Niye Babam, Niye Oğlum?

Niye Babam, Niye Oğlum?

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum May 10, 2013 10:41

Niye Babam, Niye Oğlum?


İnsan başına bir felaket gelince kendine sorar: “Niye ben?”

Sağlığını yitiren, hekim kapılarında derdine umar arayan bir yandan içten içe isyandadır: “Niye başkaları değil, niye ben?”
Sağlıklı olanlara gıptayla bakılır o zaman: Mutluluğunun ayırdında
olmayan, küçücük sorunları dert edinen şımarık aptallar gibidir gözlerinde diğer insanlar...

Nasrettin Hocamız demiş ya: “Hanım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet kopacak.”

İnsan önce kendini düşünür. Çağımızda herkese öğretilen yaşam kuralı bu. Önce kendin, önce yine kendin, hep kendin…

Bunu da küresel çete, basın yayını ele geçirerek, ekonomiyi ele geçirerek, halkı boğazından yakalayarak, paraya tutsak ederek, işbirliği edecekleri yönetici kadroyu kendisi yetiştirerek yapıyor… Algımız yönetiliyor.

Böyle olmasa, yayılmacı ülkeler bizim gibi tarihi kahramanlıklarla dolu, Kurtuluş Savaşı yaparak bağımsızlığına kavuşmuş bir ülkeyi, Atatürk Türkiyesi’ni bunca yıl sonra kıskaca alabilirler miydi? Böyle bir ulusa şehitlerini unutturmaya kalkışabilirler miydi? Ulusal günleri kaldırılırken susar mıydı ulusumuz? Egemenliği anayasadan kaldırılmak istenirken bunu kaldırmayı teklif edenleri hâlâ başında tutar mıydı?


Almanya’daki Nazi cinayetleri yargılaması başladı. Bizim gazeteler yukardaki sözlerle başlık attılar gazetelerine. Öldürülen sekiz Türk için yakınları, analar - babalar sormuş: “Niye oğlum? Niye babam?” “ Niye öldürüldüler?”

Duruşmayı izleyen Türk gazeteci diyor ki: “ Gözlemlediğim tablo hiç de öyle bu soruya yanıt verilecekmiş gibi bir his uyandırmıyor bende.”

Neden? Gazeteciye göre, “katil kadın yüzsüzmüş.” Yani yüzünde ifade, hiçbir ifade yokmuş.
“Duruşmaların da uzayıp gitmesi bekleniyormuş.”

Sonra aynı gün açıkladılar:

Duruşmalar iki yıl sürecek, hepsi 86 duruşma olacak, altı yüz bilmem kaç tanık dinlenecek. Duyurdular bunu. Hesabı kitabı yapılmış.

Peki bizim katil sürüsü, baş katil, baş katil yardımcıları, eski yeni, hapisteki, dışardaki katiller yüzlü mü?

Hangi katil yargılandı, ne kadar ceza aldı? Niye habire yeni yargı paketi adı altında terör örgütü yandaşları, terör suçluları salı salıveriliyor? 14 yıldır içerde yatan katil niye salıverilsin? Ne oldu? Katil olmadığı mı anlaşıldı?

“Niye oğlum? Niye ben?”

Bizim gazetecilerimiz de çağdaş, insan haklarına saygılı, laik demokratik bir hukuk devleti gazetecileriymiş, ülkemizde hukuk varmış, hukuka saygılı siyasetçilerimiz varmış gibi bu sözleri başlık olarak yazmışlar.

Bir yanda sekiz kişi. Suçluları yargılayan, onların cezasını verecek olan bir başka ülke.

Bir yanda on binler. Acımasızca, sinsice, sebepsizce, canice öldürülen, sakat bırakılan on binler. On binlerin cezasız bırakılan, yargılanmayan, yakalanmayan, salıverilen katilleri. Bu katillerle masaya oturan, anlaşan, onları yargılanmadan silahlarıyla zafer işaretleri yaptırtarak sınır dışına salan ülkemiz…

Bütün bu olup biteni normal gören, olana şaşırmayan, sorgulamayı unutan bir toplum…

Şimdi sorsalar:

Binlerce, on binlerce kişi, terör örgütü pkk’nın öldürdükleri on binler neydi sizce? Oğul, baba değiller miydi? İnsan değiller miydi?

