Ocak 2008 Erhan GÖKSEL öngörüsü ve sonuç

Ocak 2008 Erhan GÖKSEL öngörüsü ve sonuç

İletigönderen borabey » Çrş Kas 26, 2008 11:35

DR.ERHAN GÖKSEL YORUMLUYOR
--------------------------------------------------------------------------------
Ebubekir Gülüm, Stratejist Erhan Göksel'le küresel krizi konuştu...
BAŞBAKAN KRİZİ GİZLİYOR

Erhan Göksel: Başbakan krizi gizliyor.
Erhan Göksel,bir kriz dalgası halinde bunun Türkiye’ye tsunami olarak yansıyacağı uyarısında bulunarak, “Çünkü bu ülke üretmiyor. Yılbaşından bu yana İMKB satışlardan 13 milyar dolar değer kaybetti. Borsadaki hisse rakamlarından hesaplarsanız, şirketlerin değeri 55 milyar dolar küçüldü. Bir laf vardır: “ABD nezle olursa Türkiye zatürre olur” diye. Çok acıdır. Öyle bir sürece gidiliyor” diye konuştu.

İki yıl önce 2007’deki ekonomik krizi gören VERSO Araştırma Şirketi Sahibi ve Stratejist Erhan Göksel, yaklaşan kriz için bir kez daha uyardı. 2009’daki krizin daha erken ‘Temmuz-Ağustos 2008’de’ gelebileceğini öngören Göksel, ABD’den başlayıp dünyayı saran global ekonomik krizin nedenlerini, boyutunu ve Türkiye’ye muhtemel etkilerini anlattı

. İşte Göksel’in sorularımıza verdiği çarpıcı cevaplar:

- Dünyada ABD’den ba

şlayan ve diğer ülkelere yayılan büyük bir ekonomik kriz dalgalanması yaşanıyor. Gerçi Türkiye’de tam olarak hissedilmedi ama neler oluyor?

Dr.ERHAN GÖKSEL:
ABD açısından kriz, 2001’de Nasdaq’ın çöküşüyle başladı. Bu trend, şu anda 7. yılını doldurdu. Bu sürede, 2003 ve 2004’te büyük bir ekonomik patlama oldu. ABD ekonomisi, dünyanın en büyük ekonomisi. Dünyadaki bütün malların yüzde 29’unu üretiyor, yüzde 40’ını tüketiyor. Dünya nüfusunun yüzde 4,8’i kadar 300 milyon nüfusu var. Ama her 10 malın 4’ünü tüketiyor.

- Yani süre gelen bir kötü gidiş mi var?
Dr.ERHAN GÖKSEL:

Evet, 1998’den sonra ABD ekonomisi ortalama yüzde 1-2 arası büyüdü. Ama gerçekte ABD sanayisi, 10 yıldır küçülüyor. Doların gücünü de belirleyen üretimdir. Yani elinizdeki maldır. ABD’de üretim her yıl yüzde 1–2 küçülüyor. Fakat hizmet sektörü, yüzde 4-5 büyüdüğü için ikisinin ortalamasını alınca yüzde 2-3 büyüyormuş gibi gözüküyor.

- Kötü gidişin hiç somut belirtisi olmadı mı?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Sanayinin sürekli küçülmeye başladığı ilk yıl olan 1998’den sonra önce Asya’da; Hong Kong ve Kore’de kriz çıktı. Ardından 1999’da ABD parasına karşı pozisyon alan çok uluslu sermayenin de katkısıyla Rusya krize girdi. Hatta Rusya moratoryum ilan etti.

- 2001’de Türkiye’deki kriz de mi böyle?

Dr. ERHAN GÖKSEL:

Evet. Çünkü aşırı şişme vardı. Bu nedenle kriz, 2000 yılında Brezilya’ya 2001’de Arjantin ve Türkiye’ye yansıdı. 2001’de aynı zamanda ABD’nin ikinci büyük borsası Nasdaq çöktü. Elektronik sanayi ve teknoloji şirketlerinin olduğu en büyük medarı iftiharı idi.

- 2001’den sonra ciddi bir tetiklenme olmadı

galiba. Siz çöküş trendi diyorsunuz ama doların düşmesi dışında olumsuz bir gelişme yaşanmadı son 7 yılda?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

2000’li yıllarda top dibe vurmuştu. Top tekrar yükselişe geçti ve küresel ekonomiyi iki şey büyüttü. Birincisi, teknolojideki büyük gelişmenin paranın çevrilebilirliliğini artırması. Bunlar; internetin gelişmesi, bankamatiklerin artması, alışveriş mağazalarında digital ödeme, kredi kartların yaygınlaşması. Özellikle 3. dünya ülkelerinde ‘emerging market’ denilen gelişmekte olan piyasalar işin kılıfı oldu. Kolay sömürülen ve yüksek kar alınan yer demektir. Ben terminolojisini değiştiriyorum.

İkinci neden ise, Körfez Savaşı ile başlayan petrol krizi ve dünyanın enerji ihtiyacındaki patlama.


Dünyada para el değiştiriyor

- Para bu kadar büyüdü, likidite arttı, neden likidite krizi var?
Dr. ERHAN GÖKSEL: Para artınca dünya kapitalizmi büyüdü ama para Marx’ın kapitalinde anlattığı gibi sermaye büyük tekellerin elinde temerküz etmeye başladı. Paradan para kazananlar büyüdü, bunların kârları da büyüdü. Alışveriş yapan sade vatandaş da para tükendi. Ayrıca petrol fiyatlarının yükselmesi paranoyayı iyice yükseltti dünyada.

- ABD mortgage krizi neyin nesi?

Dr. ERHAN GÖKSEL:

Bugün ABD’de mortgage krizi nedeniyle büyük finans kuruluşları tek tek batıyor. Peki bu para yok mu oluyor? Biri kibrit çakıp yakıyor mu? Nerede? Para el değiştiriyor.

- Kimin cebinden çıkıp kimin cebine gidiyor?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Başka holdinglerin cebine giriyor. Çok uluslu şirketlerin elinde temerküz ediyor. Sermaye, her döngüsünde kâr ettiği için sermayesini büyütür. Peki, kimin parasını alıyor? Halkın. Yani herkes faize çalışıyor. Bu büyük bir realite. Faiz artık insanların damarlarında akan kan gibi oldu. Yaşadığımız her anda faiz ödüyoruz.

Bugün Morgan Stanly, JP Morgan, Merrill Lynch, City Bank hepsi neredeyse 8-10 milyar dolar zarar ettiler. Ben de özel bilgi, bu senenin ilk üç ayı

nda, zararları 2007’den fazla olacak. 1,2 milyon mortgage kredisini ödeyemeyen müşteri var.

Buradaki kritik nokta şu? JP Morgan’ın değeri 1 trilyon doların üzerinde. Eğer yüzde 10 değer kaybederse değerinden yüzde 10 kaybeder. O zaman zarar, 10 değil 100 milyar dolar olur. İşin püf noktası bu. Televoleci iktisatçıların anlayamadıkları.

- Mortgage kredisi neden ödenmiyor?

Dr. ERHAN GÖKSEL:

Mortgage, kira öder gibi ev sahibi olması sistemi. Bütün evler şu anda bankaların. 20 yıl kira ödüyorsunuz. 8–10 bin dolar vergisi var. Bizdeki sisteme falan benzemez. Bizdeki palavra.

ABD ekonomisi Nasdaq’ı

n çöküşüyle birlikte büyük bir pompalamaya girdi. Ben buna Hollywood Effect diyorum. Yani Hollywood etkisi diyorum. Yani ABD’nin o sinema ve medya görsel gücüyle, toplumları dönüştürme. Bu Hollywood Effect, evi olan insanlara ya ikinci bir ev alması ya da yazlık alması için baskı yapıyor. Bu şekilde iş, müthiş pompalandı. 2001’den sonra herkes borçlandı.

JP Morgan zararda, Locked Martin kârda
- Birisi batarken öbürü mü kazanıyor?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Evet. JP Morgan 10 milyar dolarla batarken bu şirketler kâr ediyor. Bütün Ortadoğu ve Kuzey Irak’ta iş yapan firmaların hisse senetleri yüzde 700–900 arasında değer kazandı. Yani Hallyburton, Bechtel’in değeri 100 milyar dolarsa ise 700 milyar dolara çıktı. Para el değiştiriyor. Sermaye el değiştiriyor.

- Sermaye başka hangi sektörlere gidiyor?
Dünyada, 2007’de 1 trilyon 148 milyar dolarlık kayıtlı silah satıldı. Bunun 700 milyar dolar civarı ABD’ye ait. Bunun da yarısı tek firmaya ait. Locked Martin. Bu firmanın muhtemel kârının 70-80 milyar dolar olması bekleniyor bu sene.

Ayrıca,Çin’inkiler rakam dışı. 3. dünya ülkelerine silah yardımı yapıyor. Muhtemelen ABD, müttefiki İsrail’e yapıyor. Onlar da kayıtdışı. Ticari olarak satılmış olan bu. Demek ki birileri zarar ederken birileri kar ediyor.

- O zaman kriz nerden çıkıyor?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Dünya krizine yol açan şey, halktaki para sıkışıklığıdır. Bu kadar para bolluğunda, halkta para yok. Likidite krizi deniyor. Aslında dünyada likidite bolluğu var. Alışveriş yapması gereken, orta sınıfların, alt gelir grupların, emekçi kesimlerin cebinde para yok. Bunun üzerine özellikle Avrupa ülkeleri mortgage için büyük fonlamalar yapıyorlar. Şimdi Bush aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Ama yasal olarak nasıl yapacak bu da meçhul.

Bu krizi tetikleyecek olan ası

l ABD bankaları değil. Belki kamuoyu bilmiyordur; finans kuruluşları ve sigorta şirketleridir. Mortgage işinde de, asıl bankalara ve fonlarına parayı veren Avrupa ve Asya bankalarıdır. Onun için sallandı. İngiltere’deki Northern Rock battı. Onlar da para bolluğu vardı. Ama şimdi asıl krizi onlar yaşayacak.

Yeni bir Yalta
- Gerçekten öyle mi?

Dr. ERHAN GÖKSEL:

Evet öyle. Ama, ABD ekonomisi bir günde çökmez. ABD ekonomisinin 2001’de başlayan çöküş trendi devam ediyor. Dünya hegemonyasındaki artış da onun eseri. Mevcut pozisyonun kaybetmemek için dünyanın her yerine evrensel bir güç olarak askeri güç kullanmaya başladı. Bundan sonra da, büyüyecek. ABD bu gücü koruyabilmek için geri çekilmek zorunda. Geri çekilmek demek, yeni bir Yalta Konferansı’nda Rusya ve Çin ile oturup yeni bir paylaşım yapmak zorunda olması demek. Rusya, plase ya da ombudsman gibi devlet. Böyle bir nokta da, ABD’nin zaman kazanmaya ve sorunları ötelemeye ihtiyacı var. Tekrar yeni bir Yalta olacaktır. ABD, Rusya, Çin arasında. ABD dünyada elinde tuttuğu, özellikle duvar yıkıldıktan sonra eline geçirdiği yerleri Ukrayna gibi beyaz ülkelerin karşılığında bir şey vermek zorunda. Bu nedenle Afrika’yı da Çine terk edecek. Böyle bir dünya konjonktürüne gidiyoruz.

- Irak işgali, ABD ekonomisini zora sokan sebeplerden birisi mi?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Hayır. Hiç, Irak’ta başı belaya girdiği için falan değil. ABD’nin Irak’ta toplam harcadığı para 600 milyar dolar. 3 senede petrol şirketlerinden Hallyburton’ın kazandığı para da o kadar. Ayrıca, yan ürünlerden ne kazanıyor bilmiyorum.

Refahyol’un hakkını teslim edelim

- Refahyol’un hangi politikalarıfarklıydı size göre?
Dr. ERHAN GÖKSEL: Refahyol’un yıkılışından 7-8 sene sonra, 28 Şubat’ı yıllar sonra değerlendirdiğimde; askerin tahrik edilerek kışladan çıkarıldığını ve Refah’ı yıkmak için Türk burjuvazisi ve medyasının bir grup siyasi ile işbirliği yaptığını anladım. Çünkü Refahyol; bu yılbaşına girerken yazdığım önemli bir raporda fark ettim ki; Türkiye’nin 1995’ten sonra ekonomik olarak en iyi yönetildiği dönem. Hızla faizlerin konsolide edilip aşağı çekildiği, iç borçlanmanın azaltılmaya çalışıldığı bir dönem. Görece memur maaşları ve ücretler artmış.

Daha dün ERDEMİR’in satışında kırmızı beyaz bayrak gömlek giyerek, ulusal sermaye kimseye satılmaz diyen Coşkun Ulusoy ve ordu, kendi bankası olan hayati kurumu yabancılara sattı. Yabancının niteliği, önemli değil. Yani Türkiye başarısızlık ve beceriksizlikle, nerden nereye geldi. Refahyol’un hakkını, burada teslim edelim.

- Başbakan ‘Krize biz hazırız, ekonomimiz dayanır’ diyor?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Ne desin? Biz hazır değiliz mi desin? Yer yerinden oynar. Biz dayanacak güçte değiliz derse zaten dolar ertesi günü 3 YTL olur. Başbakan durumun çok iyi farkında.

- AKP iktidarının parayı yöneten uluslar arası güçlerle ilişkileri hep iyi oldu?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Özel olarak anlaştıklarını iddia etmiyorum, ama zımni olarak Kemal Derviş politikaları ve IMF’ye bağlılık göstererek biz bu ekonomi politikalarını sürdüreceğiz dediler. Böyle olduğu için de çok uluslu sermaye, Türkiye’ye geldi. Çok uluslu sermayeye güvence verdi.

Çok uluslu sermaye de, ABD’de faizler yüzde 4 iken (

şimdi 3,5’a inmiş) Türkiye’de yüzde 20 kazandı. Şimdi 17’lerde. Dolar üzerinde yüzde 17 faiz alındığı nerede görülmüş? Elbette, bu nedenle finans sektörü Türkiye’deki AKP iktidarını destekliyor.

- Yabancılar, yatırım yapıyor diye herkes seviniyor. Yabancıların gelmesi iyi değil mi?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Asla iyi değil. Yabancı sermaye yatırıma gelirse iyidir. Yatırım nedir? Direk yatırım, fabrika kuran yatırımdır. Türkiye gelen sermaye hazır tesisleri almaya geliyor. Yüzde 90’ı hizmet sektörü. Neye geliyor? Carrefour, Metro, İKEA, Praktiker, Real; neye geliyor? Alışveriş sektörüne. İnsanların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için. Sinemalara veya bina yapımına geliyor. Yani servet transferine geliyor. Fabrika kurmaya gelen var mı? Türkiye’de sadece Koç, Ford’u kurmuştur.
Asıl kriz daha büyük olacak

- Siz 2 yıl önce 2007’de büyük bir kriz çıkacak demiştiniz, kriz çıktı. Şimdi öngörünüz nedir?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Benim 2005’teki iddialı sözlerimin, dünyada ilk olduğu söyleniyor. 2005 yılında, ‘2 yıl sonra 2007’de kriz çıkacak’ demiştim. 2007’de kriz çıktı ya. Şimdi de 2009’da çıkacak mı diye herkes soruyor.

Tabi ki, buradaki önemli nokta şu: Bu sistemde; asıl kriz, daha büyük olacak. Bunun nedeni ise, Alman ve Avrupa bankalarının zararları açıklanacak. Onlar konjonktürel olarak ABD bankalarından da büyük.

Bir şeyi karıştırmayalım. Bir ABD bankası JP Morgan, Avrupa’daki bankaların tümüne eşittir. Ölçekleri düzgün konuşalım. JP Morgan 8-10 milyar dolar zarar ederken Deutsche Bank, 10 milyar dolar zarar ediyorsa o batmış demektir.

Ekonomistlerin ve iktisatçıların burada anlamadığı şey şu. Makro ekonomi ve uluslar arası ekonominin gerçek adı emperyalizmdir. Bu sömürgeci düzenin eski adıdır. Yeni adı ise küreselleşmedir. Yani eski gerekçelere, yeni bahane uydurdular. Hollywood Effect ile yutturuyorlar.

- Küreselleşme yutturmacı mı yani?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Dünyada, internet ve teknoloji çağı yaşanıyor. Herkes bilgiyi paylaşıyor deniyor. Tam tersi, bilgiyi falan kimseyle paylaşmıyorlar. Bizim bilgimizin üzerine yatıyorlar. Beyin transferi yapıyorlar. Siz bugün ‘google’da önemli sitelere girin. Olağan arşiv bilgilerini bulursunuz. Ama aynı siteye ABD’den girerseniz farklı bilgilere ulaşırsınız.

- Sadece ABD’de mi öyle, yoksa bütün dünyada durum aynımı?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Evet, bütün dünya böyle. Mesela Mortgage’de ne oldu? Ben zaten buradan bildim 2005’te. Örneğin, bir ABD ailesinin aylık geliri 100 iken (çok sağlam istatistik kuruluşları var, onları inceledim) 104 borçlanmış. 100 dolar geliriniz var, 104 dolar ödemeniz gerekiyor. Önemli bir kısmı da mortgage. Okul, sağlık, yeme, içme hepsi dahil. Ben bir hesap yaptım. Bu 2007’de 115 dolara varacak. Böyle bir sistem yürümez dedim. Ben yanıldım. Her şeyi bildim ama bu rakam 117 oldu. Bir aileye 100 dolar giriyor 117 dolar borç ödemesi gerekiyor. Böyle bir ekonomi yürür mü? Adam zorlanınca, ilk önce büyük olan mortgage ödemiyor. Kriz de oradan çıktı.

- Beklenen krizin 1929 buhranına benzetilmesine ne diyorsunuz?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

1929 krizini, en büyük ABD yaşadı. Ama bu işi, çok iyi yönetti. Çünkü Roosvelt, o zaman Keynes’i keşfetti. Ama, Bush şimdi 1,2 milyar dolar para veriyor. Rakam da çok komik. Bush’u yeteneksiz gördükleri için ters tepti. Bu nedenle, görünenden daha büyük bir kriz var.

1929 krizinde para devletteydi,şimdi ise uluslar arası sermayenin elinde. Biriken para, devletin elinde değil. Sermaye el değiştiriyor.1974’deki petrol krizinde en büyük petrol şirketinin kârı 4 milyar dolardı. Bugün ABD’de 29 petrol şirketi var. 120 milyar doların üzerinde kârı var. 3 tanesinin kârı 64 milyar dolar. Exxon Mobil firmasının tek başına kârı 34,5 milyar dolar.
Sonbaharda patlar
- Asıl büyük kriz ne zaman geliyor?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Ben, 2009 başında bekliyordum. Süreç hızlandı. Artık küresel ekonomideki krizi, 2008’in sonbaharında bekliyorum.

- Çeşitli önlemler açıklanıyor. Faizler indiriliyor?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

ABD’nin faiz indirmesi, paranın dışarıya gitmesi demek. Hiçbir ulusal ekonomi böyle bir karar alır mı? Başka ülke için yanlış karardır bu. Ama ABD için doğru karardır. Neden ? Faizleri düşürürseniz dışarıdaki sermaye geri dönmez. Biliyorsunuz dalga denizde geri giderken ne varsa toplar. Eğer ABD sermayesi de geri gelirse dünya kapitalizmi çöker.

Öte yandan, Avrupa Merkez Bankası

321 milyar Euro fonlayacağını söyledi. Çünkü Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri kar-zararlarını açıklamadılar. Şubat başında açıklayınca görülecek. Çok ağır bir zarar var. Ve kriz derinleşecek. Bunları erteliyorlar, öteliyorlar.

- Ünlü spelükatör Soros, 60 yılın en ağır krizi dedi.
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Evet. Onun yanı sıra, Nobel almış en önemli iktisatçılardan Stiglitz ve başka iktisatçılar ısrarla 1929 krizinin benzerinin geldiğini söylemeye başladılar. Geçen sene ben kriz lafları ettiğimde, yabancı basında tek tük kriz yazısı vardı. Son 2 ay içinde mübalağasız birkaç bin tane kriz yazısı var. Çok önemli bir tanesi Craig Robertson’ın Intending Destruction of United States, yani ‘ABD ekonomisi kaçınılmaz yıkıma gidiyor’. ABD’li neoconların en önemli iktisatçılarının yazısı.

ABD’DEKİKRİZ, TÜRKİYE’DE TSUNAMİ GİBİ HİSSEDİLİR

- Gelelim Türkiye’yi ilgilendiren bölüme. Ülkemiz, olasıbir krizden nasıl etkilenecek?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

ABD ve dünyadaki küresel ekonomide bir kriz dalgası olursa Türkiye’ye bu tsunami olarak yansır. Çünkü bu ülke üretmiyor. Dünyada kriz olurken, Türkiye’de olması belki kabul edilebilir bir şey. Ama biz de, daha büyük olursa dengeleri değiştirir. Siyasi yapıya kadar her şeyi etkiler. Bunun olmamasını sağlayacak bir tek güç var dünyada, ABD. ABD siyasi olarak Türkiye’deki krizi önlemeye yönelik hareket ederse, bunu önler.

- Peki, ABD bunu niçin yapacak?

Dr. ERHAN GÖKSEL:

İran konusu dâhil, Irak hatta Kürt meselesi dâhil. Kuzey Irak’taki Kürt devletinin önünü açarsa, rezervlerini kaldırarak. İran konusunda ABD ile ittifak içine girerse, İran’ı vurduğunda koalisyon içine girerse. Bu AKP iktidarı için zor da CHP ve MHP iktidarı için kolay mı?

Bir laf vardır: ABD nezle olursa Türkiye zatürre olur diye. Çok acıdır. Öyle bir sürece gidiliyor.

Tek çıkışı ise, planlansaydı üretimdi. Maalesef Türkiye hala üretmiyor. Yılbaşından bu yana İMKB satışlardan 13 milyar dolar değer kaybetti. Borsadaki hisse rakamlarından hesaplarsanız, şirketlerin değeri 55 milyar dolar küçüldü.

2001’den daha tehlikeli
- Çıkabilecek kriz, 2001’dekine göre nasıl olur?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

2008’deki kriz 2001’dekinden daha tehlikelidir. 2001 krizi ekonomisi kırılgan olan Türkiye’de siyasi belirsizlikten kırılmıştı. Makro ekonomik kararlar her zaman siyasidir. Ama bir yere kadar. Yani siyasi hatalardan, yumruk yediğinizde yere düşersiniz. Ekonomik olarak yediğiniz darbeden nakavt olursunuz. Bu sefer ki krizin ekonomik bir nakavt ile gelme ihtimali var. İnşallah olmaz.

- Sürekli Türkiye ekonomisi sağlam ve istikrar var deniliyor?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

31 Aralık 2005 Mart’ında Türk özel sektörünün borcu; 27 milyar dolardı. 31 Aralık 2007’de, bu borç 142 milyar dolara yükseldi. Özel sektör bugün yurtdışından kredi alıyor, ipotek veriyor. Şartnameye uymadan bir tane taksidini aksatsın, 24 saatte anahtarlarını verir.

Eğer Türkiye 2001’deki gibi bir kriz yaşarsa, Türk burjuvazisinin yüzde 70’i anahtarlarını yabancılara verir.

