
Milliyetçi Türk sosyalisti:
Mustafa Suphi
Türklük Türklük Fakat bir Türk bundan ne anlıyor? Ruhunun derinliklerinde gizlenen bir his, bir benlik: Rum ve Acemden hariç, Osmanlılıktan başka, Müslümanlıktan evvel bir benlik; öyle bir benlik ki, onu, dünyaya düştüğü andan itibaren döktüğü kanların iziyle İlk kan damlasına, ilk gün gördüğü toprağa, ilk türkü söylediği ocağa kadar, sürükleyip götürüyor
Mustafa Suphi
Mustafa Suphi-Mustafa Kemal
Mustafa Suphi denilince ortalama bir Türk vatandaşının aklında canlandırılmak istenen kavramlar; enternasyonalizm, Sovyet uydusu bir komünist partisi ve Atatürk tarafından tasfiye edilmiş hatta öldürülmüş bir aydındır. Bu, hâkim sınıfların yaratmaya çalıştığı bir Mustafa Suphi portresidir; ancak maalesef sosyalist sol da bu tabloya hizmet etmekte, başka bakış açılarıyla da olsa sağcılarla aynı noktaya gelmektedir. Öyle ki, alışageldiğimiz gibi, her ölüm yıldönümünde elinde kızıl bayraklarıyla küçük bir grup Mustafa Suphi anması yapar ve her ölüm yıldönümünde belli dergilerde Atatürkün Mustafa Suphiyi nasıl katlettiği tartışılır. Kemalist burjuvazi yargılanır, milliyetçilik şovenizmle eş tutularak lanetlenir, yerden yere vurulur.
Oysa bu durum büyük bir çarpıtmanın ürünüdür ve Mustafa Suphinin şahsında çarpıtılan, yok sayılan Türk solu tarihidir. Maalesef, hâkim sınıflar bu işi çok iyi başarmışlardır. Türk dünyasının iki büyük Mustafasını ve fikirlerini önemli ölçüde yok etmeyi başarmışlardır. Mustafa Suphiyi bizzat öldürerek, Mustafa Kemalin devrimlerini ise ölümünden sonra adım adım yok ederek ve içini boşaltarak dünya Türklüğünün uyanışına set çekmişlerdir.
Ancak bundan sonrası daha vahimdir. Hâkim sınıfların tarihçileri boş durmamışlardır. İstedikleri gibi bir tarih yazmış, yazdıklarını da maalesef geleceğin sosyalistlerine bile yutturmuşlardır. Bu tarihte Sultan Galiyev yoktur. Mustafa Suphi kendi milliyetçi düşüncelerinden arındırılmıştır. Ve bu önemli isimlerin Kurtuluş Savaşına katkıları silinmiştir. Yani Mustafa Suphi ve Mustafa Kemal arasındaki ilişki kopartılmıştır.
Mustafa Suphi hiç enternasyonalist olmadı
Oysa Türkiyede örgütlü komünizmin başlangıç noktası olarak kabul edilen Mustafa Suphi, en büyük Türk milliyetçilerinden biridir. Hiçbir zaman enternasyonalist olmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu dağılmaktadır ve her Türk aydını gibi Mustafa Suphi de bunun acısını hissetmekte ve kurtuluş yolu aramaktadır.
Kimileri için bu dağılmayı durduracak olan fikir Osmanlıcılık, kimileri için İslamiyettir. Mustafa Suphi için ise Türklüktür. Türkiyede yayınlanan son makalesinde, Osmanlı tarihinin garip rüzgârlarıyla deprenerek, nihayet şu birkaç sene içinde ufuklarda, boralar, fırtınalarla uçan, savrulan, sanki yerinden kopacak zannolunan bu yaprağında manzur Türklük şuurunun ehemmiyetini inkâr eden kimse kaldı mı? diye sormaktadır ve Türklüğü reddedenlerle tartışmaktadır. Bu söylemler, milliyetçiliğin Mustafa Suphinin düşüncelerine ne kadar nüfuz ettiğini göstermeye yeterlidir aslında.
Mustafa Suphi: Türk üremelidir!
Yeterlidir belki ama biz bu örnekleri çoğaltmaktan yanayız. Çünkü en iyi milliyetçilerin sosyalistler ve en iyi sosyalistlerin milliyetçiler olduğunu yeniden ve yeniden ispatlamak zorundayız.