Niye kurban seçildiler?

Niye öldürüldüler?


Niye onlar? Niye vatan görevindeki askerler? Niye görevdeki polisler? Niye bebeler, niye çocuklar? Niye kızlar, niye kadınlar, dedeler, nineler? Niye gencecik insanlar, bıyığı bile terlememiş delikanlılar? Niye köy halkı, niye korucular, niye yolculuk eden yolcular, niye görev başındaki öğretmenler, mühendisler, imamlar, devlet görevlileri? Niye ensesinden vuruldular sivil giyimli silahsız askerler? Otobüslerde niye tek tek kurşunlandı sivil giyimli askerler? Yol kesilip arabalarından niye indirildi, niye kurşunlandı yüzlerce, binlerce kişi? Niye döşendi o mayınlar, niye kolsuz bacaksız kaldı binlerce insanımız? Niye parçalanarak can verdi binlerce kişi terör örgütünün döşediği, patlattığı pis mayın tuzaklarında?

Birkaç gözü dönmüş Nazi’yi görüyorsunuz, “Niye ben?” diye sorgulayan Almanya’da yaşayan bir elin parmağını geçmeyen sayıdaki insanlarımıza söz veriyorsunuz da, vatandaki pkk terörü kurbanı on binleri, kırk binleri, elli binleri neden görmüyorsunuz?

Görmemek bir yana bunların elebaşlarının davetini kabul edip Kandil dağına gittiler aynı gazetelerin muhabirleri, yazarları, çizerleri. Milletvekili maaşı alan, sanki bu yurdun vekilleriymiş gibi çalım atan terörist temsilcileri, siyasetçiler…

Katillerle resim çektirdiler, ellerini sıktılar, sözcülüklerini yaptılar. Katillerin her sözlerine mikrofon uzattılar. Kuyruk salladılar önlerinde, arsız arsız kırıttılar, katillerin ayağına yüz sürdüler… Unutmadan diyelim bunlar katillerin elinden yemek de yemişler. Özellikle muz yemişler maymun gibi, gazeteler yazdı, su içmişler.

Maymunluğu daha da ileri götürenler dönüşlerinde gazetelerinde bunların isteklerini anlatan, bunların yaptıklarını haklı sayan, isteklerini savunan yazılar yazmışlar… Bir kadın televizyoncu (Şirin Payzın) köşesinde şunları yazmış:

“Oraya gitmeseymiş doğru sonuçlara ulaşamazmış. Karayılan denilen terörist başının istedikleri sadece onun talebi değil, olması gerekenmiş.”

Başka ülkedeki terör kurbanına normal bir insan gözüyle bakar, doğal olarak üzülür, bir Türk olarak da daha içten hakkını savunursunuz kurban yakınlarının. Kendi ülkenizdeki katilin dediklerini ise alkışlar, hesap verilmemesini, suçluların yakalanmamasını, suçluya katile katil muamelesi yapılmamasını hoş karşılarsınız. Dahası alkışlarsınız! Bu nasıl bir çelişkidir, ikiyüzlülüktür!

Orada sekiz Türk’ü ırkçı yaklaşımla, ırkçı caniler Türk oldukları için öldürmüşler. İnsanlık cinayeti işlenmiş.

Suçlu hesabını verecek!

Bizdeki insanlık cinayetlerinin hesabını kim verecek?

Devlete silah çekmenin, başkaldırmanın ödenecek bedeli yok mu?

Ülkemizde bunca kişi niçin öldürüldü? Neden bunca şehit verildi? Neden köyler basıldı, otobüsler yakıldı, yollara mayın döşendi? Neden karakollar basıldı? Neden askerlerimize pusu kuruldu, geçtikleri yollara bomba atıldı, otobüsleri tarandı?

Yanıtı çok kısa ve öz bunun:


Yayılmacı ülkelerin çıkarları için vatan toprağını bölmek, yolu Büyük İsrail’e giden ayrılıkçı bir yapı oluşturmak.


Yoksa anadilmiş, anayasaymış, eşit yurttaşlıkmış… Bunlar kandırmaca. Bunların kandırmaca olduğunu kundaktaki bebeler biliyor da bu koskoca kadınlar adamlar, 63 seçilmiş hain, dünya kadar vatan haini bilmiyor mu?