- Devletin durumu nasıl?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

1990’lı yıllardan gelen kötü bir ekonomi var. Ama aradaki Refahyol iktidarının ekonomi politikaları farkını gösteriyor. Eğer o politikalar, devam etseydi Türkiye bu kadar büyük bir borç yükü altına girmezdi. Bugün Türkiye’nin iç borcu 230 milyar doları, dış borcu da 200 milyar doları geçmiştir. Toplam borç, 450 milyar dolara yaklaşmış. Bu rakam, ülkenin bütün bir yıl boyunca yaptığı her türlü üretimi kapsayan GSMH’sini bile tutmuyor. Böyle bir ekonomi dünyada yok, bir tek Türkiye’de var. Birisi çıkıp da, bizim 450 milyar dolar borcumuz var ama ABD’nin 2,5 trilyon dolar demesin. Çünkü ABD’nin ekonomisi, 10 trilyon dolar. Ayrıca, ABD kâğıt basıyor. 0,03 cente 100 dolar basıyor. Karşılığında da üretim olduğu için çok değer kaybetmiyor. Adam sıkıştıkça kâğıt basıyor.

Türk halkının 20 yılı ipotekli

- Birçok kuruluş özelleştirildi. Yabancı ortaklara satıldı. Bunlar ne olacak?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Ülkenin bankalarının yüzde 50’si, sigorta şirketlerinin yüzde 70’i satılmış durumda. Abdullatif Şener’in bana şahsi olarak söylediği bir söz var: Bir ülkeye verilen kredilerin yüzde 70’ini yabancılar veriyorsa o ülkede bağımsızlıktan söz edilemez. Bugün yabancı sermayeyi Türkiye’yi ele geçirmiş durumda. İşin tehlikeli yanı bu. Türk halkının gelecek 20 yılı ipotek altında. Tüketici kredileri, kredi kartları ve bireysel kredilerin toplamı 75,4 milyar dolar. Bu çok vahim. Bu ülkede çocuklarımız ileride yabancılara uşaklık yapma noktasına geleceklerdir. Çok acı.

- Diğer ülkelerde, özelleştirme yapılmıyor mu?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Almanya, Hollanda yeni bir kanun çıkarttılar. Stratejik şirketlerin satışını izne tabi hale getirdiler. Bu dünyada yeni bir şey. Çin petrol şirketi olan Cnooc, en yüksek teklifi vererek ABD’de Unicon’ı satın almaya kalktı. Escon Mobil’den 1.5 milyar dolar fazla verdi. Senato müdahale etti. Ulusal menfaatlere aykırı olduğu için veto etti. Geçen sene Pepsi Cola, Danone’yi almaya kalktı. Anlaşma yapıldı. Fransız hükümeti, AB referandumunda hayır çıkmasının da etkisiyle tarım kesiminin baskısı sonucu tarımsal ürünleri stratejik bularak satışı iptal etti. Satılamadı. Ama biz yediğimiz, içtiğimiz hayat bağlarımızı satıyoruz.

- Şu anda ülkemizde ne kadar yabancı para var?

Dr. ERHAN GÖKSEL:

Türkiye’de şu anda bulunan sıcak para, 100 milyar doların üzerinde. Borsanın da yaklaşık 83 milyar doları yabancı. Bu paranın yaklaşık 40 milyar doları gidicidir. Kalanı, en büyük kriz çıksa da gitmez. Kârının temettüsünü alıyor hisselerden. Herkesin atladığı şey bu. Kriz çıktı, TÜPRAŞ kârda rekor kırdı. Yüzde 16,7’si meşhur şaibeli satıştan sonra Offer ailesini elinde. 2006 yılında 58 trilyon lira temettü aldılar. Geçen sene ne aldılar bilmiyorum. Bono ve borsadan, Eylül 2007’den beri 4 milyar, Ocak 2008’tan beri yaklaşık 7 milyar dolar çıktı. Fakat Türkiye’yi terk etmedi. Bankalarda, döviz olarak duruyor. Türkiye’yi terk etmesi internetten 5 saniyedir. Yabancılar, 2003 Ocak’ından 2006 Aralık’a kadar 57 milyar dolar kar transferi yaptılar. Ayrıca Türkiye’de 500 büyük şirketin yüzde 51’inden fazlası yabancıların olan, 147 şirket bulunuyor. Bu 147 şirket, 500 büyük şirketin üçte birinden daha aza tekabül ediyor. Kârının yüzde 37’sini alıyor. Bugün Türkiye ekonomisi küresel sermayenin denetimi altındadır ve onların piyonu haline gelmiştir. Hükümet de, eli mahkûm olduğu için buna garanti vermiştir.

Devlete satmak kârlı
- Özel sektör borç içinde dediniz. Onların durumu nasıl?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Türk burjuvazisi de kendisinden bekleneni yapmıyor. Zaten siyasetçiden, daha acz içinde. Yani Türk burjuvazisi, bugün şirketlerini 1 YTL’ye satıyorsa, yarın 3 YTL’ye satmanın peşinde. Bu iktidara, destek oradan geliyor. Koç gibi, birkaç şirket dışında hiçbirisi hesap yapmıyor. Bizim Türk burjuvazisi için en kârlı yol, devlete çok kâğıt satmak.

- Koç niye farklı?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Çünkü Koç Holding yatırım yapıyor. Ben burjuvaziyi hiç sevmem. İnanarak söylüyorum. Tek ayırdığım Koç ailesidir.

- Diğerleri nasıl?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Türkiye’nin en büyük ailelerinden Sabancı ailesi bütün kuruluşlarını sattı. 10 yıldır borç satıyor. Akbank, 10 yıldır Türkiye’de en çok vergi veren şirkettir. İkinci en çok vergi ödeyen Arçelik ile arasında 10 kat fark vardır. Bu Arçelik’in vergiyi az verdiğinden değil, öbürü kâğıt üstünde sermayeden kazandığı için. Bossa, Lassa her şeyi sattı. Devlete kâğıt satmaktan daha güzeli var mı?

AKP, seçimleri öne alacak
- Temel belirleyici etken şu anda sadece dış politika mı?
Dr. ERHAN GÖKSEL:

Eğer, ABD İran’ı vurursa Türkiye yanar. Çünkü İran’ın çevresindeki en önemli ülke Türkiye’dir. Ticaret ve siyaset dışında, ABD’nin İran’a ambargo uygulamak için Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Türkiye’deki rejimin üzerine oynar. ABD, İran’ı işgal etmeyecektir, vuracaktır. Bunun için BM kararı da zaten çıkaramaz. Geçen Hürmüz Boğazı’nda yaşanan hadise o. Eğer, Ahmedinejad geri çekilmeseydi, vur emri verilmişti, savaş çıkaracaklardı. Bu küresel dalgalanmaya Türkiye hazırlıksız olduğu için, çok az zaman kaldığı için Türkiye’nin çok ağır bir krize gireceğini, Türkiye’deki siyasi yapıyı kökünden değiştireceğine inanıyorum. AKP’nin iktidarı da küresel krize bağlı. Devreyi tamamlamayabilir. AKP bu sonbahara kalmadan kriz öncesi yerel seçimleri öne alacaktır. Eğer kriz erken gelir ve yaz aylarında başlarsa yapamaz. Seçimi o zaman öne alamaz.
Röportaj:
Ebubekir Gülüm – Milli Gazete 30/01/2008 - 31/01/2008
Paylaşım kaynağı:
Kaynak
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen borabey » Çrş Kas 26, 2008 11:36

Eylül 2008 Kriz yorumuna devam..

Stratejist Erhan Göksel: Bu kriz sürdürülemez!
Amerika kriz yaşıyor bir de Amerika’ya bağlı ekonomilerin ve dünyanın, kapitalizmin lideri olduğu için dünyada ki küresel sermayeyi etkiliyor.
18 Eylül 2008 / 15:29İşte Erhan Göksel'in, Türkiye'yi nasıl etkileyeceği konuşulan ekonomik krizle ilgili Odatv.com'a yaptığı açıklamalar:



“Amerika Birleşik Devletleri'nde dünya kapitalizminin kendisinin yarattığı çok ciddi bir mali finans problemi var o da şu: 2000 yılından bugüne dünya kapitalizmindeki paranın miktarı üç kat arttı, halk tabiriyle anlatayım ben size; para zenginlerin elinde toplandı.



1929 krizinde devlette toplanmıştı Amerika'da ve keynezyen modelle devlet yatırım yaparak krizi aştı. Devlet nasıl yatırım yaptı? İşsizlik vardı, çukur kazdırdılar insanlara akşamları çukuru kapattılar. Yani boş çukur kazıp yeni çukur kapattırıp para bile ödediler.

Keynezyen model devletin ekonomiye müdahalesi. Şimdiki sistem: para devletin elinde değil. Tabi ki Amerika'nın fon kaynakları güçlü, doğal olarak devlet krizi ertelemek için bu fon kaynaklarını kullanıyor. Kendi elindeki fonları keynezyen modelle. Özellikle söylemek istediğim şey; keynezyen model çökmüştür bu krizde.



Amerika'daki para yukarıda toplandı, halkta para azaldı, likidite darlığının nedeni odur. Bu nedenle mortgage taksitleri ödenemiyor. Normal vatandaşlardaki para oranı azalmış, ceplerine giren para, para yukarda çok uluslu sermayenin yani zenginlerin elinde toplanmıştır. Zenginler arasında da sorun çıkmıştır. Eskinin zenginlerine değil, farklı kesimlere para yönelmiştir.

Normalde büyük bankacılık sektörünün elinde olması gereken para, üretici gücü elinde tutan mesela petrol şirketleri tarihinde olmayacak paralar topluyorlar. Bugün Orta Doğu'da, Afganistan bölgelerinde yatırım yapan çelik şirketleri artı müteahhit şirketleri çok büyük paralar kazanıyorlar.


Askeri teknoloji üreten şirketler akıl sır almayacak paralar kazanıyorlar. Para zenginler arasında el değiştiriyor bu birinci süreç. İkincisi para yukarıda toplandı halkta para yok. Halkta para olmayınca tüketim için talebi olamıyor. 2005 yılında bir iddiam vardı. Amerika'daki Mortgage için şişmiş bir balon gibi 2007'de patlayacağını, bunun etkisiyle de 2009 civarı mali sistemin çökeceğini iddia etmiştim. O da şu rakama dayanıyordu.

Amerika'da ortalama bir vatandaşın aylık geliri 100 ise harcamaları 104 liraya çıkmıştı 2005'de, 2007- 2008 de 100 lira giren bir aileye 15 lira ödüyor duruma gelecek bunun ağırlıklı kısmını da Mortgage taksitleri oluşturuyordu. Böyle bir ekonominin sürdürülebilmesi mümkün değildi.


Amerika aslında büyük bir tüketim çılgınlığı içinde. Bütün dünyayı sömürerek bütün dünyanın ona açtığı kredileri kullanarak. Amerika'daki sade vatandaş bile Türkiye'deki milyoner hayatını yaşıyor. Bir kere bunu çok net görmek lazım.


Buradaki sorun Amerika'da 2001 yılında Nasdaq borsası, dijital sektörün borsası, ani çökünce. Bu balon patlayınca bunu konsolide edebilmek için Amerikalılar, özellikle Hollywood efekt dediğim benim, küresel sermayenin medyası insanları ev almaya pompaladı ve Mortgage dediğimiz tüketicilere adeta kira öder gibi ev sahibi olmalarının önünü açtı. Dünyanın hiçbir bölgesinde Amerika'daki gibi Mortgage yok. Onu da söyleyeyim. Bizde de Mortgage yok. Bizimkiler konut kredisi. 20 yıl 30 yıl taksit öder gibi vergisini ödedikten sonra ev alıyorsunuz. Şimdi buradaki kriz çok çarpıcı. Altını çizmek istediğim nokta şu kriz şuradan çıktı.


Biliyorsunuz sigorta şirketlerine bir sigorta bir büyük malı sigorta ederse hepsini sigorta etmekten korkacağı için, o sigorta işini ikinci, üçüncü, yukarıya doğru büyük şirketlere pay vererek ciro eder biliyorsunuz. Aynı sistem bugün dünyanın Mıcrosoft'u da geçen en zengin adamı Bill Gates'i, Warren Buffett'ın geçen ay bir makalesi çıktı. Orada aynen şunu diyor, “Bu işin artık o kadar cılkını çıkarttı ki Amerika'lılar diyor. Bankayla müşteri arasındaki ikili bir sözleşmeyi, üçüncü, dördüncü, beşinci kişilere, sağa sola aynı poliçeyi sattılar. İşin cılkı o kadar çıktı ki, 2012 yılında yapılacak evleri bile şimdiden sattılar.” diyor. Bu kriz Amerika'daki kriz sürdürülebilir bir kriz değil. Sadece Merkez Bankası'nın dışarıdaki, dünyadaki krizin tetiklenmesini önlemek için Aslında bizde sorun şöyle ikili bir, Amerika kriz yaşıyor bir de Amerika'ya bağlı ekonomilerin ve dünyanın, kapitalizmin lideri olduğu için dünyada ki küresel sermayeyi etkiliyor.

Şimdi bu noktada bankacılık sistemi, normalde ayakta durması gerekirken. Kapitalizmin en üst aşaması mali sermaye. Mali sermaye de büyük bir yara var. Amerika tarihinde ilk defa, önce İngiltere'de başladı. İngiltere'de Northern Rock bankası battı. Devlet tarafından millileştirildi. Bu 1980'li yıllarda thatcherizm dediğimiz artık özel sektörün en büyük pik yaptığı dönem ve bir de artık devletleşmeye, milletleşmeye, devletin ekonomide müdahil olmadığı tezini çürüttü.


Arkasından Amerika'da önce kredi açarak Amerika muslukları açarak, yüksek miktarda piyasalara para pompalayarak, yurt dışında Amerikan tahahülleri çıkararak ciddi miktarlarda 250, 300 milyar dolar bir seferde sürdü. 1 trilyon dolara yakın para sürdüler. Bunların da %90'nını Çin alıyor, kalanını da zaten Kore gibi ülkeler alıyor. Amerika bununla da sürdüremeyince iş büyüyünce 15 gün önce iki tane ipotek şirketini Freddie Mac ve Fannie Mae'ı devletleştirdi. Bush yönetimi, dolaylı yollar da dahil, dev kuruluşlara 970 milyar dolar pompaladı. Bu Amerikan tarihinde Amerikanın 250 yıllık tarihinde böyle bir olay yok.

Her şeyin ötesinde daha vahimi dün gece yaşandı AIG, dünyanın en büyük sigorta şirketidir. Bu AIG'yi dün gece Amerika önce herhalde özel ilişkilerle sattırmaya çalışıyorlardı beceremediler, acil 20 milyar dolar bulması, kurtulması için 50 milyar gerekiyor deniliyordu. Dün gece Amerika tarafından, devlet tarafından 85 milyar dolar ödenerek devletleştirildi. Neredeyse Türkiye'nin altıda biri.”



Odatv.com
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen borabey » Çrş Kas 26, 2008 11:42

Kasım 2008 kriz ve yoruma devam...
ABD EKONOMİSİ ÇÖKERKEN DOLAR NEDEN YÜKSELİYOR?


Dolar yeniden yükselişe geçti.

Hükümet cari açığı düzeltebilecek mi?



Strateji uzmanı Erhan Göksel anlatıyor.



Yükselen doları, Türkiye’yi bekleyen en büyük ve en yakın riski, gelecekte yaşanabilecek ekonomik krizin boyutlarını ve bankaların durumunu sorduk.



İşte Erhan Göksel’in Odatv.com’a yaptığı açıklama:



“Şimdi dolara gelirsek, kamuoyunun en çok anlamakta zorlandığı şey şu; Amerika’nın ekonomisi çökerken Dolar neden yükseliyor? Amerikan ekonomisi, dünyadaki Amerikan sermayesi, dünya sermayesinin köken olarak % 75’ini oluşturuyor. Bunların % 40’ı Amerika dışında. Amerika dışında olanlar, örneğin Türkiye’ye gelen Amerikalılar, yabancılar, Türk Lirasına dönerek yatırım yapıyorlar, devlete kağıt satıyorlar. Dünya faizinin iki katını ödüyoruz çünkü. Borsaya giriyorlar. Şimdi Amerika’da kriz çıkınca, yani sermayenin kendi karargahında, kendi evinde yangın çıkınca, o yangını söndürmek için gereken “su”; en öncelikle Amerika dışındaki sermayesini geri çekmektir. Bazı iktisatçılar sanırım Türkiye’de edebiyat okuyorlar iktisat yerine; televizyonlarda saçmalamalarının nedeni de bu.



Türkiye’de ki Amerikan sermayesi Amerika’ya geri dönmeye karar verince, o zaman Türkiye piyasasında dolara talep oluyor. Dolara talep olunca doların fiyatı; piyasa mantığıyla talep çok yükselince fiyat yükseliyor. Şimdi burada çok büyük bir emme basma tulumba oluşuyor. Bundan 15 gün önce dolar 1.700’lere çıktığında Merkez Bankası müdahalelerine rağmen - Merkez Bankası bence bu işi yönetemedi- bizim Türk halkı bir daha bu fiyatları bulamayız dedi. Medya bunu “manipüle” etti. En acı yanı Türk halkı 2, 3 yıldır dolar almış 1.100’ler 1.195’lerde sürünüyor, kendilerini psikolojik olarak çok rahatsız hissederken, yabancılara hizmet eden bir medya pompaladı, tüm Türk Halkı ki; resmi rakam, Türklerin o iki-üç günde 7,5 milyar dolar sattığını gösteriyor. 15 gün önceki 1.650, 1.700 bandını yakaladığında. Peki şimdi bugün ne oluyor?



Dünyada yabancılar çıkmaya başladı geçen haftadan beri, çok nettir bu. Çıkış artarak devam edecek. Kasım sonunun, yılbaşının çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Yabancıların büyük bir kısmı vadeli işlemlerle çıkışlarını da garanti altına aldılar. Bu çıkış başladığında dolar yükseldi, yani yabancı doları talep ettiğinde. Birilerinin dolar satması lazım ki yüksek fiyattan dolar satın almasınlar. Şu anda bugün sabah dolar 1.665’lere geçerken, Türk halkının ki sizle röportaj yapmadan önce araştırdığım için söylüyorum, oluk gibi dolar sattığının göstergesi. Şimdi bizim elimizdeki dolarlar devede diştir. Hazinenin elindeki de devede bir diş gibidir. Hazinenin Merkez Bankasının rezervi 76 milyar, Türkiye’deki dış borcu özel sektörün sadece 191 milyar. Birileri gitmeye kalkar ve Türkiye’yi terk ederse, bizim bütün Türkiye’deki varlıkları çevirseniz bir anlam ifade etmez.



Gelecekte neler olacak?



Ben kısa süreler üzerine spekülatif şeyleri konuşamam. Neden konuşamam?



Türkiye’de 50 milyon doları olan bir insan emme basma tulumba gibi, manipülasyon yaparak, kısa dönemde fiyatı indirip, çıkarabilir. Evvelki hafta 1.700leri gördü sonra 1.500’lere indi, şimdi tekrar 1.665’lerde seyreden bir dolarla karşı karşıyayız. Şunu söyleyebilirim; gelişecek trendleri. Yerel seçimlere kadar eğer Hükümet hala uyumaya devam ederse; dolar 2 milyon liraya çıkacak gibi gözüküyor ve dolardaki artış bundan sonra, kısmi iniş çıkışlar dışında geri dönüşü mümkün olmayan bir süreçte ilerleyecek. Siz cari açığınızı düşürtüp, dış borçlarınızı azaltana kadar devam edecek. Hükümetin cari açığı düzeltebilmesi de mümkün değil.



Cari açık küçüldü diye seviniyorlar bu hafta için. Ona da sevinmesinler. Zira cari açığın küçülmesi elbette, bu kadar büyük bir krizle ilgili tüketim düştüğü için, ithalat azaldığı için ve dolar yükseldiği için. Ama cari açıkla beraber, bizim ekonomimiz de küçülecek. Önemli olan gayri safi milli hasıla içindeki cari açığın oranıdır. Bir yıl sonra baktığımızda rakamsal açığı küçülmüş olarak görebiliriz. Gayri Safi Milli Hasıla içindeki oranında küçülmeye rağmen, aynı kaldığını veya arttığını görebiliriz. Bunlar çok tehlikeli trendlerdir. Ekonomide % 2’lik % 3’lük cari açıklar kontrol edilebilir, kriz dönemlerinde. Olağan dönemlerde % 6’lık % 7’lik -bizdeki 7.4’e ulaştı- açık o da yüksek faizle borçlanılarak kontrol edildi bu güne kadar. Ama bir kriz ortamında % 7’lik bir açık asla kabul edilemez. Bu da bu ekonominin en tehlikeli yanıdır. AKP bu krizi anlamadı ve yönetemedi, bunu defalarca konuştum. İktidarın en önemli gazetesi dün manşetten “Öldüren Faize Karşı Son Çığlık - Dünyada faizler sıfıra indi, bizde neden otuz” diye soruyor. Anlayamadıkları için bari ben anlatayım: Bu kadar büyük cari açığı, dışarıdan yüksek faize gelen “sıcak para” ile kapatıyorsun. Eğer bu krizde faizleri düşürürsen para geri gider, senin iktidarın da şapa oturur. Bu kadar basit.



Bana göre; “AKP, 2001 kriziyle geldi, 2009 kriziyle gidecek.”





Obama’yı Amerikan devleti kamuoyunu yıllarca hazırlayarak seçtirtti



“Obama’nın dışı siyah, içi beyaz. Obama, uzun süredir Amerika’daki küresel sermayenin medya gücü diye tanımladığım Hollywood Etkisi’yle- bütün görsel medyayı ve Hollywood’u kastediyorum- uzun süredir Amerika’da bir siyah başkan hazırlanıyor. Saat 24:00 dizisinin başkanı siyahtı, öldürüldü yerine gelen siyah. Oscar’lar siyahlara verilmeye başlandı. Filmlere bakın; Zenciler eskiden hep kötü işleri yapanlardı. Şimdi de hep polisler zenci.



Amerika, bu savaş politikalarını uygulamak i l;in göbek adı Hüseyin olan, babası Müslüman olan, üstelik de zenci ırkından birisinin, daha radikal kararlar alması için getirdi. Obama ile alınacak kararlar Amerika’nın daha kolay alabileceği kararlardır. Amerikan Devleti bir süreklilik gösterir. Amerikan Devleti’nin bugünkü zor şartlardan çıkışı, bu krizden çıkabilmesi, yeni savaşlar çıkarabilmesi, ancak Obama ile mümkündür. McCain’le mümkün olsaydı, zaten Amerika devleti McCain’i seçtirirdi.



Amerika’da -belki bir başka röportaj konusu- 302 milyon insanın 130 milyonu seçmen. Seçmen kartı alanların yarısı sandığa gidiyor. O yarısının yarısını alan seçiliyor. Neredeyse ülke nüfusunun 8 de 9 da biri insan tarafından bir başkan seçiliyor. Amerikan sistemi bunun üzerine kuruludur. Şimdi bugün, gelir gelmez Obama’nın söylediği çok net bir şey var. O net şey şudur; Obama ilk demecinde “Üç milyar dolar olan İsrail’e yardımı 30 milyar dolara çıkaracağım.” dedi. Bizim Türk basınında tek satır bunun alıntısı bile olmadı. Zaten 3 milyar dolar olan İsrail’e yardımı, 30 milyar dolara çıkarmanın kendisi bile Ortadoğu da bir savaş nedenidir.



Şimdi Beyaz Saray ekibine ve kabinesindeki muhtemel bakanlarına baktığımızda göreceğiz ki, Demokrat olmakla birlikte, tıpkı geçmişteki Amerikan tarihinde görülmediği gibi, Cumhuriyetçiler de yer alacak gözüküyor. Amerika’nın Dünyadaki yapısal düzenlemelerinde büyük adımlar hep demokratlarla olmuştur. Size bir anekdot vereyim. Türkiye’deki üç darbe ve 28 Şubat demokratlar iktidardayken olmuştur. Cumhuriyetçiler değil. Clinton zamanında 28 Şubat oldu. Bunların Amerika’dan bağlantısız olduğunu düşünmek abesle iştigaldir. Ama biz hepimiz Clinton’ı çok demokrat Amerika’nın parlak yüzü diye görüyoruz çünkü bu bir imajdır. Gerçekler değil imaj önemlidir.



