Nedir bu Dinlerarası Diyalog ?..

Tartışma Alanı

Nedir bu Dinlerarası Diyalog ?..

İletigönderen |Kuralsız| » Pzt Şub 04, 2008 15:35

Resim

Bir zamanlar beyniyle, kalbiyle; içiyle-dışıyla; gaye ve maksadıyla İNSAN gibi İNSAN birini tanımıştım.. Bu zatı muhteremin bize, bazı önemli tavsiyeleri olmuştu. Bunlardan biri de şuydu: " Konuştuğunuz gibi yazın ve yazdığınız gibi de konuşun. Yediden yetmişe sizi okuyan ve dinleyenler konuştuğunuzu ve yazdığınızı kolaylıkla, hiç zorlanmadan anlasınlar.. Eğer böyle değil de bilmece gibi yazar ve âdalı ve imâlı konuşursanız muhatabınız olan insanlara haksızlık yapmış olursunuz. Bunun da literatürdeki adı: KUL HAKKIDIR!!


O gün bugün -mümkün mertebe - buna dikkat ediyoruz.. Herkesin, her sınıfın ve her kültürden gelen insanın anlayacağı şekilde-eğmeden-bükmeden- konuşuyor ve yazıyoruz. Yani. Kaş yaparken göz çıkarmamak ve Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak için elimizden gelen her türlü gayreti gösteriyoruz. Burada, bu çalışmamızda da aynısı yapacağız. Bildiğimiz ve inandığımız gibi-açık ve net- yazacağız ve yazdığımız gibi de inanancağız. Bunu ifade ettikten sonra esas konuya gelmek istiyorum.

Şu ana dek, diyalog konusuna temas edip etmemekte bir türlü karar veremedim bekledim... Yazılanlar, konuşulanlar, tartışılanlar ve geleceğe ait yapılmak istenilen yanlışlar karşısında,daha fazla duramadım, duramazdım.... Mutlaka bu mesele ile alakalı bildiklerimi, gördüklerimi, duyduklarımı, okuduklarımı ve hissettiklerimi gündeme getirip bunlarla ilgili düşünce ve görüşlerimi yazıp, üzerime düşen görevi yapmalıydım.. Buna mecburdum, mahkumdum... Çünkü söz konusu olan, Türk Milleti'nin diniydi, diliydi, vatanıydı, devlet ve milletiydi..Bayarak ve sancağıydı... Biz Türkler bu kutsallar için, bunların ebediyete kadar var olup yaşaması için; 55 milyon şehit vermiş bir milletiz Bu itibarla, bu mukaddes kavramlara karşı sorumluluğumuzun Tanrı Dağları kadar büyük ve Hıra dağı kadar da kutsal olduğunu biliyoruz.

Acı da Olsa Hakikati Söylemek İlahi Bir Vecibedir

Keşke böyle bir mecburiyetimiz olmamış olsaydı!.. Ama var!.... Öncelikle şunu ifade etmeliyim. Eleştiri, bir insanlık sanatıdır."İnsanlığın tarihi, bir yönüyle mevcutla yetinmeyen insanların tarihidir... İnsanlığın bugünkü birikimini, oluşturduğu medeniyetleri bir yerde mevcuda yapılan eleştiriye borçluyuz... Yani gelişme, ilerleme olacaksa beğenmezlik de olacaktır, eleştiri de... Esasen aklı başında hiç kimse, bu yönüyle eleştiriye karşı değildir, olamaz da.... O halde çare, eleştiriye bir meşruiyet zemini oluşturmaktır.... Bir fikir hareketinde, herhangi bir hizmet faaliyetinde eleştirinin varlığı, olmazsa olmaz mesabesindedir. Bu demektir ki İNSANLARIN ELEŞTİRİ YAPMASI HEM HAKLARI, HEM DE VAZİFELERİDİR".

Eleştirmek Hakaret Etmek Değildir!

Önemine binaen bir gerçeği, büyük harflerle bir kez daha paylaşmak istiyorum. ELEŞTİRİ, HAKARET OLARAK TELAKKİ EDİLMEMELİDİR! Bunu yaparken uyarı görevini yerine getirmek istenilirken doğrular ve yanlışlar; çirkinlik ve güzellikler işaretlenirken mümkün mertebe- dikkatli ve rikkatli hareket etmeye çalışmalıyız. Çünkü eleştiride bulunmak HAKARET ETMEK DEĞİLDİR, ASLA!! Ben burada bu görevi yaparken, yani –artı ve eksileri- göstermeye çalışırken elimden geldiğince buna dikkat edeceğim. Temkinli davranacağım...Çünkü; kaş yaparken göz çıkarmanın, düzelteyim derken çok daha bozmanın bir Müslüman olarak, büyük günahlardan biri olduğuna inanmaktayım..

Nedir Dinler Arası Diyalog?..

Resim


Efendim, gerek kendi vatandaşlarımızla ve gerekse başka ülke insanları ile diyaloga yani tanışmaya, görüşmeye , konuşmaya güzel ve doğru olan şeyler üzerinde anlaşmaya su, hava kadar ihtiyacımız olduğuna yürekten inanan biriyim. Bunun öncelikle bilinmesini istiyorum.

Bahis Mevzu Olan Diyalog Çok Farklı. Efendim; Bugünkü "Dinler arası diyalog", bize göre maalesef bir Vatikan projesidir. Bu projeyi, Vatikan finansa etmektedir. "Hoşgörü" ise bir Vatikan yalanı, bir Vatikan zehridir.. Vatikan'ın "hoşgörüden" anladığı, "Ben senin ülkende Misyonerlik yapacağım; sen beni hoş göreceksin; Filistin'de çocukların kollarını taşla kıracağım, ben Irak'ı işgal edeceğim, ben Kıbrıs'ı Rumlara teslim edeceğim, ben Bosna'da üç yıl boyunca on binlerce insanı katledeceğim,...sen bunları hoş göreceksin, itiraz etmeyeceksin cihattan falan bahsetmeyeceksin... Kısaca "Dur" dediğim yerde duracak, "Git" dediğim yerde gideceksin... aynen koyun gibi olacaksın... Milli Devlet, milli Ülkü, milli iktidar gibi kavramları bırakacak, vatanı, bir uçtan bir uca "gayri milli" unsurlarla tıka-basa dolduracaksın..


Evet değerli okuyucu, bugünkü siyasi diyalog, budur. Şu anda ismine dinler arası diyalog denilen şey; evet, bir Misyoner faaliyetidir. Bir diğer ifadeyle Diyalog, Müslümanları Hıristiyanlığa dönüştürme hareketidir.. Hiçbir zaman bir Hıristiyan, bir Musevi Hz. Muhammet'i Peygamber olarak kabul etmedi, ve etmez de. Özellikle de Hıristiyan aydınlar.... Eğer kabul ederlerse, Hıristiyan kalmazlar.......

Hıristiyanlara İslam Dinini Öğretiyoruz

[img]http://www.dunyabulteni.net/images/news/25878.jpg[/img]


Diyalogcu kardeşlerimizin ortaya attıkları iddialarından biri de "Biz Hıristiyanlara İslam dinini öğretiyoruz" olmaktadır. Nerede.... Ahh keşke dedikleri doğru olsaydı, bunu kim istemezdi... Fakat maalesef bu doğru değil... AB ülkelerinde, Müslüman olmuş Hıristiyanlar yok denecek kadar azdır. Bu konuda yapılan yayınlar -üzgünüm-, gerçeği pek ifade etmiyor ve dolayısıyla reklamdan öteye geçmiyor. Görevim icabı, uzun yıllar Avrupa ülkelerinde bulundum. Bana inanmanızı istiyorum. Aklı başında, beyni sağlam içinde insan kalbi taşıyan; Müslüman olmuş herhangi bir ıristiyan'la karşılaşmadım.Almanya'nın bir şehrinde, bir toplantıda üç kişi (evet sadece üç kişi) tanıdım. Bu insanlar Hıristiyanlıktan ayrılmasına ayrılmışlardı ama; ne var ki Müslüman da olamamışlardı. İslam sarayına dış kabının anahtar deliğinden bakan ve ilahi nizamı oradan tanımaya, anlamaya çalışan bizimkiler(?!), o zavallı insanları da kendilerine benzetmişler ve aynen kendileri gibi yapmışlardı.


Cahil..Bilgisiz... ilgisiz ve sevgisiz...Bir diğer ifadeyle, kaba-saba ve saldırgan.... Bu konu gündeme geldiğinde biz; gayrimüslimlerin, İslam'ı, sadece şekli ve ismi Müslüman olan insanlardan değil de; İslam dininin kendisinden, onun özünden ve onun sözünden öğrenmelerini istemişizdir. Evet aynen öyle; Bu konuda aynanın ve aynaların önemi çok büyük!. Şu anda mukaddes nizamın vitrininde yer almış olan aynalar(?!) üzülerek ifade ediyorum; mukaddes dinimiz İslam'ı ve onun milli ve manevi değerlerini yansıtmaktan çok uzak, çok... Kirli ve tozlu..kapa ve sapa....kin ve nefret dolu... Aklının bir parçasını., Kalbinin-duygularının- ise hiç birini.... kullanmıyor. Böyle bir ayna mı olur.... Olsa ne olur, olmasa ne olur....

Hıristiyanlarla Diyaloga Önem Verenler...

Resim


Hıristiyanlarla, diyaloga bu kadar önem veren insanlar, nasıl olur da Müslüman Türk insanı ile, aynı şeyi yapmak için fazla bir gayret göstermezler!.. Doğrusu bunu da anlamıyoruz.... Bu işlere, Türk birliğine ve Türk dirliğine; vatan ve millet bütünlüğüne; Türk devletinin ve Türkiye Cumhuriyetinin bekasına.... ve bir başka ifadeyle; beyinler ve yürekler arası iletişim kurmaya.. ve kısaca "GÖNÜL SEFERBİRLİĞİNE" kendimizden, Türk milletlinin içinden başlamamız gerekmez miydi??... Bunu ihmal ederek, görmezlikten gelerek ne yapılır, ne kadarı yapılır ve nereye gidilebilinir... Bir insan ve "ölüm sonraki hayata inanmış" bir Müslüman olarak, sorumluluk alanımıza; önce ailemiz; komşu ve akrabalarımız; milletimiz ve daha sonra da mensup olduğumuz Ümmetimiz ve en sonunda da bütün insanlık girmektedir, değil mi?? Bunları, birinci, ikinci ve.... derecede sorumlu olduklarımızı göz ardı ederek nereye ve nasıl gidebiliriz..Biran için diyelim ki gittik.... Netice alabilir miyiz?? Barış köprüsüymüş.... Sevsinler...


Bizi biz yapan; bizi bir millet yapan ve bin yıldan beri bir arada tutan ve yaşatan beyinler, gönüller ve niyetler arası köprülerimiz birer birer yıkılırken, siz tutun haritada ismi bulunmayan birtakım devletçiklerle aramıza köprü kuruyoruz deyin. Buna kargalar bile güler, biliyor musunuz... Küresel barış....adalarıymış. Bazı yazar ve çizerler böyle söylüyor ve böyle yazıyorlar. Biz de onları. hayret ve dehşet içinde okuyoruz...."Küresel barış adaları...." Şu söze bir bakar mısınız?... Ne muhteşem bir edebiyattır bu. Altından üstünden; sağından solundan bir şeyler damlıyor...Sizce .ne damlıyor olabilir... Yakışmıyor... Türk aydınına ve özellikle de Türk Milliyetçisine(!)hiç mi hiç yakışmıyor... Çünkü doğru değil bu.... Neyi kaç kişiyi kaç beyni, kalbi bir araya getirmiş, tanıtmış, tanıştırmış bu adalar, söyler misiniz?...


Her olaya, her bir kavrama altı cepheden bakmayan -bakamayan- insandan Türk aydını özellikle de Türk münevveri olamaz asla!! Türkiye, birtakım emperyalist devletler tarafından- içinden ve dışından- kuşatılırken siz cinlerin bile haberdar olmadı ülkelere "barış adaları" tesis ettiğinizi ifa ediyorsunuz. Bizim bu ülkelerle herhangi bir düşmanlığımız mı var ki; barış adasına ihtiyaç olsun..Sizin dostluk ve barış götürdüğünüzü iddia ettiğiniz bu ülkelerin ekseriyeti bizi tanımaz biz de onları...Bize düşman olan, topraklarımızın üstünde ve altında gözü bulunan ülkeler belli. Siz onlardan bahsedin bize. Bizim Laust isimli ülke ile ne işimiz olabilir.. Biraz önce dediğimiz gibi, birbirimizi tanımayız....Onlar bizim, dünyanın neresinde olduğumuzu ve biz de onların evrenin hangi kıtasında yer aldıklarını bilmeyiz...


Bir başka iddia.... Bu okullar vasıtasıyla dünyaya açılıyormuşuz.... Böyle diyenler de var..., Hangi dünyaya ve nasıl bir dünyaya.... Vatan topraklarında Türk'ü Türk yapan değerler hızla kapanırken, siz tutuyor dünyaya açılmaktan söz ediyorsunuz.... İnsana:" Himmete muhtaç dede, nasıl gayriye himmet ede"demezler mi... Galiba bu konuda en güzel soruyu, Ülkü Ocakları dergisinin (Şubat 2006) sayısının kapağında, arkadaşlarımız yöneltmişler: "COĞRAFYAMIZ KAN AĞLARKEN HANGİ DİYALOG?!!"

Hıristiyanlardaki Zihniyet Bu Değil mi?..

[img]http://www.diyaloghaber.com/haberler/resimler/oksd-onsayfa.jpg[/img]


Hıristiyanlar bugün aynen şöyle demektedirler: Muhammed, Kur'an'ı İncil'den ve Tevrat'tan aşırmıştır. Ne var ki onu da doğru dürüst yapmamıştır. İşine geleni almış ve gelmeyeni de atmıştır. Evet...o insanlar aynen böyle düşünmektedirler. Söylenen sözler ve yapılan iddialar asla doğru değildir. Doğru olan, gelmiş-geçmiş bütün semavi kitapların, en son gelen Kur'an-ı Kerim'de toplanmış olmalarıdır.