Şirin adlı gazeteci yazıyor:

“Peki düşünelim o zaman; Türkiye çağdaş ve tam demokratik bir anayasa yapsa. Bu Anayasa'nın giriş cümlesi "Hiçbir şey insan onurundan daha kıymetli değildir. Herkes eşittir ve Anayasa'nın güvencesi altındadır" dese.

Şu ana dil meselesi halledilse. Sistem ona göre kurulsa. Kürtçe anadilde eğitim alan çocuğa Türkçe ikinci dil olarak eşit oranda öğretilse.

Türkler de Kürtçe öğrenebilse seçmeli derslerde. Normalleşsek. Düzce'deki bir Abhaz'da Abhazca öğrenebilse özgürce.”

Yazıdan olduğu gibi, kendi yazımıyla aldım sözleri. Bu sözlerin hangi birine güleceksin! Hangi biri için çığlığı basacaksın? “Sen deli misin, aklından zorun mu var, yoksa bizi mi akılsız sanıyorsun?” diye soracaksın!

Bak bak anayasanın giriş cümlesinde ne yazacakmış. Bu yazılınca terör bitecek:

Hiçbir şey insan onurundan daha kıymetli değil yazılmadığı için bunlar silaha sarıldı. Bunu yazdılar mı tamam. Onurlar yerine gelecek. Herkes eşittir denecekmiş…

Eşit değil mi herkes? Eşit değil mi yazıyor şimdikinde? Kürt kökenlilerin nesi eşit değil. Okula gitmeleri mi engelleniyor? En üst mevkilere gelmeleri mi? Milletvekili olmaları mı? Cumhurbaşkanı olmaları mı? Asker, jandarma, polis olmaları mı? Yargıç, öğretmen, hekim, hemşire, bilim insanı… olmaları mı? İstedikleri yere yerleşmeleri mi? Gayrimenkul almaları mı? Seyahat özgürlükleri mi yok? Ne yok?

Hem ülkemizde sıradan vatandaşın, ne kökenden gelirse gelsin devletiyle bir derdi var mı? Yoksa bunlar belli sayıdaki bölücülerin dayatmaları mı yalnız?

Gazeteci yazıyor:

“Şu anadil meselesi halledilse” imiş.” Neymiş o mesele? “Sistem ona göre kurulsaymış…”

Bakın burada ağzındaki baklayı çıkıyor ama yamuk yumuk çıkarıyor. Kargaşaya getiriyor.

Söyleyiverin ne sistemiymiş bu? Yeni bir devlet sistemi mi? Devleti yıkmadan bunu nasıl yapacaksınız? Yoksa bu bir yıkım duyurusu mu?

Anadil bahanesinin kuyruğuna basit bir tümce gibi devleti yıkalım, sistemi değiştirelim, eyaletlere bölünelim anlamı mı sıkıştırılıvermiş? Okuyan ne ılıman bir laf diyecek. “Sistem ona göre kurulsa.” Neye? “Anadil meselesine” göre yani. Bunun nasıl olacağı geride yazıyor:

“Kürtçe anadilde eğitim alan çocuğa Türkçe ikinci dil olarak eşit oranda öğretilse”ymiş…

Bir çocuk Kürtçe(?) anadilde nasıl bir eğitim alır? Ne zaman alabilir? Bir devleti varsa, eğitim dili de Kürtçeyse. Oysa Kuzey Irak’taki kukla yönetimin bile eğitim dili Kürtçe(?) değil. Bir de Kürtçe diye bir dil zaten yok. Bir sürü yerel ağızlar var. Kurmanci yerel ağzıysa demek istediğin onu de. Başka bir yerel ağızsa onu söyle. Geveleme değil mi?

