerek olmadan kapatılır. Rauf Orbay'ın bu önerisi hem mandacıları hem de karşıtlarını birleştirdi. Rauf Beyin bu girişimiyle hem manda önerisi ortadan kaldırılıyor, hem ''müzaheret'' ten yani yardımdan amacın ne olduğu ortaya çıkıyor, hem de Türkiye'nin o günkü durumunu anlaması açısından bir Amerikan heyeti davet edilmiş oluyordu. Rauf bey de orta bir yol izleyerek mandacı olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu.
Zaten General Harborld başkanlığında gelen heyet Mustafa Kemal ile görüştüğünde Mustafa Kemal'in ve Türk milletinin ne kadar bağımsızlıklarına düşkün olduklarını öğrenmiştir. Mesela aralarında geçen şu konuşma meşhurdur:

General Harbord 1919 Eylülünde Sivas'a gelir ve burada Mustafa Kemal'le görüşür, General bir hayli konuştuktan sonra sözlerine şunları ekler:
''- Ben bu vazifeye getirildiğim zaman Türk tarihini okudum. Gördüm ki milletiniz büyük ordular hazırlamış, büyük kumandanlar yetiştirmiştir. Bunu yapan bir millet, mutlâka bir medeniyet sahibi olmalıdır. Bunu takdir ederim. Fakat bugünkü vaziyetimize bakalım. Başta Almanya olmak üzere dört müttefiktiniz. Dört sene muharebe ettiniz, neticede mağlûp oldunuz. Dördünüz bir arada yapamadığınız bir şeyi, bu vaziyetimizde tek başınıza yapmayı nasıl düşünebilirsiniz? Fertlerin intihar ettiğini vakit vakit görürüz. Şimdi de bir milletin intiharına mı şahit olacağız!
Atatürk, büyük bir heyecan içinde bu sözlere aşağıdaki cevabı vermişler:
''- Generale teşekkür ederim. Tarihimizi okumuş, milletimizin büyük ordular, büyük kumandanlar yetiştirdiğini, bunun için milletimizin bir medeniyete sahip olması lâzım geleceğini takdir ve kabul ediyor. Fakat şunu bilmesini isterim ki biz, emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi tedrici, sefil bir ölüme mahkûm olmaktan ise babalarımızın oğlu sıfatıyla vuruşa vuruşa ölmeği tercih ediyoruz.''
Atatürk, bu son sözleri söylerken, avucu ile, bir pençeye düşmüş bir kuş işareti yapıyor ve avucunu sıkarak tedrici ve sefil ölümün şeklini gösteriyor.
Harbord, ve arkadaşları sessizce ayağa kalkıyorlar:
''- Biz de olsak öyle yapardık...
Diyorlar ve Atatürk'le arkadaşlarının elini sessizce sıkarak oradan uzaklaşıyorlar.

Mustafa Kemal bu heyeti davet mektubuna özel bir önem vermediğini zaten nutukta belirtmişir. Sonuçta Mustafa Kemal bu heyeti çağırma önerileri gelmese dahi mandayı savunan delegeleri bir şekilde susturma yolunu bulacaktı. Çünkü onun için sadece iki çözüm vardı ya bağımsızlık ya da ölüm... Gönderilen mektup zaten son Türk Dil Kurumu başkanı Prof. Şerafettin Turan'ın birçok tarih bölümünde ders kitabı olarak okutulan Türk Devrim Tarihi 1. cildinde mevcuttur. ATASE arşivinde de vardır. İngilizce çevirisi ise Stanford üniversitesi kitaplığında bulunuyor.

************************************************** ***


3- Üçüncü yanıt ise Bursa Nutku'nun uydurma olduğu iddiaları üzerinedir:
Bu yanıt daha önce forumda başka bir arkadaş tarafından da verilmişti.
TÜRK TARİH KURUMU’NUN BURSA NUTKU HAKKINDA KARARI

“Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu’nun 24 Ekim 1966 tarihli toplantısında Bornova Asliye Hukuk Hakimliğinin 27/9/1966 tarih ve 1966/338 sayılı yazısı ve bu yazıya ekli Atatürk’ün Bursa Nutku ile ilgili sözlerin üzerine gerekli incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler sonunda bu sözlerin Atatürk’ün 1933 Şubatı’nda Bursa’da yaptığı konuşmadan mealen alınmak suretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu kanaatine oybirliği ile varılmıştır.”

Bursalı gazeteci Musa Ataş da Atatürk’ün Bursa Nutku’nu söylediğine tanıktır. Bu görüşlerini ölmeden bir süre önce Bursa’da çıkan Hâkimiyet gazetesinin 5 Mart 1963 Hâkimiyet ve 18 Mart 1963 tarihli nüshalarında yayımlamıştır. Aynı zamanda Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Afet İnan tarafından verilen ve 23.1.1964’te Senato’da Milli Eğitim Bakanı İbrahim Öktem tarafından okunan cevap yazısında da Atatürk’ün bu nutku söylediği anlaşılmaktadır.

