Musul'da Aykırı İşgâl! / Sacide ERÇETİN

Musul'da Aykırı İşgâl! / Sacide ERÇETİN

İletigönderen Türk-Kan » Çrş May 30, 2012 10:05

Musul'da Aykırı İşgâl!

Musul Osmanlı devletinden alınmasının ve Türkiye Cumhuriyeti’ne verilmemesinin nedeni bölgenin petrol bakımından zenginliği ve İngiltere’nin Asya’daki sömürgelerine geçiş yolu üzerinde olmasıdır.

Bugün bölgenin stratejik önemi 1926’dan günümüze kadar bölgede büyük güçlerin çıkar çatışmalarının meydana gelmesine neden olmuştur.

Bölge, son bin yıldır Türklerin kurduğu devlet veya beylikler tarafından yönetildi. I. Dünya paylaşım savaşı sonuna kadar Türkler tarafından bir vatan toprağı olarak kabul edildi ve yönetildi.

Savaş sonu, Avrupalı sömürgeci devletlerin hayallerini gerçekleştirmeleri için büyük bir fırsat oldu. Henüz savaş devam ederken İngiltere ve Fransa gizlice imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile Ortadoğu'yu bölüşmüşler ve Irak'ın İngiliz sömürgesi olmasını karara bağlanmışlardı.

Musul, Mütareke hükümlerine ve uluslararası savaş kurallarına aykırı bir şekilde işgal edildi.

Mustafa Kemâl Paşa'nın 1 Mayıs 1920 tarihindeki meclis konuşmasında Musul konusundaki düşüncesini ve savunduğu politikayı açık bir şekilde ortaya koymaktadır;

"Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun'un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul'u, Süleymaniye'yi, Kerkük'ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik!" demiştir.

İngilizler Musul'u işgal ettiler, fakat bölgeye hâkim olamadılar. Bölgedeki aşiretleri kontrol altında tutma konusunda başarısız oldular. Kerkük ve Süleymaniye halkı İngiliz himayesine karşı direnişe geçtiler. Kürt, Arap veya Türkmen olsun tüm Müslüman kabileler İngilizlere direnmişler, sık sık İngilizlere karşı eylemler düzenlemişlerdir. Musul halkı, Ankara'da ilk Meclis'in açılmasıyla güçlenen Millî Mücâdele hareketine de destek vermiş İngilizlere karşı Mustafa Kemâl Paşa ile işbirliğine girmişlerdir.

Lozan Konferansı'nda üzerinde en çetin tartışmaların yürütüldüğü konu ise "Musul Meselesi" oldu. Türkiye için hayati bir öneme sahip olan Musul haklı olarak Misâk-ı Millî'nin vazgeçilmez bir parçası ve üzerinde yaşayan insanların da kendisiyle dil, din, kültür ve tarih bağlarıyla bağlı olduğu Musul vilayetine sahip olmak istiyordu.

Lord Curzon'un ikinci önemli manevrası Musul meselesinin, I. Dünya Savaşı'nın ardından galip devletler tarafından kurulan Milletler Cemiyeti'ne havale edilmesi ve kararın cemiyet tarafından verilmesi teklifiydi. Bu teklif İngiltere'nin müttefikleri tarafından da desteklenmiştir. Ancak bu istek İngiltere'nin Musul meselesini neredeyse kendisine havale etmesi anlamına geliyordu. Çünkü İngiltere Milletler Cemiyeti'nin kurucusu ve en güçlü birkaç üyesinden biriydi. Bu kuruluşun İngiliz çıkarlarına aykırı bir karar vermeyeceği çok açıktı. Türkiye ise Milletler Cemiyeti'ne üye bile değildi.

Dolayısıyla Türk heyeti İngiltere'nin bu tuzak teklifini kabul etmedi. Türkiye'nin Musul'dan vazgeçmeyeceğini ifade etti. Kısacası Lozan Barış Konferansı Musul meselesini çözüme kavuşturamadan sona erdi.

Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey, TBMM'de yaptığı konuşmada bir Kürt olarak "Bir insanı ikiye bölmek veyahut herhangi bir parçasını ayırmak mümkün değil ise, Musul'u Türkiye'den ayırmak da mümkün değildir" diyerek bölgede Türkler ve Kürtler arasında bir ayrılığın olmadığını savunmuştu.

Türkiye'nin tutumunun yumuşamaması üzerine İngiltere sınır olaylarını kışkırtıp, burada karışıklıklar çıkarmaya başladı. Şimdi itibar kazandırılmaya çalışılan Şeyh Sait İsyanı da Musul'un kaybedilmesine zemin hazırlayan olaylardan biridir. Türk milleti 1918 – 1922 yılları arasında Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün önderliğinde ekip tam bağımsızlığız için uğraş vermişlerdir. Yeni bir Türk devletine sahip olabilmek için parçalamak ve paylaşmak isteyen devletlere karşı Millî Mücadeleye girişmiştir.