Çocuk aralarında birlik olmayan, olmayan dille, yetersiz anadiliyle eğitim alacak, aynı çocuğa Türkçe ikinci yabancı dil olarak eşit olarak öğretilecek. Türkçe bir yabancı dil gibi hem de. Eşit olarak.
Eşitlik eşit değerler arasında olur. Dünya dillerinden biriyle Türkçeyi kıyaslarsın belki… O da olmaz ya. Bizim dilimiz Türkçemiz dünyanın en zengin, en güzel, en büyük dili. En çok konuşulan dillerinden biri.
Kültür dili olmayan, bilimsel bir dil özelliği olmayan, az sayıda o da başka dillerden toplama sözcüklerle derdini anlatan bir ağızla eşitlenecek eğitimde Türkçe, ikinci dil olarak hem de. Birinci dil? Kürtçe(?)

Yuh size artık yuh! Bu ülkenin ekmeğini yiyip suyunu içip, okullarında okuyup, adam olup da, bunları öz yurdun, memleketin için demek.

Okullarda birinci dil Kürtçe(?)ikinci dil Türkçe demek, o okulun Türk devletinin okulu olmaması demek. Ülkenin bölünmesi demek. Ülke egemenliğinin başkalarına verilmesi demek.


Bunu demeden tatlı sözlerle baş döndürüyor Şirin Hanım.

Bundan sonrası tam bir sarhoşluk hali. Başlar dönmüş, akıllar tutulmuş…

“Türkler de Kürtçe öğrenebilseymiş seçmeli derslerde.”
Neden öğrenecekmiş bir yerel ağzı Türkler? Yetmiş iki çeşit yerel ağız var. Ailede gerekirse öğrenir. Niye okulda öğrenecek? Sömürgesi mi olacağız bir etnik yapının ve arkasındaki yayılmacı devletin. Bir kısım toprağımızda başka birileri egemenlik mi kuracaklar? Deyin şunu canım, deyin de bitsin.

Böyle yapınca normalleşecekmişiz bakın.

Türkler de Kürtçe(?) öğrenebilince seçmeli derslerde, normalleşecekmişiz.

Şimdi bu iktidarın 2012- 2013 öğretim yılında başlattığı uygulamaya göre seçmeli olarak okullarda isteyen kendi yerel ağzında(Kürtçe)dil dersi öğreniyor ya, bu koymuş bunlara. Bunun tam tersi olmalıymış. Türk egemenliği istemiyorlar. Türkiye devletinin devlet yapısı batıyor. Eğitim dili batıyor. Yazmış: “ Abhaz’da Abhazca öğrenebilseymiş özgürce.” Öğrenemiyor mu? Yerel ağızlar istenirse ders olarak alınabiliyor. Bunlar yerel küçük küçük ağızlar. Niye okulda öğrenecek hem de inciği cinciği, ne var ne yoksa? Bu ne şimdi? Bir Kürt bölünmesi yetmez! Bütün diğer ırklar, kökenler, ağızlar hepsi eşitlenecek. Ne olacak?” Normalleşilecek.” İşte demiş:

“Normalleşsek. Düzce'deki bir Abhaz'da (doğru yazımı: Abhaz da) Abhazca öğrenebilse özgürce.”

Yazı şöyle sürüyor:


“Siyasi tutuklamalar ortadan kalksa. Artık kimse neden olduğunu bilmeden 33 yıl hapis yatmasa Tahir Canan örneğinde olduğu gibi. Faili meçhul cinayetlerin gerçek tetikçilerinden sadece asker, polis değil, sivil olanlardan da hesap sorulsa. "Darbe" denilen ilkel anlayış tarihe gömülse. Eşit paylaşım, eşit vatandaşlık sağlansa.”


Siyasi tutuklamalar ortadan kalksaymış. Siyasi tutuklamalar dediği bölücüler, bölücü katiller, bunların sevicileri. Örnek verdiği kişi cinayetten uzun yıllar yatmış biri. Neden olduğunu bilmeden kimse uzun yıllar yatmasınmış. Duyan aman ne kadar insanca istekler diyecek öyle değil mi? Oysa asıl korudukları terör örgütü canileri, ayrılıkçı caniler.


“Faili meçhul cinayetlerin gerçek tetikçilerinden hesap sorulsa”ymış. Gerçek tetikçiler derken yazmış zaten, bunlar asker, polis. Bunlar gerçek tetikçiler. Ne diyor? “... gerçek tetikçilerinden sadece asker, polis değil, sivil olanlardan da hesap sorulsa.”

