
Neoliberallerin hayal kırıklığı...
KİMİ solcu-sosyalist-Marksist-Leninist... Kimi sağcı-ülkücü-muhafazakar-dinci... Şimdi hepsi neoliberal... Yani dönme...
Ahmet Altan, Mehmet Altan, Hasan Cemal, Fehmi Koru, Gülay Göktürk, Etyen Mahçupyan, Mehmet Barlas, Murat Belge, Taha Akyol, Mümtazer Türköne, Mehmet Metiner, Ali Bayramoğlu, Can Dündar, Nazlı Ilıcak, Ergun Babahan, Cengiz Çandar, Emre Aköz...
New York Times Gazetesi Türkiye muhabiri Sabrina Taversine, bunlara liberal köşe yazarları ve aydınlar diyor ve yıllarca AKPye destek veren bu liberal aydınların hayal kırıklığına uğradıklarını yazıyor.
Ne liberali, ne aydını?
Liberal değil bu neoliberal dönmeler, Türkiyenin Avrupa Birliğine girmesini sağlayacak reformları çok hızlı şekilde gerçekleştireceğine ve yeni bir anayasa hazırlayacağına inandıkları için AKPye destek veriyorlardı. Çünkü, ABye girmek amacıyla yapılacak her reform, Türkiyedeki Kürtçülerin yeni mevziler kazanmasını sağlayacak; reformların hızlanması ve yeni anayasa, ulus-devlet ve laik cumhuriyetin tasfiyesini biraz daha hızlandıracaktı. Türkiye uluslararası sermayenin ve ABD denetimindeki kapitalist-emperyalist zincirin bir halkası haline gelirken; ülkeyi özerk bölgelere veya eyaletlere ayırma süreci devreye sokulacaktı. Belki AKPnin değil ama, neoliberallerin asıl amacı ve beklentisi buydu.
Hayalleri nasıl yıkıldı?
TÜRKİYE büyük bir hızla ABD ve ABnin istediği mecraya doğru sürükleniyor, daha doğrusu müstemlekeleşiyor, bağımsızlığını hızla yitiriyordu. PKK ve DTP, istedikleri gibi at oynatmaya başlamışlardı. Neoliberallerin etekleri zil çalıyordu. Çoğu Kürt kökenli olmadığı halde, hızlı birer Kürtçü kesilen ve AKP gibi güçlü bir müttefik bulmanın sarhoşluğuyla başları dönen bu dönmelere ne oluyordu? Küresel sermayenin ve patronların köleliğine, ulus-devlet ve laik cumhuriyetle hesaplaşmaya soyunmuşlardı. Türkiyenin başına her biri adeta bir Şeyh Sait kesilmişti. Başta Atatürk, laik cumhuriyet, üniter devlet ve Türk Silahlı Kuvvetler olmak üzere tüm ulusal değerlerle savaşa girmişlerdi. Sayın Başbakanın, Güneydoğudaki vahim gerçeği gözleriyle gördükten sonra, Hakkariden Biz ne dedik? tek millet dedik. Ne dedik? tek bayrak dedik. Ne dedik? Tek vatan dedik? Ne dedik? Tek devlet dedik. Buna kim karşı çıkabilir yahu? Buna karşı çıkabilenin bu ülkede yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin diye haykırması, bütün hayallerini bir anda yıkıverdi. Başbakandaki bu olumlu değişim ve dönüşüm, Türkiyeyi uçurumun kenarından kurtardı mı?
Hayır.
AKPdeki kimi iç dinamikler neoliberallerin beklentileri doğrultusunda direnmeye, bu yüzden de AKP iktidarı bocalamaya devam ediyor.
İmralı sürüngeni Abdullah Öcalanın ABnin dayatmasıyla imtiyazlı hükümlü statüsüne kavuşturulmak istenmesi, bunun göstergesi değil mi? DTPlilerin seçim yürüyüşünü isyan provalarına dönüştürmeleri, yerel seçimlerde kendi özerk bölgelerini oluşturacaklarını söyleyebilecek kadar küstahlaşmaları, şimdiye kadar neoliberallerin dümen suyunda giden AKP iktidarının yanlışları ve zaafları yüzünden bölücülerin ne uzun yol kat ettiklerini açıkça ortaya koymuyor mu?
Tehlikenin giderek ne kadar büyüdüğünün belki farkına varıldı, ama tehlike geçmiş değil.
Sırrı Yüksel CEBECİ, 27 Kasım 2008