Amerika’nın bu krizden çıkması için ülke kamuoyunda güven sağlayacak bir unsura ihtiyacı vardı. Onun sağcı değil, solcu görünen bir adam tarafından uygulanması daha kolaydır. Müslümanlara yönelik bir hareket olursa, Afrika ülkelerine yönelik veya radikal Cumhuriyetçiler’in cesaret edemeyecekleri çıkışları Demokratlar yaparsa, daha az tepki çekerler; bu siyasetin doğasında vardır.



Obama çok net bir açıklama daha yaptı; görevi devralana kadar ekonominin sorumluluğu Bush’da olacak diye. Bugüne kadarki her kriz döneminde -sadece ekonomi değil, Amerika’da yeni başkan gelir gelmez yaşanan krizle ilgili- bakanlarını açıklar, krizle ilgili kurmaylarını açıklar. Örneğin Clinton geldiğinde, Körfez krizini devralmıştı. Amerika savaştan yeni çıkmıştı. On danışmanının dördü Ortadoğu uzmanıydı ve hemen belli oldu bunlar seçildiği hafta.



Şimdi yaşanan bir ekonomik kriz. Hazine bakanının ekonomiye yönetecek olan kurmaylarının adının açıklanması gerekirdi. Obama -necip Türk basınının atladığı bir şey, zaten bu işi bilenleri, piyasaları o yüzden de tedirgin etti- görevi devralana kadar Bush’un bu işi yöneteceğini söyledi. Bütün Amerikan kamuoyunun beklentisi , Obama’nın yönetmese bile kabinesi ile bir güven vereceğiydi ki, 15inde Amerika’da Washington’da biliyorsunuz krizle ilgili büyük bir toplantı oldu, Devlet Başkanlarının katılımıyla. Obama, bu toplantılara ağırlığının düşmesini istese çok mümkündü. Tamamen “lakayt” kalacağını da önceden deklare etti.





Türkiye’yi bekleyen “en büyük” ve “en yakın” risk:



Türkiye’yi yakın dönemde bekleyen en büyük risk, bence bankacılık sektörünün dış borçları, dövize endeksli borçlarıdır. Hükümetin ve BDDK’nın, hatta Bankaların kendi açıklamalarının tam tersine; dünyada yaşanan “Küresel finans krizi”, Türk Bankacılık sistemini “direkt” olarak tetikleyecektir. Bu tetikleme de dolaylı olarak üretim sektörünü vuracaktır. Ülkedeki çoğu ekonomi yazarı ve hocası “bizim bankacılık sistemi çok sağlam” diye ahkam keserek önce kendilerini, sonra da maalesef Hükümeti ve bankaları kandırmaktadırlar.



Türk Bankacılık sisteminin tonla dışarıdan alınmış sendikasyon kredisi, döviz borcu vardır. Döviz rezervlerinin yabancılara ait olanları da hızla dışarı hareket edecektir. Kullanılan bu kredilerin vadesi geldiğinde yabancılar yenileyemeyecektir. Bu durumda da kendisini kurtarmak için borç riski taşıyan bankalar, kullandırdıkları kredileri geri çağıracaklardır. Hem de iktidarın baskılarına rağmen, hem de bağıra bağıra. Bu durum tüm üretim sektörü ve piyasaları sarsacak, ama asıl bankaları, onların geçim kaynağı olan verdikleri kredilerden elde ettikleri faizden mahrum edecek; böylece bankalar istemeyerek de olsa bir anlamda intihara sürüklenecektir.”



Odatv.com



18 Kasım 2008
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen borabey » Çrş Kas 26, 2008 11:45

Kasım ayında yoruma devam

BAŞBAKANIN BU BİLGİLERDEN HABERDAR OLDUĞUNDAN ŞÜPHELİYİM!



Odatv.com tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’yi de etkileyen finansal krizin olumsuz etkilerini tartışmaya devam ediyor.

Hükümet krizi nasıl yönetiyor, bunun için gerekli önlemleri neler ve Başbakan neden IMF’den uzak durmaya çalışıyor?

Strateji uzmanı Erhan Göksel, Odatv.com mikrofonlarına bütün bu soruların yanıtlarını verdi ve Başbakan’ın krizi yönetme biçimini yorumladı.

İşte Strateji uzmanı Erhan Göksel’in çarpıcı açıklamaları:

“Sayın Başbakan bir kere bu krizi yönetemiyor. O yüzden kimden bilgi aldığının çok önemi var. Elbette ki bir başbakanın ekonomiye çok hakim olması beklenemez ama bir başbakan kime ne soracağını bilmek zorundadır ve hangi bilgiyi nereden alacağını da bilmek zorundadır. Doğruyu seçmek zorundadır çünkü “Ne aradığını bilmeyen, bulduğunu anlamaz.” diye Victor Hugo’nun bir lafı vardır.

Sayın Başbakan’ın yanında çok ciddi ekonomi kurmayları da var. Nazım Ekren gibi bir iktisat profesörü var ve hem kitapları, hem bakış açısıyla kendisini uzun süredir izleyen biri olarak söylüyorum, bu krizi son derece anlayan birisi. İlginç bir şekilde Sayın Başbakan’ın ve hükümetin yaptığı icraatlar gösteriyor ki Sayın Nazım Ekren’i dinlemiyor Sayın Başbakan. Peki kimi dinliyor? Hükümet çevrelerinden aldığım bilgiye göre kriz nedeniyle batmış bir uluslararası bankanın yani Merril Lynch’in Türkiye masasının yönetiminde bulunan ve oradan AKP’ye transfer olan, Mehmet Şimşek gibi batmış bir bankanın elemanıyla kriz yönetmeye çalışıyor. Ali Babacan gibi işletme okumakla birlikte, başarılı bir eğitim almasına rağmen, ticareti ve ekonomiyi çıkrıkçılar yokuşunda ticaret yapmak zanneden, bir genç vatandaşımızın bakanlık koltuğundaki bilgileriyle idare etmeye çalışıyor.

Sayın Başbakan neden bunların ekonomiyle ilgili söylediklerine kolaylıkla ikna oluyor ve inanıyor? Çünkü Sayın Başbakan politik bir kimlik. Sayın Başbakan Türkiye’de özel sektörün bas bas bağırdığı, cari açığın büyüklüğü, benim yıllardır bas bas bağırdığım. Özel sektörün de 190 milyar doları aştığı söylenen borçlarını hiç umursamamasının siyaseten iki nedeni olabilir. Sayın Başbakan büyük ihtimalle, önümüzdeki yerel seçimleri kazanabilmek için IMF’den uzak durmak istiyor. Çünkü IMF’ye evet demek veya kriz politikalarını yönetmek, IMF’ye evet demese bile, kendisinin bir kriz programı oluşturması demek, hem kemer sıkma politikası, hem ihale yardımlarının halka kesilmesi, zamların yapılmaması, ücretlerin arttırılması tam tersi bir durumla karşı karşıya kalacak. Sayın Başbakan ekonomiyi seçime kadar idare etmek amacıyla, yani yerel seçimlere kadar her türlü riski göze almış gözüküyor.

Bu arada tabi Sayın Başbakan daha önce de size belirttiğim gibi, özel sektörün bu krizde ciddi bir şekilde borçları nedeniyle el değiştirmesinden yani Türkiye’de çıkacak bir krizde Türkiye’nin sınıfsal yapısının, sermayenin el değiştirmesini de tercih olarak seçmiş gözüküyor. Başbakan’ın ekonomiyi bilmediğini hepimiz biliyoruz. Ekonomiyi bilmek zorunda da değil ama doğru insanı seçerek, ekonomiyi iyi bilenleri seçerek, onlarla birlikte yönetmesi lazım. Sayın Başbakan’ın ekonomi konusunda, ekonomiyi yönetecek kişiler ve kadrolar konusundaki tercihleri de son derece yanlış.

Başbakan imam hatip mezunu. Küçümsemek anlamında söylemiyorum ama başbakan dünyayı bilmeyen, dünyayı görmeyen bir insan. Başbakan olarak ilk defa hayatında bir dünyaya çıktı. Dünyayı da turist gibi izliyor. Sayın başbakan dünyada ne olup bittiğini, küresel krizin ne anlama geldiğini bile bilmiyor. Bunun basit bir örneğini vereyim size; Başbakan, “Bizde Mortgage krizi yok, çünkü biz de Toki var.” dedi. Burada bir dil sürçmesi yok. Bir eksik bilgi bilgisizlik olabilir ama bunu yineledi. Hiç kimse de uyarmıyor demek ki. Bir tanesi de kredi kartları ve ticari kredilerde, tüketici kredilerinde, zafiyete izin vermeyeceğiz derken, bankamatik zafiyetine de izin vermeyeceğiz dedi. Başbakanın bankamatiğin ne olduğunu bile bildiği hakkında şüphem var benim.

Şimdi bütün bunlara baktığımızda “Hamdolsun bize bir şey olmaz. Bizden teğet geçecek. IMF bizim ümüğümüzü sıkarsa.” Gibi dünya siyaseti açısından şık ve zarif olmayan kelimelerle bunları açıklaması da zaten abesle iştigal zaten Sayın Başbakan’ın.”

Odatv.com



2 Kasım 2008
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen borabey » Çrş Kas 26, 2008 11:48

Ekim 2008 atladık...

"ABD'li Şirketler Krizi Biliyorlardı, Faturayı Ülke Dışına Yıktılar"Verso'dan Göksel'e göre ABD'nin büyük şirketleri 2001'deki krizi ötelerken bugünkü krizi öngörmüştü. "Çöken finans sistemi için bizimki gibi ülkelerden sermaye transfer ediyorlar. ABD bu krizden dünyayı çökerterek çıkacak. Türkiye güvencede değil."

BİA Haber Merkezi - İstanbul

30 Ekim 2008, Perşembe


Tolga KORKUT - tolgakorkut@bianet.org

Verso Siyasal Araştırmalar Merkezi'nin başkanı Erhan Göksel, ABD'nin büyük finans şirketlerinin 2001'de bilişim sektörüyle başlayan krizi ipotekli emlak kredileriyle (mortgage) ötelediklerini, riski ABD dışı ekonomilere yıktıklarını söylüyor.

Göksel'e göre, finans devleri, kapitalizmde tekelleşmeyi artırırken, paralarını da ABD'deki "merkezlerine" çekiyor. Bu da ABD dışı ekonomileri alt üst ederken,dolar yükseliyor.

Göksel Türkiye'nin en riskli ülkelerden biri, Çin'in bu krizden en az etkilenecek ülke olduğunu vurguluyor. Göksel'in saptama ve öngörülerinden bazıları şöyle.

Riskli kredi dünyaya: Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz, 2001-2008 arasında ipotekli emlak kredisi fonlarının ABD'nin en büyük ihracat kalemi olduğunu, bu sürede toplamda 27 trilyon dolarlık bir endüstri yaratıldığını, felaketin sonuçlarının yüzde 40'ının ABD dışına yıkıldığını yazdı. Şirketler tüketiciden alacaklarını defalarca ciro ettiler, verdikleri kredinin yüzde 40'ını bu fonları ABD dışı ekonomilere satarak karşıladılar. Bu yaklaşık 11 trilyon dolar eder. Sattıkları riskli fonlardı. 2012'de yapılmaya başlanacak evler için bile fon sattılar. Bunu da küresel sermayenin medya gücüyle pompaladılar. Stiglitz "Bu ekonominin maliyetini her dakika bir aptala yıktık" diyor.

Biliyorlardı: ABD finans sektörü, krizin kaçınılmaz olduğunu 2001'de görüp faturayı ABD dışına yıkmanın yollarını hazırlamıştı. Bu aklı onlara danışmanlık şirketi McKinsey'in kitabını yazan Juan Ocampo verdi. Ocampo bu sistemden "Hız limitlerini aşan güçlü bir teknoloji" diye bahsediyordu. Önce Clinton döneminde bankacılığı devlet denetiminin dışına çıkaran yasa çıktı. Sonra varlığa dayalı menkulleri banka bilançolarının dışına çıkardılar. Risk bankalarda olduğu halde bilançolarında görünmüyordu.

Doların yükselişi: Şirketler ABD'de çıkan yangını söndürecek suyu ABD dışından getiriyor. Bulundukları ülkelerden döviz çekiyorlar. Örneğin Türkiye'de lira olarak bulunan sıcak para geri dönmeye kalkınca dolara geçiyor. Her ülkede dolar talebi oluştu. Bunun üzerine dolar yükseliyor. Çoğu devletlerin eline geçen ve değerleri üçte birine inmesi beklenen hedge fonlar sayesinde de ABD dışı ülkelerden büyük bir servet transferi olacak.

Türkiye güvencede değil: Sanayi Bakan Zafer Çağlayan özel sektörün borcunun 835 milyar YTL, yaklaşık 700 milyar dolar olduğunu açıkladı. Özel sektörün yaklaşık 15 milyar dolar açık pozisyonu var. Bankaların da 66 milyar dolar dış borcu var. Kur yükseldikçe açığınız da yükseliyor.

Küçük yatırımcı riskte: Hisse senetleri hızla düşüyor. Şirketlerin diyelim 100 lira olan senet değeri, şimdi 20 lira. Bu dönemlerde şirketlerin borsa değeri gerçek değerini göstermez. Ama bu, para el değiştiriyor demek. Şirket avcısı büyük şirketler diğerlerini kolayca satın alıyor. Bu borsadaki küçük yatırımcılar için risk demek.

Çin en az etkilenecek: Çin'in dünyadaki hiçbir pazarda fiyat rakibi yok. Her yıl artan anormal büyümesine karşın dünya pazarlarındaki payı yüzde 17. ABD'ninki yüzde 29. ABD, Avrupa daralırken, Çin'in girebileceği alternatif pazarlar var. İhracat rotalarını değiştirmesiyle kazanır. Bu arada, Çin Rusya'ya 25 milyar dolar verdi ve 20 yıllık petrol anlaşması yaptı. Bizse zaten petrolün variline bir yıldır 150 dolar ödeyerek ABD'yi krizde finanse ettik. (TK)
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen borabey » Çrş Kas 26, 2008 12:28

Erhan Göksel'den bomba açıklamalar
Erhan Göksel: Deniz Feneri’ni Ak Parti’nin Ergenekon’u Haline Mesut Yılmaz Getirdi!

Erhan Göksel'den bomba açıklamalar
18/09/2008



Erhan Göksel Talat Atilla ve Ersin Tokgöz’e yine bomba açıklamalarda bulundu. İşte Deniz Feneri’nden yerel seçimlerdeki sürpriz gelişmelere, dış politikadan merkez sağdaki arayışlara o röportaj…

Flash TV’de her Pazar günü en Erhan Göksel fırtınası esiyor, Türkiye, birbirinden iddialı çıkışları izlemek için ekrana kilitleniyordu. Ancak yaklaşık üç aydır hem ekranlardan hem de tüm medyadan uzak Göksel. Oysa bu zaman içinde pek çok şey oldu. Ergenekon davasındaki yeni gelişmeler, kapatma davası, havada uçuşan yolsuzluk iddiaları ve tabii ki son iki haftanın gündemi Doğan-Erdoğan kavgası. Hal böyle olunca en sert muhalif Göksel’i bulup “neler oluyor?” sorusunun cevabını almak şart oldu. Ve öyle yaptık. İşte Göksel’in tüm bunlara ve daha fazlasına Turktime için verdiği cevaplar... İyi okumalar....

TURKTIME: Gündemi kasıp kavuruyordunuz ama son birkaç aydır pek sesiniz çıkmıyor. Nerelerdeydiniz?

ERHAN GÖKSEL: Flash TV’deki Gerçek Gelecek programı 22 Haziran’da yaz tatiline girdiği için bitti. Ancak bugün Aydın Doğan üzerinde oynanan oyunun on kat fazlası Flash TV üzerinde oynanıyor. Hükümet Flash TV’yi tamamen berhava etmeye çalışıyor. Kanalın sahibi bunları söylememi istememesine rağmen onu dinlemeyip söyleyeceğim; “bir medya patronu kendi sorunlarını televizyonuna taşırsa uzun vadede yok olur” diye bir inancı var. Hukuk dışı, mahkeme kararlarına dayanmadan, tamamen idari uygulamalarla çok ağır baskılar altında kanal. Bugünkü durumda program Ekim ayında yeni sezona girince –tabi ki, bir değişiklik olmazsa- program devam edecek.



TURKTIME: Bu süre içinde neden sustunuz?

ERHAN GÖKSEL: Program bittikten sonra sadece Turktime’ da bir röportajım çıktı. Onun dışında hem seyahatteydim hem de Türkiye’de beni çarpıtmadan olduğum gibi yansıtabilecek bir mecra bulmam söz konusu olmadığı için konuşmadım. Yakın zamana kadar çok ciddi teklifler almama rağmen - kartel medyasından bile teklifler aldım- hiçbir televizyona çıkmadım, röportaj yapmadım. Kartele alet olmak istemem. Diğer taraftan AKP’ye yandaş medyaya çok ağır eleştiriler yönelttiğim için onlardan zaten teklif gelmedi. Gelse de ben çıkmazdım.



TURKTIME: Ekim ayı gelince programınız kaldırılırsa ne yapacaksınız?

ERHAN GÖKSEL: Sitemiz Türkiye’nin en büyük sitelerinden biri haline geldi. Röportajlarımız nerede yayınlanırsa yayınlansın çok büyük ilgi görüyor. Okunma rekorları kırıyor. Bu nedenle çok gerekirse Web TV kurmak da mümkün. Böyle bir yola da girebiliriz. Eğer Hükümet Flash TV’ye bir zarar verirse ya da programı engellerse Türkiye’ye bir web TV kazandırır. Ancak halkın bana Anadolu’da verdiği büyük destek yarın da olduğu gibi devam ederse, halk beni ekranlara taşır, koç başı gibi bana olan engelleri yıkar diye düşünüyorum.



TURKTIME: Daha önce “Adın Doğan yayın organlarında benimle ilgili yayınları yasakladı” demiştiniz ama şimdi kartelden de bana teklif var diyorsunuz. İlişkileriniz düzeldi mi?

ERHAN GÖKSEL: Hayır… “Gerçek Gelecek” programı Türkiye’de Kurtlar Vadisi’nden sonra en çok reklam alan, 50 dakika reklam yayınlatan bir program. RTÜK yasasından dolayı aldığı reklamın yarısını yayınlayabiliyor. Sonuçta bu iş kapitalizmin kuralına göre işler; yani son kertede olaya ticari bakıyorlar. Bir de bana program teklif eden televizyon yapımcıları kendi programlarının benim programım karşısında ezilmemesini istemelerinden kaynaklanıyor. Ben onlara çıkarsam kendimi küçültürüm. Beni kendilerine entegre ederek hemen öğüteceklerdir.








“ERDOĞAN, BİR ÇEŞİT FANATİKTİR!”





TURKTIME: Erdoğan’ın yapısını biliyoruz. Birisinden rahatsızsa onu etkisiz hale getirmek için her türlü argümanı kullanabilir. Ama Ak Parti’nin önemli isimleri ile hala temasınız var. Röportaj sırasında bile sizi ayrı ayrı bazı bakanlar aradı. Erdoğan istese bu teması kesebilirdi. Burada bir paradoks yok mu?

ERHAN GÖKSEL: Dediğiniz büyük ölçüde doğru. Ama bunu iki nedenle yapamadı, yapamaz da. Birincisi, partinin en ağır toplarının benimle dostluk ve bilgi alışverişi ilişkisi var. Bunlar yıllara dayanan dostluk ve güven ilişkileri. Onları istese de kesemez. İkincisi Tayyip Bey de bana çok şey danışıyor ama “aracıyla”. Ben anlıyorum bazı görüşme taleplerinin ondan geldiğini. Yaşamım boyunca bana devlet katında fikir soran herkese bilgi verdim. Fikrimi ve analizlerimi söyledim. Verso’ nun kapısı açıldığında 1993 yılından beri duvarda asılı bir sözüm göze çarpar. Verso’ ya gelmiş herkes de bu sözü görmüştür: “Rakibimiz bile olsa hata yapmasına izin vermeyiz.” Bunu üç yılda Osmanlı’yı batıran İttihat-Terakki nedeniyle söylemiştim. “Rakibim hata yapsın ben kazanırım” zihniyeti bir ülke için en tehlikeli durumdur. Çünkü; rakip hata yaparsa siz kazanmazsınız; ülke kaybeder. Tayyip Bey sanırım benim şahsi olarak kendisine düşmanlık gütmediğimi de bildiği için şahsi olarak benimle uğraşmıyor. Ama Tayyip Bey’in elindeki araştırmalar gösteriyor ki; “Türkiye’de AKP tabanını Başbakan’dan sonra en çok etkileyen adam ben olduğum” ve yaptığım programdan ciddi bir şekilde yara aldığı için kanalı kapatmak için elinden geleni yapıyor. Tayyip Bey açıkça beni karşısına alamaz. Eğer alırsa, o zaman kendi tabanında kendi güvenilirliğini tartışılır hale getirir ki; bu bir siyasi liderin en çekindiği şeydir. Önce Anayasa Mahkemesi Başkan yardımcısı Osman Paksüt’ ün eşi olan Ferda Paksüt’ ün dinlendiğini iddia ettiğimde, Başbakan idari soruşturma açacağına beni susturmak için -tekzip bile edemeden- dört gün sonra sessizce 50 milyar lira manevi tazminat davası açtı. Yine RTÜK Başkanı Zahit Akman’ın 15 Haziran’da açıkladığım ve gelecek hafta konuşacağım dediğim Deniz Feneri dosyasını ve iddianameyi mahkeme kararı ile son programda durdurması ortada. Ama ne oldu? Üç ay sonra Ferda Paksüt’ ün dinlendiği ortaya çıktı, ifadesi alındı; Deniz Feneri dosyası açıldı. Tarihin “gelişimi” gördüğünüz gibi engellenemiyor.



TURKTIME: Deniz Feneri olayının Erdoğan’la ve hükümetle bağlantısı var mı size göre?

ERHAN GÖKSEL: Benim araştırmalarıma göre direkt olarak Tayyip Bey’le hiçbir bağlantısı yok. Ama Tayyip Bey’in savunduğu çevresindeki birçok adam çok açık bir şekilde muhtemelen Tayyip beyin adını kullanarak para toplamışlar. Sayın Başbakan hiçbir şey yapmıyorsa Zahit Akman ile Akif Beki’nin mal varlığını inceletsin. Bir başbakan’ın yakınındaki, mahiyetindeki birisi eğer bir şeye bulaşıyorsa, bunun sorumlusu bana göre Başbakan’dır. Bütün dünya siyasetinde bu böyledir, böyle de olmak zorundadır.



TURKTIME: Hiç haberi yoksa?