Yine okuyan, aman ne insanca düşünce diyecek. Sadece askerden, polisten değil, üstelik sivilden de hesap sorulacak… Duyan şaşıracak, sözcüğün arkasındaki asker, polis düşmanlığını, teröristin suçunun askere polise kolayca, utanmazca atılmasını göremeyecek!

Darbe tarihe gömülseymiş. Akla bakın akla. Sanki tarihe gömülmedi? Sanki artık böyle bir tehlike(?) var? Sivil darbenin âlâsını yaşarken, olmayan askeri darbeye söz atıyor. Genelkurmay Başkanını emekli olduğu gün terörist (?) diye hapse atan , olmayan darbe suçlamalarıyla ordusunu tasviye eden, neredeyse tüm komutanlarını tutuklayarak yıllardır hapiste tutan bir ülkenin gazetecisi üstelik bu kişi.

Ya bu sözü nasıl?

“Eşit paylaşım, eşit vatandaşlık sağlansa.”

Ne bu eşit paylaşım?

Neyi paylaşıyorsun? Neyi paylaştırıyorsun? Babanın malını mı?

Ne eşit değil? Oy hakkı mı? Yerleşim hakkı mı? Eğitim hakkı mı? Yaşam hakkı mı? Kimin kimden farkı var? Olsa olsa milletvekilinin ayrımı var vatandaştan. Kıyak emeklilik, trafikte bile kontrol edilmemeyi isteme, adi suç işleyince bile hesap vermeme…

Eşit vatandaşlık zaten yok mu? Kim etnik kökeni için ayrı davranış görmüş?

Şu eşit vatandaşlık sözünün içini doğru dürüst söylesenize?

Devleti bölmenin adı değil mi bu? Hem de bölücü vekillerinizin açıkça dediği gibi ikiye falan değil, ülkemizi onlarca parçaya bölmek, şehir devletçiklerine bölmek…

Bundan sonra denilenler tüyler ürpertiyor.

“Yerinden yönetim güçlense. Sansür ortadan kalksa. Basın özgürlüğü eksiksiz sağlansa. Bir Kürt kızı isminin "Heval" olduğunu gizlemeden en yüksek pozisyonlara yükselebilse.”

Burada insan elinde olmadan: “Çüş! Burada dur bakalım!” diyor.

“Yerel yönetim güçlense” denmesi eyalet sistemi. Parçalanma, parça parça yönetim.

Sansür ortadan kalksa. İşte bunu anlayamadım. Hangi sansür ola ki bu? İktidarı eleştirmemek, doğruyu saklamak, GDO’lu ürünleri bile üniversite yönetimlerine inkâr ettirmek mi? Yalanlara, yolsuzluklara karşı susmak mı?

Yoksa bunların iyice gemi azıya almalarına izin verilmesi mi?

Sansür ortadan kalksa demekle ne isteniyor?

Şimdilik tek yapamadıkları, büyük önderimize saldırının önünü açmak mı istedikleri özgürlük? Doğrudan saldıramadıkları büyük önderimize saldırabilmek mi? Devletin değerlerini çakallara yağmalatmak mı? Devletin kurumlarını parçalatmak mı? Düzenini dağıtmak mı?

Son sözüne ise gülemedim bile, siz ne yaptınız?

“Bir Kürt kızı -örneğin acıklılığına bakınız, iç paralıyor- isminin Kürt ismi olduğunu saklamadan yükselebilseymiş…

Ah zavallı yavrum yükselemiyormuş? Kim engelliyormuş? Bütün artistlerimiz şarkıcılarımız maşallah Kürt – Yahudi kökenli. Kimse onları şu güne kadar ayırmadı, başka bir gözle görmedi. Hepsi milyoner. Hepsi ünlü, hepsi el üstünde… Meclis’in en az üçte biri öyleymiş. İş adamlarımız öyle. Belediye başkanlarının çoğu öyle. Ben şuyum, köküm Türk değil diyenler zenginliğin, şöhretin zirvesindeler. Yani tam tersine Ben Kürt’üm, benim babam şuydu, anam buydu diyenler, çocuklarına yabancı adlar (Kürt -Yahudi) takanlar en üstlerde, en üst koltuklarda… Ülkemizin kaymağını yiyorlar. Baş katil bile sarayda gibi yaşıyormuş. Paşa muamelesi görüyor. Bölücüyüm diyen, ben de bölücüleri destekliyorum diyen bizde yükseliyor.

