ÖĞRETMEN

ÖĞRETMEN

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Kas 29, 2019 18:46

ÖĞRETMEN

Öğretmen; öğreten, mesleği öğretmek olan.
Öğretmenlik; öğretmenin görevi, işi.
Öğrenmek; bilgi, yetenek edinmek, bellemek, anlamak, kavramak, duymak.
Öğretmek; öğrenmeyi sağlamak, öğretme işi.
Öğrenilmek, öğretilmek; öğrenmek - öğretmek işinin yapılması.
Öğretici; öğretme özelliği alan.
Öğretiş; öğretme biçimi.
Öğrenci; öğretmenin ders öğrettiği.
Öğrencilik; öğrenci olma.
Öğrenim; meslek, iş, bilgi, beceri öğrenme için çalışma.
Öğretim; gereken bilgileri bilimsel yollarla verme işi.
Öğrenmelik; öğrenmeye yardım parası, burs.

Bunlar, öğrenme ile ilgili sözlerimizden bazıları, ne çok sözümüz var böyle. Dilimiz istemediğimiz kadar sözcük üretmeye yatkın. Yeter ki, sözün kökü Türkçe olsun.

Bizim için bir anlamı olmayan Arapça – Farsça yığınla sözden kurtulmamız Türk Dil Devrimi’yledir, Yüce Önderimiz’in eliyledir...

Eski dilimizi anımsarsak, “muallim” derlermiş öğretmene. Kadınsa muallime. Arapçada, bu söz talimden gelirmiş. Bizim için hiçbir anlamı olmayan, tanımadığımız dillerden sözler... Biz, bu eski sözleri romanlarda, öykülerde okuduk, duyduk, hiç mi hiç kullanmadık. Okula bir kez bile unutarak mektep demedik ama günümüzde, “Mektebim” adıyla özel okul zinciri açılmasına izin verildi. Anaokulundan, liseye kadar bu adla okul açmışlar. Sonra, dilimizde sözcüklerde erkeklik, dişilik ayrımı yoktur. Kadına da öğretmen deriz, erkeğe de. Kız çocuğu da öğrencidir, erkek çocuğu da.

Tüm bu sözlerden sonra öğretmenlerle ilgili başöğretmenimiz Atatürk’ün şu sözünü yazmamak olur mu?

“Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.”

Atatürk öğretmenleri “Eğitim ordusu” olarak tanımlamıştır:

“Ülkemizi gerçek hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanımızı kurtaran asker ordusu, diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran irfan (bilim, kültür) ordusudur.”

24 Kasımda bu bilim ordusunun “Öğretmenler Günü” olarak kutlanan günü vardı.

“24 Kasım Öğretmenler Günü”, ülkemiz öğretmenlerinin günüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, yüce önderimiz Atatürk’ün 1928’de “Başöğretmen” sanını aldığı gündür.

1 Kasım 1928’de, “Yeni Türk Harfleri” başka deyişle “Türk Yazı Dili, Atatürk Abece’si yürürlüğe girmiş, sonrasında hemen, Atatürk’ün önderliğinde ulusla birlikte okuma – yazma seferberliği başlatılmıştır.

Ülkemizde bu gün, Öğretmenler Günü olarak 1981 yılında ilk kez kutlanmış, sonraki yıllarda kutlama bir yönetmeliğe bağlanmıştır.

Kenan Evren döneminin o çok yerilen, yargılanan dönemin, yerinde bir uygulamasıdır bu. Öğretmenlerin gününü, “Dünya Öğretmenler Günü”nde kutlamak yerine, ulusal, çok önemli bir günümüzde kutlatmak.

Şimdi, akla şu sorular gelmez mi?