ERHAN GÖKSEL: Hiç fark etmez. Eski dönemde benim ekibimde birisinin o zamanki Başbakan’a karşı “özel” bir hatası oldu. Başbakan bana onu sorumlu olarak göster ve işine son ver dedi. Ben Başbakan Danışmanlığımdan istifa ettim o gün. İnandığım doğru budur. AKP iktidarı döneminde “mal varlığı ile ilgili incelemeler”in idari olarak yürütülmesi durmuştur. Yolsuzluk yapan bakanlar var, bakan çocukları var bununla ilgili soruşturma açılmıyor. Bundan üç yıl önce kendisini yüzüne karşı suçladığım bir bakan, o kadar pişkin ki; bana “on sene iktidardayız. Bana hiç bir şey yapamazsın, boşuna uğraşma” demiştir. 22 Temmuz seçimlerinden sonra yüzde 47 aldık diye hiç umursamaz işler yaptılar. Kapatma Davası’ndan sonra AKP belki biraz ehlileşmişti; ama şimdi durum daha da ileri gitti. Tayyip Bey teşbihte hata olmaz; aslında bir çeşit fanatiktir. Çevresinde tuttuğu insanların hatalı olduklarını görse bile, başlangıçta sırtını çevirmez.







GÖKSEL’DEN 236 KİŞİYE ÖZEL MESAJ… NEDEN?





TURKTIME: Siz yaklaşık 250 kişiye sürekli mesajlarla bazı bilgiler ulaştırıyor, iddialarda bulunuyorsunuz. Bu iddiaların doğru olduğunu nereden biliyorlar?

ERHAN GÖKSEL: Toplam 236 kişi. Attığım kişiler ya benim yakın dost ve arkadaşım, ya da bu ülkenin en önemli devlet adamları ile siyasetçi ve yargı mensupları. Tabi ki askerler de var. Onlar bana 30 yılın birikimiyle güveniyorlar. Ben her hafta programımda çok çarpıcı iddialarda bulundum. Ferda Paksüt dinleniyor dedim tek satır yalanlanmadı. Yine bin tane şey söyledim. Yalanlanmadı. Çünkü; “Erhan Göksel bir şey derse doğrudur” diye bir inanç var. Beni tanıyanlar benim elimde somut bir şey olmadan konuşmayacağımız bilirler. Geçmişe Bakın; “Mavi Akım”, “Banka Hortumlamaları…” Ayrıca belirteyim, bu mesajlar son derece özel. Kişilerin kendileri dışında kullanmamalarını da her zaman belirtirim. Basına çıkmasını da doğru bulmuyorum. Yıllardır da çok seyrek olarak basına yansıdı. Eğer kamuya açmak gerekirse zaten benden açık sözlü ve benden cesur birisi var mı? Gerçek Gelecek’ de onlarca önemli iddiada bulundum, AKP, CHP, Asker demeden tartıştım. Bu aralar mesajlarım bazı sitelerde haber olduğu için çok konuşuluyor ondan dolayı da sizin dikkatinizi çekti.



TURKTIME: Bu mesajları neden çekiyorsunuz?

ERHAN GÖKSEL: Ben “devleti yöneten adamlar” ın gerçekleri görmesinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Kimsenin benim bu mesajlarımı telefonundan sildiğini görmedim. Bazen bir sene önce attığım mesajları bana gösteriyorlar. Beklemeye alıp izlemeye başlıyorlar. İzlerken ön fikir sahibi oldukları için “delil” buluyorlar. Hiç birinin boşa gitmediğine inanıyorum.





“DOĞAN-ERDOĞAN KAVGASINDA ERDOĞAN PUAN KAZANDI. ANCAK...”





TURKTIME: Milliyet, Sonar’ın bir anketini yayınlandı. Ankette Ak Parti eriyor, MHP ve CHP yükselişte. Siz bu anketi nasıl okudunuz? Gerçekten de durum bu mu yoksa “Doğan-Erdoğan kavgası” çerçevesinde sipariş olarak mı görmeliyiz?

ERHAN GÖKSEL: Türkiye’deki bütün anket şirketleri seçim olmadığı dönemlerde müşterilere zarf atarlar. Seçim dönemlerinde de çalıştıkları siyasi partiye kamuoyu yaratmak için manipülasyon yaparlar. Şimdi ortada bir seçim olmadığına göre malum kurumun zat-ı muhteremi, bence Erdoğan ile arası olmadığı için olsa gerek, Aydın Doğan’a zarf atıyor. Tayyip Bey’in üç tane anket şirketi var. Bir dördüncüsünü de yakın çevresi hariç kimse bilmez. Yani, Partidaşlarının bile bilmediği bir anket şirketi daha var. Hal böyle olunca bir beşinci şirkete bu pazarda yer yok. Onun için bu şirket de Aydın Doğan’a zarf atıyor. Bu şahıs SKY Türk’e çıktı, müthiş bir Aydın Doğan propagandası yaptı. Erdoğan’ın Aydın Doğan ile çatışmasından puan kaybettiğini söyledi.



TURKTIME: Sizce de öyle mi?

ERHAN GÖKSEL: Hayır. Bence bunun tam tersi doğru. Kavgada kimin haklı kimin haksız olduğunun doğruluğu önemli değildir. Halkın algılamaları önemlidir. Bunun adına siyasette “gerçek” denir. Bu kavga siyaseten Tayyip Bey’e büyük puan kazandırmıştır. Hele Anadolu’da. Ama “Deniz Feneri” olayından da yara almıştır, puan kaybetmektedir; ancak bu yolsuzluk iddiaları Aydın Doğan’a puan getirmemektedir.



“ERDOĞAN, DOĞAN GRUBUNU DAĞITTI, CHP’Yİ TACA ATTI!



TURKTIME: Erdoğan bu işten karlı çıktı yani?

ERHAN GÖKSEL: Kısa dönemde evet. Ama uzun dönemde zarar görecektir. Çünkü, kavgada Doğan Medyası’nın kullandığı bir argüman var: “Deniz Feneri” davası. Deniz Feneri davasında AKP’nin yara aldığından kuşku yoktur. Bu bir süreçtir ve uzun vadede AKP’ de ciddi bir delik açacaktır. Ama Doğan-Erdoğan kavgası diye baktığınızda çok açık bir şekilde Erdoğan puan almıştır, artı Cumartesi günkü ikinci konuşmasında kendi tabanına Aydın Doğan’ı Anadolu’da hedef göstermiştir. Artık Anadolu’da Doğan grubu gazeteleri zor satar. Önümüzdeki hafta Hürriyet gazetesinin Konya’daki, Bursa’daki tirajlarına bakın. Kavgadan önceki tirajlarının yarısından fazlasını kaybettiğini göreceksiniz.



TURKTIME: Erdoğan bunu neden yapıyor?

ERHAN GÖKSEL: Bunları rastlantı olarak yapmıyor. Bilerek yapıyor. Ama hata da yapıyor. Kontrolünü o kadar kaybetmiş durumda ki… Mesela şantaj yapıyor görüntüsü çok ciddi bir stratejik hataydı. Negatif etki yarattı. Bunu yapmasaydı daha başarılı olurdu. İkincisi, CHP’yi bölen adam olan Sarıgül’ ün Aydın Doğan’ın taşeronu olduğunu açıklaması, Baykal’ın rakibi olan ve oy bölebilecek olan Sarıgül’ ü bitirecektir. Yani Başbakan istemeden CHP için çalışmıştır. Yani Tayyip Bey kendi kendisini vurmuştur. Çünkü siyaseten CHP’yi bölen herkesi desteklemesi gerekir. Demek ki o kadar kızmış ki hızını alamayıp, Sarıgül’ü de harcadı. Bu arada ilk iki konuşmasında oldukça hazırlıksız, sinirli ve kontrolsüz konuşmasıyla kısmen başarılı olsa da yeterli olamadı. Fakat Pazar günkü Şişli konuşması bence dört dörtlük bir propaganda söylevi idi. Doğan grubunu siyaseten dağıttı. Üstelik rakibi olan CHP’nin yerine siyaset dışı bir güç olan Doğan Grubunu yerleştirerek, CHP’yi de taca attı. Bunun kalıcı olacağını düşünüyorum. Zira yedi ay sonraki yerel seçimlere giderken bu kutuplaşmayı ve Doğan Grubu’nu “günah keçisi” yapmayı sürdürecektir. Bunu yaptırdığı araştırmalar da göstermektedir. Halkın bu konuda ezici bir şekilde Aydın Doğan’a karşı tepki gösterdiğini ve Başbakan’ı tuttuğunu hissediyorum. Hislerimden öte bildiğim bir şey de var: araştırmaya çok önem veren Başbakan ilk kavgadan sonra yaptırdığı ankette yüzde 70 destek almış. Zaten bu da ikinci ve üçüncü salvoları da izah ediyor.





“DOĞAN GRUBU ERDOĞAN’A SOPA GÖSTEREYİM DERKEN

YANLIŞLIKLA VURDU!”





TURKTIME: Geçmişte bir programınızda bizzat Aydın Doğan’la tartışarak, “Hükümetle Kartel Medyasının birbirine göbekten bağlı olduğunu”, pazarlık içinde olduklarını ve bu yüzden yazılan çizilenin gerçek sorunlar olmayacağını söylemiştiniz. Ama son günlerdeki gerilen ipler malum. Bu pazarlık bozuldu mu yoksa bu kavga da pazarlığın bir parçası mı?

ERHAN GÖKSEL: Türkiye’de her zaman Kartel Medyası hükümete göbeğinden bağlı olmuştur. Bu göbek bağında her hangi bir nedenle kırıklık olduğunda işler değişir. Kartel Medyası hükümete sopa göstermek istedi. Ama sopayı sallayalım derken, kontrolü yitirip istemeden de olsa sopayı Tayyip Bey’e vurdular. Bence de etik dışı bir iş yaptılar. Deniz Feneri davasında bir yığın rezalet olduğuna hiç kuşkum yok, üstelik en çok uğraşan üç kişiden birisi benim. Ayrıca iddialar ilerde mahkeme sonucunda daha geniş alana yayılabilir. Ama sadece birisinin ifadesindeki sadece bir cümleden dolayı -ki onda da Başbakan’ın adı değil, Başbakanlık ifadesi var- “Deniz Feneri Tayyip Bey’e uzandı” diye belden aşağı vurmaya kalkıldığı an ben olsam ben de kasıt ararım. Tayyip Bey’i iyi tanıyan ve izleyen birisi olarak söylüyorum; ramazanın da etkisiyle, halk tabiriyle Başbakan’ın da vitesi attı. Dedim ya; “Doğan grubu Tayyip Bey’e sopa göstereyim derken, yanlışlıkla vurdular. Tayyip Bey de Kasımpaşalı, cevabını verdi.



TURKTIME: Doğan-Erdoğan restleşmesini genel olarak değerlendirirseniz kim kazandı, kim kaybetti?

ERHAN GÖKSEL: Süreç bir Cumartesi günü başladı, ertesi hafta kısa bir nokta koyuldu gibi oldu. Ama ertesi gün, yani Pazar günü Başbakan’ın Şişli konuşmasıyla “amplitüdü” daha da arttı. Bana sorarsanız seçime kadar artarak ve azalarak devam edecek, yani hiç soğutulmayacak. Zira bu süreçte kamuoyunda hiç sevilmeyen bir gruba saldırdığı için Başbakan çok avantajlı. Aydın Doğan benim bu lafımı kabul etmeyecektir ama Türkiye’de kamuoyunun en büyük tepki duyduğu isim Aydın Doğan’dır. Tarhan Erdem’e gereksiz araştırmalar yapacağına bence kendisi ve grubu ile ilgili bir araştırma yaptırsın. Tayyip Bey bir siyasetçi olarak bu geçeği çok iyi biliyor ve kullanıyor. Eğer siz biriyle kavga ediyorsanız, ettiğiniz kişi mahallenin her gelene sopa göstereni ise mahalle sakinleri o kavgada sizi haksız görse bile siz çok avantajlı hale geçersiniz. Çünkü mahalleli öncelikli olarak devamlı sopa gösterenden kurtulmak ister. Türk toplumu neyin doğru neyin yanlış olduğunu görüyor. Türk Toplumu 2002’de bir karar verdi. Bitmiş tükenmiş siyaseti, Meclis’teki beş partiyi de baraj altı bıraktı. O gün için “yoksulluk ve yolsuzluğa karşı” görerek, Erdoğan’ı iktidara getirdi. Halk, bütün bu yoksulluk ve yolsuzluk düzenine Kartel Medyasının da göbekten bağlı olduğunu düşünüyordu.



“AKP’Yİ İKTİDARDA NE ANAYASA MAHKEMESİ NE DE ASKER İNDİREBİLİR… ANCAK YOLSUZLUK VE YOKSULLUK İNDİRİR!”





TURKTIME: Ama şimdi Ak Parti yolsuzlukla anılıyor hep…

ERHAN GÖKSEL: Şurada akıllar karışmasın; “yolsuzluk” olayları ortaya çıktıkça AKP uzun dönemde büyük yara alacak. Benim yine on yıldır söylediğim bir sözüm vardır. Başbakan dahil tüm siyasiler de bilirler: “Siyasette hangi vitesi kullanarak iktidara çıkarsanız, o vitesiniz atarsa da, onunla inersiniz iktidardan. AKP, 2002 de “yolsuzluk ve yoksulluk vitesi” ile iktidar oldu. AKP’yi de iktidardan ancak “yolsuzluk ve yoksulluk ” indirebilir. Ne Anayasa Mahkemesi ne Asker indiremez. Dolayısıyla AKP, bugünkü süreçte kısa dönem için büyük puan topladı. Ama kavganın özeti şudur: Tayyip bey ortaya bir zarf attı. 22 Temmuz Seçimi gecesi AKP’nin balkonundan yaptığı konuşmada; “Ben herkesin başbakanıyım” dedi. Pazar günü her ne kadar yine Aydın Doğan’a yüklendiyse de cumartesi günü yaptığı konuşmada da Aydın Doğan’a; “hatalarını düzeltirsen, sen de benim için herkesle eşit olursun” mesajı verdi. Bu bir zarftır. Kısaca Tayyip Bey, Aydın Doğan’a ölümü gösterdi. Aydın Doğan bu durumda “ya sıtmaya razı olacaktır, ya da ölümü göze alıp” çarpışacaktır. Bu arada Aydın Doğan’ın ilk cevabı çok, ama çok zayıftı imaj açısından. Kanal D’ de; banttan yayınlanan, canlı bile olmayan, küçücük bir odada, daracık bir köşede, sandalye üzerinde, ceketsiz, gömlek düğmeleri açık, ne dediği anlaşılmaz bir ses tonuyla çok zayıf bir görüntü verdi. Öyle ki, ne söylediği değil, görüntüsü öne çıktı ve mesajı kayboldu. Bir de Başbakan’a bakalım; kendinden emin, iddialı ve kitle önünde mesaj verdi. Birisinin güçlü imajı mesajı öne çıkardı; diğerinin olumsuz görüntüsü mesajı örttü.



TURKTIME: Peki Doğan Grubu gazeteleri nasıl götürdü süreci?

ERHAN GÖKSEL: Aydın Doğan için kendi gazete ve televizyonları “kendilerini savunmak” konusunda büyük bir iletişim zafiyeti gösterdiler. Diyorum ya; o yayına çevresindeki danışmanları nasıl izin verdi hala anlayabilmiş değilim. Başbakan’ın ikinci salvosundan sonra da alelacele hazırlanmış, büyük açıklarla dolu bir metni adeta resmi haber ajansı görüntüsüyle ekrandan akan yazıl ile geçtiler. Sanırım Aydın Doğan’ın yanında bu işleri bilen tek kişi yok. Tekrar altını çizeyim; nasıl böyle zayıf imaja izin verdiler. Hele Başbakan’la TV’ye çıkmak fikri hakikaten “haddini aşmak” değil de nedir? Doğan Grubu bu ülkeyi yönetmeye çok hevesli gözüküyor. Kendini bu ülkeyi yönetmeye aday görmeyen birisi böyle bir laf eder mi? Tayyip Bey de bunu hemen yakaladı. Zaten son yirmi yıldır halk arasında her yerde duyulan “medya ülkeyi yönetiyor” fısıltılarını ayakları üzerine oturttu.





“KAVGANIN ATEŞİ DÜŞECEK VE AK PARTİ YEREL SEÇİMLERE DİKENSİZ GÜL BAHÇESİNDE GİRECEK!”





TURKTIME: Havada uçan suçlamalar dönüp dolaşıp Hilton olayına geliyor. Kavga Hilton nedeniyle mi gerçekten?

ERHAN GÖKSEL: Bu işin Hilton oteli ile ilgili olduğunu söylemek abesle iştigaldir. Sen Hilton otelinde Doğan Grubu’na üç yıldır bire 2,25 emsal diye vermiyorsun; ama daha bir sene bile geçmeden yine Doğan’ın Mecidiyeköy gibi daha sıkışık bir coğrafyadaki Trump Towers Gökdeleni’ne 1’e 3 emsal veriyorsun.



TURKTIME: Yandaş medya denilen kesim boy boy Hilton haberleri yapıyor Aydın Doğan’a karşı. Peki bu Trump Towers olayını neden yazmadı hiçbiri?

ERHAN GÖKSEL: Yazamazlar. Çünkü burada AKP’ye çok yakın bir grubun, adını da söyleyelim; Taşyapı’nın, bu inşaatı kat karşılığı yüzde 50-50 yapması var. Belediye’den alınan 1’e 3 emsal için katkısı var mı? Özetle; Aydın Doğan ile Taşyapı firması yarı yarıya kat karşılığı anlaşıyorlar. Kadir Bey de imarı veriyor. Hangisi hangisinden daha temiz? Dolayısıyla Aydın doğan Başbakan’ın attığı zarfı görmek zorunda kalabilir. Elbette kavganın ateşi bir günde düşürülemez, ama yavaş yavaş düşürülebilir. Büyük ihtimal Yerel seçimlere AKP dikensiz gül bahçesine girer gibi gidebilir. Ama şunları da gözden kaçmamalı: Birincisi, yıl sonuna doğru veya 2009 başında çok büyük bir ekonomik kriz geliyor. İkinci olarak Türkiye dış politikada çuvallayacak. Üçüncüsü ve en önemlisi de Deniz Feneri olayı “AKP’nin Ergenekon’u” haline gelecek. Böyle bir durumda konjonktür AKP’nin aleyhine gelişirse; o zaman Aydın Doğan eline fırsat geçirir ve bu savaşta saldırıyı artırabilir, savaşa tekrar başlayabilir. Tabii ki; bu süreçte ayakta kalabilirse. Ben, bu süreçte olumsuz koşullar gelene veya gerçekleşene kadar ölmemek için, sıtmaya razı olup geri çekileceğine inanıyorum.





DOĞAN GRUBU SADECE MUHALEFET EDİNCE Mİ KÖTÜ OLUYOR?





TURKTIME: Herkes Aydın Doğan Grubu’na “tu-kaka” diyor. Ama Aydın Doğan birilerine iyi dediği zaman hoşlarına gidiyor. Objektif olarak bakarsak Aydın Doğan sadece muhalefet ettiği zaman mı kötü?

ERHAN GÖKSEL: Bu soru sizce doğru bir analizden mi kaynaklanıyor acaba? Halk bakış açısından bakalım bir kere. Tam bir ay önce, kapatma davasının hemen öncesi, Başbakanlığın resmi konutunda, Hürriyet’te yapılan bir röportaj yayınlandı. Başbakan sivil kıyafetle, bir elinde tespih çekerken, Ertuğrul Özkök ise o yaz sıcakları olmasına rağmen ve oturur haldeyken bile önü ilikli, elleri dizinde bir haldeydi. Yazılan ön yorumlara göre Tayyip Bey, “Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne taşıyacak çağın lideri”ydi. Ne oldu da bir ay geçmeden, Başbakan Aydın Doğan’a vurunca, kendi köşesinde, içinde başbakana adeta hakaret eden bir üslupla eleştirileri saydırmaya başladı?



TURKTIME: Ne Yani? Türkiye’nin kurtuluşu için Aydın Doğan Grubu yok olsun gibi bir sonuç mu çıkmalı?

ERHAN GÖKSEL: Bu mesele Doğan Grubu meselesi değil. Doğan Grubu’nun da içinde olduğu bir Kartel Medyası meselesi. Daha önce de demiştim; Türkiye’nin önünü birinci olarak Kartel Medyası, ikinci olarak İstanbul Burjuvazisi’nin Dükalığı, üçüncü olarak Siyasetçi tıkıyor. Üçüncüsü, yani Siyasetçi aslında bu üçü içinde en az kötü olanı. Siyasetçinin önünü Kartel Medyası tıkıyor. Çünkü kendi kirli çamaşırlarını ve Türk Burjuvazisi’nin menfaatlerini halka göstermeyip, halkın öne siyaseti “kötü” diye çıkarıyorlar. Dolayısıyla Türkiye Kartel Medyası’ndan kurtulmadan bir yere gidemez. AKP’ye Yandaş Medya, bir manşet attığı zaman kamuoyu onun “yandaş medya” olduğunu biliyor ve ona göre değerlendiriyor. Ama Kartel Medyası bugün karşı yarın yanında.

Benim bu ülke için en önemli tespitim şudur: “Türkiye’de medya 90’lardan itibaren bir güç haline gelmiştir. Ve bu güç haddini aşıp ülkeyi yönetmeye çalışmaktadır”. Bu nedenle bu ülkendeki bu medya, “hukuk tarafından denetlenmeli, siyasete müdahalesi engellenmeli” dir. “Siyasetin de aynı şekilde medyayı kontrol etmesi ve medya üzerinde baskı kurması önlenmeli” dir. Ülkenin çıkışı buradadır. Aksi takdirde hiçbir şey düzeltilemez.





TURKTIME: Bugün artık daha yüksek sesle konuşulmaya başlanan gıda bankacılığı vurgununu ilk siz ortaya çıkarmıştınız. Nasıl oldu da kimsenin görmediği bir detayı yakalayıp böyle bir ifşaatta bulundunuz?

ERHAN GÖKSEL: 22 Temmuz seçimleri öncesi AKP’nin seçim kampanyasında çok büyük miktarda “ayni yardım” yaptığını gördüm. Hesap yaptım, bu yardım neredeyse 15-20 milyar dolara yaklaşıyor. Partiye yapılan hazine yardımı ve bağışlarla bile olsa, ya da devlet kesesinden dağıtılsa, bu rakamın yarısının bile sağlanabilmesinin mümkün olmadığını düşündüm. Peki, bu kaynak nereden geliyor? İslamcı düşünceyi savunan fanatik zenginler bile olsa böyle servetleri bağışlayamazlar. Sonuçta Prof. Şükrü Kızılot hocanın önemli yardımlarıyla da yaptığım araştırmaların sonucunda gördüm ki; vergi usul kanununda 2004 ve 2005’te birkaç kez yapılan ufak değişikliklerle bu iş sağlanmış. Ülkede muhalefet de olmadığı için kimse de fark edememiş. Muhalefet ve Kartel Medyası da hala tam farkında değiller. Bugün Deniz Feneri yerine “Gıda Bankacılığı”nı Halka anlatsalar, AKP daha çok yıpranır.



TURKTIME: Bu sistem nasıl işliyor? Gıda bankacılığı kime ne avantaj sağlıyor?

