Nazım Hikmet RAN (1902 - 1963)

Nazım Hikmet RAN (1902 - 1963)

İletigönderen Sema » Prş Şub 22, 2007 1:25

Resim Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.




1902 : 15 Ocak'ta Selânik'te dünyaya gelir.

1913 : "Feryad-ı Vatan" başlığını taşıyan ilk şiirini yazar. Galatasaray Sultanisi'nde ortaokula başlar.

1914 : Ekonomik nedenlerle Nişantaşı Sultanisi'ne geçer.

1917 : Bahriye Mektebine girer.

1918 : İlk kez bir şiiri yayınlanır. Yeni Mecmua'da yayınlanan bu ilk şiiri "Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı" başlığını taşır.

1920 : Bahriye'yi bitirmesine birkaç ay kala sağlık nedeniyle ayrılmak zoruna kalır. İstanbul işgal altındadır. Arkadaşı Vâ-lâ Nurettin ile birlikte gizlice Anadolu'ya geçer. Ankara Hükümeti tarafından Bolu'ya öğretmen olarak atanır.

1921 : Azerbaycan üzerinden Moskova'ya gider. Devrimin ilk yıllarına tanık olur. Ekonomi politik öğrenim görür. Sanat çalışmalarına katılır.

1924 : Moskova'da yayınlanan ilk şiir kitabı "28 Kânunisani" sahnelenir. 12 Mart günü Pravda'da bu gösteri övgüyle yer alır. Türkiye'ye döner ve Aydınlık Dergisi'nde çalışmaya başlar.

1925 : Ankara İstiklâl Mahkemesi'nde gizli örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle yokluğunda yargılanarak "on beş yıl küreğe konulma cezası" verilir. Bu durum onun ülkeden ayrılmasına yol açar. Moskova'ya gider.

1926 : Viyana'ya geçerek ileride suçlanmasına konu olarak "parti" toplantısına katılır. Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle, "küreğe konulma" cezası ortadan kalkar.

1927 : Katılmış olduğu "Viyana Konferansı" nedeniyle İstanbul Ceza Mahkemesi'nde yokluğunda yargılanır. Üç ay hapis cezası verilir.

1928 : Yurda dönmek üzere Moskova'daki Büyükelçiliğe başvurur. Pasaport almak istemektedir. Ancak kendisine yanıt verilmez bunun üzerine gizlice sınırı geçerse de Hopa'da yakalanır. İstanbul üzerinden Ankara'ya götürülür. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'nde, daha önce yokluğunda yapılan yargılamalar yinelenir. Üç ay hapis cezası verilir. Cezaevinde geçirdiği süre gözönüne alınarak serbest bırakılır.

1929 : Resimli Ay Dergisi'nde çalışır. İlk şiir kitabı "835 Satır" yayınlanır. Bunu diğerleri izler.

1930 : "Sesini Kaybeden Şehir" başlıklı şiir için dava açılır. Yargıtayca aklanır.

1931 : "1+1=1", "835 Satır", "Jokond ile Si-Ya-U" ile bir kez daha "Sesini Kaybeden Şehir" ve "Varan 2" adlı kitapları hakkında dava açılır. Hepsinden aklanır.

1932 : "Kafatası" oyunu İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahneye konur.

1933 : "Gece Gelen Telgraf" şiirinden dolayı yargılanır. Altı ay üç gün hapis cezası verilir. Babası bir kaza sonrası ölür. Onun ölümü üzerine "Hiciv Vadisinde Bir Tecrübei Kalemiye" başlıklı şiiri yazar. Şiirde babasının patronu Süreyya Paşa'ya hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açılır. Bir yıl hapis, 200 lira para cezasına çarptırılır. Bu sıralarda "gizli örgüt" kurduğu savıyla Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan ayrı bir davada idamı istenir. Dört yıl ağır hapisle cezalandırılır.

1934 : Cumhuriyetin 10. Yılı nedeniyle çıkarılan af yasasından yararlanır. Serbest bırakılır.

1936 : Gizli örgüt kurmak ve yönetmek savıyla yargılanır ve aklanır.

1937 : "Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı" yayınlanır.

1938 : Askeri öğrencileri isyana teşvik suçlamasıyla da "Donanma" davaları açılır. Toplam 28 yıl 4 ay ağır hapisle cezalandırılır.

1941 : Bursa'da "Memleketimde İnsan Manzaraları" nı yazmaya başlar.

1943 : Cezaevi arkadaşı Orhan Kemal tahliye olur. Balaban'ın resim çalışmalarına yardımcı olur, yetişmesini sağlar.

1944 : Karaciğer ve kalp rahatsızlıkları başlar.