Mustafa Suphi o kadar milliyetçidir ki, Türk nüfusunun arttırılması gerekliliğinden bahsetmektedir: Aile teşkilatında şefkat hissi ve faziletin ihmal edilmesi, yeni nesillerin ziyanını icap ediyor. Esasen akıl dışı olan feminizm, kadınlar kadar çocukların da mevkiini ihlal ediyor. Kışkırtıcı fikirler kocalara karşı bir nevi egemenlik hissi vererek kadınlarda çocuk korkusu uyandırıyor ve bu durum üremeye mani oluyor.
Ülkemizde kendisini sosyalist sol olarak tanımlayanların, Mustafa Suphinin her ölüm yıl dönümünde ortaya çıkıp milliyetçileri ve Mustafa Kemali suçlayanların görmek istemediği gerçek budur. Mustafa Suphi, bir sosyalistin aynı zamanda en iyi milliyetçi olduğunu gösteren en iyi örnektir.
Bugün Kürt istilasına karşı Türk nüfusunun çoğalmasını öneren TÜRKSOLUna ırkçılık yakıştırması yapanlar, Mustafa Suphi gerçeği karşısında dona kalmaktadırlar. Çünkü her aklı başında sosyalist, her dönemde aynı tavrı almaktadır. Bugün nasıl Türkiyenin asli unsuru olan Türk Milleti azınlık durumuna getiriliyor ve eziliyorsa, Osmanlının dağılma dönemi de Türkler açısından farklı değildir. Mustafa Suphi böyle bir aşamada feminist fikirlere karşı çıkmaktadır. Feminizmin kadınlarda çocuk korkusu yarattığını ve Türkün üremesine engel olduğunu savunmaktadır.
Mustafa Suphi:
İhtimal ki ben bir şovenistim!
Yine aynı Mustafa Suphi, bugünün hepsi Ermeni, hepsi Hrant olan ilericilerinin aksine her zaman Türk olmuştur.
Mart 1919da Komünist Enternasyonalin Birinci Kongresinde Ermenilerin Türk emekçisini, Türk fukarasını ve köylüsünü katlettiğini söylemekten çekinmemiştir. Her fırsatta Moskovayı Taşnak ve Kürt aşiret örgütlerine karşı Ankarayı desteklemeye ikna etmek için uğraşmıştır. Yayınladığı bildirilerde; emperyalistler hesabına Anadoluyu arkasından vurmaya hazırlanan alçak Taşnakların nasıl Anadolunun azimli ve imanlı ordularınca ezildiğini anlatmış, Türk birliklerinin 28 Eylül 1920de Ermenistana doğru başlattığı taarruzu desteklemiştir. TKP, Ermenistanı her zaman için Anadolu Türklüğü ile Rusyadaki Türk halkları arasındaki bir engel olarak görmüştür.
Mustafa Suphinin bu duruşu, Onun Rusyadaki hayatında sosyalizmle tanışmasının ardından da değişmez.
Rusyada toplanan Birinci Müslüman Komünistleri Kurultayında kendisinin şovenist olduğu yönündeki eleştirilere şöyle cevap vermiştir:
Yoldaşlar, ben cenubun feyyaz bir Türk ocağında ihtimal ki bir şovenist olarak doğdum. Avrupalıların, Avrupa kapitalinin zulüm ve zallamı altında şovenist olmayan Türk de bulamazsınız. Fakat bu taassup, bu şovenizm bende Avrupa zulmüne, Avrupa kapitaline karşı Yoksa Rusya muhit-i inkılâbında tecelli eden o ulvi kardeşliğe bir uzv olmaktan başka bir sözüm veya hareketim yoktur. Fikirlerim, yazılarımın, sözlerim buna şahit. Ben bunları her vakit müdafaaya hazırım.
Mustafa Suphinin bu tavrının aslında Türk solunun başka bir lideri olan Deniz Gezmişin tavrından farkı yoktur. O da babasına yazdığı mektupta, Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim diyerek aynı anlayışı sergilemektedir.
Her Türk devrimcisi Avrupa sömürgeciliğine karşı milliyetçidir ve tarihin hangi aşamasında olursa olsun birbirinden bağımsız aynı tavrı almaktadır. Suphinin de dediği gibi bu çok normaldir. Suphi de en az Nâzım kadar, Deniz kadar milliyetçidir, sömürgeciliğin karşısındadır.
Mustafa Suphi Kurtuluş Savaşının yanında
İşte Mustafa Suphiye Karadenizdeki ölüm yolculuğunu hazırlayan fikirler bunlardır.