ERHAN GÖKSEL: Burada yapılan şey şu; önce halka yardım eden sosyal yardım dernekleri yaygınlaştırıldı. Sonra kamuya yararlı dernek haline getirildiler. Eskiden Bakanlar Kurulu bu statüyü veriyorken, şimdi bu mevzuata göre kurulan her dernek otomatikman bu statüyü alıyor. Böylece Deniz Feneri gibi dernekleri halka yararlı dernek haline getirdiler. Onlarcası kuruldu. Deniz Feneri, bunlardan sadece birisi. Ardından da “Gıda Bankacılığı” yapan derneklere “yüzde yüz vergi muafiyeti” getirdiler. Örnek verirsek; TSK’nın Mehmetçik Vakfı’na 100 lira bağışta bulunursanız 5 lirasını, ama Deniz Feneri’ne bağışlarsanız tamamını, yani 100 liranın hepsini vergiden düşüyorsunuz. Daha da öte bir şey var; Deniz Feneri’ne 100 lira bağışta bulundunuz, sizin verginiz o yıl 50 lira ise; o zaman da kalan 50 lirayı bir yıl sonraki verginizden düşüyorsunuz. İşte seçim döneminde astronomik yardım almanın yolu. Yani devletin toplayacağı vergileri, Deniz Feneri gibi Gıda Bankacılığı yapan dernek ve vakıflara vererek, onların da bu fonlarla gıda yardımı yapmasıyla zincir kurulmuş oldu. Böylece de AKP’ye oy transferi sağlandı. Bu, siyasi bir projedir, AKP bunu bilinçli olarak destekledi. Ama asıl sorun, Tayyip Bey’in de göremediği, bu zincirin bazı halkaları içinde yer alan kişilerin ciddi bir biçimde zengin olmaları oldu. Zenginlik sadece bu fonların bir kısmını cebe atmakla gelmedi. Kimileri, özellikle bazı belediyelerin dağıttığı bu sosyal yardımların satın alındığı firmalar ve dağıtımını yapan aracılar da büyük yolsuzluklar yaptı.



“ERDOĞAN, İSTANBUL İÇİN NUMAN KURTULMUŞ’U DÜŞÜNÜYOR! AMA…”





TURKTIME: Yerel seçimler yaklaşıyor. Kadir Topbaş tekrar aday gösterilecek mi?

ERHAN GÖKSEL: Bence zor. İstanbul belediye başkanlığı Kadir Topbaş’ın döneminde çok zayıf imaj çizdi. Üstelik AKP Hükümeti ve şehrin eski belediye Başkanı olan Tayyip Bey’in de tüm desteğine rağmen çok zayıf düştü. İstanbul’da AKP oyları bir ölçüde diğer illere göre donmuştur. 2004’te AKP, her yerde patlama yaptı, İstanbul’da yüzde 42’de kaldı. CHP, geç bir tarihte ve yıpranmış bir aday çıkarmasına rağmen yüzde 30’dan fazla oy aldı. İstanbul’da oy oranı az görünse bile, rakamsal olarak her parti büyük miktarda oy almaktadır. İstanbul’da için özellikle muhafazakar seçmenden oy alacak iyi bir ismi olan “bağımsız bir aday” çıkarsa, CHP-MHP de desteklerse, AKP İstanbul’u kaybeder.



TURKTIME: Kimi düşünüyor peki Erdoğan?

ERHAN GÖKSEL: Tayyip Bey’in kafasından geçen bence Numan Kurtulmuş’tur. Saadet Partisi’nin başına Erbakan’ın geçirmeyi düşündüğü lider adayıdır. Numan Bey, Tayyip Bey’in geçmişten beri yakın arkadaşıdır. Başbakan, Numan Kurtulmuş’a 22 temmuz seçimlerinden önce hem milletvekilliği hem bakanlık teklif etti bildiğim kadarıyla. Ama Numan Bey Erbakan’a çok bağlı olduğu için kabul etmedi. Eğer SP’nin başına geçmezse bana göre bu sefer kabul eder.





“GÖKÇEK ANKARA İÇİN EN İYİ ADAY DEĞİL… AMA TURPUN BÜYÜĞÜ CEBİNDE!”





TURKTIME: Peki, Başbakan’ın Ankara için aklından geçen isim kim?

ERHAN GÖKSEL: Ankara Büyükşehir Belediye başkanlığını “kapatma davasındaki büyük çalışmalarıyla” Melih Gökçek garantilemiş gözüküyor. Bu arada rakibi Turgut Altınok’u da diskalifiye etti. Aslında Tayyip Bey, Melih Gökçek’i asla aday yapmak istemez. Ama turpun büyüğünün Gökçek’in heybesinde olduğuna eminim. Kamuoyu olarak görmeyeceğiz belki ama, seçimlere doğru Gökçek ile Başbakan arasında büyük bir savaş yaşanacaktır. Bana göre, sanılanın aksine Melih Gökçek Ankara’da “en iyi” aday da değil. Çok yıprandı. Adeta uçaklardaki metal yorgunluğu gibi. Çok uçan uçak yorulur ve düşer. İlk Belediye Başkanlığı olan Keçiören’i de sayarsak tam 4 kez Belediye Başkanı seçildi. Bir beşincisini kazanabilir mi; siyaseten zor. Ayrıca bir büyük yanlış daha yaptı. Oğlunu, Çankaya için öne attı ve bir hanedan görüntüsü ortaya çıkardı. Siyasette bunun tek bir örneği bile yoktur. Ankara Melih Gökçek’ten yoruldu. Hatta Türkiye yoruldu. Tayyip Bey de Gökçek’e siyasette hiç güvenmediği için, eğer fırsatını bulursa ekarte eder. Ama Gökçek, Türkiye’de gördüğüm en kıvrak siyasi zekaya sahiptir. Ne yapar, eder kendi adaylığını garanti altına alabilir de.



TURKTIME: Ama anketlerde Gökçek önde görünüyor?

ERHAN GÖKSEL: Tayyip beyin önündeki anketlerde yüksek görünmüyor. AKP’nin oyu Melih Gökçek’ten yüksek çıkıyor. Halbuki 2004’te Melih Bey, AKP’den on puandan fazla oy almıştı. Ama ortada sandık olmadığı için bunun bugün için çok anlamı olmayabilir. Demin İstanbul için bahsettiğim gibi muhafazakar seçmenden oy alabilecek iyi bir bağımsız adayı CHP-MHP desteklerse, Ankara’da Melih Gökçek çok daha kolay kaybeder.



TURKTIME: Böyle bir aday var mı?

ERHAN GÖKSEL: Mesela İstanbul’da Abdüllatif Şener gibi bir aday çıksa ve CHP-MHP aday çıkarmazsa bence seçimi alır. Aynı şey Ankara için de geçerli. İmaj olarak AKP’yi yenebilecek bir aday, AKP karşısına konumlanırsa, yani seçim adeta iki turlu seçim gibi kutuplaşırsa; AKP dışındaki seçmenler kendi partilerine değil, AKP karşıtı adaya oy verirler. Kesin gördüğüm bir şey var; gelecek seçimlerde büyük ihtimalle seçmen kutuplaşacak ve “düşmanımın düşmanı dostumdur” diye oy kullanacaklar. Bu seçim bir kutup seçimi olacak. Eğer kutuplaşmadan uzaklaşılan bir siyasi ortam gelişirse, AKP, oyları “siler-süpürür”; yüzde 50’leri rahatlıkla geçebilir. AKP, kutuplaşma ile alacağı oy limitine 22 Temmuz seçimlerinde ulaştı. Eğer kutuplaşma ortamı, siyasette yumuşamaya dönüşürse ve karşısına alternatif siyaset çıkmazsa –ki bence bu olasılık sıfıra yakın- AKP ezer ve geçer.



“ANKARA’DA GÖKÇEK’İN KARŞISINDA DEĞİL, AK PARTİ’NİN KARŞISINDA ADAY YOK!”





TURKTIME: Sol partiler Ankara’da Gökçek’e karşı ortak aday çıkarma konusunda kafa yoruyorlar. Bu durum Gökçek’in tabanda çok güçlü olduğunun bir emaresi olarak kabul edilebilir mi?

ERHAN GÖKSEL: Bu durum daha çok AKP’nin çok güçlü olmasıyla ilgili. Gökçek olmasa da durum bu. 2004 seçimlerinde Gökçek’i Tayyip Bey aday yapmayacaktı. Ama kendi araştırmaları aday olmazsa ve bağımsız seçime girerse, oylar bölünür ve aradan CHP çıkar diye görünüyordu. Tayyip Bey bu durumu göze alamadı. Aynı durum Adana’da Aytaç Durak için de geçerliydi. Ancak şu an için Gökçek’in değil, AKP’nin karşısında aday yok. AKP, 2004 yılında Ankara’da yüzde 40 civarında oy alıyordu. Şimdi yüzde 47’in üstünde alıyor.



TURKTIME: Gökçek ile aranızın iyi olmadığı söyleniyor. Şu an görüşüyor musunuz?

ERHAN GÖKSEL: Küs değilim ama uzun süredir hiç görüşmüyorum. Sadece son üç yıl içinde üç televizyon programında, sanırım bir kez de başka bir ortamda görüştük.



TURKTIME: Gökçek’e yaptığınız eleştirilerde aranızdaki soğukluğun etkisi var mı?

ERHAN GÖKSEL: Her insanın duygusal yanları vardır. 2000 yılına kadar yıllardır profesyonel olarak danışmanlık yaptığım, aynı zamanda solcu olup, hep sağ liderlerle çalıştığım için, bu bana empati yapmayı ve objektif olmayı öğretti. Kimseye kızgınlık duymuyorum, Gökçek ile de küslük yok aramızda. Ben bilgiye dayalı olarak eleştiriyorum. Eskiden ezilen yoksul halka yönelik politikalarını açıkça destekledim.





“81 İLİN 80’İNİN HAKKINI ANKARA BELEDİYESİ KULLANIYOR!”





TURKTIME: Şimdi neden desteklemiyorsunuz?

ERHAN GÖKSEL: Şimdi iş çok farklı bir boyuta geldi. Melih Bey’in şehircilik anlayışını mı ele alayım, yoksa Ankara’nın tükettiği tüm Türkiye’nin hakkı olan paraları mı? Türkiye’deki 81 ilinin 80’ninin hakkını maalesef Ankara belediyesi kullanıyor. Başbakan da bu çarka teslim. Akıl sır almayacak borçlar yaratıldı. Türkiye her sokağa, her kavşağa bir alt geçit yapacak kadar zengin değil. İnsanların işi yok. Halkın geleceği yok. Yapılan alt geçitler yerine, bu ülkede sağlık ve eğitime yatırım yapılsa; geleceğin alt yapısını oluşturacak projelere yatırım yapılsa, çağı yakalarız, Avrupa ülkesi oluruz. Öyle palavra hamasetle, rakamlarla oynayarak AB ülkesi olunmaz.



TURKTIME: Hiç mi bir şey yapmıyor yani?

ERHAN GÖKSEL: Neden Ümitköy’e giden metro inşaatı ile ilgili bir tek kazık çakılmıyor? Ümitköy metrosu 6 yıldır duruyor. Ümitköy’e kadar toprağın üstü boş. Üstten 300 milyon dolara tramvay gidebilir. Neden yerin altına soktunuz? Neden 4 milyar dolar yatırdınız? Neden mi bunu yapıyorlar? Çünkü rakam büyüdükçe birileri zengin oluyor. Ben bunları gördükçe nasıl eleştirmeyeyim. Arabası olanların tabi ki çok hoşuna gidecek; ama sen bu ülkede çocukların iyi yaşasın istiyorsan, evine 20 dakika geç gideceksin. İncek-Ahlatlıbel’ de zengin villaları var. TED Koleji’nden Gölbaşı’na giden yolda ucu bucağı olmayan, altı şerit, orta refüjü yapılmış, çimleri sulanmış, elektrik direkleri dikilmiş, kaldırımları tam caddelere Kızılay’da yok, Çankaya’da yok. Bu alakasız gibi görünen yolların her iki yanında, sağında ve solunda tek bir bina görmüyorsunuz. Yolda evler yok. Bu yolların geçtiği arsalar kimin? İşin yolsuzluk, usulsüzlük boyutunu bir tarafa bırakın, sadece bu şehir planlarından dolayı Batı’da olsa adamı hapse atarlar. Bu ülkenin bir numaralı sorunu trafik değildir. Bir numaralı sorun halkın çocuklarının geleceğidir. Halkın aş ve iş sorunudur. Ben bunlara tepki gösteriyorum. Beni sinirlendiren de bunlar. Ben bu anlayıştan kurtulmazsak bir yere gidemeyeceğimize inanıyorum.

Özetle; Türkiye önünü gören liderlere ihtiyaç duyuyor. Ama yok. Dünya’da ne olup bittiğini anlamaya bilgisi bile olmayan adamlar mı bu ülkeyi yönetecek? Çok eleştirdiğim yanı oldu; ama Turgut Özal bu ülkeye gelmeseydi, bu ülke bugün Afganistan’dı.



“ANAYASA MAHKEMESİ AKP’Yİ KAPATMADI AMA YEREL SEÇİMLER CHP’Yİ KAPATABİLİR!”



TURKTIME: Son iki seçime bakıldığında Ak Parti’nin yükselen bir trende sahip olduğunu görüyoruz. Bu trend bu seçimlerde de devam eder mi?

ERHAN GÖKSEL: Son seçimde AKP’nin oyu yüzde 47, 2004’de de yüzde 41’di. Mesele de burada zaten; gelecek yerel seçimlerde bu trend aşağı mı inecek yukarı mı çıkacak. Mesela 1994’te Karayalçın’ı Gökçek durdurur imajı yerleşti. Hatırlatalım; o tarihte asıl SHP adayı Korel Göymen’di; Murat Karayalçın, Erdal İnönü’nün yerine SHP Genel Başkanı olmuştu. Ancak imaj yarışı Karayalçın ile Gökçek arasındaydı. Beşinci sırada olan Refah Partisi adayı, kendisinin önünde olan partileri geçerek neredeyse tüm sağ oyları; daha doğrusu Karayalçın’ a karşı olan tüm oyları alarak, Gökçek başkan oldu. AKP’nin elbette büyük bir oyu var. Ama onun dışındaki kesimler umutsuz. Güvendikleri partilerden hüsrana uğramışlar. Ama bir ışık bulabilirlerse, kolayca o noktada ittifakları kafalarında yaparak birleşirler.



TURKTIME: Yaklaşan yere seçimlerin genel bir fotoğrafını çekebilir misiniz?

ERHAN GÖKSEL: Yerel seçimlerle ilgili, çok iyi bildiğim bir şey var. Genel seçimlerde AKP’ye kitleler halinde oy veren Kürt seçmen, yerel seçimde ne olursa olsun kendi adaylarına oy verecek. AKP, bölgedeki belediye başkanlıklarının hepsini alacağını sanıyor. Ama ben tam tersi bir durumu gözlüyorum. Önümüzdeki seçimlerde çok önemli bir şey daha olacak. “İaneyle oy almak” süreci bitti. Halk biliyor ki bundan sonra “kim gelirse gelsin”, kazanılmış hak gibi “bana bedava kömürümü, yiyeceğimi verecek” diye düşünüyor. Bu olay artık bir ayrıcalıktan çıktı. Ekonomi de kötü olduğu için yeni ilave edilecek “ekstra ianeler” in dağıtılması artık imkansız. O zaman, AKP, 2004 ve özellikle 2007 seçimlerine giderken ianelerden aldığı “büyük oyu” bu yerel seçimlerden alması zor görünüyor. Yerel seçimlerle ilgili analizlerimin ayrı bir senaryosu daha var. Belki de bu senaryo asıl büyük senaryo. Önce anlattığım senaryo ile de paradoksal olarak çelişiyor gözükebilir. Ancak çelişki benim analizimde değil; “siyasetin gelecekte izleyeceği politikalar” dan dolayı. Önümüzdeki seçimlerde AKP’nin belediye başkanlıklarını silme kazanabilmesi de mümkün. 2004 ve 2007’den daha düşük oylarla da olsa bütün illeri alabilir. Güneydoğu’daki DTP’ nin yoğun olduğu yerlerin dışında bütün belediyeleri alabilir. Türkiye siyasetinde bir dönüşüm olacaksa AKP’nin yerel seçimlerde tulum çıkarmasıyla olabilir. Anayasa Mahkemesi AKP’yi kapatmadı ama yerel seçimler CHP’yi kapatabilir. Eğer AKP eski oylarında gerilerken, küçük partilere doğru yayılma olur ve bu arada CHP-MHP gerilerse, daha az oyla bile AKP, tüm belediyeleri adeta siler-süpürür. Mesut Yılmaz, Abdüllatif Şener, kendi adına olmasa bile Süleyman Demirel gibi siyasetin ağır topları yerel seçimlerin ertesi gününü bekliyor. Eğer AKP belediyelerin büyük çoğunluğunu alsa bile şayet yüzde 47 çıtasının altından geçerse; bu arada bir veya iki büyük şehri de kaybederse -ki bağımsız aday mantığı başarılı olabilir- AKP’de çöküş süreci başlar.





“TÜRKİYE’DE TURUNCU DEVRİM YAPILIYOR, BÜTÜN SİSTEM DEĞİŞECEK!”





TURKTIME: Sizinle 30 Haziran’da yaptığımız röportajın manşeti; “ABD Gülen’in ve Erdoğan’ın ipini çekti. İkisini de yok edecekler” şeklindeydi. Ama geçen zamanda Erdoğan da Gülen de olduğu yerde duruyor. Bu tez çöktü mü, yoksa hala aynı takvim işliyor mu?

ERHAN GÖKSEL: Bir kere şunu belirteyim, yanlış anlaşılmasın. Yok etmekten kastım, bir benzetme; siyasi anlamda yok edecekler anlamında kullandım bu sözleri. Bu sözleri daha Temmuz başında, yani iki ay önce söyledim. Bir ülke tarihinde, olaylar bu kadar kısa zamanda gerçekleşebilir mi? Bir-iki yıllık bir dönem için söyledim, hala da aynı görüşteyim. Gülen konusunda bazı değişiklikleri bu vesileyle açıklamama izin verin. Temmuz başında Sayın Gülen’ in ağzından yapılan açıklamalar Gülen’ de yeni ve büyük bir değişikliğin meydana geldiğinin adeta manifestosuydu. Örneğin ABD’de oturma izni tekrar verildi. Yüksek Mahkeme Gülen için ret cevabı vermişken -ki Amerika tarihinde olmayan bir şey oldu- Mahkeme 15 gün sonra karar değiştirdi. Böyle bir şey olmaz Amerika’da. Bunu iyi yorumlamak gerekir.



TURKTIME: Peki Erdoğan?

ERHAN GÖKSEL: Erdoğan için söylediğim sözler, hala geçerli. Temel analizim şu: Türkiye’de bütün sistemi değiştirecek bir Turuncu devrim yapılıyor. Türkiye’deki bütün milli unsurlar bu süreçte tasfiye edilecek. Bu arada kimi kirli bir yığın adam yok edilecek. En önemlisi 1797 faili meçhul cinayetin sorumluları da hesap verecek. Birçok kişi gidecek. Bu arada AKP de adeta kirli çamaşırlarla beyaz çamaşırları aynı anda yıkayan ev sahipleri gibi, çamaşır makinesine AKP’ye karşı olan siyasi güç odaklarını atıyor. Bütün bunlara rağmen özetle söylüyorum, ülkedeki önemli “operasyonlar” Türkiye’den yönetilmiyor. Merkez üs dışarıda.



“DIŞ GÜÇLERİN ERDOĞAN’A KARŞI YENİ ÇÖZÜM ODAĞI: GÜLEN CEMAATİ-GÜL İTTİFAKI”





TURKTIME: Ama Ak Parti’nin dış güçlerle çok iyi ilişkiler içinde olduğu söyleniyor hep. Böyle bir yapıyı neden tasfiye etsinler ki?

ERHAN GÖKSEL: 1 Mart Tezkeresi’nde herkesin sandığının aksine; Amerikalılar, faturayı AKP’ye çıkarmadılar. MGK’da karar alınmadığı için AKP’ye değil orduya çıkarmışlardır faturayı. ABD bu süreçte , AKP ile adeta “idare-i maslahat” etti. Böyle bir noktada şimdi Türkiye’de “Kapatma Davası” sürecinden bu yana gelişen yeni süreçte; “T.C.’nin yeniden yapılandırılacağı bir turuncu devrime doğru” farklı bir şekilde gidildiğini; Lozan’ın sınırlarının bile değiştirileceğine inanıyorum. Türk Devletinin Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt Devleti’ni kabul etmeye zorlanacağını; özetle Amerikalılar’ın dediği gibi “Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin” kurulacağını hissediyorum. Hem de maalesef Türkiye’ye rağmen, Türkiye’deki tüm “Milli Unsurlar” ı tasfiye ederek. Buna bir aylık değil, bir yıllık da değil, önümüzdeki 8–10 yıllık bir projeksiyondan bakarak söylüyorum. Buradaki kritik nokta şu: Şu anda Türkiye’yi bir çeşit ılımlı İslam modeline uygun gören Amerika, bunu yaparken net olarak “politikalarım şudur” diyemiyor. Yaşadığımız süreç ABD yeni politikalarını, politika arayışını sürdürüyor. AKP de bu yüzden yaşıyor, yaşamaya devam ediyor. Amerika bu politika arayışını tamamladığında AKP’nin de devrini kapatmış olacak. Eğer ekonomi kapatmazsa; ben Tayip Erdoğan’ın bu işi bir-iki yıl sonraya sürdürebileceğini zannetmiyorum. Zaten İslamcı seslerin en önemlilerinden Mehmet Şevki Eygi’ nin yazdığı gibi, AKP’nin karşısındaki, yani Tayyip Erdoğan’ın karşısında ki en büyük çözüm odağı olarak şimdilik görünürde, “Fetullah Gülen Cemaati - Abdullah Gül İttifakı” gibi bir “ara süreç” de olabilir.



TURKTIME: İlker Başbuğ’dan sonra Paşalar da ziyaret edildi ve “Ergenekon acaba karartılacak mı?” gibi bir soru oluştu. Başbuğ dönemi Ergenekon sürecini değiştirir mi?

ERHAN GÖKSEL: Hayır, hiçbir şekilde değiştirmez. Ben Ergenekon soruşturmasının daha da güçlenerek devam edeceğine inanıyorum. Bu konuda ordunun içinden de bazı kesimlerinde ordunun içindeki bağırsakların temizlenmesine yeşil ışık yaktığını biliyorum. Bence TSK’nın mesajı, bu operasyondaki kirli çamaşırların içine siyaseten karıştırılmak istenen beyaz çamaşırlara dikkat çekmek içindi.





“GÜL’ÜN ERMENİSTAN ZİYARETİ ABESLE İŞTİGALDİ!”





TURKTIME: Gül’ün Ermenistan ziyaretini bir kesim alkışlarken bir kesim neredeyse vatana ihanet olarak gördü. Sizin bu adıma bakışınız nedir? Ve Müesses Nizam sizce buna ne diyor?

ERHAN GÖKSEL: Bence ikisi de yanlış. İki yanlış, bir doğru etmez. Türkiye bir bölgesel güç olacaksa; Ermenistan’ı tanımalı ve onu koltuğunun altına almalı ve bu sorunları çözmelidir. Ermenistan’ı yönetebilmelidir. Bunu yapmanın en temel şartlarından biri orayla ticari ilişkimiz olmasıdır. Ermenistan kapalı bir toplumdur, denizle bağı yoktur; sıraladığım bütün bu bağlarla siz onu elinizde tutmalısınız. Siz onu kendinize pazar yapıyorsanız, o zaman onu elinizde tutarsınız. Ama siz, bu günkü atmosferde Karabağ sorunu ortadayken Azerbaycan ve Türki Cumhuriyetler, Türkiye için bin kat daha önemliyken bu plansızlık tam bir fiyaskodur. Azerbaycan’ı ve bu ilişkileri izleyen diğer Türki Cumhuriyetleri hazırlamadan, adeta rencide ederek, sırf iç siyasetteki üç-beş dönek solcu geçinen tayfayı memnun etmek ve medyada piar yapmak için, bir maç vesilesiyle gitmek; özetle, böyle bir girişimin maça dayandırılması kelimenin tam anlamı ile abesle iştigaldir.



TURKTIME: Biz bilmiyoruz ama kapalı kapılar arkasında böyle bir hazırlık yapılmış olamaz mı?