Bu 24 Kasım’da, tam bu günde, Kenan Evren’in adının Meclis’in ortak kararıyla adı verilen tüm yerlerden (cadde, sokak, park...) kaldırılması haberinin ortalığı tutması bir rastlantı mıdır? Neden başka günde, ayda değil de şu an, bu günde akla geliyor bu düzenleme. Zamanlama ilginç değil mi? Bir de, şöyle açıklamışlar olayı yandaşlar:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in adının... “

Yapılacak ad değiştirmelerinden en önemlisi, insanı uzun uzun düşündürmesi gerekeni, Ankara’nın Evren ilçesinin adının da değişecek olması. Diğerleri park bahçe, yol, bina adları, sık sık siyasilerce değiştirilen adlar. Alıştığımız (!) bir durum.

Evren, gök boşluğu, sonsuz uzay demek. “Kainat” gibi dili yoran, benimsenmemiş Arapça bir sözün yerine geçmiş güzel bir Türkçe ad. Şimdi sormak gerekmez mi?

Tek bir kişinin adı mıdır Evren? Soyadı yanında kullanılmayınca neden Kenan Evren’i anlatsın? Ülkemizdeki Evren adlıları bir anımsayalım. Ne kadar çok değil mi?

Seksen bir yılında adı Çıkınağıl’dan Evren’e döndürülen bu ören bölgesinin, baraj gölü kıyısındaki bu yerin, ayrıca höyükleri, doğal gölü varmış. Su ürünleriyle ünlü dört bin nüfuslu bu ilçenin adı Kenan Evren değil ki, “Evren.”

Oranın doğal ve tarihi yapısına yakışmış üstelik bu öz Türkçe ad. Eski adından kat be kat güzel, anlamlı. Göz karartmanın, akıl dışılığın boyutlarına bakınız. O zaman Evren adının kullanılmasını da yasaklayınız, kainat deyiniz yeniden. Hititler, Asurlularla başlayan, ardından sırasıyla birçok kültürle buluşarak günümüze kadar süre gelen bir geçmişi var yörenin üstelik. Kırk yıla yakın, Evren adıyla benimsenen, adı kendine yakışan bir yerimiz, adının ikinci anlamı, “Uyumlu – düzenli, bütün olarak düşünülen tüm varlıklar” anlamına da gelen bu yer, birden bire başka ad alacak. O ne olacak? “Çıkınağıl”. İktidarın bir vekili, dün, hemen Meclise buraya yeniden Çıkınağıl denmesi için yasa teklifi vermiş.

Bu iş orada kalacak mıdır? Belki de ülkemizin en üst yönetim katına yükselenlere de, ileride bu tür yaptırım uygulamasının yolu açılacak, bu yapılan örnek gösterilecek. Bölücülerimiz boş durur mu sizce, böyle bir ad değişiminin kolaylığını gördüklerinde onların da bitleri kanlanmayacak mıdır?

Okulların güz tatiline denk geldi, Öğretmenler Günü. İlk kez, buna neden gerek görüldüyse, bir küçük ara tatil daha verildi okullara, Kasım ortasında, hafta sonuyla dokuz günlük. Yoksa ilerde çocuklar bu ara tatilde tarikatlara mı teslim edilecek, Umre’ye mi götürülecek, dini eğitim almaları zorunlu mu tutulacak, şimdilik bunlar belirsiz. Çünkü tatil diye çocuklar serbest bırakılmadı, bir takım etkinlikler hazırlandı onlara, rehberlik edildi, ilk alıştırma olarak. 15 Kasım’da, karma eğitimin İstanbuldaki bir imam hatip okulunda (Kadıköy) resmen bitirildiği haberine, takkeli eğitim haberine ne dedik? Hiç ... Bu da öyle olacak.

*
Bu öğretmenler gününün ikinci önemli olayı da Konya’da sergilenenlerdir.

Alıştırıldık, her yıl bir yerde bir olay çıkarılır ve güne damga vurur o düzmece olay. Bu yılki olay ise bir hafta boyunca üstünde konuşulan, dilenen özür, “özrü kabahatinden büyük” dedirten türden, öğretmenlerin günümüzdeki yerini gösteren, hiç unutulmayacak, öğretmenlere resmen “ayar verilen” bir olay. Kendiliğinden gelişmişe de benzemiyor...