Musul meselesi Milletler Cemiyetinde 30 Eylül 1924'te görüşmeye başladı. Görüşmelerde Türk tarafı daha önceki görüşlerinde ısrar ederek Musul'da bir halk oylaması yapılmasını istediyse de İngiltere bu talebi de daha önce Lozan'da yaptığı gibi "bölgede yaşayan halkın cahil olduğu ve sınır işlerinden anlamadığı" gibi küstah bir gerekçeyle kabul etmediler. Komisyon Irak'ta incelemede bulunarak Musul halkının görüşlerine başvuracaktı. Komisyon, çalışmalarını sürdürdüğü sırada İngilizlerin saldırgan tavırları ve kuzeye doğru yeni toprakları işgal etmesi, kanlı olayların meydana gelmesine neden oldu. Bunun üzerine Konsey, 28 Ekim 1924'te bir sınır tanımı yaparak "Brüksel Hattı" adıyla ve geçici mahiyette bir Türk-Irak sınırı tespit etti. İşte bu petrole göre cetvelle çizilmiş sınırdı.

Türkiye'nin henüz yeni savaştan çıkmış olması ve uluslararası alanda yalnız konumda bulunması nedeniyle daha fazla direnemedi. Türkiye defalarca Musul konusundaki İngiliz oyunlarını kabul etmeyeceğini açıklamasına rağmen sonunda mecbur bırakılarak, Cemiyet Meclisi kararına uydu ve 5 Haziran I926'da yapılan Ankara Antlaşması “ sınır ve iyi komşuluk anlaşması” ile Musul'u Irak'a terk etmeyi kabul etti.

Bölgenin sahip olduğu bu özellikler, İngiltere'nin ısrarcı, uzlaşmaz ve dayatmacı tutumuna neden ile Musul savaşılmadan masa başında diplomatik oyunlar sonucu her şeyiyle bizim olan topraklar elimizden çıkmış oldu.

Lozan emperyalizmin yenilgi belgesiydi. Bu yüzden batı bir türlü yenilgiyi kabul edemedi, yıllarca ortadan kaldırmak için türlü oyunlar sergilediler başaramadılar. BUGÜN OYNANAN OYUNLAR O DÖNEMDE ULAŞAMADIKLARI BEKLENTİLERİN DEVAMIDIR.

İngiltere doğuda üstünlük sağlamak, Rusya’ya karşı tampon devlet yaratmak, Türk-Kürt/ Ermeni-Türk/ Ermeni-Kürt/ Sünni-Şii gibi isyanlarla kardeşi kardeşe kırdırma politikalarını yıllarca sürdürmüştür.

Dün İngiltere’nin yaptığını bugün Amerika yapmaktadır. Batılıların bugün dahi geçerli olan en büyük isteği (halkın cehaletini sürdüren destekleyen sömürgeye boyun eğen hacılar hocalar zümresinin ülkede sözü geçen olmasıdır). Çünkü cahil insanları kullanmak yönetmek kolaydı.


ABD’nin 2003 yılında işgali ile sınır güvenliği ortadan kalkmıştır. Kimyasal silah var yalanıyla işgal edilen Irak’tan geriye kalan. Özgürlükleri (!) şöyle sıralayabiliriz;

    - Irak resmen ABD’nin 52’nci eyaleti olmuştur,

    - 1 milyon Müslüman’ı katledilmiştir,

    - Kadınların ırzına geçilmiştir,

    - Sünni’yi Şii’ye düşman etmişlerdir,

    - Ülkeyi üçe bölmüşlerdir,

    - Petrol kuyularına el koydular başta ABD ve İngiltere olmak üzere batılılar arasında paylaştırıldı.

    - Kukla Kürdistan’ı kurdular, Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden Exxon Mobil arama yapma belgesi aldı,

    - En az 2 milyon Iraklı göç etti,

    - Her tarafı yakıp yıktılar tarihi eserleri yağmaladılar,

    - Her gün bombalı saldırılar düzenledi,

    - 2003’ten bu yana en az 14 bin 25 kişinin kayboldu,

    - Ülke ekonomik açıdan tam anlamıyla çökmüştür,

    - Wikileaks "Iraklı asker ve polislerin Iraklı tutuklulara uyguladığı birçok işkence vakalarına ABD'nin haberi olduğunu ancak birliklerine buna müdahale etmemeleri emri verildiğini" açıklamıştır,

    - ABD’nin kurduğu gizli cezaevine ilişkin hazırlanan raporda havasız bırakılan dövülen ve tecavüz edilen tutsakların yalan ifadeye zorlandığı belirtilmiştir.

Böylece; yoksulluk, kan gözyaşının yanı sıra ABD Irak toplumunu bir daha toparlanamamak üzere dinsel ve etnik ayrıştırma rotasına oturtmuş oldu. Irak topraklarında kan durmamıştır, kan aktıkça demokrasi havada kalmıştır, insani değerler hak hukuk çiğnenmiştir ama bunlar medeni çağdaş herkesin hayran olduğu ülkelerdir, bunlarda yanlış olmaz. Yanlışlık bin yıl önce oraya gelip yerleşen yurt edinen Türklerde olmalıydı!.

Ankara Antlaşması ile Türkiye Musul vilayetinin topraklarını bir devlet olarak Irak'a bırakmıştır. Irak'ın ortadan kalkması halinde başlangıç aşamasındaki durum yeniden ortaya çıkar.

ABD şimdi aynı tezgâhları AKP’yi kullanarak Suriye için, İran için planlamakta, göz göre göre ülkemiz felakete sürüklenirken, seyirci kalmak bir şey yapamamak benim gücüme gidiyor ya sizin?


Sacide ERÇETİN, 28 Mayıs 2012
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x