Şunun Bunun Çöplüklerinde Bekleyenler!

Diyalogcular, yani varlıklarını Brüksel'e bağlayan, liberal Müslümanlar! Avrupa'nın kapılarında, Pentagonun çöplüklerinde, Viyana'nın mahzenlerinde bekleşenler şunu iyi bilsinler ki, hiçbir zaman emellerine ulaşamayacaklardır. Türk Müslümanları buna izin vermeyecektir. Türkler, bu din için ve bu dinin yeryüzüne yayılması ve dolayısıyla insanlığın bu yüce nizamdan yeteri kadar nasip alması için;elli milyondan fazla şehit vermiş bir millettir. Evet.. evet bu kutsal nizamın temelinde ve ruhunda elli beş milyon şehit Türk'ün kanı, canı ve hayatı vardır. Siz bunu biliyor musunuz, TÜRKLÜK GURUR VE ŞUURUNDAN bihaber; İSLAM AHLAK VE FAZİLETİNDEN yeteri kadar nasiplenmemiş Müslümanlar!

Şeytanın Değirmenine Su Taşımak

[img]http://aycu40.webshots.com/image/2079/2006021047110414658_rs.jpg[/img]


Diyalogcular, artık, küresel emperyalistlerin, kendilerini kapı kulu olarak kullandıklarını anlamak zorundadırlar! Biz dinler arası diyalogun, Türk Müslümanlarını nasıl tahrip ettiğini biliyor ve görüyoruz.. Tez zamanda bu insanların da bu felaketi görüp anlamalarını bekliyoruz. Bir de Hıristiyan diyalogcular, Müslümanların topraklarını ayaklarının altından çekip almak istiyorlar. Bu sebeple dinler arası diyalog safsatası, bir yerde"ŞEYTANIN DEĞİRMENİNE SU TAŞIMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR." Söz buraya gelmişken, bir defa daha sormak istiyoruz. HIRİSTİYANLAR ARASINDA DİYALOGA BU KADAR ÖNEM VERENLER, İÇİN MÜSLÜMAN TÜRKLER ARASINDA YETERİ KADAR DİYALOGU GELİŞTİRİP GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ÇAPA SARFETMİYORLAR??...

Eğer Diyalog Bir İhtiyaçsa....

[img]http://aycu24.webshots.com/image/4503/2006089449678361498_rs.jpg[/img]


Eğer diyalog mutlaka bir ihtiyaçsa,(ki bizde ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz) bunu DİNLER ARASINDA değil; kültürler arasında yapmak lazım. Başka bir söyleyişle milletlerin ve devletlerin beyin ve kalpleri arasında olmalıdır. Dinler Arası.... Anlamadım... Hangi dinler arası..... bayım! Söyler misiniz, İSLAM dininden başka bir"İLAHİ" din var mı yeryüzünde.... Yutkunmayın; ALLAH aşkına konuşun! Tekrar soruyorum Var mı?.. Bin bir parçaya ayrılmış, beyninden ve kalbinden bin bir yara almış bir kavrama din demek "ilahi " demek mümkün mü ALLAH aşkına!!

Cenab-ı HAKK ":BUGÜN SİZE DİNİNİZİ KEMALE ERDİRDİM, İMETLERİMİ ÜZERİNİZE TAMAMLADIM. SİZİN İÇİN DİN OLARAK İSLAM'I BEĞENDİM" " (Maide, Ayet:3) buyurmadı mı?.. Dinler arası diyalog..... Hangi dinler arası... kardeşim?!... ALLAH'tan korkun, insanı çatlatmayın!!! Ne olur..... Niçin milletler, devletler, kültürler arası değil de dinler arası.... "Dinler arası" demekle, diğer muharref dinleri meşrulaştırmış olmuyor muyuz? Gafil Müslümanlar için bundan daha büyük bir "tuzak" olur mu?... Ne olur bir de siz söyleyin: Olur mu?...

Burada Kendi Vatanımızda ve Kendi Milletimizin İçinde Bu kadar İhtiyaç Varken....

Resim


Hep düşünmüşüzdür, sürekli kafamıza takılıp durmuştur. Yeri gelmişken şunu da öğrenmek istiyoruz.. Efendiler, bu vatan çocuklarının, bizim çocuklarımızın bunca ihtiyacı varken, siz nasıl olur da maddi ve manevi yatırımınızı- beyin ve kalp hizmetlerinizi dünyanın öbür ucundaki insanlara götürür, okullarınızı, bu uzak diyarlarda açar, eğitim ve öğretim çalışmalarınızı buralarda bu adı-sanı duyulmayan ülkelerde sürdürürsünüz!....

Niçin Kendi Vatanımızda Değil?..

Bu milletin çocukları cehaletten -ilim ve irfansızlıktan- kırım kırım kırılırken; bir çok maddi ve manevi çaresizlik içinde inim inim inlerken siz tuttunuz dünyanın öbür ucunda bilmem kimin ülkesinde muhteşem binalar kurdunuz...Onları beş yıldızlı oteller gibi tefriş ettiniz ve bu ülkelerdeki mutlu azınlığın mesut çocuklarını bir araya getirdiniz. Bunun neresinde hizmet, neresinde HAKK'ın rızası var??.. Biliyor musunuz; Biz bu hareketinizin ilahi ölçülere uygun olmadığını düşünüyoruz. Yüce HALIKK, yarın Mahşerde kuracağı büyük mahkemede sizi, bizi: Her şeyden önce bu vatandan ve bu vatanın vatandaşlarından -ortaklarından-bu ülkeyi vatanlaştıran-kutsallaştıran- maddi ve manevi değerlerden ve bilhassa da HARİKALAR HARİKASI, ZAVALLILAR ZAVALLISI KARDEŞİM İNSANDAN hesaba çekecektir, bunun böyle olduğunu ve olacağını sizde çok iyi biliyorsunuz. Daha doğrusu, bilmek mecburiyetindesiniz! ALLAH tarafında uhdemize tevdii edilen çok sayıda emanet var. Bu sayılmayacak kadar çok olan emanetlerin ilk sırasını vatan, millet, devlet ve bayrak almaktadır. Unutmayalım. İslam, vatan müdafaasında ölenlere şehitlik payesi vermiştir.


Eğer vatan bu derece önemli olmasaydı, vatanı korurken teslimi ruh edenler şehit olabilirler miydi??.. İşte aziz Akif'in haykırışı bunun içindir: CANI, CÂNÂNI, BÜTÜN VARIMI ALSIN DA HUDA; ETMESİN, TEK VATANIMDAN BENİ DÜNYADA CÜDA. Keza, devlet de böyle....Bu satırların yazarı, kırk yıla yakın babasız yaşamaktadır. Devlet Türk devleti söz konusu olduğunda, her defasında sorar: Şu kadar zamandır, babasız; bu kadar vakittir anası yaşamaktasın. Ya devletsiz....Ya bayraksız....acaba kırk dakika yaşayabilir miydin?.. Ne dersin.... Ne mümkün..... Cenab-ı HAKK bizi ve gelecek neslimizi sonsuza dek ne devletsiz, ne milletsiz ve ne de bayraksız ve sancaksız bırakmasın! (Âmin...Ya Muin!....)


Dünya Haritasında İsmi Zor Bulunan Ülkeler

Resim


Diyeceksiniz ki (diyorsunuz da) Bizim burada, bu vatan içinde de okullarımız ve dershanelerimiz var. Binaenaleyh, biz, bir vatandaş olarak görevimizi, burada bu vatanda da yapıyoruz. Biz ancak arta kalan hizmetimizi başka ülkelere taşıyoruz. Biz de hemen sormak istiyoruz: Burada yaptıklarınızı kafi görüyor musunuz? Yetiyor mu?.. Niçin daha çok olmasın..... Milyonlarca Türk çocuğu, fikren, ruhen ve beden aç-açık, sersefil bir şekilde etrafta dolaşırken, kan ve gözyaşı sebil olmuş, vatanın dört bir yanında akarken; siz tutun Madagaskar'da, Singapur'da, Lausta (Laust: ilk defa duydum...Haritada aradım.. maalesef bulamadım) okul açın... Olacak şey mi ALLAH aşkına?!... "EVE LAZIM OLAN CAMİYE HARAMDI" öyle mi?... İlahi prensip böyle değil miydi....

İstiklal Marşı Okutuyorlarmış......

Resim


Kuş uçmaz, kervan geçmez dünyanın bilmem hangi ülkesinde ,bir avuç mutlu azınlığın sayıları iki elin parmağını geçmeyen çocukları İstiklal Marşımızı okusalar ne olur, okumasalar ne olur... Burada, milyonlarca şehidin kanı ve canı ile yoğrulmuş öz vatan topraklarında, binlerce on binlerce Türk çocuğu, Vatanına ve milletine kin ve nefret içinde doğarken, büyürken ve sokaklarda, ölmek ve öldürmek için insan ararken, sizin Dubai çocuklarına İstiklal Marşı okutmuş olmanız çok mu önemli.... Söyler misiniz, neye yarar, nerede yarar ve ne kadar yarar.... Yahu nasıl da buna, bunun doğru bir davranış olduğuna inanıyor ve inandırıyorsunuz....

Ne Olur İnsanı Daha Fazla Çatlatmayın!..

Bizden daha fakir, bizim insanımızdan çok daha çaresiz başka bir millet mi var yeryüzünde.... Fakirlik; sadece parasızlık demek değil, bunu niçin anlamıyorsunuz?!... Din fakirliği... Dil fakirliği... Ahlak ve edep fakirliği.... Şeref ve haysiyet fakirliği... Birlik ve dirlik fakirliği... Tarih ve kültür fakirliği....vatan ve millet fakirliği... Var da var... Bunlardan sadece biridir maddi fakirlik.karın açlığı.... Sırt açıklığı... Bunca vatan çocuğu bilgisizlik ilgisizlik, sevgisizlik ve kısaca beyin, kalp ve mide açlığından yer ile yeksan olurken siz kalkıyor dünya haritasında yeri dahi belli olmayan memleketlere -sözüm ona- hizmet götürüyorsunuz. Bunun neresinde akıl, izan, mantık var?? Var mı?.... Çok az..... Derinliğine ve genişliğine bir de siz düşünün.... Türkiye'yi tanıtıyoruz...Türk Milletinin sesini duyuruyoruz...Yabancılara İstiklal Marşı Okutuyoruz....

Bunlar Az mı Şeyler....

Bir an için diyelim ki doğru,bunlar az şey değil...evet bunları yapıyor; haklısınız.... Ama bunları bilmeye İstiklâl Marşımızı ezberleyip okumaya ve dolayısıyla içine, ruhuna, şuuruna yerleştirmeye bizim çocuklarımızın bu vatan çocuklarının herkesten ve her şeyden çok daha fazla ihtiyaçları var... Olanları görmüyor musunuz? ve olacakları niçin hissetmiyorsunuz?... Yoksa size göre biz, felaket tellallığı mı yapıyoruz?... Keşke öyle olsaydı; sizin dediğiniz gibi olsaydı , biz düşüncelerimizde haksız, siz haklı çıkmış olsaydınız; buna en az sizin kadar biz de sevinirdik! Vatan bir uçtan bir uca Türkiye'yi unutanlarla dolup taşarken; her geçen gün Türk'ün bin yıldan beri yurt edindiği, vatanlaştırdığı kutsal Anadolu topraklarında sesi nefesi kesilmek istenirken; vatan çocuklarının büyük bir kısmı, değil İstiklal Marşı okumak; Ona, İstiklal Marşımıza ve Onun ihtiva ettiği ve işaret ettiği kutsal mefhumlara kin ve nefret içinde -düşmanca- yetişirken, yetiştirilirken; vatan topraklarımız parça parça, bölge bölge Haçlılara peşkeş çekilirken; her karışında şehit kanı bulunan topraklarımız, ayağımızın altından alınırken, çekilirken; akıp giderken; Türk Milleti'nin birliği ve dirliği bin bir yara-bere içinde kalırken; Türk Bayrağı iki de bir çiğnenir ve kirli ellerde parçalanıp dururken sizin yaban ellerde yaban çocuklarına Türkiye'yi tanıtmış, Türk'ün sesini duyurmuş ve İstiklal Marşı okutmuş olmanızın, bu olup-bitenlerin yanında ne kıymeti olabilir....


Yanlış mı düşünüyoruz... Gerçek böyle değil mi?.... Eğer yanlışsa; Söyleyin, neresi yanlış....ve niçin yanlış... İzninizle dostlar, bir de sizden şunu öğrenmek istiyorum. Niçin İlgi Alanınıza Hep Zengin Çocukları veya bilgili, Zeki Çocuklar Girmektedir? Yoksa "hizmet" mefhumu, "bacasız sanayi" kavramına bir maske olarak mı kullanılmaktadır... Hayır! Böyledir, demek istemiyorum.. Sûizanın ne demek olduğunu, ne büyük bir günah olduğunu çok iyi biliyorum.. Aklımın ve vicdanımın kabul etmediği şeyleri gördükçe, okudukça, duydukça gayri ihtiyari bunu düşünmemekten de kendimi alamıyorum. Evet.... Gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında siz genellikle zengin çocuklarına talip oluyor ve hizmeti onlara mutlu azınlığın akıllı ve zeki çocuklarına götürüyorsunuz. Okul ve dershanelerinizde ve özellikle de üniversitelerinizde bir çiftçi, bir işçi, bir esnaf ve bir SKK emeklisinin çocuğu var mı?!.. Sorumu bir kez daha tekrar etmek istiyorum: Var mı?...


