Neden türk beşere gerekdir?

Forumda gereksiz, yanlışlıkla açılmış veya kilitlenmiş başlıklar buraya taşınır.

Neden türk beşere gerekdir?

İletigönderen Uluruh » Cum Oca 30, 2009 9:13

YOLRUH ATALI

TÜRK BEŞERE GEREK OLACAK

Türk ulusunun hele de büyük sorunları çözülmemiş kalmaktatır. Yüz yıllardır özünden ayrılan türk şimdiye kadar bir sorununu derinden, kökeninden çözemeyip. Her şeyi yüzden, yüzeysel çözmeye çalışıyor ve bununla da düştüyü uçurumdan çıkamıyor. Türkiyemiz-güvençimiz batmakta, boğulmaktatır. Türkiyenin özellikle özüyle hiç bir elakası olmayan arapın yeddinci yüzyıl dönemine dönüşü faciadır, diri ölümdür. Eğer geçmişe dönüş bu kadar kaçınılmazdırsa, gerektir türk özünün yeddinci yüzyıl geçmişine dönsün, arapınkına yok. Çünki özününkü daha şereflidir!
Azerbaycanda olduğu kibi bütün meselelerde, özellikle dini abuk-sabukluk karşısında Türkiye aydınları da suskun, dilsizdirler. Türk aydınları sanki başlarını yitirmiş durumdadırlar. Ne yapsınlar? Neye dayanıp ülkeni ölüme sürükleyen islama karşı savaşsınlar? En ince makam da bu! Sanırım, Türkiyemiz ideasızdır, özünün ruhundan yaratıp ortaya koyduğu, yadlıklara karşı özümlü bir ideası yok elde! Onun için de yadlıklara yeniliyor. Bugün Atatürkçülük de ona yardım edemiyor. Çünki Atatürkçülük Atatürkden sonra artmadı, azaldı, bu da sonuçu. Türkiyenin öz ideası olmasa da, onda kenardan getirilmiş her türlü idea var. Bu idealar aslında Türkiyeni kurmak için yok, dağıtmak için getirilip. Ona göre de Türkiyenin yadlıkların kavğa meydanına dönüşmesi doğal sayılmalıdır…
Türkün birliyinden konuşanlar önce türkün dağılmasının, bir olmamasının asil nedenlerini yüze çıkarmalıdırlar. Bunları ortaya çıkarmadan birlik oluşamaz. Birinci, biz ona göre dağılmışız ki, içimizde yadlık var, o yadlık bizi bir olmaya koymuyor. Birimizin yüzü arapa, birimizinki farsa, ingilize, amerikana... bakıyor. İkinci, eğer yarınkı türk birliğinde islam ve batıçılık kalacaksa, şimdiden diyorum, birleşmek neye gerek? Onsuz da onlar bizi ayıracak, dağıtacaklar. Biz ona göre mi birleşiyoruz, yeniden içimizde islamı ve batıçılığı yaşatalım? Bilmek gerektir ki, islam ve batıcılık içimizde ona göre var ki, biz bir olmayalım! İslam ve Batı yurtumuzdan gitsin, görün türk öz değerleri yüzerinde nice yaranıyor? Ancak niye gitmiyorlar? Çünki türk onları özü isteyip ve koruyup “öz değerleri”ne dönüştürüp. Kesin olarak Türkün yada ve yadlığa olan sevgisini kırmak gerek! Na kadar ki, onun sevgisi yadlara yönelecek, böylece zorlanacak. Biz yadı seviyoruz, yad bizi sevmiyor, üzerimizde ağalık yapıyor. Yadlık yurtumuza bizi sevmek için gelmiyor, özünü sevdirmek, ağalık etmek için geliyor. Biz türkler özverili ulusuz, ancak daha çok yadlar için.
Din ve siyaset birbirleriyle güzel anlaşıyorlar. Her ikisi kötü, insana karşı. Batının çirkinliğinden bıkanlar korunmak için dine yüz tutuyorlar, dinden iyrenip bıkanlar da Batıya sığınıyorlar. Bir karanlıktan çıkıp o birisine giriyorlar. Özellikle de türkün din karanlığından çıkmaması faciadır. Şimdi dünyada özünü türk adlandırarak her tür dine kulluk eden, inanan soydaşlarımız var. Türk olmak-asil, som türk olmak-bunun bir ölçütü var, sanırım. Gerçek, antropoloji özellikler aydındır. Ben türk diyince birinci sırada içimizde oturan, varlığımızı tasdik eden Türk Ruhundan, özümlüğünden konuşuyorum. Bu, o türkdür ki, büsbütün özüdür. İçinde iğnenin ucu boyda yadlık yoktur, olamaz. Dünyaya, hayata, insana türk kibi bakıyor, türk kibi alğılıyor, İnamı, İdrakı, Maneviyatı, İradesi Türkünküdür, yadlarınkı değil. Onun üzerinde ağalık etmek, onu köle etmek, ona öğretmek, bağımlı etmek olmaz. Çünki o bütünlükle öz içine bağlıdır. İçinde özünün büyük türk karakteri yaranıp, oluşup. Onun İnamı, Dünyabakışı da özünden, Peygamberi de özünden, kutsal kitapları da özünden, kıblesi de öz yurtunda! Böyle bir türkü yok etmekmi olur? O zaman türk diye bilir: “Senin kölen, kulun olmuyorum ey islam, ey batı!”
