“Öğretmenlik, Dur, Nereye?”
Birbiriyle hiç ilgisi yokmuş gibi görünse de, önünüze çıkan bir yazı, resim, ses sizi alır, birden başka yerlere götürebilir, içinizde bambaşka çağrışımlar, duygular yaratabilir.
Tıpkı demin bana olduğu gibi.
Bir okul adı, o okulun yazılı geçmişi; günümüzde olanları, olacakları, ülkemizin nereye götürüldüğünü bir anda gözler önüne serer de şaşar kalırsınız… Hiç bu açıdan duruma bakmamıştım, dersiniz…
Bir rastlantı bilgiağında, Erzurum Yavuz Selim Öğretmen Okulu mezunları adlı bir öğretmen sayfası gördüm. Demek Erzurum’da, bir zamanlar, Nene Hatun’dan başka bir öğretmen okulu daha varmış, bilmiyordum.
Erzurum – öğretmen okulu denilince, biz eski kuşak öğretmenlerin aklına hemen Nene Hatun, Nene Hatun denilince de Erzurum gelir…
Nene Hatun, Rusların, Ermenilerle birlikte Erzurumu işgalinde (1877), yeni doğan bebesini evde bırakıp, cepheye koşmasıyla destanlaşan, adına koşuklar yazılan, türküler yakılan bir Türk kadınıdır.
“Bebem anasız büyür de, vatansız büyümez!” demiştir Nene Hatun. Türk kadınının yiğitliğinin, yurtseverliğinin bir simge adıdır.
Nene Hatun’un adı konmuş bir okulda okumak, okuyanı nasıl onurlandırır bir düşününüz. “Nene Hatun Kız İlk Öğretmen Okulu”ndan öğretmen çıkmak övüncü de, yaşamları boyunca o öğretmenlere yeter.
Benim kızkardeşim de aynı okulda okudu. Belki de bu yüzden, Nene Hatun’la Erzurum aynı anda çağrışım yapar belleğimde. O zamanlar Erzurum nere, bizim yaşadığımız küçük Karadeniz kasabası nere?..
Yatılı okullar, küçük yerleşim yerlerinde yaşayanların, dar gelirli aile çocuklarının, bir de hiç okuma şansı olmayan köy çocuklarının tek umuduydu. Kapatıldılar. Yatılı tarikat yurtlarında harcanıyor günümüzün gençliği…
Şimdi, “Yavuz Selim” adını görünce, hemen, Nene Hatun adıyla bir okul kalmış mı Erzurum’da; okul adlarımız kıyıma uğruyor yıllardır, artık Türk büyükleri okullara ad olamıyor, eski okulların adları, yapıda yenileme, birine yeni derslik ekletme numarasıyla değiştiriliyor, bir bakayım, dedim. Bu ad silinmemiş, kalmış, başka okula ad olmuş: “Nene Hatun Anadolu Lisesi.” “Nene Hatun Kız İlköğretmen Okulu” ise, 1978’de sizlere ömür…
Bu okulun tarihçesi, sanki Türkiye’nin tarihçesi. İyi güzel ne varsa ülkemizde, sırasıyla, bilinçli bir şekilde bozulmuş. Adım adım, onu, sonra onu değiştirmişler. Yavuz Selim Öğretmen Okulu’nun geçmişi de Nene Hatun Kız İlköğretmen Okulu’nun geçmişiyle benzeşiyor. Tüm yatılı okullarımız, öğretmen okullarımız aynı sonu yaşadıklarına göre, neden benzeşmesin geçmişleri? Adı Alpullu imiş kurulduğunda (1942) bu Erzurum okulunun. İlk el atma, Alpullu adını değiştirip, okula Yavuz Selim adını katmayla (1958) sonuçlanmış. Erzurum gibi bir yöremizde, yaptıkları yüzünden çok tartışılan bir padişahın adının, hem de öğretmen yetiştiren bir Cumhuriyet okuluna verilmesi… Dinciler, ta o zamandan karşı devrime, Cumhuriyeti içten içe kemirmeye başlamışlar.
Cumhuriyetimizin bu eski okulunun tarihçesini, okul yönetimi, “Milli Eğitim” logosu (tanıtaç) altında anlatmaya bakın nasıl başlıyor:
“Erzurum’da, ilk defa muallim mektebi 316 (1900) tarihinde şimdiki muallim mektebi binasında açılmıştır. Tedris müddeti altı aylıktı.”
Hemen araya girelim. Muallim Mektebi, öğretmen okullarının eski adıdır. Günümüzde öğretmen, okul sözcükleri vardır muallimle, mektep yerine. Bu iki sözcük ölü sözcüklerdir, kullanılmazlar. Orada yazılı tarih “316” sanırız 1316’nın, eski tarihin kısaltılmışı. Eski takvim, Cumhuriyet devrimleriyle tarih olmuştur. Eski tarihi geçerliymiş gibi yazmak, 1900’ü ise ayraç içinde göstermek devrim yasalarına karşı gelmektir. Belki de bu ne olduğu belirsiz 316 sayısı bir işaret, bir ön hazırlık, nabız yoklama. Tanıtımda ikinci tümce:
“Tedris müddeti altı aylıktı.”
“Tedris müddeti.” Dilimizden tamamen çıkmış, eskimiş sözcüklerle tarihçe yazmak, neden? Okuyalım bakalım sonu nasıl gelecek bu anlaşılmaz açıklamanın:
“Bu mektebi idare eden İdadi Farisi muallimi…” “ Neyi neyi?”