Genel olarak soruyorum. Siz de lütfen cevabınızı genelden veriniz! İstisna olanları ben sorumun dışında bıraktım, siz de cevap verirken böyle yapınız.. Evet, evet. Öteden beri dikkat ederiz. ilgi ve alakanızı bilgili, zeki ve aynı zamanda da hali vakti yerinde olan aile çocuklarının üzerinde yoğunlaştırmaktasınız. Bu itibarla muhataplarınız , Lise sınavlarına hazırlanan ve yüksek puanlar alan çocuklar veya ÖSS sınavına hazırlanan Fen Lisesi, Anadolu Lisesi öğrencileri olmaktadır. Hizmetlerinizi bunların üzerine teksif ediyor, maddi ve manevi yatırımınızı gelecekte önemli mevkileri işgal edecek, yönetimde, siyasette, ticarette sözü geçecek; istikbali parlak gençlere yapmaktasınız. Peki,.bu özellikleri taşımayan fakir fukaranın çocuklarının elinden kim tutacak, yüreklerini ve beyinlerini kim ihya edecek ve dolayısıyla bu yavrularımızı bu vatana ve bu millete kim kazandıracak!!Tabii, anlıyoruz, maddi ve manevi zavallı gençleri yetiştirmek zor, zahmetli bir iş.. Onların "hizmet"e layık birer insana dönüştürülmesi belki de zaman kaybı. Her yönden birikim sahibi gencimiz ise kolaylıkla şekil verilebilecek hamur kıvamında..Haliyle bu gibi çocukların beyin ve kalplerine öğretilerinizi; geleceğe ait düşüncelerinizi çok daha kolay yerleştirebiliyorsunuz. Siz bu durumda kolaya talip olmuş olmuyor musunuz..... Şunu bilin ki; bu hayatta kolay zannettiklerimiz zor; zor gördüklerimiz, zor olduğunu düşündüklerimiz ise kolaydır....

Öğretiler..... Ah keşke içinde yeteri kadar Türk milletinin birliği ve dirliği; vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü; devletin Türk Devletinin bekası da olsaydı-olabilseydi-.Ne kadar da çok iyi olurdu. Evet bunlar"öğretilerde" yok denecek kadar az. Eğer böyle olmasaydı, şu anda bu kavramlarla ilgili de üç-beş kitap yazar ve Türk çocuklarının istifadesine sunmuş olurdunuz. Cemaatınıza ait çok sayıda eser var. Niçin bunların arasında bir vatan,bir millet, bir bayrak ve bir devlet risalesi yok?! Var da, bizim mi haberimiz yok... Eğer böyleyse özür dileriz. Maalesef yok......

Resim

Ne yazı ki; Milli kavramlara TÜRK'Ü TÜRK YAPAN unsurlara, "olsa da olur, olmasa da olur...".mantığı içinde yaklaşılmaktadır. Hayır! Olmaz!.... Eğer böyle ise bu mantıkla hareket ediliyorsa; doğru düşünülmüyor yanlış yapılıyor, demektir. Çünkü İslam bir bütündür.yerde- gökte; dünyada ve ukbada yaş-kuru, canlı-cansız... maddi-manevi; dünyevi ve uhrevi... ne varsa, hepsi evet hepsi bu dinin içinde mevcuttur. ALLAH muhafaza eğer bu dinden, vatan ve milleti, bayrak ve devleti yani milli dinamiklerimizi çıkarır, kenara bırakırsak; bu din, din olmaktan,ilahi olmaktan çıkar... Çünkü bunlar milli ve mukaddes kavramlar, İslam Dininin özü ve esası mesabesindedir. Anlamıyorum...anlayamıyorum....ve bunun için olsa gerek, bir kez daha sormadan edemiyorum.: Birtakım cemaat ve tarikatlar, gerek dini hayatlarında ve gerekse eğitim ve öğretim çalışmalarında acaba niçin bu dinin milli boyutunda yeteri kadar durmuyor ve yaşamlarında milleti millet yapan milli kavramlara kafi derecede yer vermiyorlar!! Bunu bize,-neden ve niçinleri ile birlikte-birilerinin anlatması lazım. Bekliyoruz....


Bunu yaparken, sakın hakaret etmeye kalkışmayın! Nasıl ki konuşmak"ses" çıkarmak değilse; tartışmak-eleştirmek de " hakaret" etmek değildir. Bir defa daha hatırlatmak istedik. Beyni sağlam, kalbi temiz ve niyeti düzgün olan insan, konuşur, ses çıkarmaz; tartışır, hakaret etmez...Bunu yapanlar, mütecaviz insanlar, fikren, ruhen ve beden hasta kimselerdir. Biz böyle insanların sesini duymak istemeyiz. Hakaret ihtiva eden yazılarını da okumadan çöpe atarız.
Sahih;

Niçin Mutlu Azınlık?


Bu nasıl bir hizmettir ki, hep mutlu azınlığın -bir eli yağda, bir eli balda -çocuklarına talip olmakta ve onları çok daha mesut ve bahtiyar kılmaktadır! Peki, meşhur ifadesiyle, söyler misiniz, garip kurabanın- fakir fukaranın çaresiz(beyni, kalbi ve midesi aç)çocuklarına kim sahip çıkacak?. Bilmenizi istiyoruz; Biz bu davranışınızı da "hizmet ehli" kavramına pek yakıştıramıyoruz.. Cenab-ı Peygamber, böyle mi yapardı...Hep zenginlerle mi düşüp-kalkardı ve zekası üstün, istikbali parlak olan çocuklarla mı meşgul olurdu?. O, dostlarından biri olan İbn Af'a aynen şöyle diyordu: "EY İBNİ AF, SEN ZENGİN BİR ADAMSIN. SENİN CENNETE GİRMEN GERÇEKTEN DE ÇOK ZOR OLUR. O HALDE ALLAH İÇİN BOL BOL VER Kİ AYAKLARIN BAĞI ÇÖZÜLSÜN"(İbn Sa'd Tabakat,3/131) Eskiler, şanlı ceddimiz, zenginlerle kabir komşusu bile olmak istemezlerdi. Bir büyük zat öleceği sırada şunu vasiyet ediyordu: "BENİ İÇİNDE YAŞADIĞIM TOPLUMUN EN FAKİR İNSANLARININ YANINA DEFNEDİN!" Hayat ve içindeki tüm güzellikleri cehenneme çevirenler zengin denen kudurganlardır. Nasıl olur da sizin ilgi alanlarınızda ve hizmet mekanlarınızda birinci sırayı hep bunlar almaktadır.


Vallahi söylenecek söz çok... Onlarca yüzlerce sayfa doldurmak lazım. Yazmazsak konuşmazsak..... içimiz yanıyor, konuştuğumuzda da bu defa dostlar inciniyor... Bizde şaşırdık ne yapacağımızı. Ne olur...incinip, hemen köpürmeyin.. Her ne hikmetse, hep böyle yapıyorsunuz...Hoşunuza gitmeyen, sizi mutlu etmeyen bir yazı okuduğunuzda , hemen kaleme sarılıyor hakaretlerinizi üzerimize yağmur gibi yağdırıyorsunuz. Sabır yok...Sebat yok...Anlayış yok....Vefa yok.... Çünkü beyin ve kalpler "fıtrata uygun" beslenmemiştir. Bünye de gıdasını "dengeli "doğru dürüst almayınca haliyle sinirler lime lime dökülüyor. Önce yazdıklarımızı beyin ve yürek süzgecinden geçirin... Üzerinde derinliğine ve genişliğine durun, düşünün...Ve daha sonra da vicdanınızın sesini dinleyin...... Düşüncelerimizde haklıysak, teşekkür edin..Haksızsak, yanlış yazmışsak; eksik ifade etmişsek; öyle değil, böyle deyin..izah edin, .düzeltin... Çünkü sosyal kavramlarda doğru bir değildir...Baktığı açıya - beyin ve gönül zenginliğine -bağlı bir şeydir.(Not:"Türk demek, samimiyet demektir" başlığı altında kaleme aldığımız yazıda, bunu bu meseleyi, çok daha detaylı olarak paylaşmaya çalıştık.)

Niçin Hakkari, Muş, Zonguldak Değil..

[img]http://www.tesbihat.com/tesbihat.com/dinlerarasi%20diyalog/deliller1/gulen%20papa%20resimleri/1997/14.04.1997-5.jpg[/img]


Uzak doğuda, Asya'da, Afrika'da... Haritada yeri olmaya veya zor bulunan Müslüman ve Hıristiyan ülkelerine gideceğinize, Hakkari'ye, Muş'a, Bitlis'e, Zonguldak'a, Çankırı'ya, Muğla'ya (ilah..) gitmiş maddi ve manevi yatırımlarınızı geri kalmış (neresi ileri gitmiş ki?!..) illerimize yapmış olsaydınız, bu vatan için çok daha hayırlı olmaz mıydı?!.. Biraz önce ifade edildi; Bizim için, İkinci hayata inanan Müslümanlar için, öncelikle ilgi alanımıza ve sorumluluk dünyamıza kendi vatanımız, kendi milletimiz ve kendi devletimiz girmeliydi, değil mi??... Buralarda da mutlaka bir şeyler yaptınız. Çok az...Niçin daha fazla değil.... Bir defa daha büyük harflerle yazıyor ve altını kalın çizgilerle çiziyorum. --MÜSLÜMAN, HİZMETİNE ÖNCE TOPRAĞINDAN; DOĞDUĞU, BARINDIĞI VATANINDAN, MENSUP OLDUĞU MİLLETİNDEN VE ŞEMSİYESİ ALTINDA HAYSİYET VE ŞEREFİYLE YAŞADIĞI DEVLETİNDEN BAŞLAMAK MECBURİYETİNDEDİR!! Bu bir EMR-İ İLAHİDİR!! İtirazı olan daha doğrusu, söyleyecek sözü olan varsa, bekliyorum. Sakın ola ki hakarete falan yeltenmeyin! Hakaret ihtiva eden yazıları bırakın okumayı, yüzüne bile bakmadan,onlara çöpün yolunu gösteriyoruz. Bu itibarla boşuna zahmet etmiş olursunuz.

Siz Niçin Hz. Muhammedi Hak Peygamberi Olarak Kabul Etmiyorsunuz?

[img]http://cicikagan.iphorum.com/userpix/416142_kilisecami_fethullah_1.jpg[/img]


Hıristiyan ve Yahudilerle, şu zamandan beri diyalog yapmaktasınız. Eğer okuduklarımız ve duyduklarımız doğru ise, onlar size, daha önce kabul etmediğiniz bazı şeyleri kabul ettirmişler. Ya siz?!... Kaç Hıristiyan'a, kaç Musevi'ye Hz. Muhammedi'n Hak Peygamber olduğunu kabul ettirdiniz? Zaman zaman yurt içinde ve yurt dışında, onlarla yani gayrimüslimlerle bir araya geliyorsunuz, sohbet ediyorsunuz. Mutlaka demiş olmalısınız: Beyler! Bakın biz bütün Peygamberlerin HAKK elçisi olduklarını kabul ediyoruz. Sorabilir miyiz size: SİZ NİÇİN HZ. MUHAMMED'İ HAKK PEYGAMBERİ OLARAK KABUL ETMİYORSUNUZ?? Sahih, muhataplarınıza, böyle bir soru yönelttiniz mi?..

Hiç zannetmiyorum.... O insanların yanında süt dökmüş kediye dönüyor, süklüm-püklüm oluyorsunuz. Bu eziklik niçin....Neden bu kadar yılgın-arkın hareket etmektesiniz?!.. Bir zamanlar, yedi deniz üç kıtada 333 yıl at oynatmış bir milletin şanlı ve şerefli çocuklarına yakışıyor mı bu davranış... Yakışıyor mu size, yakıştırabiliyor musunuz kendinize... Damarında Türk kanı, içinde yüreğinde İslam imanı taşıyan insanların medeni cesaret sahibi olmaları gerekirdi, değil mi... Türk Milletine karşı şahin; Hıristiyan milletine karşı kanarya ne demek oluyor bu.... Günah değil mi... Müslüman, hem Yunus ve hem de Yavuz olmak zorundadır. Siz Türk insanına karşı Yavuz olurken, yabancılara karşı Yunus olmaktasınız. Bu da meselenin bir başka vahim yönü.

Hıristiyan Diyalogcular Bizden Ne İstemektedirler?!...

[img]http://www.yesevi.edu.tr/ayhaber/old_issues/021_subat2004/img_specific/07_baslik.GIF[/img]

Ne istemiyorlar ki.... Başlıca istedikleri şunlar:


1-Ulusal devletten vazgeçin
2-Dini ve milli felsefenizi değiştiriniz
3-Azınlıkları tanıyın
4-Doğuda Kürt federe devleti kurun
5-Kuzey Kıbrıs'ı Rumlara teslim edin
6-Azınlıkları tanıyın ve onlara toprak verin



Daha neler neler.... Adamlar, neredeyse,"İslam'dan vazgeçin, dininizi değiştirin!"diyeceklerdir. Belki de diyorlar... Bu insanlar, Hz. Peygambere yapmadıkları hakareti, etmedikleri küfrü bırakmıyorlar. Bu insanlarla böyle düşünen kimselerle bir araya gelip, dinler üzerinde daha doğrusu İslam Dini bahis mevzu olduğunda, saygı ve sevgi içinde nasıl konuşabiliyor ve (kırmadan ve kırılmadan) nasıl tartışabiliyorsunuz, bunu anlamak çok zor..

İbrahimî Dinler.....

Resim


Anlamadım, ne demek oluyor bu.... İbrahim'i dinler.... Kim söyledi, kim çıkardı, kim(ler) uydurdu bu berbat kavramı... Hiçbir ilahi din Peygambersiz olmaz, olmadı, olması da asla ve kat'a mümkün değil!.. Yerlerin ve göklerin; zaman ve mekanların; dünya ve ukbanın en aziz, en asil ve en yüce Peygamberi Hz. Muhammet(sv) olmadan ne din olur, ne iman... Ne İslam olur ve ne de Kuran... Hz. İbrahim'in varlık sebebi ve bu hayata gönderiliş hikmeti cihan Nebisine bağlıdır. Çünkü O; EVVELİNİN VE AHİRİNİN, GELMİŞ VE GEÇMİŞİN; ZAMANLARIN VE MEKANLARIN; DÜNYALARIN VE UKBALARIN BİRCİK NEBİSİDİR. CİHAN O'NUN NURU İLE; KAİNAT O'NUN VARLIĞI İLE; YERLER VE GÖKLER O'NUN IŞIĞI İLE AYDINLANMIŞTIR. SELAM SANA EVVELİNİN VE AHİRİN PEYGAMBERİ. SELAM SANA ZAMAN VE MEKKANLARIN BİRCİK SEVGİLİSİ. SELAM SANA İKİ CİHANIN EFENDİSİ.. SELAM SANA, SALAT SANA....MİNNET SANA, ŞÜKRAN SANA.... EY PEYGAMBERLE PEYGAMBERİ; İKİ CİHAN GÜNEŞİ....