1949 : Basında haksız mahkumiyetine ilişkin yazılar artmaya başlar. Ahmet Emin Yalman, Vatan Gazetesi'nde "Tevfik Fikret ve Nâzım Hikmet" başlığını taşıyan bir yazı yayımlayarak dikkatleri Nâzım'ın haksız mahkumiyeti çeker.

1950 : Yurt içinde ve dışında çeşitli kuruluşlarca "Nazım'a Özgürlük Kampanyaları" açılır. Meclis'in gündeminde bulunan Af Kanunu'nu çıkarmadan tatile girmesi üzerine, Nazım, 8 Nisan'da açlık grevine başlar. Aynı gün, Bursa'dan İstanbul'a Paşakapısı Cezaevi'ne götürülür. 23 Nisan'da grevini avukatlarının isteği üzerine geçici olarak durdurur. Ağır hastadır, doktorlar üç ay bir hastanede tedavi görmesi gerektiğini belirtirler. Ancak durumunda hiçbir değişiklik olmayınca 2 Mayıs'ta yeniden greve başlar. Açlık grevi kamuoyunda büyük yankı uyandırır. İmza kampanyaları başlatılır. "Nâzım Hikmet adlı bir dergi çıkarılır 9 Mayıs'ta annesi Celile Hanım 10 mayıs'ta şair Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat açlık grevine başlarlar. 14 Mayıs seçimleri sonucunda ortaya çıkan yeni durum üzerine, 19 Mayıs'ta greve ara verir. Çıkarılan Genel Af Kanunu'yla serbest bırakılır. 22 Kasım'da Dünya Barış Konseyi tarafından Pablo Picasso, Paul Robeson, Wanda Jakubowska ve Pablo Neruda'yla birlikte "Uluslararası Barış Ödülü"nü almaya hak kazandığı açıklanır. Kendisinin katılamadığı törende ödülünü Neruda alacaktır.

1951 : Oğlu Memed dünyaya gelir. Askere çağrılır, 49 yaşındadır ve hastadır. Üstelik askeri okulda öğrenci olarak geçirdiği sürelerin yasa gereği askerliğe sayılması gerekmektedir. Yaşamına yönelik tehditler üzerine ülkeden ayrılır. 15 Ağustos günü resmi gazetede, Bakanlar Kurulu kararıyla "yurttaşlıktan çıkarıldığı" duyurulur. Dünya Barış Konseyi'nin bir yıl önce kendisine verdiği "Uluslararası Barış Ödülünü" Prag'da düzenlenen bir törenle alır.

1952 : Çine'e gider. Ancak hastalanınca gezisini yarım bırakmak zorunda kalır. Enfaktüs geçirmiştir. Dört ay yatar. Bundan sonraki yaşamı artık doktor gözetiminde geçecektir.

1953 : Uluslar arası toplantılara katılmayı sürdürür. "Bir Aşk Masalı" oyunu Moskova'da sahnelenir. Bunu diğer oyunlarının sahnelenmesi izler.

1958 : Paris'e gider. Aralarında Aragon ve Picasso'nun da bulunduğu çok sayıda yazar ve sanatçıyla görüşür.

1962 : Sovyet Yazarlar Birliği tarafından 60. yaş günü kutlanır. Yazarlar Evi'nde düzenlenen gecenin ertesinde Politeknik Müzesi'nde, okuyucuları için ikinci bir toplantı gerçekleştirilir. Gecenin yöneticiliğini İlya Ehrenburg yapar.

1963 : Afrika'ya, Tanganika'ya gider. "Cenaze Merasimim" başlıklı şiirini kaleme alır. (Nisan) 3 Haziran sabahı evinde ölür.
Bizi öldürmedikçe bizim kafamızdaki cereyanı boğmadıkça, başladığımız inkılap ve ilerleme bir an bile durmayacaktır....
Kullanıcı küçük betizi
Sema
Üye
Üye
 
İletiler: 710
Kayıt: Çrş Şub 21, 2007 18:03
Konum: Istanbul

İletigönderen Sandra » Prş Şub 22, 2007 1:28

Cok buyuk bir insandi kendisi

biz buyuk insanlarin degerini bilmedigimizden onunkinide bilmedik
Resim
Kullanıcı küçük betizi
Sandra
Üye
Üye
 
İletiler: 171
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 18:25
Konum: Nereye

İletigönderen Hasta » Cum Şub 23, 2007 12:17

Teşekkürler Sema...Büyük şairimizi,bir gün yeniden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı görebilmek umudu ile...
Kullanıcı küçük betizi
Hasta
Satılmıştır
 
İletiler: 1
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 14:52

İletigönderen Berco » Pzt Şub 26, 2007 22:22

OTOBİYOGRAFİ

1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim

951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.