ERHAN GÖKSEL: Ben devletin içinde ne varsa bilen bir adamım. Öyle bir hazırlığımız yok. Koskoca Türkiye’de 20 senedir Ermenice bilen bir tane diplomat yoktu. Özal zamanından beri Ermeni arşivlerini açalım diyorlardı. Ben o zaman Genelkurmay Başkanı’na; “bir tane Ermenice bilen diplomatınız var mı ki, Ermenilerle karşılıklı arşiv açacaksınız” diye sorunca projeden vazgeçildi. Türkiye’nin maalesef bu konularda hiçbir politikası yok, en azından 1990’lardan beri. Ayrıca sadece bu mu sorun. Yeri gelmişken sıcak olaylara da değineyim: Rusya, dünyada en son blöf yapılacak toplumdur. ABD’ye bile yaparsınız, ama Rusya’ya yapamazsınız. Kendi kültüründe “RusRuleti” diye bir oyun olan; yani kendi hayatını ortaya koyarak rakibiyle sırasıyla kafalarına tek kurşun koyduğu tabancayı dayayıp ateş eden ve rakibi patlayan tabanca ile ölürse, ortaya konan kumar parasını kazanan bir oyunun oynandığı bir topluma mı blöf yapacaksınız? Ruslar, yani ölümüne kumar oynayan bir toplum blöfün ne olduğunu bilmez. Buradaki kritik nokta şudur. Siz Rusları Gürcistan’la kızdırırsanız, onlar da Ermenistan’a yeşil ışık yakıp Karabağ’ı ilhak ederse; zaten ABD uydusu olma yolunda olan Ermenistan’ı kim tutacak? Yahudiler’ den sonra en büyük mali gücü barındıran ABD mi?



TURKTIME: Türkiye’nin son dönem dış politikası ile ilgili iki taban tabana zıt görüş var. Son dönemde çok etkin bir politika izlendiği de söyleniyor, tamamen teslimiyetçi ve acemi bir politika güdüldüğü de. Sizce dış politikayı nasıl götürüyor hükümet?

ERHAN GÖKSEL: Dış politika “düşmanımın düşmanı, dostumdur” siyaseti üzerine kuruludur. Bunu anlamayan devlet, dış politikada başarılı olamaz. Malezya’dan başka dünyanın hiçbir yerini bilmeyen; evreni iki-üç Arap ülkesi ile sınırlı olan Başbakan’ın Dış Politika Danışmanı mı Türkiye’nin dış politikasını yönetecek? Sadece sorun Hükümette mi? Kerkük meselesini, Kıbrıs’taki gelişmeleri, yeni kurulan dünya düzenini, İran meselesini anlamayan bir Müesses Nizam mı Türkiye’nin dış politikasını belirleyecek? Biz çocukken kağıttan gemi yapardık, suyun akıntısı nereye giderse gemi oraya giderdi. Türkiye akıntıda giden bir gemi gibi savruluyor. Bu ülkede dış politika öngörüsü mü var?

Bu ülkenin dış politikasının zavallılığına kanıt mı arıyorsunuz: Güniz sokakta, Kafkas bölgesindeki bütün aktörleri şahsen tanıyan Süleyman Demirel gibi bir adam otururken, bu ülkenin bilgisiz ve umarsız dış politika bürokratlarının, hükümetin aklına bile gelmiyor ki; o ne düşünüyor. O olsaydı ne yapardı? Bu soruları Demirel’e bir kez bile sormayı, ondan fikir almayı akıllarına bile getiremiyorlar. Ne oluyor bu Kafkaslar’da diye çağırsalar kalkar ayaklarına da gider anlatır. Demirel’i seversiniz sevmezsiniz. Ama o coğrafyanın yeniden kurulmasında bizzat işin içinde olan on kişiden biriydi duvar yıkılırken. Ona ve onun gibi deneyimli ve yetişmiş insanlara bir şey sormayacaksınız, sonra da biz dış politika yapacağız diyeceksin.





“BÜYÜKANIT DÖNEMİNDE MÜESSES NİZAM MAALESEF DAĞILDI TSK’NIN FONKSİYONU KALMADI!”





TURKTIME: Müesses Nizam çökünce devletin ortak aklı da kayboldu o zaman öyle mi?

ERHAN GÖKSEL: Evet… Kurumsal olarak çökmüştür Müesses Nizam. Kirlilik de diz boyudur Müesses Nizam’da. Siyasetteki kirliliğin kat be katı Müesses Nizam’da oluşmuştur son yıllarda. Müesses Nizam, en önemli dayanağı olan yetişmiş kadrolara sahipken, yönetiminde büyük zaaflar oluşmuştur. Şimdi bir umudum var. İlker Başbuğ Paşa, Genelkurmay Başkanı olarak son derece bilinçli, dirayetli ve bilgili bir adam. Yaşar Büyükanıt döneminde Müesses Nizam maalesef dağılmıştır. Ben bunu daha önce de bir çok programımda ve röportajımda söyledim. Büyükanıt emekli oldu diye arkasından konuşuyorum sanılmasın. Bir ülkenin ordusunun komutanı olacaksınız, holigan gibi Fenerbahçe maçlarına gidecek, özel türbinlerde oturacaksınız, o da yetmedi düğünlerde göbek atacaksınız, basınla televoleci gibi ayak üstü devletin en hassas konularını konuşacaksınız… Bunları ancak işi olmayan bir genelkurmay başkanı yapar. Çünkü TSK’nın fonksiyonu kalmadı.



TURKTIME: Neden kalmadı?

ERHAN GÖKSEL: Sen küreselleşme adı altında ülkenin gümrüklerini kaldırmışsın. Ülkenin sınırlarının bir önemi kalmamış. Sınırlarının güvenliği de delinmiş, ülkede yaşayan vatandaşların da ordusundan “kendisini koruması için” bir talebi kalmamış. Ülkenin bankalarının yüzde 44’ü yabancılara satılmış. Sigorta şirketlerinin yüzde 80’den fazlası yabancılara geçmiş. Borsanın yüzde 83’ü yabancıların olmuş. Ülkede kullanılan kredilerin yüzde 76’sı yabancılar verir hale gelmiş. Ülkede satmadık stratejik yer, stratejik kurum kalmamış. Halkın da ülkenin güvenliğini sağlamak için ordudan bir talebi kalmamış. Ordusu haftada 20-25 şehit verir hale gelmiş. Ama kimsenin umurunda değil. Siyasetin ve siyasetçinin de ülkesi adına bir talebi kalmamış. Ordu, fonksiyonunu yitirmiş. Ordu fonksiyonunu yitirirse, elbette Yaşar Büyükanıt da gider kokteyllerde gezer, devletin en önemli konularını televoleciler gibi ayak üstü herkesle konuşur.





“DENİZ FENERİ’Nİ AK PARTİ’NİN ERGENEKON’U HALİNE MESUT YILMAZ GETİRDİ!”





TURKTIME: Mumcu gidiyor, Anavatan’da tekrar Mesut Yılmaz sesleri gelmeye başladı. Anavatan hangi gelişmelere gebe?

ERHAN GÖKSEL: Türkiye’de uzun vadede siyasette her şey olabilir. Kısa dönemde Mesut Bey’in kendi adına şansı yok. Ama bir parti oluşturma, bir kişinin arkasında durma, bir proje desteklemek açısından Mesut Bey’in her zaman dikkate alınması gerekir. Çünkü Mesut Bey demek; bölgedeki “en büyük iki ülkenin desteği” demek. Mesut Bey demek; Almanya-Rusya politikalarının müttefiki olmak demek. Mesut Bey’i hesaba katmadan Türkiye’de “yeni siyaset hesapları yapanların” hesabı Bağdat’tan dönebilir. Mesut Bey bugün kamuoyunda kendi adına çok bir şey yapamaz, ama bir şeylere engel olmak açısından çok büyük şeyler yapabilir. Benim duyumlarıma göre, Deniz Feneri’ni AKP’nin Ergenekon’u haline getiren de Mesut Yılmaz oluyor. Siyasete çıkarak bu kısa dönemde bir şey yapacağını zannetmiyorum. Ama Anavatan’da birini destekleyebilir. Bu dönemde ANAP’ın başına geçerse hata yapar diye düşünüyorum. Uzun dönemde bu her şey olabilir. Özetle; Mesut Bey’in siyasette herhangi bir yere desteğinin etkisi on ise; karşı tarafa zararının bin olacağından hiç kuşkunuz olmasın. Bu konuda Türkiye’de kimse Mesut Yılmaz’ın eline su dökemez.













VE ERHAN GÖKSEL SORUYOR…





Erhan Göksel’in yakın dost ve arkadaşları ile Devletin, Yargının, Siyasetin önemli isimlerine çektiği “ÖZEL” SMS mesajlarından derlediklerimiz....



DENİZ FENERİ DAVASI KARARI AÇIKLANMADAN 3 GÜN ÖNCE ATTIĞI MESAJLAR:

Bu hafta Almanya’da kararı açıklanacak olan Deniz Feneri davasında, kararın yazılmaya başlandığı ve M. Gürhan’ın 5; diğerlerinin 3’er yıl hapis alacağı doğru mu?
Davadan anlaşılmıştır ki; Deniz Feneri’ne verilen zekatların yerine gittiği kuşkuludur. Müslümanların zekat borçlarının ödenmesinde kuşku doğmuştur.
Zekat veren Müslüman için tıpkı oruç ve namazda olduğu gibi kuşku olduğunda nasıl yenileniyorsa, zekatın da yenilenmesi gerekmektedir.
Zekat olarak Deniz Feneri aracılığı ile fakirler için ödenen paraların , kuşku doğduğu için müminlerin fakirlere yeniden ödemesi gerekir mi?


Almanya’da yaşayan yurttaşlarımız İslamın beş büyük farzından birisi olan “Zekatı”; yani zenginin fakire borcunu Deniz Feneri Derneğine vermiştir.
SON HAFTA MESAJLARI (12-15 Eylül 2008 arası)







· Erdoğan’ın bugünkü (14/09/08) Şişli konuşmasının Aydın Doğan polemiği ile ilgili olan kısmı daha öncekilere nazaran dört dörtlük propogandif vuruşunu kitaplarından aldığı ünlü iletişim Hocası kim?



· Erdoğan’ın bugünkü Şişli konuşmasında ilham aldığı “Medya Türkiye’ye Düşman Yetiştiriyor” ve “Medyaya Düşman Yetiştiriyorum” kitaplarını yazan prof. kim?



· Emekli Yaşar Büyükanıt Paşa kendisini hayır işlerine vakfedecekmiş. İnşallah vakıf faaliyetleri Türkiye’yi aydınlatır; “Okyanus Feneri” olup ışığı başka sahillere vurmaz.



·Türkiye’de, son on yılda batan bazı büyük iş adamlarının batma nedeninin, maktülden aldıkları uzun vadeli borçların ünlü örgüt tarafından vade öncesi tahsilinin rolü var mı?



·Bir Devlet’in Türkiye’de öldürülen Tefecisi’nin , Türkiye’de faize verdiği 17 milyar doların, o ülkenin ünlü “Örgütü” tarafından tamamen tahsil edildiğini bilen var mı?



·ABD’de bulunduğu sürede CIA’nin “Guam” adasında 2 ay geçiren Başbakan’ın maiyetindeki memur kim?



· Bu hafta Anadolu’nun bir çok kentinde Kartel’in gazetelerinin hızla tiraj kaybettiği bazı illerde dağıtıldığı halde bayilerin raflara koymaya korktuğu doğru mu?



·Ali Babacan’ın yerine geçemeyeceğini anlayınca, yabancı elçiliklere ve basın nezdinde AB müzakereciliği ayrı olmalı diye lobi yapmaya başlayan AKP Genel Başkan Yardımcısı kim?



Ülkenin biri ile İsrail arasında Askeri ihalede, o ülkenin kasasından çıkan para ile İsrail’e giren para arasında 150 milyon dolar fark olduğunu biliyor musunuz?



· Geçmişte ülkenin birinde aynı Askeri ihalede MSB Müsteşarı olarak daha sonra da KKK Kurmay Başkanı olarak iki ayrı görevle imza atan kim?



· Aydın Doğan’a “yerin kulağı var, duyuyoruz” diyen Başbakan, acaba bilinçaltı olarak “dinlendiğini” mi ifade etti.



· Erdoğan’ın “karasal yayın hakkı istiyor” diye topa tuttuğu Kanalı uçurumun eşiğine getiren iş bitirici gazeteci kim?



· Kartel medyasının has adamı iken Erdoğan’ın Aydın Doğan’a saldırmasını, kendini kaybederek hararetle alkışlarken kameralara yakalanan AKP Genel Başkan Yardımcısı kim?



· İngiltere’de dil okulunda eğitim görürken, sınavda “içinde Tanrı geçen örnek bir cümle kur” dendiğinde, “Babam Türkiye’nin Tanrısıdır” cümlesini kuran büyük patronun çocuğu kim?



· Bir Ulusalcı gazetenin yazarı ve eski yöneticisi olan ve bugün 28 Şubat sürecinde ürünleri TSK kantinlerine sokulmayan bir gruba ait kuruluşta yönetim kurulu üyesi olan kim?



· Eski Ulusalcı kanalda AKP karşıtı program yapan ve bugün emekli olarak, bir İslamcı holdingin yönetim kurulunda görev yapan dört yıldızlı komutan kim?



· AKP’nin iktidar olmasının öncesinde “Türkiye’nin En Büyük Grubu”nu siyasi ilişkileri ile çelme takarak TMSF’nin kucağına düşüren Büyük Patron kim? Taşeronu kim?



· Aydın Doğan’a “hükümette her işi bitiririm” diyen, Başbakan’a her zaman ulaştığı kanal kapanan ve bu nedenle de önüne geleni aramaya başlayan grup yöneticisi kim?



· Frankfurt Darbesi öncesinde Çukurova Grubu’nun önünü kesme karşılığında yapılan Ankara Müdahalesi’nin karşılığında siyasete “Biat Eden” medya patronu kim?



· Hükümetin mayın temizleme ihalesini Amerikan Raytheon firması ile bağlamaya çalışan ve temsilcilik üstlenen yakın çevredeki iş bitirici kim?



· TSK’ nın 300 milyon dolarlık mayın temizleme işini TSK’ dan alarak ihaleyi kendi elinde tutan Bakan kim?



· Doğan Grubu ile Başbakan arasında ilişki sağlayan iş takipçisi gazeteci, yerini sağlamlaştırmak için Başbakan’a “insider information” servisi yaptığı doğru mu?



· Başbakan’ın, önceden maiyetindeyken yanından uzaklaştırdığı hangi bürokrat şimdi Türkbükü’ nden villa alıp denize 20 metre yat alıp, önüne de Mercedes araba çektirdi ?



· Türkiye’de Turuncu Devrimi gerçekleştirme yolunda hızla ilerleyen “Operasyon”; hazırlamakta olan 8. ve 9. saldırıyı hangi siyasi odaklara yapacak?





· Büyük bir siyasi gücü olan bir Başkan tarafından, 25 milyon dolarla rotasını değiştirmeye ikna edilen “Yüksek Konsey Üyesi” kim? Başkan kim?



· “Cemaatin İstihbaratçıları” tarafından Ankara’da bir otelde kaydedilerek “malum karar” öncesi baskı altına alınan Yüksek Konsey Üyesi kim?



· Davadaki “Yüksek” katkılarıyla yerel seçimlerde adaylığını garantileyen “Başkan” kim?



· “Müesses Nizam”ın eski güçlerinden kimin eşi, istanbul’daki ünlü bir pastaneden hediye olarak yaptırdığı yüz adet çukulatayı altın zincirle paketletti?



· Erdoğan - Doğan Hilton’da 2.25 emsal için kavga ederken; neden Doğan’ın Trump Tower gökdeleni için 1’den 3 emsale çıkarken kavga etmediler?



· Doğan’ın Trump Tower gökdelinin inşaatını yüzde 50 payla kat karşılığı yapan ve imarı 3 emsal olarak geçiren Başbakan’ın yakın çevresindeki inşaat firması hangisi?



· Trump Tower gökdelenin metrakare fiyatı 5000 dolar civarında olduğu halde, 60’dan fazla yerin satıldığı iddiası doğru mu?



· “Sola (!) Gönül Veren” arkadaşlarımıza duyurulur; Başbakan Erdoğan, Aydın Doğan’ın Hilton oteli işi için “solcu (!)” lider adayı Mustafa Sarıgül’ ün iş takipçiliği yaptığını açıkladı.



· Akif Beki’nin bugünkü (12/09/08) Birgün gazetesinde yayınlanan Deniz Feneri ve Zahit Akman ortaklık belgesi doğruysa, AKP’nin Ergenekon süreci başlayacak mı?



· Bir ülkede, askeri ihalede 150 milyon dolarlık farkı iktidara karşı ülkeyi korumak için özel fonlarda tutan, ancak bugün ülkeyi parmaklıklar arkasından izleyen kim?





· Cemaatin İstihbaratçıları tarafından bir otelde Rus bir bayanla ilişkisi kaydedilerek rehine alınan ve Başbakan’ın dibini oyan Danışmanı kim?



· Eski bir bakanın İzmir’de komisyonculuk yapan yeğeni ile sahte nikahla her ay Katar ve Dubai’ye giden “Yakın Çevredeki” ünlü Bayan Avukat kim?



· Pes Doğrusu: Bu ülkenin Başbakanı’na yakışıksız cümleler içeren “namzet…-insan…” kelimeleri ile hakaret eden Amiral Gazete yönetmeni, bunu kendinde nasıl hak görüyor?



· Ne oldu da daha geçen ay Başbakan’ın önünde ceketini ilikleyip, elleri dizinde röportaj yapan Ertuğrul Özkök, “Türkiye’yi AB’ye taşıyacağını” söylediği Başbakan için bugün tersini yazıyor?



· Özelleştirme Başkanlığınca satılan şirketlerin yeni sahipleri neden hep aynı firmadan güvenlik sistemi almak zorunda kalıyorlar?



· Gelen eleştirilere karşı, iş dünyasına “benim oğlum Türkiye’nin güvenlik sistemine, araç satan iki firmadan birisi” diyen Bakan kim?



· Bir Kimya Fabrikatörüne Ferrari araba aldıran ve kaydını şöförünün adına yapan, İstanbul sokaklarında alenen bu Ferrari ile gezen kişi hangi Bakan’ın oğlu?







EYLÜL 2008 MESAJLARI:



· Deniz Feneri’nde kilit isim olan Beyaz Holding’in kurucusu Zahit Akman’ ın iş ortağı olan Akif Beki’nin Türkiye’deki organizasyonu yönettiği iddiaları doğru mu?



· Girmek serbest ama çıkmak…? Zahit Akman’ ın “Almanya’ya girebiliyorum” iddiaları elbette doğru. Ancak, girdiği an müsadereli olarak ifadesinin alınacağı da doğru mu?



· Almanya üzerinde çok büyük etkisi olan ve Deniz Feneri davasının Türkiye’ye uzatarak AKP’nin Ergenekon’u haline dönüştürmeye çalışan ünlü siyasetçi kim?



· TSK veya Mehmetçik Vakfı’na yapılan bağışın yüzde 5’i vergiden düşerken; Deniz Feneri’ne yapılan “bağışın yüzde 100’ü vergiden düşülüyor”. Kanunu kim çıkarttı?



· Gıda Bankacılığı adı altında 20 milyar dolar fon yaratanlar, AKP’ye nasıl seçim kazandırdı?. Sabahattin Önkibar’ın 17 Haziran 2008 tarihli Yeni Çağ Gazetesindeki yazısını okuyun.







AĞUSTOS 2008 MESAJLARI





· Böyle dış politika “akıllara” ziyan: Kosova’da Sırbistan’ın parçalanmasına destek verirken, bu kez de Rusya’ya karşı Gürcistan’ın bütünlüğünü savunuyoruz.



· K. Irak Kürt Yönetiminin açıklamalarına göre; Türkiye Kerkük’ün Kürtlere bırakılması konusunda “yeşil ışık” yaktı. Barzani’ye “ne karşılığında ve kim söz verdi”?



· ABD, Gürcistan’ı Güney Osetya’ ya müdahaleye teşvik ederken amacı ne? İran’ı destekleyen Rusya’ya sorun çıkararak “İran’a saldırı” konusunda kendi elini mi rahatlatıyor?



· Türkiye ile 1993’de yapılan gizli ikili anlaşma gereği; TSK, Gürcistan’ın “deniz güvenliğini” korumak zorunda. Ola ki, Rusya tehdit oluşturursa, Türkiye, Rusya ile savaşacak mı?



· Türkiye’ye kendini davet ettiren Sudan Başkanı El-Beşir’e, AKP hükümeti neden hayır diyemedi? Sudan’da çimento fabrikası ve santral kuran AKP milletvekili kim?



· Ergenekon Davası, bilinen seyrinin dışında iki ayrı yöne doğru mu değişiyor? Ergenekon’daki “Banka-Siyaset-Medya ilişkileri”, iktidar savaşının temeli mi olacak?



· Medyada yaşanan büyük savaşın taraflarından biri olan Doğan grubunun İDDİA ihalesindeki ortağı İtalyan devi Lottomatica’ nın Türkiye temsilcisi kim?



· Doğan grubunun, İddia ihalesindeki ortağı olan İtalyan devi Lottomatica ile buluşturan ve bu nedenle iki kez İtalya’ya giden aracı Bakan kim?



· İddia ihalesinde Doğan grubunun ortağı olan İtalyan devi Lottomatşca için iki kez İtalya’ya giden Bakan, kimin özel uçağı ile uçtu?



· Sıradaki Milli Piyango özelleştirmesine el altından giren Lottomatica’ nın özelleştirmedeki takipçisi olan “bürokrat” kim? Hangi Bakanla görüşme sağladı?



· Milli Piyango özelleştirmesinde Lottomatica görüşmeleri için paravan olan resmi heyette yer aldığı halde İtalya’da toplantıya hiç alınmayan “başkan” kim?





TEMMUZ 2008 MESAJLARI





· Sonuç: Başbakan’dan anlaşılan: “1. Dolmabahçe sürecinde bilek bükülenler, 2. Dolmabahçe sürecinde bu sefer bilek bükemeyecekler” gibi gözüküyor.



· Kürt vatandaşların sorunlarına hassas olduğunu ileri süren AKP hükümeti, Ordu’da fındık toplamaya gelen Kürtler’i kente sokmayan Vali’ye göz mü yumacak?



· AKP’nin en büyük düşmanı olan Kartel Medyası, nasıl ikna edildi? Başbakan “Kartel’e ölümü gösterip, sıtmaya mı razı etti”?



· Hürriyet’in tarihinde bir ilk nasıl gerçekleşti? Gazeteci istekte bulunur, siyasetçi de konuşurken; bu kez Başbakan talimat verdi, Hürriyet ayağa gitti.



· AKP karşıtı gözüken Amiral gemisi Hürriyet, “Başbakan’ın adeta dikte ettiği, hatta soruları bile kendi sorduğu” bu ünlü röportajı okuruna nasıl açıklayacak?



· Bu sıcaklarda Başbakan spor giyinmişken, bir yandan da tesbih çekerken; karşısında takım elbiseli Ertuğrul Özkök, imaj açısından “nasıl bir görüntü” veriyor; Kartelin “imaj uzmanları” düşündüler mi?



· Başbakan’ın röportajında Ertuğrul Özkök, defalarca “Başbakan kızmadı…”, “sakin cevap verdi…” diye neden devamlı vurgu yaptı? Hangi “halet-i ruhiye” nin tezahürü bu?