Buna Hak Din Demek Mümkün mü?..

Hıristiyanlıkta 3 Çeşit İnanç Vardır: Baba, oğul ve kutsal ruh. İslam'daki ALLAH inancı ise: Tevhittir. Cenab-ı HAKK buyurdu: "DE Kİ: ALLAH BİR'DİR. ALLAH DAİMDİR, MUTLAK ANLAMDA İHTİYAÇSIZDIR, HER ŞEY O'NA MUHTAÇTIR. DOĞMAMIŞTIR, DOĞURULMAMIŞTIR. HİÇ BİRŞEY O'NA DENK VE BENZER DEĞİLDİR (ve olmamıştır da).(Kur. İhlas Suresi, ayet: 1-2-3-4)

İnançların Rekabeti mi Olur?

Resim


Ne var bunda korkulacak, biz dinleri rekabete açıyoruz, diyorsunuz. Dinlerin rekabeti mi olur.... Biran için diyelim ki olur...Peki, siz İslam Dini ile muharref (Muharref: Tahrif edilmiş, asıl manasından uzaklaştırılmış, değiştirilmiş dinleri nasıl bir araya getirecek ve İslam'la onları, hangi şartlarda yarıştıracaksınız?!... Gece ile gündü; yaz ile kış; eğri ile doğru; sıcak ile soğuk; kötü ile iyi(ilah) nasıl yan yana gelir? Bunu akılla bağdaştırmak mümkün mü?!...
Bizim dinimizde 6 esasa inanmak vardır. Bunlardan biri de "Ve rusulihi"dir. Biz ALLAH'ın yeryüzüne vazifeli olarak gönderdiği bütün Peygamberlerine de inanmaktayız. Onlar diyalog yaptıklarınız bizim peygamberimize inanıyorlar mı?.. Bu durumda nasıl İslam dini ile Hıristiyan ve Musevi dinleri arasında diyalog yapılabilir. İnsanlar arasında, Kültürler arasında, Medeniyetler arasında denebilirdi... Hayır! "Dinler arasında" ise asla!.. Bunu bu kavramı lütfen hemen değiştiriniz! Bu bizi, Müslüman Türkleri gerçekten de çok rahatsız etti. Nasıl olur da sizi rahatsız etmez, vicdanınızı kanatmaz, bunu anlamak çok zor. Milyonlarca Müslüman'ın rahatsız olmasına sebep olmak günah değil mi?...Bu bir "kul hakkı"dır hem de çok büyük...

Haçlılar Hiçbir Zaman İdeallerinden Vazgeçmemişlerdir.

Resim


Onların tek bir hedefi vardır.. yer küresindeki Türkleri, özellikle Anadolu'da bin yıldan beri var olan ve kıyametin sabahına kadar da hep var olacak olan Türkleri yok etmek;onları buradan kutsal Anadolu topraklarından çıkarmak ve bu mübarek toprakları Hıristiyanlaştırmak. Çünkü onların "görüşünde" biz Türkler, İslam dininin belkemiği, can damarı ve emniyet sübapıyız. Biliyor musunuz, bu doğrudur..O insanlar bu düşüncelerinde haklıdırlar.. Her şeye rağmen, biz Türkler şu anda bu dinin İslam Dininin özüyüz, sözüyüz, ruhuyuz.. Bunun böyle olduğunu onlar Hıristiyanlar çok iyi bilirler. Fakat bir türlü siz(ler) bilmediniz, bilmek ve anlamak istemediniz.... Söz buraya gelmişken bunu bu sözlerimi teyit eden bu konu ile ilgili bir olay anlatmak istiyorum. Ve...daha sonra da sohbetimi bitireceğim.

Almanya'da Doktora Yapan Bir Türk Genci Bizzat Yaşadığı Bir Olayı Şöyle Anlatıyor:

[img]http://image.haber3.com/haber/29323.jpg[/img]


"Okulda arkadaşlık yaptığım Alman genci: "Bugün Heiderberg Başpiskoposunun mühim bir konferansı var, gelir misin?" dedi. Ben de "hay hay, gidelim" dedim ve dört Alman genciyle konferansa gittik. Papaz efendi kürsüye çıktı ve direk olarak İslamiyet'e hakaret etmeye başladı. Ben terlemeye başladım. Durumu anlayan Alman arkadaş "Haydi çıkalım, saçmalamaya başladı" diyerek beni teselli etmek istediler. Fakat ben çıkmayacağımı ve sonuna kadar dinleyeceğimi söyledim. Konferans bir hayli uzundu. Papaz, İslam dinine her türlü iftirayı attıktan sonra esas ateşi Türk milletine tevcih etti. "Barbar Türkler! Hunhar Türkler! Medeniyet düşmanı Türkler!.." gibi kötülük namına aklına gelen herşeyi sayıyordu. Ve nihayet konferans bitmişti. Hemen yerimden kalktım, "Papaz Efendi (!) sual sorabilir miyim?" dedim. "Evet" dedi.


Dedim ki: "Konferansınızı sabırla dinledim. İslamiyet hakkında söylediklerinin tamamen yanlıştır. Ama siz Hıristiyansınız, kendi dininizi doğru göstermek için bu tutumunuzu normal karşılayabilirim. Ama garibime giden dünyada yaşayan 800milyon Müslüman içinde nüfusu 40milyonu (o zaman için) bulmayan Türkleri seçmeniz beni hayrete düşürdü. Halbuki bizden kalabalık İslam ülkeleri var. Mesela Pakistan, Endonezya, Arap devletleri, İran... Niçin onlar hakkında hiçbir şey söylemediniz de yalnız Türk milletine hücum ettiniz? Bunu izah etmenizi istiyorum." Papaz cevaben dedi ki: "İslam dini Arap yarımadasından çıktı. Biz bu dini yok etmek veya Arap yarımadasında hapsetmek için Haçlı Seferleri düzenledik. Karşımıza siz çıktınız. Milyonlarca Hıristiyan'ı kılıçtan geçirdiniz. Viyana kapılarına kadar siz geldiniz. Hindistan'a İslam'ı siz götürdünüz ve İslam'ın kılıcı oldunuz. Siz Türkler önümüze çıkmasaydınız biz arzumuzu yerine getirecektik. Bizim hesabımız sizinledir. Pakistanlıyla, Endonezyalıyla, Arap ve İranlı ile bir hesabımız yoktur." Ve devamında dedi ki "Bu yalnız benim görüşüm değildir, her Avrupalı böyle düşünür." (Mehmed Doğan, Kur'an Gölgesinde ve Tarih Önünde Türkler, 123-124) Ya işte böyle....


Etraflarında pervane gibi döndünüz Hıristiyanların ve özellikle de aydınlarının görüş ve düşünceleriydi bunlar. Sizin bu insanların, yani Hıristiyanların, Müslüman Türkler ile alakalı bu ve benzeri görüş ve düşüncelerinden haberiniz yoktu, değil mi?..Tabii ki olmazdı olamazdı... Çünkü siz, Mehmet Doğan'ı, Ahmet Arvasi'yi, Tahsin Ünal'ı, Ziya Gökalp'i, Erol Güngör'ü, Nihal Atsız'ı, İbrahim Kafesoğlu'nu, Osman Turan'ı, İsmail Hami Danişmend'i , Necmeddin Hacı Eminoğlu'nu, İsmail Hakkı Baltacıoğlu'nu, Mehmet Eröz'ü, Dündar Taşer'i, Hikmet Tanyu'yu, Musatafa Erkal'ı , Mustafa Izzet'i ve ALPARSLAN TÜRKEŞ'i tanımadınız ve tanıtmadınız.....Ve..bu sebeple-bilerek veya bilmeyerek- yüz yılın -yılların- bu aziz Türk mütefekkirlerinin eserlerini okuma ve okutma ihtiyacı hissetmediniz!..İşte bunun için ruh dünyanızı, fikir aleminizi "fıtrata uygun" besleyemediniz..Tabir caizse Türk çocuklarını, tek taraflı ve tek kanatlı yetiştirip geliştirdiniz..(.Bu sözlerimiz sadece sizinle alakalı da değildir. . Burada, milli kavramları ihmal ederek daha doğrusu Türk milliyetçiliği gibi mukaddes bir mefhumu göz ardı ederek, cahili olarak İslam'a hizmet ettiklerini iddia eden bütün klikler kastedilmektedir. Cenab-ı HAKK Kısmet ederse - inşallah- gelecek yazımızda bu meseleyi çok daha derin ve geniş ele almayı düşünüyoruz.).

Biz Sizin Eserlerinizi Okuduk

Resim


Biz Türk Milliyetçileri şu ana kadar çıkardığınız gazete ve dergileri; neşrettiğiniz kitapları aldık ve mütâlaa ettik..... Beyin ve yürek mimarınız olan insanları da tanıyoruz.... İşte onlardan biri olan Fethullah Bey'in, (Barış Köprüleri. Dünyaya Açılan Türk Okulları, Da yayıncılık 2005 İst.) isimli eserde okuduğu kitaplara yer verilmiş.-270. sayfadan 279. sayfaya kadar- Dikkat ettim, onların arasında biraz önce isimlerinden söz ettiğim değerli şahsiyetlerin eserlerinden hiç biri yok Üzüldüm......İtiraf edeyim:.Bu halin ismi geçen kişi için ciddi bir eksiklik olduğunu düşündüm. Evet, sayılmayacak kadar çok kitap tanıyan ve okuyan ; Doğunun, Batının, Güney ve kuzeyin kaynaklarını bile ihmal etmeyen Hocafendi, mutlaka Türk Milliyetçilerinin beyin ve yürek pınarı olan kişileri de tanımalı ve onların beyin ve gönül mahsulü olan eserlerinden de azami oranda istifade etmeliydi..... Böyle bir kimse için bu bir nakıslık değil midir dostlar?? Bu, gerek kendileri için ve gerekse kendilerini seven ve takip eden insanlar için çok çok hayırlı bir davranış olurdu.... Olmaz mıydı?!... Biz de -yana-yakıla- bu satırları yazmaz ve bunca sıkıntıya maruz kalmazdık. Olmadı dostlar...olmadı, yanlış yapıldı, eksik bırakıldı, vesselam!!......


İyi ki, üstü olan şu dünyanın altı da var... İçinde bulunduğumuz birinci hayatın, ikincisi de var... Şükür ki, "HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAK..." ve herkes yaptığını defterinde mutlaka bulacak.... Cenab-ı HAKK sizin, bizim ve bütün "iyi niyetli" insanların yar ve yardımcısı olsun. ALLAH(c.c.)'a emanet olunuz.


Selahattin TEKİZOĞLU
''Hayattaki yegane üstünlüğüm Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin."
Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk

Ruhun Şad, Mekanın Cennet Olsun Türklüğün Yüce Başbuğu ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
|Kuralsız|
Üye
Üye
 
İletiler: 2244
Kayıt: Pzr Şub 25, 2007 13:25
Konum: Gecenin Kıyısından Karanlığın Tam Ortasından |K@yse®ciyes|

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Şub 04, 2008 16:07

|Kuralsız|, tesekkürler :)

Resim
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen deliyurekkadir » Pzt Şub 04, 2008 16:56

Benim anladim kadariyla, DInler Arasi diyalog = Modern Misyonerlik
Kullanıcı küçük betizi
deliyurekkadir
Üye
Üye
 
İletiler: 37
Kayıt: Prş Eyl 13, 2007 21:49

İletigönderen yakup_cemil » Pzt Şub 04, 2008 18:34

Dinlerarası diyalog masalı dünyanın en büyük tarikatı ve fikir hareketi olan

evangelizme hizmet amacıyla Fethullah Gülen ve yandaşları tarafından uydurulmuş

koskoca bir yalandır. Şöyle ki bu amaca hizmet eden bir basın yayın organından bir

zat-ı muhterem diyor ki: "Bizim tevhitte Hristiyanlar ile ortaklığımız var." Neymiş

efendim ortaklığımız varmış. Neymiş bu ortaklık:

Biz Allah birdir, Hz. Muhammed O'nun kulu ve elçisidir derken onlar da

Allah birdir diyor. Ne demek bu gerisinin bir ehemmiyeti yoktur demek.

Haşaa Hz. Muhammed'i tanımamak demek. Bu nasıl müslümanlık...

Fethullah Gülen'in bütün okullarında okutulan dersler ingilizce ile okutulur.

Bu nedenle adam her sene İngiltere'den ingiliz kültürüne yaptığı katkılardan

dolayı ödül alıyor. Senede bir Türkçe Olimpiyatları yaparak da çok güzel insanları

kandırıyor. Paylaşım için teşekkürler arkadaşım. Nur cemaatine baktığım vakit

tebaada sorun yok sorun yukarlarda çok yukarlarda. Başardıkları tek şey

memleketimin saf insanlarını kandırmaktan ibaret.
Resim


уαкυρ_¢ємιℓ® --»» (αℓтıη νυяυş уαρтıм нαуαℓℓєяιмє)--»» (вєкℓє νє göя)
Kullanıcı küçük betizi
yakup_cemil
Üye
Üye
 
İletiler: 171
Kayıt: Pzr Haz 17, 2007 20:00
Konum: Trabzon, Isparta, İstanbuL

İletigönderen SOKRATES » Pzt Şub 04, 2008 18:42

DİYALOG İYİ GÜZEL HOŞ DA,
Önce batı dünyası akıttığı kanları bir sona erdirsin,elini eteğini bu topraklardan çeksin, sonra artık diyalog mu olur, flört mü olur bakarız.
"Ey millet! Allah birdir, Şanı, büyüktür. Allah�ın selameti, atifeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki Kur�ani azimüşşandaki husustur. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir, temel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa hakikate tamamen uyuyor.ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
SOKRATES
Üye
Üye
 
İletiler: 346
Kayıt: Çrş Nis 04, 2007 20:59

İletigönderen Çetin Taş » Pzt Şub 04, 2008 23:15

Tek kelime ile GEYİKTİR!

