Neredeyiz? Kim Bunlar?

Neredeyiz? Kim Bunlar?

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Ara 27, 2013 22:21

Neredeyiz? Kim Bunlar?


Televizyondaki programların sırası değişti bizde. Yayın aktarıcı küçük bir teyp büyüklüğündeki aygıt birden bozuluverdi. Zaten eskiydi, yenisini aldık. Yeni aygıtla iki yüzün üstünde yayın izlenebiliyor. Sabah açtığımda küçük "a” harfiyle adını gösteren bir yayın vardı. Hiç görmediğim bir televizyon kanalı. Sol yanda "a" yazıyor q harfinin sapsız yazılmışı gibi bir harf. Dönen gövde çizgisi sapıyla birleşmiyor. Öyle garip bir yazım. Altında küçük harflerle “kanal a” denmese bilemeyeceğiz ne bu? Sağ köşede de Rabia el işareti, sarı renkli. İzlencenin adı "Manşetlerin dili."

Bakalım ne diyecekler? Kim bunlar? Gazeteleri bir de bunlar okusun, duyalım, dedik.

İki kerli ferli adam. Öyle ticani (yobaz) kılıklı, saçlı sakallı falan değiller. Traşlarını olmuş, düzgün adam gibi giyinmiş, kravat bile takmışlar… Sağda oturan, daha rahat giyimli olanı yayını yönetiyor, soldaki, yüzünden kim olduğu anlaşılmayan, bilim adamı görünüşlü kişi ise yayının konuşanı. Makineli tüfek çeneli. Görüntülerinin altında bu kişilerin adları yazmıyor. Bilen biliyordur mutlaka bunlar kim… Bu yayın neyin nesi…

(Hem, günümüzde bilgiye erişmek çok kolay. Bu yayın neyin nesi diye merak edenler bir çırpıda buranın künyesini, bunların Ankara belediyesi ile ilişkilerini öğrenebilirler…)

Yayına önce Sabah gazetesinin manşetiyle başladılar. İktidarın, iktidarını sallayan “Baş imamı” mı neyi yakalamış meğer burası, imamın izini sürmüşlermiş. “İşte Cemaat’ın Emniyet İmamı” yazılı gazetede, üstte. “Bu haber, Sabah’ın büyük başarısı” dediler. Haberin muhabirlerini ad vererek kutladılar. “Emniyet İmamı,” yok yargı imamı, alt birim imamları; imam liderliğinin şemasını böyle diyerek çizdiler. Kiralık evlerde paralel şubeler kurulduğunu anlattılar. Damat gazetesinin bu başarısını (!) yere göğe sığdıramadılar. İmamlıkla yönetilme normalmiş gibi işin bu yanına hiç dokunmadılar. Algımızı imamlığa alıştırarak durmadan “imam” deyip durdular. Sanırsınız Türkiye’den değil Humeyni devletinden söz ediyorlar. Kılıklarına bakıyorsunuz bunları diyenlerin, çağdaş giyinmiş iki kişi. İmam giyimi, ulema giyimi yok üstlerinde…

Neyse, konuya dönelim yine. Bu ikisi yayını sürdürüyor:

“Bu devlet içinde tehdittir, çok ciddi bir tespittir.” diyorlar. Star gazetesine geçiyorlar. Başlık, “Darbeciye Savcı Fırçası”. Orada da buna ilişkin başlık atılmış. Bu kez iyice coştu bu iki “kerli ferli” gazeteci:

“Bu vahim bir tablodur. En kısa zamanda bertaraf edilmelidir!” dedikten sonra tekrar tekrar açıkladılar:

“Yargının içinde başka imam. Emniyette başka bir imam. MİT’in içinde başka bir imam…. Altlarında imamlar…” Böyle tek tek saydılar. “Star’daki başlıkla Sabah’taki birleştirilince durum görülüyor!” dediler.

Star’da, denmiş ki bir de:

“Türkiye ekonomisi 2028’de Fransa’yı geçiyor!”

“Türkiye yargı operasyonundan kurtulabilirse, hükümetin yaptığı işleri suçluymuş gibi göstermelerinden kurtulabilirse, 2028’de öyle olacak!” dediler. “Hedef bu zaten, Türkiye’nin önünü kesmek!” dediler.