· Geçen hafta, Doğan Grubu’nun tüm şirketlerine aynı anda vergi incelemesi başlaması ve ardımdan malum röportajın gelmesi rastlantı mı?



· Ekonomik uyarı: Türkiye’de büyük miktarda “sıcak parası” olan yabancı gruplar sonbaharda ayrılmak için hazırlıklara başladılar mı?


RÖPORTAJ: TALAT ATİLLA&ERSİN TOKGÖZ/TURKTIME
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen borabey » Çrş Kas 26, 2008 15:34

Haber Başlığı: Her konuşması olay yaratan stratejist Erhan Göksel Turktime Genel Merkezi’nde Turktime Yönetim Kurulu Başkanı Talat Atilla ve Genel Yayın Yönetmeni Ersin Tokgöz’e konuştu.


Elitada Haber Anadolu Ajansı Resmi Abonesidir.
Özal’dan Demirel’e Yılmaz’dan Çiller’e kadar birçok siyasetçinin danışmanlığını yapan Erhan Göksel Türkiye’nin yakın siyasi tarihinin kapalı kutusu, yürüyen hafızası adeta. Ancak son zamanlarda bu kapalı kutudan her hafta birbirinden ilginç dosyalar çıkıp gündeme bomba gibi düşüyor. İktidar muhalefet ayırmadan herkesi topa tutan Göksel için “Ulusalcıların Tuncay Özkan’dan sonraki yeni coşku adamı” nitelemesi yapılsa da Göksel buna karşı çıkıyor. “Beni solcular da ulusalcılar da dinlemez.” diyen Göksel’e göre Tuncay Özkan benzetmesi özellikle Ak Parti tabanında geniş yankı bulan açıklamalarının etkisini kırmak için cemaat tarafından bilinçli olarak yapılan bir maniplasyon. Aslında öngörülerindeki isabet ve derin kulis bilgilerindeki hakimiyeti göz önüne alındığında Göksel’in söylediklerine her türlü ön yargıdan uzak bir şekilde bakmakta yarar var. İşte Göksel’in her satırı olay olacak açıklamalarının birinci bölümü…

TURKTIME: Tuncay Özkan’ın bıraktığı boşluğu doldurduğunuz ve ulusalcıların yeni coşku adamı olduğunuz yorumları yapılıyor. Bu yorum sizin duruşunuzu ve son dönemlerdeki çıkışları ne kadar doğru anlatıyor?

ERHAN GÖKSEL: Bu tamamen yanlış bir saptama. Bu şekildeki yorumlar özellikle cemaatin internet sitelerinde yayınladı. Beni dinleyen insanların sosyal tabanı kesinlikle Tuncay Özkan’ı dinleyen insanlar değil. Bunu hem ratinglerden hem de ekibimizin yaptığı araştırmalardan biliyoruz. Beni izleyenlerin yüzde 70’i muhafazakar kesim. Ben Tuncay Özkan’la özdeşleşirsem yüzde 70’lik tabanı kaybederim. Cemaatin siteleri onun için bunu yapıyorlar. Şu anda da cemaatle en büyük savaşa giren benim. CHP tabanı beni dinliyor olsaydı Ak Parti için bir rahatsızlık yaratmazdı. Ak Parti için Erhan Göksel ve Verso, kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda da belirttikleri gibi, büyük tehlike. Hatta bir Bakan, Ak Parti içinde pimi çekilmiş bomba etkisi yarattığımı söylüyor. Bazı illerde konferans verdiğimde belediye başkanları arkamdan seçim dengelerini değiştirecek kadar etkili olduğuma ilişkin yorumlarda bulunmuşlar. Bu yüzden Tuncay Özkan ile paralellik kurarak beni yıpratmaya yönelik bir girişim içindeler. Üstelik bu reel de değil. Ben sol kökenli bir insan olmama rağmen solcular benimle ilgilenmiyorlar. Yalnız Alevi kesimin hassas olduğunu biliyorum. Ancak Aleviler dışındaki sol kesimin beni dinlediğini söyleyemem. Nereye gidersem gideyim dinleyenlerin ağırlıklı bir bölümü Ak Parti ve MHP tabanıdır. Bırakın ulusalcıların coşku adamı olmamı internette bana gelen küfürlerin büyük bir bölümü ulusalcılar tarafından gönderiliyor.

TURKTIME: Neden? Söylemleriniz ulusalcıların söylemlerine çok yakın aslında…

ERHAN GÖKSEL: Bir röportajda Ergenekon ile ilgili yaptığım açıklamalardan dolayı. Bir de “Cumhuriyet mitinglerine katılanların yarısı orada vicdanlarını rahatlattı sonra gitti Ak Parti’ye oy verdi” dediğim için kızdılar bana.

TURKTIME: Sol kökenlisiniz, Ak Parti’ye sıkı muhalefet yapıyorsunuz ama sizi muhafazakarlar, sağcılar dinliyor. Bu aslında bir paradoks değil mi?

ERHAN GÖKSEL: Ben sol tabanlı olduğum için solcu olmayı önemli bir kriter olarak görürdüm. Benim için solculuk halkçı olmakla eş anlamlıdır. Halkçılık insanların adaletli bölüşümünü ön planda tutmak demektir. Diğerleri teferruattır. Ben her şeyin eşit bölüşülmesini savunan ve egemen sınıflara karşı bir adamım. Eskiden solcu olmak kriteri yetiyordu. Ama şimdi Türkiye’nin konjonktürünün olağanüstü kötüye gidiyor olması, sadece Ak Parti ile bağlantılı değil. 90’lı yıllardan sonra olağanüstü bir şekilde şirazesinden kayan bir iktisadi ve sosyal yapı var ve Türkiye bu coğrafyada varlığını sürdüremeyecek bir yapıya gidiyor. Bu da benim uykularımı kaçırdı.

TURKTIME: Bu yüzden mi bu kadar sertsiniz?

ERHAN GÖKSEL: Evet… Ben danışmanlık yaptığım dönemlerde doğal olarak hesap yaparak konuştum. 99’dan beri kimseyle çalışmıyorum. Bundan sonra da bir siyasi parti ya da liderle çalışmayacağım. Ben artık bu ülkeden yana olanlarla bu ülkeyi umursamayanlar diye iki grupta bakıyorum insanlara. Benim için artık sağcılık solculuk dindarlık laiklik önemli değil. Son iki senedir söylemim şunun üstüne oturur: bu ülkenin ezilen bir halkı var. Dindarı da laiki de eziliyor. Ezenin kim olduğu belli, ezilen kim ise onun yanındayım. Bu aslında bu güne kadar ortaya konulmamış bir siyaset projesi. Ben öncelikle Türk halkını uyarmak ve silkelemek için konuştum. Bunda başarılı oldum. Şimdi de Türk halkı siyaseti ve sistemi silkelemeli.

“TUNCAY ÖZKAN’IN YAPTIĞI SİYASET DEĞİL, SLOGAN ATIYOR!”

TURKTIME: Tuncay Özkan ile özdeşleştirme beni yıpratma çabası dediniz. Bundan, sizin Tuncay Özkan’ı olumsuz bir figür olarak gördüğünüzü mü anlamalıyız?

ERHAN GÖKSEL: Tuncay bey ile ilgili yorum yapmak istemiyorum. Tuncay bey benim için siyasi bir kimlik değildir. Hayatının belli bir döneminden sonra siyaset yapmaya çalışan biridir. Tuncay Özkan’ın yaptığını siyaset de saymıyorum. O slogan atıyor. Bunu tarih değerlendirecek. Burada söylemek istediğim şu: Bir siyasi partiyi rahatsız eden şey, onun tabanına yönelik söylemle üst yapısı arasındaki farktır. Mesela Ak parti iktidarını CHP’nin söylemi hiç rahatsız etmez. Tam tersine CHP’nin tepkisi Ak Parti’yi kemikleştirir ve onu iktidarda tutar. Yüzde 47 oy almış bir parti kendi parti yönetimini değil de Erhan Göksel’i dinliyor ve o Erhan Göksel hükümet üzerine karabasan gibi çökmüşse Ak Parti’nin bir numaralı sorunu haline gelmiştir. Buna kartel medyası da dahil. Bu kadar büyük iddiaya sahibim, benimle ilgili bir tek satır ne kartel medyasında var ne de diğer medyada.

“BUGÜN SEÇİM OLSA CHP BARAJI AŞAMAZ!”

TURKTIME: Neden yer verilmiyor bu büyük iddialarınıza?

ERHAN GÖKSEL: Çünkü hükümetle kartel medyası birbirine göbekten bağlı. Kartel medyasında Türkiye’nin hiçbir gerçek sorunu yok. Buzdağının üstündeki kısmı büyüterek buzdağının altı gibi gösteriyorlar. Gerçek sorunları göstermiyorlar. Hükümet istese 24 saatte Cem Uzan gibi kartel medyasının defterini dürer. Ama dürmüyor. Çünkü bu bir pazarlık. CHP de bu büyük pazarlığın bir parçası. Örneğin büyük akaryakıt araştırma komisyonu, meclisten geçen raporda suçlanan şirketlerden bir tanesi İş-Doğan ortaklığı. İş bankasında CHP’nin yönetimde 4 üyesi var. Erdoğan’a soru önergesi verdiğinde Kemal Kılıçdaroğlu bütün belgeleri ile, Ak Parti CHP’ye zımni olarak “bu işin içinde sen de varsın” diyor ve CHP kımıldayamıyor.

TURKTIME: Siz Ak Parti ile CHP aynı pazarlığın parçaları dediniz ama CHP çok sert muhalefet de yapıyor…

ERHAN GÖKSEL: Nerede sert muhalefet? Benim söylediklerimin onda birini söylüyorlar mı? Neler oluyor Türkiye’de? Neler konuşuyorlar? Ağzını açması gereken konuların birinde tek söz ediyor mu? Sadece Salı günü grup konuşmalarında taş atıyorlar. Kamuoyunda da CHP muhalefet ediyor gözükmüyor. Öyle gözükseydi CHP ayakta kalırdı. Bugün seçim olsa CHP’nin barajı aşması mümkün değil. Ak Parti döneminde muhalefet ettiği tek bir konu var: Galataport. Onda da Şener’in arkasından gitmeselerdi muhalefet edecekleri yoktu. İş-Doğan’ın petrol kaçakçılığı iddiası olağanüstüdür. Ama dalaşmalara bakın, sende yolsuzluk var; yok sende daha fazla var. Türkiye’nin gündemi CHP’nin 1 trilyonu mu? Bakın, CHP iktidar olsa bu ülkede elektrikler kesilir, sular akmaz. Bir partinin kasasını bile idare etmekten aciz. Telefonu bile açıp kapatmayı beceremeyen bir yaşlı genel sekreter var. Onu da geçin, yaşlı genel sekreter bunu anlamamış olabilir. Ortaya bir olay çıktığında bir tane mühendise sorsalar neyin ne olduğunu öğrenebilecekken top yekûn, Baykal dâhil, açıklamalarda bulundular ve rezil oldular.

“TÜRKİYE BÖLÜNECEK, İÇ SAVAŞ ÇIKACAK!”

TURKTIME: Türk halkını silkelediniz… Peki silkelediğiniz halkın ortak bir harekette doğru bir şekilde kanalize olmadığını görürseniz duruşunuzu bir adım ileriye götürüp siyasete girer misiniz?

ERHAN GÖKSEL: Ben siyasetçi değilim. Siyaset yapsaydım 30 yıldır yapardım. Herkesten çok imkanım vardı. Yaptığım iş siyasettir ama ben siyasetçi değilim. Türk halkı mevcut siyasal sistemi değiştirmezse Türkiye konusunda çok karamsarım. İnsanların tahayyülü almıyor belki ama benim dünyadaki popülerliğim geleceği görmek üzerine kurulu. Ben Türkiye’yi çok vahim görüyorum. Türkiye’nin bölünmesine, bir iç savaş çıkmasına kadar gidecek. Mevcut siyasal sistem 10 seneden bir kutuplaşmaya oturdu. Ya o ya o diye bir tercih sunuluyor halka. Hal bu ki halkın politik çıkarları kendi vatandaşlık çıkarından geçer. Sen kendi ekonomik talepleri, sınıfsal çıkarlarını bir kenara bırakırsan Erdoğan mı daha iyi çorba dağıtıyor Baykal mı ya sokarsan, sistem sana her gün daha iyi çorba verecek birini bulur. Böyle baktığınız zaman CHP ile Ak Parti’nin birbirinden hiçbir farkı yok. Türkiye’deki CHP Ak Parti kutuplaşması CHP’nin de işine gelmektedir. Kutup siyaset olmasa CHP barajı aşamaz. Ak Parti’den korkan kesim CHP’ye oy veriyor. Çünkü kutup teorisine göre iki ucu akordeon gibi çektiğinizde orta erir. Kutuplaştığınızda aradaki gri tonlar kaybolur. 22 temmuz seçimlerinde Ak Parti ve CHP’nin yüksek oy alıp diğer partilerin ezilmesinin nedeni bu kutuplaşmadır. Bu kutup siyasetinden kurtulup ekonomik çıkarın üzerine kurulmazsa bu bir sanal siyaset olur ki o zaman da körler sağırlar birbirini ağırlar.

TURKTIME: Bu yönde umudunuz var mı?

ERHAN GÖKSEL: Yeni yeni bir umut beliriyor. Son 15 gündür Anadolu’da birçok konferans verdim ve orada ciddi bir hareketlenme var.

TURKTIME: Bu hareket kimde karşılığını bulur?

ERHAN GÖKSEL: Siyasetçi demek savaşçı demektir. Türk halkı savaşçı arıyor. Şimdi ortada olan yada ortaya çıkmaya çalışanlardan hiçbiri savaşçı değil. Halk kendisini taşıması için savaşçı ortaya çıkarıyor. Ortaya çıkmaya çalışan insanların hepsi kendini halka taşıtmaya çalışıyor. O yüzden halkta karşılığını bulamıyor.

TURKTIME: Ama bu bir çıkmaz sokak. Bu sokaktan nasıl çıkılır?

ERHAN GÖKSEL: Bunun tek bir yolu var. Türk halkının önünü tıkayan İstanbul Dükalığı dediğimiz 13-15 aileden oluşan İstanbul burjuvasıdır. İkincisi kartel medyasıdır. Bakın, hükümet yandaşı medyayı kastetmiyorum. Hükümet yandaşı medyayı okuduğunuz zaman tavrını biliyorsunuz, süzgecinizden geçiriyorsunuz. Ama kartel medyası sanki hükümete karşıymış gibi gözüküp hükümetin ekmeğine yağ sürüyor. Ve üçüncü olarak siyaset suçludur. Kartel medyası ve İstanbul Dükalığı büyük bir imaj atağıyla Türkiye’deki bütün sorunların günah keçisi olarak siyaseti ortaya çıkartıyorlar. Üçüncü sırada olanı birinci sıraya çıkartıyorlar, kendi sorumluluklarını gizliyorlar. Bu sistemi değiştirmediğiniz sürece Türk halkını uyandıramazsınız. İkinci olarak, iyi bir savaşçı çıktığı zaman, savaşçının başarılı olması için arkasında halk desteği olması lazım. Ama o savaşçının çıkmasına kartel medyası ve İstanbul Dükalığı engel oluyor. Mesela; hiç haz etmediğim bir siyasetçi, Erkan Mumcu. 2001 yılında Mesut Yılmaz Erkan Mumcu’ya görevi bıraksaydı, Anavatan Partisi batmaz, AK Parti de yüzde 35 almazdı. Mumcu’nun çıkamamasının nedeni İstanbul dükalığıdır, karteldir. Türkiye’de siyaset, devlet pastasını tırtıklamak üzerine kurulu. 85 senedir bu ülkede devlet eliyle burjuvazi yaratacağız diye uğraşan Cumhuriyet, devlet pastasını burjuvaziye tırtıklata tırtıklata sermaye oluşturmaya çalıştı. Sermayesi olmayan, sermayesi olmadığı için ona uygun üst yapısı da olmayan bir ülke haline geldi. Türkiye’deki bütün bankaların toplam sermayesi bir Deutsche Bank etmiyor. TÜSİAD’ın Ecevit’i ilanlarla yıktığı rezil dönemi, benim için TÜSİAD’ın yüzkarası dönemidir, o TÜSİAD bile milliydi. Bu günkü TÜSİAD gayri millidir.

TURKTIME: Ferda Aksüt size dava açacağını söylemişti. Açtı mı?

ERHAN GÖKSEL: Hayır açmadı. Açamaz. Mahkemeye vermenin kötü yanı şudur: belgeler ortaya çıkar.

ÖZAL, DEMİREL, YILMAZ, ÇİLLER, ERDOĞAN…

TURKTIME: Özal, Demirel, Çiller, Aydın Güven Gürkan, Hikmet Çetin, Baykal, Yılmaz… Danışmanlığını yaptığınız siyasiler. Bu isimleri birer cümleyle nasıl tanımlarsınız?

ERHAN GÖKSEL: Özal, Türkiye’de geleceği en iyi gören adamdı. Ama talan ekonomisi de Özal ile başladı. Fakat Turgut bey olmasaydı Türkiye teknoloji ve gelişme açısından Afganistan olurdu. Türkiye’nin en önemli meselesinin Kürt sorunu olacağını gören kişi Özal’dır. Ayrıca Anadolu İslamiyeti’nin gerçek İslam olduğunu, şehirlerde Araplaşma eğiliminin başladığını, bunun büyük bir tehlike olduğunu, eğer bu konuda önlem alınmazsa bu konunun Kürt meselesinden daha tehlikeli olacağını, dinci-laik çatışması başlayacağını 15 yıl önce söylemişti. Süleyman bey 65-69 döneminde ciddi bir başbakandır. Ondan sonrasında siyasi başarısı dünyada olmayan bir başarıdır. Dünya tarihinde bu kadar uzun bir süre seçim kazanan hiçbir lider yoktur. Ama devlet adamlığı özellikle 65-69’da önemlidir. Mesut bey çok iyi bir cumhurbaşkanı olabilirdi, başbakan olamazdı. Yanlış tercih yaptı. Tansu hanım Türkiye’nin bin yıllık tarihini yazabilirdi. Adeta Türkiye’nin führeri olurdu. Ama Tansu hanım inanılmaz bir şansı harcadı. Tansu hanıma Türkiye ve uluslar arası platformun açtığı kredi çok az kişiye açıldı. Tayyip bey için açılan kredi de ne Özal’a ne Menderes’e açılmıştır. Tayyip bey de sanal gerçeklerle uğraşmak yüzünden o krediyi ve Türkiye’nin geleceğini berhava etmiştir. Diğerleri ile ilgili de konuşmaya gerek yok.

TURKTIME: En rahat çalıştığınız ve en rahatsız olduğunuz siyasetçi kimdi birlikte çalışırken?

ERHAN GÖKSEL: İkisi de Özal. Kavga etmediğimiz hiçbir gün yoktu. Hiçbir zaman dediğimi dinlemedi ama hiçbir zaman da Özal’ın ne yapacağını gazeteden öğrenmedim. Mutlaka tartışırdı. Tartıştığımız konularda benim dediğimi de kendi dediğini de yapmaz, bir üçüncü yol bulurdu. Beni dinlediği 10 tanede bir tanedir. Kendi söylediğini yaptığı da 10 tanede 2 tanedir. Geri kalanında üçüncü bir yol bulurdu ve Özal’ı Özal yapan oydu.

GÖKSEL, KIRIKKALE’DE HALKI NEDEN KOVDU?

TURKTIME: Şu an araştırma şirketinizin durumu nasıl? İş alabiliyor musunuz? Yoksa belli bir ön kesme çalışması var mı?

ERHAN GÖKSEL: Yutdışından zaman zaman Türkiye’nin durumu ile ilgili araştırma talepleri oluyor. Biz en son seçimde anket yayınlamadık.Yaptık ve sadece sitemize koyduk. Medyanın alıntı yapmasına izin vermedik. Çünkü 2004’te Tarhan Erdem’in maniplasyonlarından sonra anket yayınlamama kararı aldık. Siz ne yaparsanız yapın Kartel Medyası Tarhan bey hiç girmediği anketleri bile birinci çıkartır. Çünkü kartelin 19 yıllık genel koordinatörüdür. 2002 seçimlerini tek bilen şirket biziz. Vatan Gazetesi seçimlerden önce 5 şirketin sonucunu yayınladı. En kötü sonuç Tarhan beyin. Ama 4 kasım tarihli Hürriyet Tarhan Erdem bildi diye çıktı. Biz Türkiye’nin en eski araştırma şirketiyiz. Araştırma şirketleri birkaç yılda bir isim değiştirirler. Biz 25 yılını doldurmuş tek şirketiz.

TURKTIME: Kırıkkalede halkı “Defolun gidin” diyerek kovduğunuz söyleniyor. Doğru mu bu?

ERHAN GÖKSEL: Evet…

TURKTIME: Neden?

ERHAN GÖKSEL: Konuşma yaparken birisi “Amacınız ne? Neden geldiniz” dedi. “Ben sizi uyandırmaya geldim. Ben siyasetçi değilim. Size yalakalığa gelmedim. Siz bana borçlusunuz, ben size değil” dedim. Ve hepsini kovdum. Herkes şaşkınlığa uğradı. Kahve toplantısıydı, 250-300 kişi. Hiç kimse gitmedi. Ben bir hesapla konuşmuyorum. Gerçekleri söylemeyi Türk halkı sevmiyor. Yüzleşmek istemiyorlar. Çünkü Türk halkına umut pompalandı. Çin’i nasıl afyonla 100 yıl uyuttuysa İngilizler Türkiye’de de umut pompaladı. Bunu daha önce ben iç siyaset sanıyordum. Değilmiş. Umut hep şu: bir gün gelecek her şey iyi olacak. Ben halkı çok kötü hırpalıyorum konuşmalarda.

TURKTIME: Halk sizin dediklerinizi ne kadar dikkate alıyor?

ERHAN GÖKSEL: Ben Konya’da iki konferansta, bir televizyon ve bir gazetede konuştum. Karteli boykot edin dedim. 3 binin altına düştü kartelin satışı. Bana “Hep eleştiriyorsunuz ama alternatif önermiyorsunuz” diye eleştiri geliyor hep. Benim dediğim şu; Önce siz yıkın bunları, alternatif gelir. Çünkü kartel varken alternatif çıkamıyor.



“AYDIN DOĞAN MEDYASINA BENİM ADIMI ANMAMALARI İÇİN TALİMAT VERDİ!”

TURKTIME: Kartel dediğiniz medya grubu size destek vermiyor ama pek yüklenmiyor da…

ERHAN GÖKSEL: Yüklenmiyorlar çünkü korkuyorlar. Yer vermemelerinin nedeni de şu: Aydın Doğan’ın talimatı var. Benim adım anılmayacak. Bakmayın Yalçın Bayer yazıyor ama. Başkaları yazamaz artık. Benim Hürriyet’te yayınlanan röportajlarımın çoğunu veri tabanından çıkarmışlar. Başlığı var, tıklıyorsun çıkmıyor. Beni yok sayarak etkisizleştirmeye çalışıyor.

TURKTIME: Aydın Bey bu talimatı neden verdi?

ERHAN GÖKSEL: Mesut Bey nedeniyle.

TURKTIME: Mesut Bey’in çok da gücü kalmadı ama…

ERHAN GÖKSEL: Halk üzerinde pek gücü olmayabilir ama Mesut bey Türkiye’nin en güçlü adamlarından biridir. Almanya ve Rusya devletinin büyük müttefikidir.

“MESUT YILMAZ ASKERE DESTEK OLARAK ABD’YE MESAJ VERİYOR!”