Stalinin Galiyeve karşı yönelttiği suçlamalar, Kemalizmin ajanlığını yapmak, Mustafa Suphi ile birlikte Turancı örgüt kurmaktır. Bu iddialar doğrultusunda Sultan Galiyev, Stalin tarafından ortadan kaldırılır.
Gerçekten de Mustafa Suphinin Sovyetler Birliğinde attığı her adım Türk Ulusal Kurtuluş Savaşını güçlendirecek yöndedir. Mustafa Suphinin kurduğu TKPnin her eylemi, her söylemi Ankarayla paralellik içindedir.
Nitekim 1920de kurulan TKP, Türkiye açısından işçi sınıfının yetersizliğini tahlil etmiş, her anlamda Anadoludaki milli hareketin ilerlemesini destekleme yönünde karar almıştır. Milli hareket ilerledikçe işçi sınıfı gelişecektir. O gün için aslolan Ankaranın yanında yer almaktır. Yani TKP, işi gücü bir kenara bırakmış, varlığını bir proleter örgütlenmeye değil, Anadolu ihtilalinin güçlenmesine adamıştır.
Mustafa Suphi ve TKP, Kurtuluş Savaşına sadece ideolojik ve siyasi destek vermekle yetinmemiş, askeri ve mali yardım toplanmasını sağlamıştır:
Elimizde kalan bir parça toprakla bir dilim ekmeği, bu zalim yağmacı emperyalistlere kaptırmamak, bu gözü doymaz Yunan istilacılarına karşı mübazerede sonuna kadar sebat etmek, mukaddes vazifemizdir. İstilacılara kuyruk olup memleket ve halkımızı kulluğa düşürmeye çalışan İstanbul hükümetine karşı başkaldıran Rusya Amele ve Rençberler Şuralar Cumhuriyeti ile kolkola giren Anadolu Kemalist Hükümetine yardım yapmak birinci vazifemizdir.
Bu anlayışla Türkistan, Tataristan ve Azerbaycan Komünist Partileriyle organizasyonu sağlayarak Anadoluya yardımların akmasını sağlayan kişi Mustafa Suphidir.
Dolayısıyla Stalinin iddiası doğrudur. Sultan Galiyevden Suphiye, Suphiden Mustafa Kemale uzanan bir ilişki vardır.
Suphi ile Mustafa Kemalin ortak paydası: Milliyetçilik
Bugüne kadar bu ilişki hep saklanmıştır. Bırakın böyle bir ilişkiyi, Mustafa Kemalle Mustafa Suphi arasında hep bir çelişkiden bahsedilmiştir. Ancak Atilla İlhanın çabaları ve İleri Yayınlarından çıkan Sultan Galiyev-Bütün Eserleri ile Hüseyin Adıgüzelin hazırladığı Milli Komünizm Serisi gerçeklerin saklanmasına son noktayı koymuştur.
Bugüne kadar Suphi ve 14 yoldaşını Kemalizmin katlettiğini savunan Mete Tunçay gibiler bile yıllar sonra gerçeği itiraf etmek zorunda kalmışlardır. Bugüne kadar Mustafa Suphi üzerinden Atatürke saldıranlar, şimdilerde Suphinin milliyetçiliğini eleştirir olmuşlardır.
Mete Tunçaya göre, Suphi ve yoldaşları Ankaraya sağ salim ulaşsalardı Mustafa Kemalle oturup konuşacaklar, Ankaranın kurduğu sahte Komünist Partisine katılacaklar ve belki aralarında üç kişi hükümette bakan olacaktı. Suphi ekonomiden, Ethem Nejat eğitimden, İsmail Hakkı da içişlerinden sorumlu bakan olabilecekti. Mete Tunçayın burada eleştirdiği, Mustafa Suphi ve Mustafa Kemal arasında ortak payda olan milliyetçilik ideolojisidir.
Suphi, Ankaraya ulaşsaydı
Bu milliyetçilik Üçüncü Dünya milliyetçiliğidir. Mustafa Kemal, mazlum milletlerin zalimleri bir gün mutlaka mahv-u perişan edeceğinden bahsetmektedir.
Türk soylu halklar, bu mazlum milletlerin önemli unsurlarından biridir. Türklüğün Anadoluda, Balkanlarda, Orta Asyada ve Ortadoğuda etki alanı vardır ve zalim emperyalistleri asıl korkutan bu güçtür. İşte halklar hapishanesi olan Çarlık Rusyasının yıkılmasına neden olan Türk soylu halkların, Anadoluda emperyalizme karşı direnen Türklerle birleşmesi tehlikesi 1919larda ciddi bir tehdit olarak ortaya çıkmıştır.