Birkaç cümle ile:
-ABD emperyalizminin son 50 yılda başlattığı YEŞİL KUŞAK projesinin aslında devamı olan,
-Bunun için biz de ağlakzade Fetuş,Güney Kore'de Moon Tarikatı,Avrupa ve Amerika'da Scientology tarikatı...Ve tabi ki bütün bunların arkasında ki VATİKAN ve de İSRAİL.
Kemalistim.Vatanımı her şeyden çok seviyorum.
Kullanıcı küçük betizi
Çetin Taş
Üye
Üye
 
İletiler: 2354
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:02

İletigönderen |Kuralsız| » Sal Şub 05, 2008 16:56

Başardıkları tek şey
memleketimin saf insanlarını kandırmaktan ibaret.


Bu millet ne zaman Allah'la arasına ''Elçi'' koymayı; Şeyhlerden, Şıhlardan medet ummayı; İslam'ı Kur-an'a göre değilde birilerinin yazdığı kitaplara göre yaşamayı bırakırsa, o zaman bütün bu çabalar sonuçsuz kalır.

Yorumlarınız için tşk.
''Hayattaki yegane üstünlüğüm Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin."
Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk

Ruhun Şad, Mekanın Cennet Olsun Türklüğün Yüce Başbuğu ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
|Kuralsız|
Üye
Üye
 
İletiler: 2244
Kayıt: Pzr Şub 25, 2007 13:25
Konum: Gecenin Kıyısından Karanlığın Tam Ortasından |K@yse®ciyes|

İletigönderen Türk-Kan » Sal Şub 05, 2008 17:09

|Kuralsız|, o dediginde anca milletimiz cehaletten kurtulduktan sonra olur. Ama ne zaman cehaletten kurtuluruz, orasi mechul.

Müslümanligi bez parcalarina indirger, ama ilk emir "IKRA"yi yok sayariz. Islam OKU der, oku... Cehaletten ancak okuyarak kurtulabiliriz.

Bir japon senede 25 kitap okuyor, ama Türkiye'de kisi basina 0,16 !!! (SIFIR nokta ONALTI) kitap düsüyor.

Ama neymis, Hocaefendi salya sümük agliyormus!
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Egeli » Sal Şub 05, 2008 19:25

Kudüs(Yerushalaim) merkezli Dünya Krallığı'na giden yolda,Dinlerarası Diyalog,aşamalardan bir tanesi.Ortak Din...Sonrası,''Komunizmin de temeli olan'' sınırların kalkması,yani egemenlerin kontrolündeki ortak millet.Yani,mantığınıza sığan,Dünyadaki tüm insanları brleştirecek metodlar ve hamleler.
Siyonizmin tarihten aldıği bir intikam diyebiliriz buna.Abraham(İbrahim) temelli Dünya Devleti...



Kudüs Merkezli Dünya Devleti'nin İbranice şarkısı

Fetto'ya takdim edilmiştir...
Kullanıcı küçük betizi
Egeli
Üye
Üye
 
İletiler: 1724
Kayıt: Cum Mar 09, 2007 17:40

nedir bu dinlerarasi diyalog?

İletigönderen gokdeniz » Sal Şub 05, 2008 21:52

egeli'nin yazdiklarina katki olsun ...
din bu olacak ta ..hangi degerlere imza atacak ?


Türkiye'deki Bahailer
'Biz milenyum diniyiz'

Bahailik, Hz. Bahaullah tarafından 150 yıl önce kurulmuş bir din 200'e yakın ülkeye yayılmışlar, Türkiye'deki sayıları ise yaklaşık 10 bin, cenaze namazı dışında toplu ibadet, Allah ile kul arasında aracı yok. İnançları gereği 19 günde arayla bir araya geliyor, buna 19 gün ziyafeti diyorlar. Son dinin Türk mensupları Tempo'ya konuştu.


Bahai merkezi Hayfa


200'e yakın ülkede inananı var... Geçmişi topu topu 150 yıllık ama Hıristiyanlık'tan sonra en çok yayılan din olarak geçiyor ve Türkiye'de de etkisini git gide artırıyor. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Bahailik Türkiye'de de ciddi bir dini azınlık olma yönünde ilerliyor.
Kutsal kaynağında, son peygamber Hz. Muhammet, son din de İslam olarak deklare edilse de, Bahailik din denilen olgunun yeni bir evrimi olarak son din olma iddiasında. 1000 yılda bir dinin, peygamberin, kutsal kitabın değiştiğine inanıyorlar. İslam'a da, Hıristiyanlığa da, Museviliğe de kutsal dinler olarak bakıp, o dinlerin yerine bu çağın son dini olarak kendi dinlerinin geldiğine inanıyorlar.
Bahailik'in Türkiye'de de yaklaşık 10 bin civarında temsilcisi var. Yüzde 90'ı Müslüman olarak kabul edilen bir ülkede, Bahai kimliğiyle kendi içlerinde kapalı yaşasalar da, her an Bahai kimliklerini açıklamaktan geri durmuyorlar. Tek kaygıları mensup oldukları dini nüfus cüzdanlarına yazdıramamaları. İnandıkları dinle yepyeni bir vizyon getirdiklerini düşünüyorlar. Peygamberleri Bahaullah'tan yola çıkarak, dini kurumlar üzerine kurmuşlar. Ruhban sınıfı yok ama kurumlar var. Dünya birliği, Bahailerin temel dünya görüşleri.

Türkiye Bahai Mahfili Genel Sekreteri Susan Yeter


Susan Yeter aileden Bahai. 3 yıldır Türkiye'deki Bahailerin temsilcisi. Tempo'ya Bahailiği ve Türkiye'deki durumlarını anlattı:

* Bahai dininde ruhban sınıfı yoktur. Kurumlar vardır. Bu kurumlar inananların seçimiyle belirleniyor. Yeni bir sistemdir bu. Mahalli düzeyde, 21 yaşını doldurmuş 9'dan fazla Bahai'nin bulunduğu her yerde, her yıl bir mahalli ruhani mahfil seçiyoruz, kadın erkek fark etmiyor. Dokuz kişilik kurumdur bu. Bir sene boyunca görev yapar. Görevi nedir? Cemaatin işleriyle uğraşmak. Kadınların gelişmesi, toplumun gelişmesi için, çocukların erdemler konusunda eğitim görmesi ve benzeri konularla ilgilenir. Bu, yerel düzeydeki sistemdir. Bir de toplumu ülke bazında temsil eden veya ülke bazında Milli Ruhani Mahfil dediğimiz o ülkedeki Bahailer arasından, senede bir defa delege sistemiyle 9 kişilik bir kurul seçilir. Bu seçimin diğer seçimlerden farkı adaylık propaganda yoktur. Gizli oy ve açık tasnif olur; hiç kimse önceden seçilmek için ima bile yapamaz. Her seçmen yıl boyunca düşünecek, en iyi kim hizmet edebilir diye. Hiçbir biçimde maddi menfaat söz konusu değildir. Bahai inancında en yüksek makam hizmet edebilme, hizmetkârlık makamıdır.

* Türkiye'nin Bahai tarihinde çok özel bir yeri vardır. Bugün Bahai toplumu uluslararası bir toplumdur. Bugün 192 ülkede kurumlarını kurmuş, dünya haritasında herhangi bir yere parmağınızı koyduğunuzda, 'burada Bahailer var mı, yok mu' diye endişeniz olmasın, çünkü en küçük adada dahi Bahailer vardır. Ana Britanica Ansiklopedisi'nde bile Hıristiyanlıktan sonra dünyada en çok yayılan dindir deniliyor Bahailik için. Türkiye'deki önemi de, Hz. Bahaullah, Bahai dininin peygamberi. Bu topraklarda yaşamıştır. En önemli eserleri burada nazil olmuştur. Belki de ilk defa bir peygamber Avrupa'dan. Çünkü Edirne'de kaldı sürgün olarak. Orada dünya liderlerine, krallarına misyonunu açıkladı. Bu bakımdan son derece önemli. Edirne Bahai dini için önemlidir.

* Bahai dininde toplu ibadet yok. Allah ile kul arasında aracı yoktur. Dolayısıyla cenaze namazının dışında, birlikte ayin ibadet yoktur. Herkes kendi ibadetini yapıyor. Ama bizim inancımızın gereği bir araya geldiğimiz günler var. Bugün dünyanın her tarafında 19 günde bir Bahailer bir araya geliyor, biz buna 19 gün ziyafeti diyoruz. Bahai takviminde yıl 19 ay, ay da 19 gündür.

* Dinlerin değişik zaman periyotlarıyla yenilenmesi söz konusudur. Biz Bahailer bu evrime inanıyoruz. Geçmişteki bütün dinlere ve dinlerin sürekliliğine inanıyoruz. Son diye bir kavramı doğru bulmuyoruz. Çünkü Allah'ın sonsuzluğu kavramıyla da bağdaşmıyor. Kuran'da da birçok ayet vardır. Allah'ın hiçbir zaman insanlara söyleyecekleri bitmez. Bahailik de son din değildir. Bizim kutsal kitabımızda da var. 1000 sene sonra başka bir peygamber gelecektir. Çünkü 1000 sene sonra insanların ihtiyacı bu değil. Tapınma, ahlak, irfan, felsefe var, Bahailik şimdi ne getiriyor, hepsi var, artı yeni yönetim düzeni var. Bahailik bunu getiriyor. Bütün dinler aynı kaynaktan geldiğine göre rakip olamazlar, birbirlerini tamamlayıcıdır. Bir zincirin halkaları gibi.

* Bahailiğin en önemli prensiplerinden biri, her türlü taassubun terk edilmesidir. Bütün insanlarla iyi geçinmek gerek. Çünkü insan insandır. Hangi dinden olursa olsun. Hz. Bahaullah her insan madendir diyor. Onun için eğitilmesi, işlenmesi lazım. Bizde çocukların eğitimi bu yüzden çok önemlidir. Kadın-erkek eşitliği vardır bizde.

* Hz. Bahaullah vefatından önce kendinden sonra yasalarını açıklayacak oğlu Hz. Abdulbaha'yı yazılı vasiyetnamesiyle tayin etti. Bu ilk defa dinlerde oluyor. Hz. Abdulbaha'dan sonra da yine yazılı vasiyetnamesiyle torunu Şevki efendi yine kendinden sonra bir yazılı vasiyetnameyle tayin edildi. Yüce Adalet Evi var bizde. Dünyadaki bütün Bahailer arasından 5 yılda bir, değişen bir kurumdur. Nasıl seçilir derseniz, dünyadaki milli mahfil üyelerinden 5 senede bir seçilir. Bu sene biz gideceğiz. Böyle bir şeyi görebilmek çok muhteşemdir. Hayfa'da İsrail'de.

* Türkiye laik bir ülkedir. Bütün dinlerin, Bahailer de dahil olmak üzere anayasal hakları çerçevesinde, laik bir devlette aşırı bir sorununun olması söz konusu olamaz. Nedir olabilen sorun? Yasalar bazen çok güzel olabilir ama yasayı uygulayanlar kendi inancıyla karşılaştığı inat karşısında ikilem durumunda kalabilir ve yetkisini o yönde kullanabiliyor. Mesela nüfus cüzdanları konusu böyledir.

* Diyanet İşleri Başkanlığı tabii ki kendi inancının gereğini yerine getiriyor. Siz Papa'ya gidip "Müslümanlık din midir" diye sorsanız, size nasıl bir cevap verecekse, Diyanet İşleri Başkanlığı da Bahailer için belki böyle bir şey söyleyebilir.

* Aileden Bahai'yim ben. Bahai bir ailede doğmak illa Bahai olmak anlamına gelmiyor. Adanalıyım. Orada okudum. Özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptım.

Üniversite öğrencisi Leyla Ömer Ağa
"Bahai olmam eğlenmeme engel değil" -- 21 yaşında. Marmara Üniversitesi Biyoloji Bölümü 3. sınıf öğrencisi. Annesi de Bahai. O da yeni jenerasyondan Bahai toplumunun bir üyesi.
Özgür olarak seçtim bu dini. Babam Bahai değildi. Bahai toplumuyla annem sayesinde tanıştım. Bahailikte herkesin kendi hür iradesiyle karar vermesi inancı var. Ben Bahai toplumuyla tanıştım ve kendim karar verdim.
Bir din kurallarıyla beraber vardır. Bir dini seçtiyseniz bütün hayatınızla beraber o dini yaşıyorsunuz demektir. Duasıyla, namazıyla, orucuyla, tüm kurallarıyla yaşamaya çalışıyorsunuz.
Bahailiğin temelinde dünya birliği ve barışı vardır. Peygamberi Hz. Bahaullah ve kutsal kitabı Akdes'tir. Bahailik, kurumları olan, idari düzeni olan ve dünyanın tüm ülkelerine yayılmış bir dindir. Hıristiyanlıktan sonra dünyaya en çok yayılmış olan dindir. Bütün dinlere mensup olan her bireyin tebliğ gibi bir sorumluluğu vardır. Her Bahai, Bahai olduğunu söylemekle yükümlüdür.
Ben bir gencin yaşayabileceği her şeyi, Bahai olarak yaşıyorum. Ama belli prensipler çerçevesinde yaşıyorum. Onu belli prensipler çerçevesinde yaşamak mutlu ediyor beni. Akşam dışarı çıkıp eğleniyorum. Ama alkol kullanmadan eğleniyorum.
Bahaliğin yayılacağına inanıyorum. Bu dönemin dinidir çünkü. İlk başta nasıl az bir kitleye hitap ediyorsa, zaman içinde yayılacaktır.