Artık sözleşmeli öğretmenlerimiz var, biliyorsunuz, onlar, kadrolu değiller ki iş güvenlikleri olsun... Atanabilmek için kapanılıyor deniyor, neredeyse kadın öğretmenlerin yarısı türbanlandı, gidiş nereye, gözle görülüyor.

Önce, aynı gece bilgi ağından okudum, çekilen sesli filmini izledim Konya’daki olayın... Sonrası çok üzücü. Yapılanın, neden, nasıl, niçin sorularının yanıtı belli de, orada, neden tepkisiz kalınılmış, salondaki topluluk nasıl sindirmiş bu davranışı, neden ses çıkarılmamış, üstüne bu olay bir de alkışlanmış, orasını anlamak zor.

Ertesi günü bu skandal (yankı uyandıran-küçük düşürücü ) olayın sesli görüntüsü her yerde yayınlandı, akşam haberlerine de çıkardılar konuyu, duymayan da kalmadı.

Olay Konya’da geçiyor. Günlerden 24 Kasım, Pazar.

Öğretmenliğin öneminin konuşulacağı, sorunlarının tartışılacağı, en önemlisi, Dil Devrimi’nin kutlanacağı, görevdeki, emekli, ölmüş değerli öğretmenlerimizin anılacağı bir gündür bu gün.

24 Kasım, Cumhuriyet devrimlerinin en önemlisinin anılacağı gündür aynı zamanda.

Öyle, bir salona, bir ildeki öğretmenleri (iki bin öğretmeni) toplayıp onlara nutuk çekerken, onları azarlama, hizaya sokma, ayar vererek küçümseme, toplumun önünde saygınlıklarını bitirme günü hiç değildir.

Hani aile içinde çocuklara, komşuya, şuna buna kızar da, insanlar ağızlarının içinden eskilerden duydukları sözlerle iki yana kafa sallarlar:

“Allah Allah!”

“Allahım yarabbim ya!”


Öğretmen hem azarlanıyor, hem de ağız içinden bunlar mırıldanılıyor.
Söze başlandığında, böyle kutlu bir günde salonda toplatılan öğretmenler aydınlatılacak, onurlandırılacaklar, sanıyorsunuz. Konuşmasına başlıyor Vali:

“Bu gün, Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor.” Burada, bir anda konuşmasını kesip şunu soruyor, öne doğru bakarak:

“Sen öğretmen misin birader?” Nefes almadan aynı sinirle çocuk azarlar gibi devam ediyor:

“Hah, öğretmen gibi otur da bir görelim ya!..” Arkasından, kızgınlıkla, “Allah Allah!” diye söylenmesi...

Birader, Farsça erkek kardeş demek. Dilimizde “Yahu!” anlamında seslenme ünlemi olarak kaba Türkçede (argoda) kullanımı yaygındır.
Azarlama devam ediyor:

“ Yani böyle güzel duygularla geliyoruz, güzel hareketlerle karşılaşmak isteriz. Ayağını dikip de valinin karşısında oturmak değil.” Burada yine aynı söylenme sözleri:

“Allahım yarabbim ya...”

Salona karşı bakılarak azarlamaya devam:

“Bu kadar eğitim ordusunu geliyorsun burada rencide ediyorsun, beni değil yani. Arkadaşlarını rencide ediyorsun, bana göre hoş.”

Burada, doğaçlama öğretmeni yerme sözleri sürüyor, ilkokul öğretmeniyle, kendisini topluma örnek gösteriyor:

“Biz hâlâ ilkokul öğretmenimizin bize söylediği, düstur edindiğimiz hareketle hayatımızı devam ettiriyoruz onun bize örnek haraketleriyle ve öyle öğretmenler görmek istiyoruz.

Yalan mı arkadaşlar, yalan mı? Yalansa yalan deyin ya!”


Sözünün burasında inanamayacaksınız alkışa tutuldu vali. Bu destekle sözünü sürdürüyor:

“1972’de, (öğretmeninin adını söylüyor anlaşılmaz bir şekilde) .... denen öğretmen hâlâ benim kafamda canlı olarak bir tiyatro gibi duruyor adam yani. Örnek adam olarak. Öleli de 20 sene oldu, rahmetli.