Sultan Galiyev, Nerimanov, Rıskulov hareketiyle; Mustafa Kemal hareketini birleştirecek olan kişi Mustafa Suphiydi. Bu birleşme gerçekleşseydi tarih Türkler açısından da, tüm mazlum uluslar açısından da farklı yazılacaktı. Maalesef Galiyevin Stalin tarafından ortadan kaldırılması ve Suphinin Karadeniz sularında katledilmesiyle bu buluşma engellenmiş oldu. Mustafa Kemal bin bir zorlukla Türk Devrimini tamamlamaya çalıştı.
Suphinin sadece bedeni karanlık sulara gömülmedi, fikirleri de tarihin karanlık sayfalarına gömüldü. Atatürk, Mustafa Suphi ve Galiyev Türk fikir hayatından silindi. Bedenleri ortadan kalksa da bu fikirler yeniden hayat bulabilirdi. O yüzden yıllarca Türk milliyetçilerinin ve solcularının Galiyevden haberi olmadı. Devrimcilikten uzak bir Atatürk, milliyetçilikten uzak bir Suphi yaratıldı. Böylelikle milliyetçiliğin temel teorik kaynakları yok edildi, Türk dünyasında sosyalist temelli bir birlikteliğin oluşturulması fikri yıllarca engellenmiş oldu.
Katil kim?
İşte bu çerçevede Mustafa Suphiyi kim öldürdü sorusu yanıtlanabilir. Mustafa Suphi ve arkadaşları Mustafa Kemale destek olmak için Ankaraya gelmeye çalışmaktadırlar. Çünkü Leninden sonra iktidara gelen Stalin, Rusyayı tekrar halklar hapishanesine çevirmeye çalışmaktadır. Nitekim TKP Kuruluş Kongresi öncesinde Süleyman Sami, Atatürkle görüşmek üzere Anadoluya gelmiş, bu görüşmenin tutanakları daha sonra yayınlanmıştır. Bu tutanaklara göre Atatürk, TKPlilerin Anadoluya geçişini desteklemekle birlikte ayrı bir teşkilatın kurulmasına karşıdır. TKP ise zaten kayıtsız şartsız Kurtuluş Savaşına katılmak istemektedir.
İşte bu birliktelikten rahatsız olan anlayışları teşhir etmek bu noktada yeterlidir. Bunlardan ilki, daha önce de değindiğimiz gibi bizzat Stalinin kendisidir. Nitekim Galiyevi yargılarken Mustafa Suphiden de bahsetmiş, onları Atatürkten talimat almakla suçlamıştır. Galiyeve yaptıklarının aynısını, Suphiye de yapmak istemesi muhtemeldir.
Bu birlikteliğe düşman olan diğer anlayış da İttihatçılıktır. Bunlar hâlâ Mustafa Kemalle mücadele içindedirler, hatta olayların cereyan ettiği Trabzon ili bunların etkisindedir ve Atatürk buraya 1924e kadar müdahale edememiştir.
Yine Enver Paşa hem Mustafa Suphinin, hem de Mustafa Kemalin en büyük düşmanıdır. 1918den sonra kaçtığı Moskovada Atatürkün yenilgisinden sonra Anadoluya bir kurtarıcı gibi döneceği günlerin hesabını yapmaktadır. İngiliz ve Alman emperyalizminin etkisine giren Enver Paşanın hangi amaçlarla Moskovada bulunduğu hep soru işareti yaratmıştır. Bakü Kurultayında Mustafa Suphi ve arkadaşları tarafından Kurultaya değil, halk mahkemesine! sloganlarıyla protesto edilmiştir.
İşte bu katliamdan kârlı çıkan anlayışlar ortadadır. Mustafa Suphinin ölümünden İttihatçılar, dolayısıyla Avrupa emperyalizmi ve Rus şovenistleri kârlı çıkmıştır. Ama suç yıllarca Kemalistlerin üzerine atılmıştır. Bu da faşizmin en bildik metodudur. Siyasi provokasyonlar, tertipler ve cinayetler işlenir; suç ise kimi zaman sosyalistlerin, kimi zaman ulusalcıların, kimi zaman ise bizzat Atatürkün üzerine atılır.
Ama sonuç hiç değişmez: Faşizm hep yenilir, sosyalizm kazanır.
Türksolu