SSK emeklisi Hüseyin Barış
"10 yılda ancak sindirdim" ---- ---- ---- 45 yaşında bir SSK emeklisi Hüseyin Barış. 1980 yılından bu yana Bahai. Müslüman iken Bahai olanlardan.
Benim büyük ağabeyim tanışmış. O vesileyle ben de ilgilendim. Ondan sonra Gökçeada'da bir işim oldu, orada bir Bahai ahbabın bilgileriyle bunun güzelliğine, gerçekliğine kanaat getirdim ve kabul ettim. O döneme kadar müslümandım. Annem babam Müslüman aileler tabii. Bahailiği kabul etmekle, olmak arasında büyük mesafe var. En az bir 10 sene sindirme dönemi geçiriyorsunuz. Birdenbire ne her şeyini öğrenebildim, ne de yaşayabildim. Sonra gerçek anlamda sindirdim ve kabul ettim.
Belli bir dönem sonra kendi ailemle başladım. Eşim sonra Bahai oldu. Çocuklarımızı ağırlıklı olarak bu öğretide bilinçlendirmek üzere enerjimizi o tarafa yönelttik. Çevremde bu işlere açık olan insanlara anlattım.
Cemaat ilişkilerimiz gayet iyi. Faaliyetlerimiz bir araya gelme, dua, bayramlarda bir araya gelme gibi alanlarda gerçekleşiyor.
Önceleri Müslümanlıktan bu dine geçişte bir sorun yaşadım. Çevreme bakıyordum, insanlara bakıyordum, Bahailiği öğrendikten sonra o sıkıntıları yaşamak da normalmiş. Kendi özümde öğrenip onu yaşamak çok güzel benim için. Namazımı kılıyorum, orucumu tutuyorum. Şer'i hükümlerdeki zorunlu olanları yerine getiriyorum.







Yeni bir din mi? Bahailer
Bilim ve ötesi


"İnsanlığın mutluluğuna, barışa ve güvenliğine, insanlık aleminin birliği sağlam bir biçimde kurulmadıkça ve kurulana kadar ulaşılamayacaktır."

Bahaullah böyle diyor. Bu yeni bir öğreti mi? Yoksa, bağnazlığa, ayrımlara, etnik ve dinsel kavgalara karşı sosyal bir tavır mı? Bunu henüz bilemiyoruz, kararı gelecek verecek. Bildiğimiz şey ise, Bahailiğin günümüzde dünyanın birçok yerinde sanıldığından etkin olduğu ve kurumsallaştığıdır.

Bahailiğin üç önemli isminden birisi Bab´dır. Bab, 1819 yılı sonlarında Şiraz´da doğdu ve Temmuz 1850 yılında Tebriz´de öldü. Gerçek ismi Seyyid Ali Muhammed olan Bab, bir tüccarın oğluydu. Şiiliğin Şeyhi adlı mezhebiyle genç yaşta ilgilenmeye başladı. Kerbela´ya yaptığı hac yolculuğunda mezhebin lideri Seyyid Kazım Reşti ile tanıştı. Ondan eğitim gördü ve bir süre Kerbela´da Seyyid Kazım´ın yanında kaldı. Ondan aldığı düşünceleri yaymak için Şiraz´a gitti ve kuracağı dinin ilkelerini halka ilk kez açıkladı. Genç olmasına karşın bilgisinin derinliği ve genişliği ile sağladığı etki büyük oldu. Bu niteliği yüzünden Seyyid Kazım´ın müridi ve sonraları Bab’a ilk iman eden Molla Hüseyin´in de desteği ile Arapça´da "kapı" anlamına gelen Bab adını aldı ve kendisine inananlar Babiler olarak anılmaya başladı. Yeni inancı yaymak için Diri Harfler olarak adlandırılan 18 müridi topladı ve İran´ın çeşitli kentlerine gönderdi. Bu nedenle Babilik´te ve Bahailik´te 19 sayısı (kendisi ile birlikte) kutsal sayı olarak kabul edilir. Bab yani Seyyid Ali Muhammed, yalnız tasavvuf bilgileri edinmekle kalmamış, İslam bilimlerini, mezheplerini, hukukunu, şeriatın bütün ayrıntılarını öğrenmiş, düşüncelerine birtakım yenilikler katmıştır. Halkın desteğini kısa bir sürede kazanan Bab, hemen halkı isyana kışkırtmakla suçlandı, birçok kez tutuklandı. Bab ayrıca mollalar ve Bab´ın düşüncelerini benimsemeyen alimlerle de çatışıyordu. Müritleri tutuklandı ve Şiraz´dan sürüldüler. Bab Tahran yakınlarında tutuklandı ve 1847 yılında Maku Kalesi´ne kapatıldı. Bir yıl sonra Çehrik Kale´sine gönderildi ve idam edilene kadar orada hapsedildi. 1848 yılında Bedeşt´te toplanan müritler Bahailiğin, İslam´dan ayrı bir din olduğunu ilan ettiler. Bunun üzerine alimlerden oluşan karşıt bir grup Bab´ın geçerli düzen için bir tehlike olduğu düşüncesiyle idam edilmesine karar verdiler. Ve Bab, Tebriz´de kurşuna dizilmek üzere bir askeri kışlaya götürüldü. İdam mangasının açtığı ilk ateşte Bab´ın yara almaması ve sadece kendisini bağlayan iplerin kopması Tanrısal bir işaret olarak yorumlandı. Bab´ın naaşı ise bir hendeğe atıldı. Birkaç yıl sonra kemikleri Bahailer tarafından Filistin´de Kermil Dağı´nda yaptırılan bir mezara defnedildi. Bab´ın düşünceleri İslam toplumunda tepkiyle karşılanmışsa da yeni bir yaşama biçimi getirdiğinden geniş bir alana yayılmış ve bazı Müslüman aydınları etkilemiştir. Çok sayıda İslam alimi Bab’a ve daha sonra Bahaullah’a iman etmişlerdir. Arapça ve Farsça birçok kitap yazmıştı. Babiliğe ve Bahailere göre en önemlisi ve kutsal sayılanı "Beyan" dır.

Bahaullah´ın müjdecisi olan Bab, insanları Hz. Bahaullah´ın gelişine hazırlayan ilahi elçiydi. İşte bu noktada Bahailiğin bir diğer önemli şahsiyeti ortaya çıkar: Bahaullah…

Bahaullah, Bahai Dini´nin kurucusudur. Bugün, 232 ülkeye ve bölgeye yayılmış 5 milyondan fazla inananı bulunmaktadır. Asıl adı Mirza Hüseyin Ali Nuri olan Bahaullah 12 Kasım 1817 yılında Tahran´da doğdu ve 29 Mayıs 1892 yılında Akka´da öldü. İranlı bir asilzadenin oğluydu. Bahaullah zenginlik ve bolluk içinde doğdu, yaşamının büyük bir bölümü hapis ve sürgün edilerek geçti. İşkenceyi, zindanı, hor görülmeyi, açlığı, yoksulluğu ve ihaneti yaşadı. İsmi verilen dinin ve yaşamının hikayesi dramatiktir. Arapça´da adı "Tanrı´nın Nuru" anlamına gelen Bahaullah, Babilik´in bazı görüşlerini benimsemiştir. Bahailer, Bahaullah´ın Hz. İsa, Hz. Muhammed, Zerdüşt ve Buda gibi Tanrı´nın gönderdiği kutsal kişilerden biri olduğuna ve çağımıza yeni bir Tanrısal düzen getirdiğine inanırlar. Hıristiyanlar İsa´nın dönüşünü bekliyorlar, Müslümanlar İslam´a ait kerametlerin yerine getirilmesini ümit ediyorlardı. Diğer dinler de benzer bekleyişlere sahipti. 1863 yılında Bahaullah insanoğlunun bugünkü ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir vahiy aldığını ve Tanrı tarafından gönderildiğini açıkladı. Binlerce insan onun amaçlarını destekledi. Buna karşın özellikle Müslüman din adamları ve İran hükümeti bu akımı durdurmaya çalıştılar. Bahaullah´ın müritlerine zulmedildi ve çoğu öldürüldü. Sonra Bahaullah İran´dan Irak´a sürgün edildi. Bu dönem, 40 yıllık bir mahkumiyetin ve Tahran´dan Bağdat’a Istanbul´a, Edirne´ye ve sonra da Akka´ya uzanan bir dönemin başlangıcıydı. Sürgün yılları boyunca Bahaullah, öğretilerini açıklamaya devam etmiş ve bu çağın problemlerini çözmek için gerekli olan ruhani ve sosyal öğretiler getirdiğini savunmuştur.

Dünyanın her yerindeki Bahailer, Bahaullah´ın Akka´daki evini bir hac yeri olarak görürler ve ziyaret ederler.

"Çağın gereklerine göre davranın..."

Bahailik bütün dinlerin birliğini ve insanların evrensel kardeşliğini savunan geniş kapsamlı bir öğretidir. İbadetten çok toplum ahlakı üzerinde durur. Ona göre hangi toplumdan, hangi inançtan, hangi soydan olursa olsun bütün insanların birbirine yardımcı olmaları, karşılık ve çıkar gözetmeden bir yardımlaşma eylemi içinde bulunmaları gerekiyordu. İnsanın kaçınması gereken en önemli eğilim bencilliktir. Bencillik, insanlar arasında kardeşliği, barış duygularının yayılmasını engeller. Kişi bencil olursa kendisinden başkasını düşünmez. Bu durum bütün insanlar arasında yaygınlaşırsa uygarlığın anlamı kalmaz ve barış yok olur.

Bahailer´e göre Bahailiğin üçüncü önemli ismi Bahaullah´ın büyük oğlu Abdülbaha´dır (1844 - 1921). Bahaullah´ın etkisi ölümünden sonra da devam etti ve Bahailik hızla yayıldı. Adı "Baha’nın Kulu" anlamına gelen Abdülbaha inancı daha sağlam temellere oturtmuş, özellikle Amerika´da yayılmasını ve tutunmasını sağlamıştır. Babası Bahaullah´ın yazdıklarının yetkili açıklayıcısı ve onun öğretilerinin eksiksiz uygulayıcısıydı. Bahailiğin kutsal metinleri bu üç önemli kişinin yazı ve konuşmalarından oluşur. Bahai inancına göre bu kutsal metinler Tanrı´nın çağımıza yönelik vahiylerini içerir. Bahailer´e göre büyük dinlerin kurucuları insan soyunun adım adım eğitilmesini amaçlayan Tanrısal Planın uygulayıcı aracılarıdır. Farklılıklara karşın büyük dinler aynı gerçeği öğretirler. Tanrı´nın habercilerinin öğretileri her zaman toplumun ilerlemesine ve insanın gelişmesine yardımcı olmuştur. Bahaullah´ın görevi ise, tüm insan ırkını birleştirecek hareketi başlatmak, öğretileri vermek ve evrensel bir inanç yaratmaktır. Bahaullah; "İçinde yaşadığınız çağın ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenin ve düşüncelerinizi onun icap ve gerekleri üzerinde yoğunlaştırın." demektedir.

Bahai cemaatine katılma töreni yapılmaz. Her Bahai her gün dua etmek, yılda 19 gün oruç tutmak, zihni etkileyen alkol ve uyuşturucu gibi maddelerden uzak durmak, tek eşle evlenmek ve evlenirken anne ve babanın rızasını almak gibi vecibelere uymak zorundadır.

Bab´ın başlattığı ve Bahaullah´ın benimsediği Bahai takviminde her yıl 19 aydan oluşur. Her ay 19 gündür ve 4´de artık gün vardır. Bahai takvimindeki her ayın ilk günündeki 19 Gün Ziyafeti´nde Bahailer, dua etmek, kutsal metinleri okumak, cemaat işlerini tartışmak ve birbirleriyle dostluk etmek için toplanırlar. Yıl, baharın ilk günü olan 21 Mart Nevruz Günü ile başlar.

Bahai cemaati, Bahaullah´ın açıkladığı genel ilkeler doğrultusunda onun başlattığı ve sonra Abdülbaha´nın genişleterek yaygınlaştırdığı kurumlar aracılığı ile yönetilir. Bahai cemaatinin yönetimi 21 yaşını doldurmuş Bahailerden oluşan 9 kişilik yerel heyetin seçimiyle yapılır. Bu seçimlerde propaganda yapılmaz, aday gösterilmez. Bu 9 kişi, Bahai cemaatinin tüm yerel sorunları konusunda yetki sahibidir. 9 kişilik Milli Ruhani Mahfil ise tüm ülke çapında yetkilidir ve beş yılda bir uluslararası bir toplantı yaparak 9 kişilik Yüce Adalet Evi´ni seçer. Adalet Evi, idari ve ruhani işleri yürütür, Bahaullah´ın yasalarını uygular. Yüce Adalet Evi´nin toplantı yeri İsrail´in Hayfa kentinde Bab ve Abdülbaha´nın türbelerinin yakınındadır.