Azerbaycan bu yoldadır. O, yetirdiyi Peygambere - Asif Ataya (1935-1997) doğru gitmekte. Var olmamız için şimdi onun idealarından yapışanların, yararlananların, kaçınılmazlığını duyanların sayı artmakda, çokalmakta. Türkün özü olması, kurulması için Türk Peygamberi Asif Ata böyle buyuruyor: “Türke karşı olan her tür yadlıklardan imtina!” Yalnız kesin, inatlı imtina! Yadı sevginin adresine çevirme, ona bel bağlama, özüne inan. Yadı sevmezsin, saymazsın yok olup gider. Şimdi bütün türklerin bir belası var: yadlık! Onu gerçek gözle göremiyor türk ulusum. Çünki yadı ve yadlığı o kadar seviyor ki, onda yadlık yok, yakınlık görüyor. Bu, çok zaman türk yürekcilliğinden, avanaklığından yaranıyor. Bizim amaçımız türkü özüne döndürmek ve yazgısını özüne havale etmektir. Azerbaycan bu bakımdan Türkiyeden çok öndedir. İleride söylediğimiz kibi yadlıklara direniş göstermek için Türkiyenin eli boştur, Azerbaycansa Asif Ata ideaları ile silahlanmakta ve özümleşme yolunda. Şimdi biz türk ulusu için kurtuluş ideasını Türkiyemize sunuyoruz: götür onu ve özünü yarat, kur!
Sanıyorum, türkler öz Peygamberi Asif Atanın yöresinde iyi birleşirseler, kurtuluşa çıkacaklar. Bu işde türkleri uzun ve çetin yol bekliyor. Ata diyor ki, türk Zerdüştten sonra öz peygamberini yetiremedi. Türkü Peygamber yaratmaya koymadılar. Çünki peygamber vermek beşere öğretmenlik etmek demektir. Peygamber veren ulusların beşerin önünde gitmediğini gösterin bana. Peygamber birinci sırada öz ulusu için kurtarıcıdır, başka uluslar için onun kurtarıcılığı öz ulusunkuna beraber, ten değilse, o, beşeri olamaz. Çünki buradakı berabersizlik yadlığa ve ağalığa dönüşüp başka ulusları eziyor, onların ömürlerine, yazgılarına inam kibi yok, zor, güç kibi giriyor. Bununla da ulusların manevi kurtuluşu adıyla manevi bağımlılığı başlıyor. Türk zaman-zaman bu tür yadlığa uğradı, manevi bağımlılığa düştü peygambersizliğinden. Aslında peygamberlik manevi-insani yüktür, iştir. Beşerin en büyük yanlışlığı peygamberliği mitolojiye ve siyasete uygun biçimde algılamasıdır. Geçmiş peygamberler insanların içerisinden çıksalar da, insanların elçisi yok, ilahi kuvvetin-allahın elçisi oldular. Allahın dediklerini insanlara sundular. Ancak insanların ne istediklerini ona deyemediler... Bununla da Allah insandan uzak oldu, insan ondan korkdu, bu karakter insanları büyütmedi, ezdi, sevdirmedi, küstürdü... Onu da diyelim ki, XXI yüz yılın allahı hele de mitolojiliyini korumakta, saklamakta. Ona göre de din insanlığın gelişmesi karşısında her gün yenilmekde, sonuna gelmekde. Aslında şimdi bir zamanlar olduğu kibi insan dinin arkasınca yok, din insanın arkasınca gidiyor. Fakat önde giden insanın bir zayıf noktası, felaketi var: özüne inanmamak! Bu durum onu XXI yüz yılda, muhteşem yaratıcılığıyla mitoloji allahın bağımlılığında saklıyor.