Sonra iyice coştular, dümdüz gittiler:

“Başsavcı, “Sen başka işlere girmişsin!” diyor savcıya. “Bu başka bir olay.” diye savcı haberini kendi bakışlarıyla açıkladılar. Başsavcı, dosyayı bunların elinden aldığı için yeni savcılar, yeni dosyalar inceleyip hükümete yapılan darbeyi ortaya çıkaracakmış… Hem de, “Gezi olaylarındaki Taksim Derneği talepleri ile Savcı’nın dile getirdiği talepleri aynı !” imiş. Şunu deyip olaya noktayı koydular:

“İktidarın küresel projelerine küresel darbe!”

Haber Türk’ün “Tivnikli’ye Darbe!” haberini de okudular baş sallayarak, yazılanları onaylayarak… (Çoruh ırmağı üzerinde en büyük HES’i yapan, suları yağmalamasıyla, çevre katliamıyla adını duyuran, büyük iktidar ihaleleri, enerji yatırımları alan bu şirketi -Eksim Holding- kolladılar.)

Sonra, ağızlarından sanki köpükler çıkararak, veryansın ettiler:

“Mal varlıklarına tedbir getirilenler bakın, hep bu projeleri yönetenler: “Kanal İstanbul, Üçüncü İstanbul köprüsü, İstanbul’a üçüncü havaalanı…” projeleriyle ilgili olanlar…”

Bundan sonra parmak sallayarak sizli bizli konuştular:

“Gezi’de bir darbe yapmaya çalıştınız! Dolmabahçe ofisinin damına kadar çıktınız!.. Darbeyi gerçekleştiremediniz! Şimdi Emniyet yoluyla bunu yapmaya çalışıyorsunuz!

Yolsuzluk, rüşvet diye bir kılıf bularak kamuoyunun desteğini alarak bunu yaparız dediniz!”

Bu arada bunları duydukça evde bizim kafamız önce şöyle bir sarsılıyor. “Ne oluyor?” bile diyemiyoruz. Beynimize tak tak vuruyor bu iki kirli ekran adamı, iki güçlü çeneli, iki fedai! Ekranı dolduran iki surat! Adamlar bir saniye susmadan hep aynı şeyleri tekrar diyorlar. Yayını sunan bilmez gibi yapıp bir söz ediyor, yuvarlak suratlı, saçsız kafalı olanı, o çok konuşanı, çan çan edeni topu alıp oyuna devam ediyor. Bir kez söylüyor, yeniden aynı şeyi söylüyor, bıkmadan yeniden yeniden…

Elinizde olmadan:” Vay Geziciler, vay namussuzlar!” diyorsunuz. “Vay darbeciler! Türkiye’yi uçuran böyle bir iktidara darbe yapmaya girişmek ha! Vay utanmazlar. Rüşvet, dolandırıcılık kılıfına sarılan namussuzlar!” Ayırdında olmadan, kendiliğinden onlar gibi düşünüyorsunuz. Aklınız tutulmuş. Yine de yolsuzluk- rüşvet olgusu beyninizi içten içe kemiriyor. Sunucu tam bu anda sizi rahatlatıyor. “Yolsuzluk ”denilen öldürücü çıbanı aklıyor. Kafanızda hiçbir soru işareti kalmıyor inanın:

“Yolsuzluk topluma has bir şey değil mi? Bir partiye ait değil ki? Başka parti gelince yapmayacak mı?”

Partilerini bu sözlerle bir güzel kurtardıktan sonra, yolsuzluk ve rüşveti akladıktan sonra devam ediyorlar:

“Bir başka gücün eline geçmek üzere olan bir yargı var. Darbe girişiminde bulunuyor! Onlar bağımsız bunu yapsalar eyvallah! Ama abileriyle işbirliği yaparak bunu yaptılar. Yürüyüşler, gösteriler başlıyor yine. Madem darbe ile gönderemedik gösterilerle bunu yapalım, diyorlar!”

Biz de evde o arada bitmişiz. Baygın, yerdeyiz. Bütün sinir uçlarımız kanıyor...

Ha’di bizler bu algı değiştirme, beyin yıkama konuşmalarıyla baş edebiliriz, kendimizi kurtarırız, çünkü doğruyu biliyoruz.

Bu anlayışa tutsak olanlar ne yapsınlar? Bu güdümlü maşaları dinleyenler akıllarını nasıl korusunlar?

Kendi kendime soruyorum:

Bu nasıl bir akıldır? Bu nasıl bir gönüldür? Bunlar nasıl insandır? Yolsuzluğu, rüşveti bile normal gördüklerine göre bunlar hangi dünyanın adamıdırlar? Bunlar gökten mi indiler? Yerde mi bittiler?


Feza Tiryaki, 27 Aralık 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x