Türkiye´de dinin ve hukukun görüşleri

Bütün bunlardan sonra görülür ki, Bahailik, özgün bir inanç türüdür. Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere ve Dini Eserler İnceleme Kurulu´nun 15/2/1962 tarihli yazısına göre Bahailik, bir dine mensup bir mezhep veya tarikat olmayıp, İslam kaidesine göre batıl bir din hüviyetinde bir inanç şeklidir. Buna karşın, İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi´ne verilen 17/1/1961 tarihli bilirkişi raporuna göre ise, Bahailik bir dindir. Doç. Dr. Sahir Erman, Doç. Dr. Cahit Tanyol ve Doç. Dr. Selçuk Özçelik tarafından imzalanan bilirkişi raporunda şöyle denmektedir; "... Bir çok batı ülkesinde mabedi, inananları ve cemaat örgütleri bulunan Bahailiği kanunlarımızın hariç tutması ve inananları tarikatçılıkla suçlanması ve onlara ille de sizin inancınız din değildir, denmesi hem gerçeklere hem de adalete aykırı düşer. Çünkü Bahailik ister inanalım, ister inanmayalım bir dindir... Bahailik bir din olduğuna göre, amacı da bütün dinlerdeki gibidir..." Burada, Bahailiğin bir din olduğunu düşünebiliriz, bunun sosyal ve hukuksal açılardan bir mahsuru yoktur ama teolojik açıdan yani dini açıdan bir sorundur. Çünkü en azından son peygamberin getirdiği son din olan İslamiyet´in temel ilkesine karşıdır yani İslam´dan sonraki bir din olduğunu iddia etmektedir. Oysa, Bahailiğin ilkeleri ve etkinliği yararlı, sevecen ve yapıcı görünmektedir. Sonuç olarak. yüzlerce inancın ve benzeri ruhsal öğretinin peş peşe doğduğu Yeni Çağ döneminde, Bahailiğin´de varolması en azından insan hakları açısından geçerlidir. İslamiyet´e zarar vermesi ise mümkün değildir aksine çok daha zarar verici akımların bulunduğu unutulmamalıdır.

Bahaullah’ın Kutsal Eserlerinden Seçmeler

"Ey insanoğulları! Bilir misiniz sizi niçin bir topraktan yarattık? Kimse kimseye özenmesin diye. Her an yaradılışınızı düşünün. Madem ki Biz sizi aynı şeyden yarattık, sizin de tek bir şahıs gibi olmanız gerekir; şöyle ki tek bir ayakla yürür, tek bir ağızla yer, tek bir toprakta oturur gibi davranmalısınız. Böyle davranırsanız, gerek varlıklarınızdan ve gerekse de eylem ve işlemlerinizden birlik alametleri ve teklik cevherleri görünür. Ey nur cemaati! Size öğüdüm budur. Bu öğüdümü tutarsanız, bulunmaz şeref ağacının nefis meyvelerinden yersiniz."

"Hepiniz tek bir ağacın yaprakları ve tek bir denizin dalgalarısınız."

"Bir elin parmakları, bir vücudun üyeleri olunuz."

"Tanrı asrına göre şeriat gönderir."

"Şunu iyi bil ki, her varoluşta Tanrı tecellisinin ölçüsü o varoluşun muhatap tuttuğu insanların yetenek seviyesindedir."

"Her zaman peygamberlerin hakikatinin bir olduğunu bil. Birlikleri mutlaktır. Cihanların yaratıcısı Tanrı buyuruyor; Elçilerim arasında hiçbir fark yoktur."

"Kadınlar ve erkekler Allah´ın nezrinde her zaman eşit olmuşlar ve eşit olacaklardır"

"Hiç şüphe yok ki, hangi ırk veya dinden olursa olsunlar, bütün milletler kendi ilhamlarını aynı semavi kaynak´tan alıyorlar ve aynı Tanrı´nın kullarıdırlar."

"İnsanlar durmadan ilerleyen bir medeniyeti ileri götürmek için yaratılmışlardır. Yabani hayvanlar gibi davranmak insana yakışmaz. Onun şanına yaraşan faziletler, cins ve mezhep ayırt etmeksizin bütün insanlara karşı şefkat, merhamet, ve tahammüldür."

"İnsana kıymetli mücevherlerle dolu bir maden gözüyle bakınız. Terbiyedir ki ona hazinelerini dışarıya döktürür; terbiyedir ki insanlığı o mücevherlerden istifade ettirir."

"Kendi ayıplarını nasıl unuttun da başkalarının ayıplarıyla meşgul oldun? Alemin ayıbını büyük görme ki ayıbın büyük görünmesin."

Bahai Dünya Toplumu’nun belirgin bazı özellikleri

Bahailer Tanrı´nın Birliği’ne, insanlık aleminin birliğine ve İlahi dinlerin temelinin bir olduğuna inanırlar.
Bahailer, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, hükümete karşı tam bir sadakat ve itaat gösterirler.
Bahailerin siyasetle uğraşması ve siyasi partilere üye olması yasaktır. Ancak, her Türk vatandaşı gibi genel veya yerel seçimlerde oy kullanırlar.
Bahailer, etnik köken, din, ırk veya sınıf ayrımı yapmadan, toplumsal barış ve huzur için çalışırlar. Diğer dinlerin inananlarıyla dostça yaşamanın önemine inanırlar.
Bahai Toplumu, Birleşmiş Milletler’de danışmanlık statüsüne sahiptir ve çok saygın bir sivil toplum kuruluşu olarak kabul edilmektedir. Birleşmiş Milletler’in çeşitli kuruluşlarıyla aktif olarak işbirliği içindedir. Dünyanın değişik yerlerinde 2000 kadar sosyo-ekonomik proje yürütmektedir.
Bahailer ve Bahai kurumları, yaşamlarına ilham veren öğretiler doğrultusunda çalışan, güvenilir ve saygın sivil toplum kuruluşları ile işbirliği ve ortak projeler yaparlar.
Bahailer için dürüstlük, doğruluk ve çalışkanlık son derece önemlidir.
Bahailer çocuklara ve gençlere erdemli bir yaşam eğitimi vermeye çalışırlar.
Bahailer kadın-erkek eşitliğine inanırlar.
Bahailer eğitimin önemine inanırlar. Özellikle de, kız çocuklarının eğitimine öncelik verilmesi gerektiğini savunurlar.
Bahailer bilim ile dinin birbirini tamamladığına inanırlar; Batıl itikatları bulunmamaktadır.
Bahailer alkollü içki veya uyuşturucu kullanmazlar.
Bahailikte, cenaze namazı dışında, toplu ibadet veya ayin yoktur. Bu nedenle de, ibadethane gibi bir gereksinimleri bulunmamaktadır. Ancak, yerel düzeyde değişik etkinlikler ve toplantılar için temin edilen yerler vardır. Amerika´nın Illinois Eyaleti´ndeki Wilmette´de, Uganda´nın Kampala kentinde, Sidney´de ve Panama City´de, Almanya’nın Frankfurt kentinde, Hindistan’da, Batı Samua’da Bahailerin kıtasal mabetleri bulunmaktadır. Bu mabetler tüm dinlerin mensuplarına açıktır ve tüm dinlerin kutsal kitaplarından bölümler okunmaktadır.




- FETHULLAH GÜLEN - BAHAİLİK İLİŞKİSİ



--------------------------------------------------------------------------------


Semih Tufan Gülaltay: "Fethullah Müslüman Değil,
Bahailerin lideri"

Semih Tufan Gülaltay, İleri Yayınları’ ndan çıkan “Fethullah Müslüman mı” kitabında Fethullah Gülen’ i farklı bir açıdan inceliyor. Kendi kaleminden okuyalım:

“Bu kitaptaki ana mevzu, Fethullah’ ın rejim düşmanlığı ya da ABD adına yüklendiği misyon değil... Ben O’ nun İslamiyet’ in içine sokulmuş bir Truva atı olup olmadığını sorguluyorum. O bir Truva atı mıdır? Fethullah Bahaîler’ in gizli lideri midir? Amaç İslam dinini tahrif etmek midir? Gerçek ve halis müslüman kitlemizi Fethullah’ tan nasıl koruyabiliriz? Ve benim için işin en önemli yanı 21. asrın en büyük dinamik gücü olan Türkçü gençliğin Türk-İslam sentezi adı altında kandırılmasının önüne geçme yollarının ortaya konmasıdır... Nurculuğun Türk milliyetçilerinin sırtına basarak Tevrat ittifakı kurmasının önüne geçmek, Orta Asya’ da misyonerlik okulları açarak İngilizceyi Orta Asya’ da tek dil haline getirme çalışmalarına artık dur diyebilecek miyiz?

Fethullah’ ın birinci gayesi Türk devletini ele geçirmek, ikinci gayesi ise, geçmişin intikamını almak için İran’ ı istila edip İran’ la harbe girmektir... O, bu operasyonda Turancıları kullanmayı düşünüyor... Bütün Türk dünyasını ele geçirdikten sonra ise önce aldatmaca bir dinler diyalogu oluşturacak sonra da gerçekte bir Tevrat ittifakı olan Bahaîliğe geçiş sürecini başlatarak bütün dünya dinlerini Bahaîlik altında birleştirme sürecini başlatacaktır... Son merhalesi Fethullah’ ın “mesih” ilan edilerek dünya peygamberliğine adım atmasıdır...”

Kitapta Gülaltay, Fethullahçılığın kökeni İran’ a uzanan Bahaîlik tarikatının bir kolu olduğunu ve Gülen’ in Bahailiğin günümüzdeki lideri olduğunu iddia ediyor.

Gülaltay’ a göre, Bahaîlik sıradan bir tarikat veya cemaat değildir. Hatta Bahaîlik İslam içinde bir mezhep de değildir. Bahaîlik, 3 büyük dini, İslamiyeti, Hıristiyanlığı ve Museviliği tek bir pota altında birleştirmeye çalışan bir dinlerüstü mezheptir. İran’ da İslam öncesi geleneklerini sürdürmek isteyen ve bu nedenle İslamiyeti diğer dinlerle birleştirmeye ve tahrif etmeye çalışan çeşitli tarikatlara dayanmaktadır. Bahaîliğin ortaya çıkışını 800’ lü yıllara kadar götüren Gülaltay’ a göre Fethullah’ ın Müslümanlık anlayışının ardında aslında kökeni İran’ a dayanan bu İslamdışı tarikatlar vardır. Dolayısıyla Fethullah’ ın ne kadar Müslüman olduğu sorgulanmalıdır.

Gülaltay kitabında, İran’ daki Batınî mezheplerinin her birinin ortaya çıkışını ve birbirini nasıl takip ettiğini anlatıyor ve bu mezheplerin neden İslamdışı sayıldığını örnekleriyle okuyucuya sunuyor. Gülaltay, İran’ daki İslamdışı mezhepleri Mazdek’ le başlatıyor. Sonra sırasıyla, Hürremiye Mezhebi, Babek, İsmailiye ve Hasan Sabbah, Hurufîler, Cavidaniye, Babilik, Bahaîlik... Gülaltay’ a göre bu mezhepler farklı isimler taşımalarına karşın aslında aynı mezhebir devamıdır. Çünkü, sık sık İran Devleti’ ne ve Halifeliğe karşı ayaklanan bu mezhepler, başarısız olunca yollarına devam edebilmek için isim değiştirmiştir. Yoksa eylemleri de inançları da farklı değildir.

Bu tarikatların kısa bir tarihin sunduktan sonra Fethullah’ ın bu tarikatlarla bağlantısını yapıtlarından örneklerle açıklanıyor. Örneğin Batınî tarikatlarının en önemli özelliği yasak kimliklerini saklayarak takiyye yapmalarıdır. Gülaltay’a göre, Batınîler takiyye yaparak gerçek inançlarını gizlerler, Müslümanlarla kaynaşırlar ve devleti içten içe fethetmeye çalışırlar. Aynen Fethullahçılar gibi...

Batınîlerin Kitabün Nur’ undan Saidi Nursi’nin Risale-i Nur’ una

Öncelikle Batınîler, şeyhlerinin kitabını Kuran yerine kabul ederler. Cavidanîyeler, şeyhleri Fazlullah’ ın Cavidannamesi’ ni, Babiler ise şeyhleri Muhammed Bab’ı n kitabı Kitab-ün Nur’u Kuran kabul ederler. Ne hikmetse, Saidi Nursî’ nin Risale-î Nur’ u isim olarak ve cemaatin gösterdiği saygı bakımından, içerik olarak, Kitab-ün Nur’ a çok benzemektedir. Türkiye’ deki Nurculara göre, Kuran anlaşılması zordur, bu nedenle müritlere Nur Risaleleri önerilir. Risalelere adeta ikinci bir Kuran mualemesi gösteren Fethullah, Gülaltay’ a göre bu şekilde Müslümanlığa da aykırı hareket etmiş olmaktadır. Gülaltay, Fethullah’ ın şu sözüne dikkat çekiyor: “İlimler sahasında meselenin temel esprisini ise Bedîüzzaman’ ın mülahazasında buluruz. Şöyle der o: Allah’ın iki kitabı vardır. Biri kainat kitabı, diğeri Kur-an’ ı Kerim.” Gülaltay’ a göre Fethullah Gülen, “Kainat kitabı” derken Risaleleri kastetmektedir. Gülaltay, buna benzer pek çok örneği kitabında veriyor ve Nurcuların Risaleleri öne çıkarmasının nedeninin Kuran’ ın geçerliliğini ortadan kaldırmak olduğunu söylüyor.

Fethullah isminin kaynağı Gülen’ in kimliğini ele veriyor

Fethullah Gülen’ in isminin kaynağı da gizli kimliğinin bir başka göstergesi. Gülen’ in ismi 1844 yılında İran Şahı’ nı öldürmeye kalkışan bir Bahaî fedaisinden gelmektedir: Fethullah Kamî. Fethullah Gülen’ in ailesinin İran’ dan göçme olduğunu da ortaya koyan Gülaltay, Bahaîlikle bir başka bağlantısını daha ortaya çıkarmaktadır.

Fethullah’ ın rumuz olarak kullandığı isimler de eski Bahaî kahramanlara atıftır. Örneğin, “1982 yılının sonlarında DGM savcılığının hakkında başlattığı soruşturmada, Fethullah’m Dahhak kod adını kullanarak kitap yazdığı tespit edilmiş. Bilindiği üzere Dahhak İran mitolojisinde, İran’ ı istila edip İran Şahı Cemşit’ i testere ile ortadan ikiye böldürten, İran halkına işkenceler, eziyetler yapan bir adammış. İran halkı Dahhak-ı Zalim diye andıkları bu gaddar adamın zulmünden perişan olmuştu.”