Şimdi dünyaya sunulan türk Peygamberi olayı dinlerdeki hurafiye, insana inamsızlığa, onun bendeliğine, kul olmasına karşı. Asif Ata Peygamberliği mitoloji allahtan bağımlı değil, ona sığınmıyor, dünyanı, hayatı, mitoloji allahın elinden alıp insanın özüne havale ediyor. Onun Peygamberliğinde allahlık mazmunu kenarda yok, insanın özünde aranıyor ve insan ona yükseliyor. Bununla insan dünyanın ağası yok, yaranışın, varlığın anlamı oluyor. İnsan dünyanın, hayatın, varlığın ezeliliyine, ebediliyine inanıyor, sonsuzluğunu alğılıyor ve özünün ezeli, ebedi, sonsuz niteliklerine sahip oluyor. İnsan kamilleştiğinde her tür yalandan kutarıyor. Dünyanın ezeliliyine, ebediliyine, sonsuzluğuna inam onu hayatı sevmeye çağırıyor, nevroz düşünçe yaratan “kıyamet günü”, “dünyanın sonu” yalanını anlıyor. Din beşeri korku altında sakladığından bugün insan nevroz durumdadır. Tıbbda denilen korku nevrozunda insan korktuğunun her an, aslında bu an gerçekleşeceğinden korkuyor. Kıyameti bekleme nevrozu da bundan yaranıyor: neyse korkulu bir şey yaranacak, olacak – hepsi de insanı yokluğa götürecek. İnsan diriyken bin defalarla ölüyor böylece...
Azerbaycandan sunulan peygamber Asif Ata ilk olarak türk ulusunun kurtarıcısıdır. Peygamberi öz ulusu kabul ettikten sonra başlıyor onun beşere gerekliyi. Ona göre de her bir peygamber öz ulusuna gerek olduğu derecede beşere gerek oluyor. Türk peygamberi öyle bir değerden yapışıp ki, o, muhakkak beşere gerek olacak: Atanın harayı budur -“İnsanlaşın, İnsanlaştırın!” Yer yüzünde bundan yüce haray yoktur. Ve o, insanlaşmanın özüylekavğaya esaslanan gerçek yolunu, yöntemini insanlaşmak isteyene anlatıyor. İşin çetinliyi de burada. Çünki her şey olmak kolay, insan olmak çok çetin. Bu işi dinler yapamadılar. Çünki insanı özüne yok, allaha havale etdiler. İnsan özünü tanımadan allahı tanımaya başladı, bu da bir sonuç vermiyor. İnsanlaşmasız ne türkün, ne de beşerin kurtuluşu olmayacak!
Asif Ata insanlık için Mutlak bir felsefe yaratıp. “Mutlak” sözünü o yaratmayıp. O, Mutlakın ne olduğunu, ona yanaşmanı yüze çıkarıp: “Mutlak – bugünde belirtileriyle, ebedi Yarında bütün mövcutluğuyla yüze çıkan, nispi olayların içinde yaşayan, ancak onlara sığmayan, onları özlerinden kenara çıkarıp özlerine yakınlaştıran, Dünyaya, Hayata, İnsana, Yüksek İç Kuvvet, Yön ve Ölçüt olan bir Kudretdir.”- diyor Asif Ata. Aslında Mutlaka İnam İnsana inamdır. İnsanın Mutlaklaşmasına, kamil, yetkin ola bilmesine inamdır. Beşer bundan yüce felsefemi yaratmalıdır? Biz sanıyoruz ki, beşer bundan sonra insanlık, Mutlakılikden, İnsanlaşmadan büyük, yüce, değerli felsefe yaratamaz. Çünki İnsan için İnsanlıktan büyük değer olamaz. Sadece bundan sonra beşer Mutlaka İnam felsefesini geliştire bilir.
Asif Ata diyor: “Şimdikiler insanlığın sona yetdiğini söylüyorlar. İnsanlık ne zaman başlayıp ki, sona yetsin?” Büyükler beşeri insanlığa çağırıp onu hayvanlığa, siyasete, dine, çirkinliye sokmayıplarmı? Beşerin sorunları artıyor, ona göre ki, insan yoktur! İnsan yaranmıyor, yetişmiyor. İnsan adına yırtıcılar, kaniçenler, başkesenler, ağalar, köleler, siyasiler, dinçiler, sınıflar, tabakalar, canavarlar, sırtlanlar, tilkiler...yaranıyor. Her kes bu durumuyla özünü insan sayıyor. Hayır, insan bu değil! İnsan olmağın bir ölçütü var. Asif Ata onu böyle açıklıyor: “İnsan – özünde Mutlaklık taşıyan, onun için de Ortamdan, Çevreden, Toplumdan üstün olan, Mutlaklığa can atan ve Mutlaklaşmeye kadir olan Ruhsal varlıktır.” Biz bundan kırakta, kenarda insan tanımıyoruz.