TURKTIME: Mesut Yılmaz çok tartışılan bir çıkış yaptı ve bu çıkışı herkes tarafından farklı analiz edildi. Sizce tam da bu dönemde böyle bir çıkış yapmasının nedeni neydi?

ERHAN GÖKSEL: Mesut Yılmaz bu mesajı Türkiye için vermedi. Ben askeri destekliyorum dedi çünkü şu anda askeri Cheney destekliyor. ABD Mesut beyin üstünü iki kere çizmiştir. Ve Mesut bey bu dönemde askere destek vererek aslında ABD’ye mesaj verdi. Bu mesaj da alındı. Türkiye ile ilgili her şeyin kararını ABD’de Cheney veriyor. Cheney askerlere destek vererek Ak Parti’nin ipini çekecek. Bu arada Fethullah Gülen’i ve cemaati de yok edecekler. Türkiye tarihi bir devlet hesaplaşmasına gidiyor. Ve bu hesaplaşma çok katı olacak.

TURKTIME: Hesaplaşma fiziki bir çarpışma boyutuna gelir mi?

ERHAN GÖKSEL: Bu bir siyasi hesaplaşma değil. Fiziki bir çarpışma olmaz. Cemaatin böyle bir gücü yok. Ama fiziki olarak çok cismin ortadan kaldırılacağına eminim.

TURKTIME: Nasıl olacak bu ortadan kaldırma? Türkiye’de idam da yok…

ERHAN GÖKSEL: Putin birçok yöntem geliştirdi biliyorsunuz. İnsanlar kendiliğinden ölüyor.

“ABD, CEMAATİN DE ERDOĞAN’IN DA İPİNİ ÇEKTİ!”

TURKTIME: Bu çarpışmanın sonunda kim ayakta kalacak? Sizin öngörünüz ne?

ERHAN GÖKSEL: Müesses nizam… Cemaatin ipi çekildi çoktan. Gülen’i ABD dışarı atıyor. Yani askere teslim ettiler. Fetullah Gülen Türkiye’ye gelmeyecek, başka bir ülkeye gidecek. Yıllardır kerhen göz yumuyorlardı ama artık sınır dışı ediliyor. Bu olayı doğru okumak lazım. 3 ay önce Konya’ya inip 1,5 milyon kişiyle karşılanacak büyük bir organizasyon yapıyorlardı. Çünkü yüksek mahkemenin yeşil kart vereceğine inanılıyordu. Yeşil kart demek gerektiğinde geri dönmesi için önünün açık olması demekti. Bu arada Gülen’e kefil olanlardan birinin Emin Başer olduğunun altını çizmek istiyorum. Cemaatin nerelere kadar uzandığının işaretidir. Cemaat hatayı ordunun içine uzanmakla yaptı. Ve o yüzden bu bir tarihi hesaplaşmadır. Türk devleti 3 bin yıllık bir devlettir. Aslında Türk devleti diye bir şey yoktur, Türk ordusu diye bir şey vardır.

TURKTIME: Bu hesaplaşmada sanki Erdoğan müesses nizamın yanında olacakmış gibi bir hava var…

ERHAN GÖKSEL: Hayır… 1 Mart tezkeresinde fatura orduya çıkmıştı. Ama ondan sonraki süreçte en büyük hata Meşal’in getirilmesi oldu. Türkiye Öcalan hakkında ne düşünüyorlarsa Yahudiler de Meşal için onu düşünüyor. Onun için bu konuda uyardılar. Türkiye anlamadı bunu. Cheney nihai noktada ABD’ye tam olarak egemen haline geldi. Tayyip Erdoğan’a hiçbir şekilde güvenmiyorlar. Bu arada Erdoğan bir büyük hata daha yaptı. Davutoğlu, Gül ve çevresi gibi insanlar Tayyip beye yardımcı olmuyorlar onun dibini oyuyorlar. Tayyip bey artık yalnız adam ve ipi çekildi. Bundan sonra siyaset sahnesinde olmasının imkanı yok. Bir daha siyaset sahnesine çıkamayacak şekilde ortadan kaldıracaklar. Siyasi yasak geldikten sonra yargılama sürecinden kurtulamayacak. JP Morgan da Tayyip beyi hızla yargılayarak yok edecekler diye yazdı.

TURKTIME: “Daha önce Türkiye’de büyük siyaset yoktu, bugün Başbakan Türkiye’yi taşıyabilecek çapta bir büyük siyaseti üretiyor…” Tayyip Erdoğan ile ilgili bu sözler sizin analizinizden. Ve şimdi, bu başbakanın ve partisinin en sıkı muhalifi durumundasınız. Ne değişti?

ERHAN GÖKSEL: Çok şey değişti. Başbakan birikimi çok olmayan birisidir. İyi eğitimli değildir. İyi kadroları dinlediği zaman iyi yapan, kötü kadroları dinlediği zaman kötü yapan bir adamdır.

TURKTIME: Başbakan şimdi kötü mü yapıyor? Kadro mu değişti?

ERHAN GÖKSEL: Evet… Başbakan’ın çevresindeki bütün iyi kadrolar kovuldu. Ayrıca yüzde 47’yi aldıktan sonra Gül’ün adaylığının önünü kesememiş olması kendi açısından başlı başına büyük bir hata oldu. Ahmet Davutoğlu, Akif Beki, Yalçın Akdoğan, Yasin Aktan, Ömer Dinçer gibi birikimi ve yeteneği olmayan insanlar tarafından teslim alınmış olması bütün perspektifini yok etti. İkinci bir önemli faktör; Danıştay saldırısından başlayarak kendisine karşı emniyet içinde yuvalanmış cemaatçi polisler; “sana darbe yapılacak, evinin krokisi bulundu, suikast yapılacak, sana komplo kuruluyor, yakınını dinliyorlar” diye korkuttular. Ve Tayyip bey polisleşti. Tansu Çiller’i Bülent Orakoğlu, Mesut Yılmaz’ı da Adil Serdar Saçan polisleştirmişti. Bir insanı gerekçelerini koyarak ürkütürseniz ona her şeyi yaptırabilirsiniz. İşte Başbakan’ı böyle bir noktada teslim aldılar. Başbakan’ın iki konuda zafiyeti vardır. En büyük zaafı Emine Erdoğan’dır. İkincisi İslamiyet’le ilgili konulardır. Ve cemaatçi polisler ve basın danışmanları dahil yanındaki insanlar zaaflarını kullanarak Tayyip beyi tuzağa çektiler. Mesela bakılsın, Akif beki Amerika’da nerelerde bulunmuş, oradayken onu kim finanse etmiş? Tayyip beyin tercümanlığını yapan zat, Egemen Bağış, hangi kolejden mezun olmuş? İngilizce Barak isminin İngilizce ismi olan Baruch Collage. Egemen Bağış bana canlı yayında bağlanarak Beyaz Saray’da çalışmadım dedi. Ama çevirmen olarak çalıştığının ispatı işte: http://www.baruch.cuny.edu/magazine/sum06/notes1.html… Ben işimi iyi yaparım. Kendi yazmış… Yabancı olup Beyaz Saray’da çalışabilirsiniz. Ama Beyaz Saray’da çevirmen olarak çalışmak için ABD vatandaşı olmak kuraldır. Çünkü; Başkanın en gizli konuşmalarını çevirerek olaylara vakıf oluyorsunuz. Peki bunlar kime hizmet ediyorlar? Ak Parti’nin kapatılma davasının bir numaralı nedeni Egemen Bağış’tır. Madrid’te “MHP türban olayını meclise sunacak, tuzak kurduruyor” diye Erdoğan’ı Egemen Bağış gaza getirmiştir.

“CANLI YAYINDA AĞLAMAMIN AYDIN DOĞAN’LA İLGİSİ YOK!”

TURKTIME: Gördüklerim duyduklarım karşısında ağlarım diye bir ifadeniz olmuştu geçmişte ve seçimden önceki bir programda Aydın Doğan’ın bağlanıp size çıkıştığı canlı yayında ağladınız. Sizi ağlatan hangi duyduğunuzdu o gün?

ERHAN GÖKSEL: İmaj böyle bir şey. Bu olayın ertesi günü kartelin bütün medyası “Aydın Doğan Erhan Göksel’i ağlattı” yazdı. Oysa hiç öyle bir şey yok. Biz o konuşmayı yaptık, 20 dakika geçti. Kamyon devrilmiş, 6 tane yoksul çocuk devrilen kamyondan sebze toplamak için otoyolu geçerken eziliyorlar, 4’ü ölüyor. Ben bunu anlatırken ağladım. Ağlamamın Aydın Doğan’la hiçbir ilgisi yok. Tüm sitelerde tamamı halen duruyor. Kim ağlamış; ben mi Aydın Doğan mı? Aslında, ben http://www.versohaber.com’u Aydın Doğan’a borçluyum. Daha önce kamuya açık bir sitemiz yoktu. Ama “Aydın Doğan Erhan Göksel’i ağlattı” denilince 48 saatte bu siteyi açtım ve o programın görüntülerini siteye koydum. Başından sonuna kadar adamın canına ot tıkıyorum. Bana müfterisin diyor, ben de ona “sen göbeğinden hükümete bağlısın” diyorum. Bana geri al diyor, almam diyorum. “Aydın Bey unuttunuz mu. Oturduğunuz bütün başbakanların masalarında ben de vardım.” dedim. Bunun üzerine paniğe kapıldı ve kapattı. Mesut Yılmaz’ın kendilerine biat etmeleri koşuluyla CNN TURK’ün başına Taha Akyol’u, Yalçın Doğan’ı Milliyet’e getirdiğini söylüyorum tekzip yok. Olamaz çünkü benim yanımda oldu.

“ERDOĞAN AK PARTİLİLERİN FLASH TV’YE ÇIKMASINI YASAKLADI…”

TURKTIME: Turhan Çömez ile Ertuğrul Yalçınbayır’ın sizin yanınızda danışman olarak çalıştığı söyleniyor. Doğru mu bu?

ERHAN GÖKSEL: Hayır… Söz konusu bile değil. Türkiye’de medya maalesef ayağa düştü. Masa başında oturup haber yapıyorlar. Özellikle Ergenekon işini kurcalayanların hepsi masa başı habercisi. Hayatında bir tane onbaşı tanımayan general tanımış gibi yazar. Mesela Şamil Tayyar’ın Başbakan’la merhabası bile yoktur. Ama başbakanın ağzından yazı yazar. Şimdi biri bunları yazmış çünkü Çömez de Yalçınbayır da Flash TV’ye çıkıyor. Flash TV’ye Ak Partililerin çıkması yasak 2003’ten beri. Tayyip Beyin emridir bu. Onlar Flash TV’ye çıkınca ben de orada program yapıyorum diye böyle yazıyorlar. Turhan Çömez’i tanırım, çok az hukukum vardır. Ertuğrul beyle Anap döneminden tanışırım. Ak Parti milletvekili olduğundan beri yüzünü görmedim, karşılaşmak da nasip olmadı. Ayrıca bir şey söyleyeceğim; Benim çok danışmanım var ama benim danışmanlarım dünya çapında akademisyenlerdir. Türkiye’de Demirel ve Erbakan hariç, Erdoğan dahil siyasetten kimi imtihan etsem sınıfta bırakırım. Elime su dökemezler. Bunu kabul edenle çalıştım bu güne kadar. Bu konuda hiç mütevazı değilim.

“SINIR ÖTESİ HAREKAT SANILDIĞI GİBİ BÜYÜK DEĞİL… SADECE ORAYI BURAYI BOMBALADIK!”

TURKTIME: Siz 2007 de verdiğiniz bir röportajda sınır ötesi operasyon ve özellikle hava harekatının imkansızlığını dile getirmiştiniz ama ikisi de oldu. Siz mi yanıldınız yoksa o tarihten sonra Türkiye-ABD ilişkilerinde bir şeyler mi değişti?

ERHAN GÖKSEL: Ben Amerika’nın izni olmadan hareket olmaz dedim. Ve olmadı da zaten. Biz neden çekildik apar topar? Çünkü ABD bize hava sahasını kapattı. Biz kuzey Irak’ı tanıyarak girdik. Bir sene önce Talabani’yi, Barzani’yi kabul etmiyorduk. Şimdi ne oldu da Talabani’nin elini öpüyoruz. Zap kampı kaç kilometre? Sadece 14. Evet, bizim yaptığımız hareket 14 km. Sanıldığı gibi büyük bir harekat falan yapılmadı. Sadece orayı burayı bombaladılar. Zaten çekilmenin ertesi günü Zap kampı tekrar PKK’nın eline geçti. Bunu da Yaşar Büyükanıt kendisi açıkladı.

TURKTIME: Peki olay neydi? Günlerce harekat fotoğrafları yayınladık, kış şartlarında yapılan zor harekatın başarısı ile gurur duyduk…

ERHAN GÖKSEL: İç kamuoyuna yönelik siyaset… Ben tüfeklerin ağzında mantar tıkalı olduğunu gösterdim ekranda. Darmadağın oldular. Sonra da bizi neden eleştiriyorsun dediler. Biz apar topar neden çekildik hiç düşündünüz mü?

TURKTIME: Neden çekildik?

ERHAN GÖKSEL: Çünkü çekilmezseniz saat 05’te hava sahasını kapatırız dediler.

Hava sahasının kapanması demek, uçakların kodlarının bilgisayardan silinmesi demektir. Kuzey Irak’taki tüm ABD uçak ve radarları o anda bütün uçakları düşman uçağı görür ve düşürürler. Harekatın bittiğini ben mesajla bildirdim üst elite ilk kez, haber oradan yayıldı. Sonra Talabani açıkladı.

TURKTIME: Haber kaynağınız neydi?

ERHAN GÖKSEL: Genelkurmay… Harekatı yöneten komutanlardan birisi biz neden çekiliyoruz dedi, işin Amerika ayağını sordu. Ben de nereden çıktı çekilme diyince çekilme emrinin verildiğini söyledi.

ABDULLAH GÜL’Ü VATANA İHANETTEN YÜCE DİVAN’A GÖNDEREBİLECEK ŞOK BELGE

TURKTIME: Siz gazetecilerden daha iyi haber alıyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

ERHAN GÖKSEL: Gazeteciler haber almaz ki… Devlet içinden kimi adamlar gazetecilere bilgi verir. Derin gırtlak derler Amerika’da. Bana bu ülkede bilgi veren derin gırtlağım çok bugünlerde.

TURKTIME: Gazeteciler bu güveni neden tesis edemiyorlar acaba?

ERHAN GÖKSEL: Türkiye’deki gazeteciler gerçekleri açık bir şekilde tesis edemiyorlar. Amerika 200 yıllık bir devlet, Watergate olayında bir derin gırtlak çıktı; iki gazeteci dünya basın şeref ödülü aldı. Türkiye 3 bin yıllık bir devlet. Bir sürü derin gırtlak var. Siz işinizi iyi yaparsanız bir yığın derin gırtlağınız olur. Bana Abdullah Gül ile ilgili bir mektup geldi. Gayri resmi kriminal raporlarıyla kayıtlı. Talabani’ye 2002 yılında Kürdistan diye mektup atıyor başbakanken. Muhtemelen Gül atmıyor onu. Zarfın yapıştırma yerinde parmak izi var. O açıdan kriminal olarak önemli. O parmak izi de birkaç Kürt danışmanından birine ait muhtemelen. Yalakalık için yapıyorlar. Ben hakimlerle ve savcılarla da konuştum. Eğer zarf doğrulanırsa Gül vatana ihanetten yargılanabilir.

MGK’DA GÜNEYDOĞU’DA İSLAMİ FAALİYETLERİN ÖNÜNÜ AÇMAK İÇİN KARAR ALINDI VE…

TURKTIME: Deniz Ülkü Arıboğan’dan sonra Serdar Akinan da Erdoğan giderse güneydoğu biter dediler. Kimilerine göre de ayrışmaları tetikleyen Erdoğan. Bir böyle bir görüntü var bir de böyle. Sizce hangisi geçerli?

ERHAN GÖKSEL: Hiç alakası yok. Türkiye’nin Güneydoğusu’nun gitmesinin ne Erdoğan’la ilgisi var ne de başka biriyle. Bu, Türkiye’nin devlet politikası olarak 10 yıldır önünü görmemesiyle ilgili bir durumdur. Türkiye’deki en laik parti DTP’dir. DTP’ye karşı Ak Parti’yi ehven-i şer görüyorlar. Bu, devletin büyük yanılgısıdır. Devlet 24 Aralık MGK’sında Güneydoğu’da İslami hareketlerin önünü açmak ve teşvik etmek için karar aldı. Bu kararı bizzat askerler aldı. 800 tane imam atadılar bir gecede.

TURKTIME: Türkiye’de bundan sonra ne olacak?

ERHAN GÖKSEL: Türkiye’de bundan sonra ne olacağı, Ak Parti kapatılıp kapatılmayacağı gibi konuların karar verici mekanizması iç faktörler değil dış faktörlerdir. Eğer Ak Parti’nin kapatılması olmasa Türkiye’de rejim kesilir. Bir kuvvet komutanı ne dedi? Anayasa mahkemesi topu tutamazsa biz tutarız. Ak Parti’nin kapatılması uluslararası bir sorun haline geldi. Çünkü Türkiye’nin sorunları milli sorun olmaktan çıkmıştır. Türkiye’nin sorunları, uluslar arası siyasetin Orta Doğu bağlamındaki sorunlarının bir parçası hale gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye burada senaryoyu yazan da değildir yöneten de. Sadece figürandır. Bu çok acı. Artık Türkiye’nin masada yeri yoktur. Bunun da en büyük sorumlusu Ak Parti iktidarıdır. Müesses nizam da iç siyasetle uğraşmaktan körleşmiştir, önünü görmüyor.

TURKTIME: Yok mu bunun bir düzelme çaresi?

ERHAN GÖKSEL: Çare için halkın silkinip yeni bir alternatif çıkarması lazım. Bu halk her zaman doğruyu görüyor. Ama halkın elinde silah yok. Halk Sünni kültürden geliyor. Başkaldırı yok. 5 yılda bir oy atıyor. Türk halkının hiçbir seçimde yanlış oy kullandığına inanmıyorum.

TURKTIME: Peki; alternatif çıkmazsa?

ERHAN GÖKSEL: Afyon’daki konferansta dinleyicilerden birisi “alternatif çıkmazsa ne yapacağız?” dedi. Ben “her şeyin alternatifi vardır” dedim. “Ya çıkmazsa” dedi? “Seçimleri boykot edin” dedim. Bir ülkede sandığa gidenlerin yüzde 50’si sandığa gitmiyorsa o ülkeyi hiçbir iktidar yönetemez. Ve bu sefer rejim değişir. Kartel yıkılır. Bütün anlatmak istediğim şu: Kurulu düzen yıkılmadıkça hiçbir şey değişmez. Kurulu düzen bir sacayağı. Kamuoyu yaratmak için siyaset, İstanbul sermayesi ve medya arasında bir sacayağı oluşmuş. Siyasetçi devlet pastasından ulufe dağıtıyor. O ulufenin karşılığı medya ve sermaye siyasetçiye kamuoyu servisi yapıyor. O yüzden iktidara göbeğinden bağlı. Bu ilişkiyi yok etmek lazım. Halkın sistemi silkelemesi şu açıdan önemli; Kartel, dizileri gerçek hayat gibi gösteriyor. Gerçek hayatta yaşanan dramları da dizi gibi sunuyor. Kadın 150 bin dolara yatıyor, herkes hülya peşinde. Ama orada yanan çocuk hastane bulamıyor, onu da dizi gibi izliyor televizyonda. Bu değişmediği sürece Türkiye bir yere gidemez.

KISA KISA KISA…

TURKTIME: Turgut Özal?

ERHAN GÖKSEL: Vizyon.

TURKTIME: Süleyman Demirel

ERHAN GÖKSEL: Seçim başarısı.

TURKTIME: Mesut Yılmaz?

ERHAN GÖKSEL: Statüko.

TURKTIME: Tansu Çiller?

ERHAN GÖKSEL: Güzel sarışın kadın.

TURKTIME: Deniz Baykal?

ERHAN GÖKSEL: Yorumsuz!

TURKTIME: Devlet Bahçeli?

ERHAN GÖKSEL: Devlet!

TURKTIME: Egemen Bağış?

ERHAN GÖKSEL: Tercüman!

TURKTIME: Abdullah Gül?

ERHAN GÖKSEL: Maskeli adam!

TURKTIME: Melih Gökçek

ERHAN GÖKSEL: 4. adam olduğunu söylerken 1. adam olduğunu belirten atom karınca.

TURKTIME: Yaşar Büyükanıt?

ERHAN GÖKSEL: İsmiyle müsemma olmayan bir Genelkurmay Başkanı.

TURKTIME: İlker Başbuğ?

ERHAN GÖKSEL: Önümüzdeki dönemin başrol oyuncusu.

TURKTIME: Kartel medyası?

ERHAN GÖKSEL: Türkiye’nin önünü tıkayan takoz.

TURKTIME: Fethullah Gülen?

ERHAN GÖKSEL: CIA!

TURKTIME: Aydın Doğan?

ERHAN GÖKSEL: İmparator.

TURKTIME: Turgay Ciner?

ERHAN GÖKSEL: Mehmet Ağar!

TURKTIME: Mehmet Emin Karamehmet?

ERHAN GÖKSEL: Mesut Yılmaz!

TURKTIME: Ahmet Çalık?

ERHAN GÖKSEL: Damat!

TURKTIME: Ertuğrul Özkök?

ERHAN GÖKSEL: İmparatorun orkestra şefi.

TURKTIME: Bekir Coşkun?

ERHAN GÖKSEL: Bir namuslu adam

TURKTIME: Ahmet Hakan?

ERHAN GÖKSEL: Başarılı bir gazeteci

TURKTIME: Engin Ardıç?

ERHAN GÖKSEL: Eski dostum

TURKTIME: Mehmet Barlas?

ERHAN GÖKSEL: Her devrin adamı

TURKTIME: Tuncay Özkan?

ERHAN GÖKSEL: Turgut Yılmaz

TURKTIME: İlhan Selçuk?

ERHAN GÖKSEL: Bir ağabey

TURKTIME: Fehmi Koru?

ERHAN GÖKSEL: Siyasi çizgisini başından sonuna kadar değiştirmemiş bir insan. Ben böyle bir adama saygı duyarım.

TURKTIME: Emin Çölaşan?

ERHAN GÖKSEL: İyi bir gazeteci

TURKTIME: Uğur Dündar?

ERHAN GÖKSEL: İyi bir televizyoncu

TURKTIME: Oktay Ekşi?

ERHAN GÖKSEL: Duayen Gazeteci

TURKTIME: Fatih Altaylı?

ERHAN GÖKSEL: Zeki bir tartışmacı ama gazeteci değil.

TURKTIME: Serdar Turgut?

ERHAN GÖKSEL: Gençlik arkadaşım

TURKTIME: Mehmet Altan?

ERHAN GÖKSEL: İyi bir akademisyen

TURKTIME: Ahmet Altan?

ERHAN GÖKSEL: İyi bir edebiyatçı

TURKTIME: Ergenekon?

ERHAN GÖKSEL: Türkler için en kutsal olması gereken kavram

TURKTIME: Müesses nizam?

ERHAN GÖKSEL: Dağıldı

TURKTIME: Telekulak?

ERHAN GÖKSEL: Cemaat

TURKTIME: Seçmen?

ERHAN GÖKSEL: Siyasileri sırtında taşıyan.

RÖPORTAJ: TALAT ATİLLA&ERSİN TOKGÖZ/TURKTIME

18 Ağu, 2008 /
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06


Şu dizine dön: Arif DOĞU

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x