Işık evlerinin sırrı: Ev-mabetler

Gülaltay, Babilerin ibadet için camiler yerine evleri tercih etmesiyle Fethullahçıların Işıkevleri arasında da bir bağlantı kuruyor: “Babiler, camilere gitmez, cemaatle namaz kılmazlardı. Bunun yerine evlerde toplanmayı tercih ederlerdi.” Ardından Nur evleriyle ilgili Fethullah Gülen’ in şu sözlerine dikkat çekiyor: “Bu ışık evlerinin kendine has özellikleri vardır... Yüreği pek, imanı çelik insanların yetiştiği kutsal mekanlardır... Artık geçmişte camide yapılan dini ruhunun müzakereleri bu evlerde biraraya gelinerek yapılacaktır.” Ve Gülaltay nur evlerinin İslamdışı olduğunu şu şekilde anlatıyor: “Anlaşılacağı gibi Fethullah Gülen, bundan sonra caminin önemli olmadığını söylüyor. Çünkü büyük ustası Kürt Sait de camiye girmezdi. Buradaki amaç ise İslam’ ın birliktelik ve cemaat ruhunu yıkmaktır. Kurretü’l-Ayn’ ın ve Babi şeyhlerinin vaaz verdiği yerler camiler değildi. Fethullah’ ın tabiriyle nur evleriydi. Yine aynı Fethullah, Yeşeren Düşünceler isimli kitabının 164. sayfasında ev-mabet [adıyla] bu ışık evlerini tarif ediyor. Ev-mabet terimi Bahailik dininde mabede verilen addır. Bahailerin mabedlerine ev-mabet adı verilir.”

Gülen’ den Bahailere gizli övgüler

Gülaltay, Fethullah’ ın kitaplarında Bahaîlere nasıl gizlice övdüğünü de ortaya çıkarıyor. Örneğin, Fethullah’ ın Hz. Muhammed’ i anlattığı sanılan kimi yazılarında aslında Bahaîlerin lideri Molla Muhammed Ali’ yi andığını aktarıyor: “Dostların vefasızlığına, düşmanların ardı arkası kesilmeyen istila ve ifsatlarına uğramasaydı, kim bilir daha neler yapacaktı? Keşke, bu mübarek dünya; duygu, düşünce, anlayış ve hayat felsefesiyle hiç değişmeseydi. Onun yiğitliği, sadeliği ve mertliği bu güne kadar dipdiri kalabilseydi. Keşke O muhteşem saray ve yüksek kasırların altın yaldızlı kubbeleri altında, baygın ve mahmur dolaşan hasım dünyanın, talihsiz insanlarının durumuna düşmeseydi.” Gülaltay, bu alıntıda önemli bir çelişkiyi yakalıyor: “Yukardaki metinde anlatılan kasır ve saraylar dönemin İran Şah’ ının saraylarıdır. Çünkü Hz. Muhammed devrinde Arabistan’ da ne kasır vardı ne saray.”

Gülaltay, bu konuda daha pek çok örnek yakalamış. Gülaltay’ a göre, baskı ve zulüm gören insan tasvirleri sanılanın aksine Hz. Muhammed dönemi yaşamış Müslümanlar değil, başarısız ayaklanmalardan sonra yurttan yurda göçürülen Bahailerdir. Örneğin, 1868’ de Bahaîler sürgüne gönderilir. Fethullah Gülen’ in kitaplarında anlattığı ömür boyu süren büyük göç aslında Bahaîlerin sürgünüdür. Gülaltay’ a göre bahsedilen göç sanıldığı gibi Mekke’ den Medine’ ye Hz. Muhammed’ in hicreti değildir.

Başka bir yerde ise Fethullah şöyle diyor: “Bir başka defasında da seni kardeşinle konuşmaktan men etmişlerdi. Hani o güne kadar, bir lahza kendisinden ayrılmadığın kardeşinle konuşmaktan... Savaş meydanlarında omuz omuza, yemek sofralarında diz dize oturduğun kardeşinle konuşmayacaktın.” Gülaltay’ a göre burada kastedilen de yine Bahai liderleridir. Çünkü Müslümanların tarihinde kardeşiyle konuşmaktan men edilme gibi bir cezalandırma söz konusu edilmemiştir. Halbuki Abdülaziz’ in bir fermanında, Bahaullah’ ın çocukları birbirleriyle konuşmamaları kaydıyla sürgüne gönderiliyordu. Fethullah’ın uğruna gözyaşı döktüğü işte bunlardır.

Fethullahçılıkla Bahaî inanışları arasındaki paralellikler

Gülaltay’ ın bulduğu çeşitli paralellikleri şöyle sıralayabiliriz:

- Bahaîler cenazelerini İslam inanışının tersine, mermer lahitler içinde gömerler. Saidi Nursî de vasiyetinde cesedinin lahitin içine konulmasını istemiştir.

- Bahaîlerde ibadete başlama yaşı 16’ dır. Fethullah Gülen de bir kitabında şöyle demektedir: “16 yaşıma kadarki dönemi çocukluk dönemi sayıyorum.”

- Bahaîlikte el öptürmek kesinlikle yasaktır. Fethullah Gülen de el öptürme konusunda şöyle diyor: “Fevkalade rahatsızlık duyuyorum. El öptürme prensibim hiç yoktur.”

- Bahaîler, camiye girmez, cemaatle namaz kılmaz. Sadece cenaze namazı kılarlar. Gülaltay’ a göre, Fethullah Gülen’ in de cenaze namazı dışında camiye girip namaz kıldığını şu ana kadar kimse görmemiştir.

- Bahaîlikte kurban kesilmez. Ünlü Fethullahçı bilim adamlarından birisi de katıldığı bir tartışma programında kurban kesmeyi hayvan katliamı olarak nitelendirmiştir.

- Bahaîlikte, herkes malının yüzde beşini, toplumun başında bulunan 19’ lar heyetine vermek zorundadır. Fethullahçı organizasyon ve vakıfların başındaki yönetim kurulu da 19 kişidir.

Fethullah ile Bahaîler arasındaki bir başka somut bağlantı ise Saidi Nursi’ nin hayatından alınmaktadır. Saidi Nursi, Gülaltay’ ın ortaya çıkardığına göre, İran Şahına suikast düzenleyen Babilerin şeyhlerinden Celaleddin Afgani’ nin İran’ dan kaçıp Abdülhamit’ in himayesine girmesi sırasında kuryelik etmişti. Saidi Nursî, yine bir başka Bahaî tetikçi Kirmani’ yi de İran-Türkiye sınırında karşılayacak ve İstanbul’ a kadar kendisine eşlik edecekti.

Gülen’ in sözlerinde gizli anlamlar

Fethullah’ ın eserlerinde gizli gizli Bahaîlik propagandası yaptığını da Gülaltay çeşitli örneklerle açıklıyor:

Kapı: Bahaî mezheplerinden Babiliğin kurucusu Muhammed Bab’ tır. “Bab” kelimesinin bir anlamı da “kapı”dır.

“Ulu sultan! Canlı-cansız, insan-hayvan, (..) her şey varlığını soluklar.”: Gülaltay bir başka bölümde ise Gülen’ in bu sözündeki gizli anlamı ortaya çıkarıyor: Ulu Sultan kelimesi Bahaî Şeyhi Bahaullah’ a atfedilmiştir. Hayvanları, eşyaları bile Allah’ ın kulları olarak kabul eden ise Muhammed Bab’ı n hocası Kazım-ı Reşdi’ dir.

Nebiler Sultanı: Gülaltay, Fethullah’ ın sık sık kullandığı “Nebiler Sultanı” teriminin de karşılığını buluyor. Gülaltay’ a göre, Fethullah’ ın burada kastettiği Hz. Muhammed değil, Bahaullah’ tır. Çünkü, Bahaullah’ ın lakabı döneminde “Sultan”dır.

Nur Asrı: Muhammed Bab’ ın Kitabün Nur ile Babiliği yaydığı ilk yıllara da Nur asrı denmektedir.

Timur ve Cengiz düşmanlığı: Fethullah bir kitabında şöyle diyor: “Allah bir zamanlar Cengiz, Hülagü ve Timurlenk’ in eliyle hırpaladığı ve ikaz ettiği İslam alemini bugün de Batılılar vasıtasıyla hırpalayıp ikaz etmektedir...” Gülaltay, Fethullah Cengiz, Hülagû ve Timurlenk’ e karşı olmasını bu hükümdarların Bahaîlerin önemli önderlerini öldürmüş olmasına bağlıyor. Cengiz Han’ ın oğlu Hülagû, Hasan Sabbah’ ı; Timurlenk’ in oğlu Miranşah ise Fazlullah’ ı öldürmüştü.

“Dönmezem” ve “mum gibi yanıp erimek”: Bu kelimeleri de Fethullah sık sık kullanmaktadır. Örneğin: “Çevresinde kol gezen tehlikelere aldırmadan, yüce derslerine devam eden ve hakkında bayağıların bayağısı hükümler kesilip biçilirken. ‘Hançer ile yüreğimi yar! Senden dönmezem’ diyerek hakikati haykıran büyük muzdariplerin ‘Evet hep böyle ızdırap gören ızdırap düşünen ve bir mum gibi yana yana eriyip giden, bu yüce kametlerin arkasında yürüyenler hiçbir zaman aldanmadılar ve hiçbir zaman hayal kırıklığına uğramadılar.’” Tahran Kalesi’ nde infaz edilmeden önce “Dönmezem” diye bağıran Bahaîlerin ünlü kadın kahramanı Kurretül-Ayn’ dır. O dönem Bahaîlere yapılan işkenceler arasında en yaygın olanı da vücutları hançerle yarıp içlerine mumlar sokulmasıydı.

Fetret Devri ve Rönesans: Fetret devri derken kastedilen Bahailerin yaşadığı uzun sürgün dönemidir. Yeniden diriliş ise Bahaîlerin öğretilerini tüm dünyaya kabul ettirmeleri demektir. Örneğin: “Bu ise uzun bir fetretten sonra, bu mazlumlar ülkesinin yeniden dirilişi ve “Rönesansı” demektir. Kimbilir, belki o zaman batmak üzere olan dünyanın diğer kesiminin elinden tutup kaldırma fırsatı doğar.”

Kendini peygamber gören Gülen

Bahaîlerin bir başka propagandası şeyhlerinin peygamber olduğudur. Bahai şeyhleri kendi peygamberlikleri altında tüm dünya dinlerini bir arada toplanmaya çağırırlar. Gülaltay, Fethullah’ ın kimi yazılarında satır aralarında kendi peygamberliğini nasıl savunduğunu göstermektedir:

“Allah, elbette insanları da peygambersiz bırakmayacaktır.”

“İnsanlar, akıllarıyla kainatta cereyan eden hadiselere bakıp, Allah’ ı bulsalar bile yaratılışlarındaki gaye ve hikmeti, nereden gelip, nereye gittiklerini ve ibadetlerinin keyfiyetlerini peygambersiz bilemezler.”

“Hilafete giden yol herkese açıktır.”

“Hak için halkın temsilcisi demek, peygamber mesleğine talip olmak ve onu temsil etmek demektir. Onu yapabilmek için de peygamberane aşk, şevk, gayret, azim, cehd ve irade gerekir.”

Fethullah görüldüğü gibi yeni peygamberlere ihtiyaç olduğunu ve Allah’ ın insanları peygambersiz bırakmayacağını söylüyor. Halbuki İslam inancına göre Hz. Muhammed son peygamberdir. Yalnızca bu bile Gülaltay’ a göre Fethullahçılığın İslamdışı olduğunun bir kanıtıdır ve bu propagandanın bir sonraki aşaması Fethullah’ ın kendisini Mesih ilan etmesi olacaktır.

Fethullah’ ın Amerikancılığının Bahailikteki kaynağı

Gülaltay, kitabın sonuna doğru Fethullah’ ın gerçek amacının dünya çapında bir Bahaî imparatorluğu kurmak olduğunu ortaya koyuyor. Gülaltay, Avustralya’ dan Afrika’ ya Asya’ dan Amerika’ ya milyonlarca Bahaînin bulunduğunu söylüyor. Bahai imparatorluğunun işlevi dünya çapında ABD’ yi iktidara getirmek olacaktır. Zaten, Bahailiğin ortak dili de İngilizce olacaktır. Gülaltay’ a göre ABD’ de bugün 20 milyon Bahaî yaşıyor ve Bahailerin etkinliği oldukça önemli. Zaten Bahailerin kullandığı ev-mabetlerin kubbeleri de Beyaz Saray’ ın kubbesine benziyor.

Fethullah’ ın Orta Asya’ daki misyonu da bu şekilde ortaya çıkıyor. Gülaltay’ a göre Bahailer dünya çapındaki iktidarlarında İngilizce’ yi resmi dil olarakilan edeceklerdir. Fethullah’ ın okullarının tümünde İngilizcenin öğretilmesinin nedeni olarak bunu gösteriyor. Üstelik Fethullah’ ın en etkin olduğu Türk Cumhuriyetlerinden olan Yakutistan’ ın durumunu da Gülaltay’ dan öğreniyoruz. Bu ülkedeki Fethullahçı proje sonunda başarıya ulaşmıştır. Yakutistan’ ın resmi dili İngilizce olarak ilan edilmiştir.

Gülaltay, Fethullah Gülen tehlikesinin uluslararası çapta olduğunu bu şekilde olduğunu ortaya koyduktan sonra kitabında tüm Türk milletini uyarıyor ve Fethullah tehlikesi hakkında Devlet üzerine düşeni yapmazsa görevin Kuvayı Milliyeci Atatürkçülere düşeceğini söylüyor:
Kullanıcı küçük betizi
gokdeniz
Üye
Üye
 
İletiler: 202
Kayıt: Pzt Kas 19, 2007 2:00

İletigönderen MedceziR » Pzt Şub 11, 2008 11:32

Dinlerarası diyalog bir Vatikan projesidir.
Dinlerarası diyalog bir CIA oyunudur....
Resim

"Vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklal varki ecnebilerin nasihatlarıyla ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin!
Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir..."


Söylesem tesiri yok
Sussam gönül razı değil...
Kullanıcı küçük betizi
MedceziR
Üye
Üye
 
İletiler: 1763
Kayıt: Pzr Nis 08, 2007 15:54
Konum: Yiğidin Harman Olduğu Yerden...


Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x