Sorula bilir, türkden başka uluslar da Mutlaka İnamı kabul edirlerse, onların üzerinde türk manevi ve siyasi kayyumluğu, baskısı, hükümü, ağalığı olmayacak ki? Yok olamaz! Asif Atanın Mutlaka İnam felsefesi o kadar evrensel felsefedir ki, hemin felsefeye dayanarak güçlü ulus öz değerleri esasında öz atasını, kurtarıcısını yarata bilir. Doğrudur, Peygamber bin yılda yaranan olaydır, buna göre de her bir ulusun peygamber yaratması inanılmazdır. Mutlaka İnamın başka ulusların üzerinde manevi kayyumluk, ağalık iddiası yok. Onun amaçı İnsan yaratmaktır. İnsanı allaha, hakime yok, özüne havale ediyor, ona inanıyor, insanı allah sayıyor. Ulusların var olmak hakkını tanıyor, hemin hakkı koruyor, her bir ulusun akıbetini özüne havale ediyor. Doğrudan da, adam hem gülüyor, hem ağlıyor: ey 150 mılyon Pakistan cemaatı, dünyada niye yaşıyorsun, nerede senin öz peygamberin? Ey yunan, ispan, italyan...
Dinler aslında siyasete hizmet yapıp, insanlığa yaramayıp. Şimdi dini yaratan ulusların dini kabul eden uluslar üzerinde büyük ağalıkları gözlerimiz karşısında. Mesela, türk 1500 yıldır, arapın ağzına bakıyor, o ne derse tekrarlıyor. Arapın ağzına bakmakla Büyük Türk yaranmayıp, bundan sonra da yaranmayacak. Eğer daha 1500 yıl gözlersek... o zaman türk olamayacak. Bakın, hem Türkiyenin, hem Azerbaycanın dinden canı boğazında. Çünki dini tacavuzu ülkelerimizde kenardan gelen yok, öz yurttaşlarımız yapıyorlar. Böyle yurttaşlarımızın sayı milyonlarcadır. Onlar yurttaşı oldukları ülkenin yok, kıble saydıkları ülkeleri temsil ediyorlar, onalar için yaşıyorlar. Divin canı özünden kenarda olan kibi, onların da canı yurtlarından kenardadır. Arapı siyasetini, hükmünü, varlığını türkden, kanunlarımızdan, devletimizden, aydınlarımızdan koruyorlar. Bu bakımdan İran ve Arapıstan dinle Azerbaycanı karıştırıyor, hatta sevdiğimiz Türkiye Azerbaycanda daha çok dini meraklarını korumaya çalışıyor... Türkiyemiz bize türklik, türkçülük veremiyor, özünde olmayanı bana nasıl versin? Ancak Türkiyeden Azerbaycana yeterince ve bolluca din ihrac olunuyor. Azerbaycanda Türkiyenin bir tane bile kitap dükkanı yoktur. Ancak farsınki, rusunku var...
Bugünkü siyasi dünyada kaç ağa ülke var? Başta Amerika olmakla parmak sayı ülkeler! Biz türkler bu sırada deyiliz ve ben bunu kesinlikle istemiyorum. Bugünkü dini alanda kaç dini ağa var? Vatikan, Arapıstan... Ne siyasetde, ne dinde, ne küçük bir köyde çok ağa olamaz. Ağa bir olar, kölese çoklu, saysız. Her ağanın da özünün etki dairesi var. Türk Mutlaka İnama sahiplenmekle arapın köleliğinden çıkacak, özüyse dünyaya ağalık yapmayacak. Çünki, ömrünü insanlaşmaya hasr edenin buna zamanı yoktur. Özüne sahip olmayan başkasına sahip oluyor, ağa oluyor. Yalnız özüne sahip olmayanın ağası ola bilir. Ben özüme sahipim, kim bana ağalık yapa bilir? Türk dünyası ne manevi, ne de siyasi bakımdan özüne sahip değil. Ona göre de şimdi onun hem manevi, hem de siyasi ağaları var.
Türkün dünyaya sunduğu Mutlaka İnam felsefesi bu bakımdan beşerin kurtuluşutur. İnsansızlık şimdi tek bir ulusun yok, bütün beşerin sorunudur. İnanıyoruz, beşer bizi işitecek. Bzi ülkeleri kılıcla yok, yürekleri inamla fath edeceyiz. Türk beşere gerek olacak. Türk beşerin ağası yok, manevi atası olacak. O, bu sorumluluğunu alğılamalıdır.
Atamız var olsun!
27 Göçeri ayı 29-ncu yıl. Atakent.
(27 şubat 2008. Bakı)
Kullanıcı küçük betizi
Uluruh
Üye
Üye
 
İletiler: 19
Kayıt: Cum Oca 30, 2009 7:29

Şu dizine dön: Güncel Meydan Çöp Tenekesi

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x