Böyle öğretmenleri istiyoruz, böyle öğretmenleri özlüyoruz arkadaşlar.

Lafla değil, öyle “öğretmenler günü” kutluyoruz filan değil yani...”

Konuşmanın bu kadarı yayındaydı ilk akşam. Ertesi günü ortalık karışacak, bu olay çok konuşulacak, eleştirilecek denilirken, ortaya çok tuhaf bir durum çıktı.

Örneğin, şöyle başlık atıldı bilgi ağı haberlerine:

“Vali öğretmeni değil, gazeteciyi azarlamış - Gazete Duvar-

Bu başlık ılımlının ılımlısı:

“Vali Toprak'ın uyardığı kişi öğretmen değil gazeteciymiş ...” - Demirören Haber Ajansı-

“Valinin öğretmen diye azarladığı muhabir konuştu “– Sözcü-

“Vali beni öğretmen sandı.”

Haydi buyurun, buradan yakın, “gazeteci” ne yapmış, ne demiş azarlanmasına:

“O muhabir Vali Toprak'tan özür diledi.”

Sonraki günlerin bir iki başlığı da şöyleydi:

“ Birader öğretmen misin? diyerek öğretmeni azarlayan Vali açıklama yaptı: Kızdığım...”

“Valinin “birader” pişmanlığı: Keşke olmasaydı.”

“Vali: Ben kibirli biri değilim.”

Ve konu artık gündemden düştü. Peki ne oldu sonuçta?

Öğretmenler, Öğretmenler Günü’nde, onurlandırılacaklarına, çağdışı bir durumla, azarlanabilir insan sınıfına sokuldular. Belki de bir kurguyla, böyle bir günde onlara ayar verildi, gücün karşısında boynunuzu bükün, yerinizi anlayın, “Geçti Bor’un pazarı,” siz artık eski dönemlerin öğretmenleri değilsiniz, dendi.

Oysa kimse kimsenin oturuşuna karışamaz. Karışacaksa bile bunu uygun bir ortamda, karşısındakini incitmeden uygun sözlerle gizlice söyler veya söyletir.

Bu çağda, hiçbir çağdaş ülkede, kimse kimsenin oturuşuyla ilgilenmez. Oturmanın kişilikle ilgisini çözmüşler psikologlar. Bacak bacak üstüne atan kişiler için; “Karşınızda lider birini görüyorsunuz.” demişler. Bu oturuşa; “bilinçli oturuş, ciddi, kararlı oturuş”, denmiş, böyle oturan kişinin karakteri güçlü olurmuş.

Sağlık uzmanları, duruş bozukluğunu düzeltme için de şunu önerirlermiş:

“Sırtınızı dik tutun. Arkanızı sandalyenin sırtlığına dayayın. Ayakların yere temas etmesine dikkat edin. Bacak bacak üstüne atmayın.”
*

Öyle bir dönemi yaşıyor ki ülkemiz, kişilikle - sağlıkla ilgili bir oturuş şekli bir toplantıda, hem de kişiye özel olmayan, çok kalabalık bir toplantıda, kürsüdeki kişiye saygısızlık olarak yorumlanabiliyor. Anında da bu söyleniyor. Oturuşunu düzelt denebiliyor bir yetişkine, üstelik de bir öğretmene. O kadar şekilciyiz, o kadar kişiliğimizi yitirdik...

Baskı altındayız...

Atatürk:

“Öğretmenler; yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır.” demişti.

Değil öğretmene saygı göstermemek, öğrenciye bile çok değer verirdi, öğretmenlere öğütüdür:

“Öğrenci ne yaşta ve sınıfta olursa olsun, onlara geleceğin büyükleri gözüyle bakacak ve öyle davranacaksın.”

Cumhuriyet için nasıl bir kuşak yetiştirmek gerekliydi, bu da yanıtıdır:

“Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister.”

Cumhuriyetin istediği kuşakları yetiştirebildik mi?

Bakın öğretmenlerin görevi neydi?