Musa Ataş Atatürk’ün bu nutku söylediğine tanıktır.

Musa Ataş, 18 Mart 1963 tarihli Hâkimiyet gazetesinde çıkan yazısında şöyle demektedir:

“Aradan 30 sene geçmiş. Bunları bulmak kolay değildir. Bursa gazetelerinde çıkanlar ise, sahipleri öldüklerinden koleksiyonlarının ne olduğunu bilmiyorum. Yalnız bu vaka üzerine Büyük Atatürk’ün yaptığı üç konuşmadan en mühimi olan belediye meclisi salonunda gençliğe yaptığı hitabesini mealen hafızamda saklıyorum. Orada Atatürk gençliğe hitaben demiştir ki:

- Bu hadise mühüm fiili bir hareket değildir. İrticai bir mahiyeti de yoktur. Fakat size şunu bildireyim ki, meş’um Menemen irticai hadisesi, inkılplarımıza karşı yöneltilen bir hareketi önleyici Türk gençliğinin mevcut olduğunu göstermiştir. Kubilay gibi genç ve idealist bir ihtiyat zabiti kendisini bu uğurda feda etmiştir. Onu örnek alın. Herhangi irticai bir hareket olursa onun karşısında daima siz bulunacaksınız. Çünkü inkılaplarımızı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni size emanet ettik. Hangi şartlar altında olursa olsun hiçbir devlet kuvvetine dhi dayanmadan bunları siz koruyacaksınız. Alacağınız kuvvet bütün Türk milletinindir. Böyle hareketlerde sizi pervasızca daima bunların karşısında görmek Türk milletinin en büyük inancıdır.”

Bu konuşmadan sonra gençler Atatürk’ü hararetle alkışladılar. “Yolundayız Paşam” dediler.

Bursa’da çıkan Arkadaş Gazetesi sahibi, gazeteci Rıza Ruşen Yücer 1947’de “Atatürk’e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra” adlı bir eser yayımlıyor. Bu kitabında Bursa olayını kısaca anlattıktan sonra nutkun nasıl söylendiğini şöyle açıklamaktadır:

"O akşam Çekirge yolundaki köşkte Atatürk’e bir yemek verildi. Sofrada 13-14 kişi var. O günkü hadiseden dolayı Atatürk’ün gönlünü almak için, bu ondört kişiden birisi:

- Efendim, diye söze başladı… Bursa gençliği bu hadiseyi hemen bastıracaktı. Fakat zabıta ve adliyeye oln güveninden ötürü… devam edemedi. Atatürk bir işaretle sözünü kesti… Sonra Türk gençliğinden ne anladığını şöyle tarif etti:

Türk genci, inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir diye başlayan Bursa Nutku’nu söylemiş ve şöyle bitirmiştir: İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği… dedi.”


1958’de Ulus Gazetesi’nde Bursa Nutku’nun yayımlanmasından ötürü soruşturma açıldığı zaman olayın bir tanığı daha ortaya çıkmış ve tarihçi Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu olaya şöyle tanıklık etmiştir:

“Bu olay Arapça ezanın kaldrırıldığı zaman olmuştur. Mustafa Kemal İzmir’deydi. Bursa’da Ulucamii’de bir müezzinin ezanı Türkçe okumayıp Arapça okuduğunu öğrendi. Sofradaydık, derhal hususi trenin hazırlanmasını emretti. Tren öylesine bir şekilde geldi ki, Karaköy’e kadar Mustafa Kemal bağırıyordu. “Yavaş gidiyor daha süratli”. Karaköy’den otomobille gayet bozuk bir yoldan Bursa’ya varıldı. Paşa’nın oradan kalkıp Bursa’ya geldiğini haber alınca, Ankara “Bu telaşa sebep ne” demiş. Bunu Mustafa Kemal duymuştu. “Bir müezzin Arapça ezan okuyor. Ne vali, ne müddeimumi, ne polis hadiseyle ilgileniyor. Biz inkılap yapıyoruz. Bir milletin kaderini elimize aldık, çocuk oyuncağı mı bu işler? Bu eserin kurucusu benim. Bursa’da devlet makamları inkılapları korumak için alakalanmadıklarında benim ne yapmamı istiyorsunuz? Durmamı mı?” dedi. Ondan sonra verilen yemekte bu sözleri (Bursa Nutkunu) söyledi. Konuşmanın gazetelerde neşredilmediğini hatırlıyorum.”

KAYNAK: Alev Coşkun YENİ MANDACILAR (SYF-82-103)

Cumhuriyet / 08-12-2007
Kullanıcı küçük betizi
Otopsi
Üye
Üye
 
İletiler: 251
Kayıt: Sal Ağu 12, 2008 13:55

Şu dizine dön: Mustafa Kemâl ATATÜRK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x