11 Eylül 1961 / Doğu Berlin.
Kullanıcı küçük betizi
Berco
Üye
Üye
 
İletiler: 166
Kayıt: Pzt Şub 26, 2007 21:37

İletigönderen Sema » Pzt Şub 26, 2007 22:37

Sandra, Evet benim icinde büyük bir insandı

nurdi, İnşallah öyle bir şey olurda Türkiye Vatandaşlığına geri alınır

Berco, Bu güzel eklemen icin çok teşekkürler
Bizi öldürmedikçe bizim kafamızdaki cereyanı boğmadıkça, başladığımız inkılap ve ilerleme bir an bile durmayacaktır....
Kullanıcı küçük betizi
Sema
Üye
Üye
 
İletiler: 710
Kayıt: Çrş Şub 21, 2007 18:03
Konum: Istanbul

Re: Nazım Hikmet RAN (1902 - 1963)

İletigönderen bezgin » Cmt Oca 22, 2011 21:32

Nazım Hikmet'in 1954 senesinde Budapeşte Radyosu'nda yaptığı konuşma:

“ Şu 1954 senesinde, Türkiye’de kime mürteci derler? Kime vatan haini derler? Kime inkılâp düşmanı derler? Kime -şu bizim Türkiye’deki tabiriyle- Kemalizm Prensipleri'nin Can Düşmanı derler? Bunları anlamak lazım.

Şimdi, benim kanaatime göre: Türkiye’deki en büyük mesele; yurt meselesidir, evimizin meselesidir. Evimizin bağımsızlığı meselesidir. Bir defa, her şeyden evvel bizim kendi evimizde, o evin sahibi gibi yaşamamızdır. Kim bizim eve hırsızı sokmuşsa ve kim bizim evde bizi bu hırsıza hizmetçi yapmışsa mürteci olan odur. Kemalizmin prensiplerine düşman olan odur. Vatan haini olan odur. Yani demek istiyorum ki, Arapça ezan okutmaya taraftardır. Bu adam mürteci midir, değil midir? Bu, bugünün meselesi değildir. Bugünün meselesi: Kim Türkiye’yi Amerikalılara satmış ve satmaya devam etmektedir? Kim Türkiye’nin milli sanayisini mahvetmiş ve mahvetmeye devam etmektedir? Kim Türkiye köylüsünü ve işçisini müstemleke kölesi haline getirmiş ve getirmekte devam etmektedir? İşte bunlar mürtecidir. Bunlar Kemalizmi inkar etmişlerdir, bunlar vatan hainidir. Bunların haricinde kalan insanlar, dini kanaatleri ne olursa olsun, vicdani kanaatleri ne olursa olsun, hangi siyasi partiye mensup olurlarsa olsunlar; vatanını seven insanlardır. Bu bakımdan yine tekrar ediyorum, Türkiye’deki insanlar vicdani kanaatleri ne olursa olsun, hangi partiye mensup bulunurlarsa bulunsunlar eğer Türkiye’nin gerçek bağımsızlığından yanaysalar, yani daha açık konuşalım eğer Türkiye’den Amerikan hakimiyetinin defolup gitmesinden yanaysalar, Türkiye sanayisinin gelişmesinden yanaysalar, Türkiye’de hayatın ucuzlamasından yanaysalar, Türkiye’nin tarihinin eski şerefiyle devam etmesinden yanaysalar; yani Türk haysiyetini ve şerefini taşıyorlarsa ileri insanlardır, hangi kanaate mensup olurlarsa olsunlar.

-Peki bu Türk idarecilerinin Türkiye’de yarattıkları bu terör havası, Türkiye’de milli bağımsızlık ve barış savaşını durdurmuş mudur?

Halkları mahvetmek kabil değildir. Teşekkül eden bir millet, yaşayan bir millet ölmez. Türk Milleti de böyle. Türk Milleti denilen bir millet, Türkiye Halkı denilen bir halk. Bu halkın yok olması imkansızdır. Ha! Ne demek istiyorum: Yani bugün yapılan terör şu veya bu partiye karşı değildir. Bugün yapılan terör şu veya bu kanaate karşı değildir, şu veya bu sınıfa karşı değildir. Bugün yapılan terör, Türk Milleti'ne karşıdır ve Türk Milleti'ni imha etmek için, yok etmek için yapılan terördür. Türk Milleti yok olmaz. Binaenaleyh, her şeye rağmen, Türk Milleti yaşayacaktır. VE HER ŞEYE RAĞMEN, BİZ 2. MİLLİ BAĞIMSIZLIK SAVAŞINDAN MUZAFFER ÇIKACAĞIZ…

İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35


Şu dizine dön: Öz Geçmiş

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x