“Öğretmenler!... Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu nitelik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.”


Bu görevleri yeniden yüklenme, kendimize gelme zamanı, geldi geçiyor...

Feza Tiryaki, 28 Kasım 2019
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 988
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Re: ÖĞRETMEN

İletigönderen Gönül Pınar Atacı » Çrş Ara 04, 2019 9:41

Tek sözle : MUHTEŞEM. Çok değerli ve özgün yazarı gerçek Atatürk'çü vatansever insan sevgili FEZA'ya en kalpten tebrikler, sonsuz teşekkürler, içten selamlar, derin saygılar, en iyi dilekler ve yeni başarılar. Ulu ve kutsal Öğretmenler Günü 24 Kasım, öğretmenlik mesleğini seçmiş ve seçecek olan tüm meleklere ve erkeklere kutlu olsun. Dahi BAŞ ÖĞRETMEN Atatürk'ün FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR NESİLLER ve CUMHURİYET'E FİKREN, İLMEN, FENNEN, BEDENEN KUVVETLİ VE YÜKSEK SECİYELİ MUHAFIZLAR yetiştirmek emrini red ve inkar eden ve 'kindar' ve 'dindar' adamlar ve ajanlar yetiştirmek emeli güden tüm dinsiz dinci ve takiyyeci, BOP'cu ve Beşinci Kol'cu özel ve tüzel kişilere ise sonsuz NEFRET ve ebedi LANET.
Kullanıcı küçük betizi
Gönül Pınar Atacı
Üye
Üye
 
İletiler: 1285
Kayıt: Sal Ara 01, 2015 9:02

Re: ÖĞRETMEN

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Ara 04, 2019 11:25

Gönül Pınar Atıcı'ya,

Güzel sözleriyle, yazı yazanların gönlünü alan,
Önceliği, yurt - ulus sevgisi, çağdaş Cumhuriyeti olan,
Nice beğenisini, incelikli sözleriyle burada belirtirken,
Üstüne bir de özgün dizeleriyle düşündüğünü yazan,
Lisanı güzel, gönlü güzel Gönül Hanım'a gönülden sevgiler...
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 988
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Re: ÖĞRETMEN

İletigönderen Gönül Pınar Atacı » Çrş Ara 04, 2019 13:32

İstisnasız her cümlesi ve kelimesi, beni en derinden etkileyen ve baştan ayağa büyüleyen, bana olağanüstü büyük onur ve gurur veren ve tüm gönlümü çelen ve fet'eden GERÇEKTEN MUHTEŞEM ve EN MÜKEMMEL bir BEŞLİK. Bütün yaşamım boyunca her an anacağım ve asla ve kat'a unutmayacağım HARİKA ÜSTÜ HATTA ÖTESİ ama tamamen GERÇEK, çok ÖZEL ve ölesiye DUYGULANDIRAN eşsiz ve emsalsiz bir ARMAĞAN. Üstün ve özgün insan, kalbi ve kalemi Atatürk ve Türkiye sevdasıyla dolup taşan seçkin ve saygın yazar ve çok değerli dost sevgili FEZA'ya ben Gönül'den sonsuz teşekkürler, en içten sevgiler, en derin saygılar ve en iyi dilekler. Ve benden de O'na özel ve öznel bir ARMAĞAN :
Sen, Fenomenal bir meleksin.
Sen, Ebedi ve büyük yüreksin.
Sen, Zikri ve fikri bir ve bütün ve gerçek Atatürk'çü vatansever insansın.
Sen, Adına ve yazılarına albeyaz güller sunulması şart en güzel kadınsın.
Sen, insan,halk,vatan,barış,bağımsızlık,özgürlük,hukuk adalet,ahlak ve fazilet TİRYAKİ'si FEZA'sın.
Sen, tüm ailen ve binlerce okurun ile en uzun bir ömür boyu en mutlu ve kutlu yaşayacak zekasın.
Kullanıcı küçük betizi
Gönül Pınar Atacı
Üye
Üye
 
İletiler: 1285
Kayıt: Sal Ara 01, 2015 9:02


Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x