Yazının son tümcesi en güzel yeri:

“Bütün bu süreçleri tamamlamış demokratik Türkiye gerçekleşmişse eğer Öcalan serbest kalsa ne olur?”

Buraya kadar yaptığımız çözümlemelere göre bu tümcenin çevrimi, açıklamalı deyişi şöyle olmalı:

Ülke bölününce, bir bölümü ayrılınca, egemenliğimiz gidince, önemsemeyin artık, boş verin canım baş cani serbest kalsa ne olur, kalmasa ne olur?

Doğru, bunca şehidin katili, bunca vatandaşın katili, yaptığı bu caniliklerin üstüne serbest bırakılsa, bölünmüş parçalanmış bir ülkede ne olur? Ne olabilir?

Sekiz Türk’ün katilini yurtdışında yargılıyorlar. Sekiz Türk’ün yakınları soruyor:

Niye babam? Niye oğlum?

Herkes adalet yerine gelince rahatlayacak. Giden geri gelemeyecek ama kanı da yerde kalmayacak.

Siz bu katilin yandaşlarının, adamlarının, cana kıymışların binlercesini salıverirseniz, sonunda da baş katili salarsanız size sorarlar:

“Niye babam, niye oğlum öldürüldü?

Niye bize kıyıldı?

Hani devlet, hani adalet? “


“30 yıldır çözüme odaklı değil çatışmaya odaklı bir düşünce sistemimiz var. “ diye bitiriliyor yazı. Bütün bu süreçleri aşınca soracakmışız. Kimlere? “Şehitlere.” (Burada sözcük oyunu yapılıyor, şehitler kullanılıyor.) Sonra ? “Türk, Kürt, Çerkez; Boşnak ya da Laz kısaca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bütün gençlere.”

Ne o oradaki Türk, Kürt, Çerkez… diye saydıklarınız? Sonra diyorsunuz zaten: “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bütün gençlere.” diye. Bu vatandaşların adını kaldırdınız mı olacak demek. Bir sizi irkilten bu mu? Türk milleti denmesi. Türk denmesi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gençlere en güzel armağanmış bu bölünme, vatanını verme, düşman ülkelere, yayılmacı ülkelere peşkeş çekme…

Ne bu saydığınız vatandaşların adı? Ulusları olmayan bu vatandaşların adını ne koyacaksınız? Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin gençlerine ırk ayırmadan “Ey Türk Gençliği !” demiştir. Bunu da mı duymadınız yoksa? Bu yurdu Atatürk ve silah arkadaşlarının milletle birlikte düşmanlardan kurtardığını, Cumhuriyeti kurduğunu da bilmiyorsunuzdur şimdi siz!

Bilseniz böyle diyemezdiniz!

Dediğiniz şu:

“30 yıldır çözüme odaklı değil çatışmaya odaklı bir düşünce sistemimiz var. “

Pkk’lı teröristler asker polis öldürmeye, köylere baskın yapmaya, insan kıymaya giriştiklerinde ta otuz yıl öncesi, düşünecekmişiz demek: Çözüme odaklanalım. Ne istiyorsunuz diye soralım. Aman dileyelim…

Çatışmayalım. Çatışmaya odaklanmayalım. Korkup kaçalım, saklanalım…

*

Allah size akıl versin!

Sizi gece gündüz televizyonlardan izleyenlere, gazetelerden okuyanlara, açık açık devlete karşı sözler söylemenize, devlete küfretmenize ses çıkarmayanlara…

Bölünelim diye yırtınmanızı, vatana ihanetinizi sessizce izleyenlere…

Size bu cüreti verenlere…

Yarın bu canilerin kime silah çekeceklerini, daha kimlerin canına kıyacaklarını biliyor musunuz?

Kulak verin kurban yakınları soruyor:

“Niye babam, niye oğlum?”


Canilerin sözcülüğüne soyunanlar, küresel çetenin bizi parçalama, dağıtma, yurdumuzdan kovma planına destek verenler:

Ya bir gün siz de sorarsanız:

“Niye babam, niye oğlum?”



Feza Tiryaki, 9 Mayıs 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x