Ne deniyor burada? Bu yaşımda ben duymadım böyle sözler, ne okurken, ne öğretmenken. Çocuklarımıza, ölmüş, unutulmuş – eski sözcükler yeniden öğretilmeye kalkışılıyor.
Okulu, lisenin Farsça öğretmeni yönetiyordu diyecek, neler diyor. Yine eski okul anlatılırken:
“ Darülmuallimin âliye mezunlarından…” Yüksek öğretmen okulu niye demiyorsun?
Ne demek istiyorlar böyle eski dille tanıtım yazmakla? Eski dil ayraç içinde bile değil, doğrudan eski dille yazılıyor tanıtım.
Şimdi biz, daha çok üzülmeden, gerilmeden, yazılanları çevirelim, tabii sözlük yardımıyla, okulun geçmişini, kuruluşunu nasıl yazmışlar, özetleyelim:
Erzurum’da ilk kez öğretmen okulu 1900 yılında açılmış. Öğretim süresi altı ay imiş. Okulun ilk idarecisi Farsça öğretmeni Ahmet Yetimoğlu, Reşit Ciminli. (Niye yazdılarsa bu iki adı. Yine vardır bunda da bir cinlik!)1903’te okul şimdiki “vilayet (il) matbaasına nakledilmiş (taşınmış).
Bakınız burası tanıtımda nasıl: “319 (1903)’ da şimdiki vilayet…”
Açık seçik, anlatılan günün tarihi 319 diye yazılmış tanıtımda. Günümüzün tarihi ayraç içinde ve ayraçtan sonraki da eki 319’un eki.
“Günümüz tarihi ayraç içinde.” Bu ayrıntı çok önemlidir. Üstünde durulup sorgulanmalıdır.
Yeni yerine taşınan okul, 1905’e kadar bir sınıflıymış, 1906’da iki sınıfa ulaşmış, o zamanki müdürü Mudanyalı Niyazi Bey. Tanıtımda, “muallim mektebi iki sınıfa iblağ edilmiş,” yazıyor. Her tarih gösteren sayının önünde de üç yüzle başlayan tarih sayısı yazılı. Okula 1909’a kadar yüksek öğretmen okulu mezunu Rüştü Efendi müdürlük etmiş, bu süre içinde de okul on dokuz mezun vermiş.
Bunlar dendikten sonra yine başa dönülüyor tanıtımda. Yoksa ilk anlatılanlar bir şaka mıymış? Bu nasıl karışık bir okul tanıtımı? Baş göz yaran eski dil bir yana bırakılmış, anlatıyorlar.
“Okulun ana binası, 1900 yılında Erzurum Erkek Öğretmen Lisesi olarak eğitime başladı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında (1914- 1918) kapalı kalan okul, 1927 yılında Erzurum Lisesi olarak yeniden açıldı. Erzurum Lisesi, 1937 yılında bugünkü binasına taşınınca burası yeniden Erzurum Erkek Öğretmen Lisesi’ne çevrildi. 1954 yılına kadar on beş yıl Erzurum Erkek Öğretmen Okulu olarak kaldı.1954’te yeniden değişikliğe gidildi. (Tıpkı ülkemizdeki değişiklikler gibi, Menderes’in iktidarı, dinciliğin iktidara taşınması.)
“Okul, 1954’ten 1972 yılına kadar “Nene Hatun Kız İlköğretmen Okulu” adıyla öğretmen yetiştirdi.”
Bir şeye karar verseniz ya artık. Bir okul bu kadar değişikliğe uğrar mı? Kız İlk Öğretmen Okulu oldunuz, başarıyla eğitim öğretim yaptınız, neden yine değişiklik? Öğretmen okulları nerenize battı? Öğretmen okulları, sonra kurulan, kapatılan köy enstitüleri, Cumhuriyetle tüm yurdu saran ilköğretmen okulları, öğretmen gibi öğretmen yetiştiriyordu. Bu ani değişikliğin nedeni 12 Mart 1971 darbesi miydi acaba?
Okulan tanıtım bilgilerini bilgiağından aldım. Bu bilgiler kelimesi kelimesine doğru olsa da, olmasa da, yadsınamaz bir gerçek var; okullar bir açılmış bir kapanmış, bir ona verilmiş, bir bu kapmış… Eğitim yaz boz tahtasına çevrilmiş. Kurumlar sürekli el değiştirmiş. Eğitimde sürekliliğe izin verilmemiş, ülkemize yazık etmişler…
O dönemde, yeniden ülkemizin ayarlarıyla oynanıyor: Okul, 1972’de, dört yıllık öğretmen lisesine dönüştürülüyor. Adı: “Nene Hatun Kız Öğretmen Lisesi” oluyor. Kaç yıl için? Altı yıl, 1978’e kadar.
1978, ülkemizde yine çalkantılı yılllar. Bölücü terör örgütünün kurulması, ilk kıyımlar, bölücülüğün solculuk adıyla topluma aşılanması… 1980’de de Kenan Evren darbesi, sonrası, eğitimin en çok darbe aldığı yıllar.
O yıllarda öğretmen okullarını eğitim enstitüleriyle birleştirme modası başlatılmıştı. Sona hazırlıkmış. Bu tür meslek okullların kapatılmasının ön çalışmaları. Öğretmen yetiştiren okulların yapısını sulandırma, laçkalaştırma, değersizleştirme…
1975 yılında Nene Hatun Öğretmen Lisesi, aynı binayı, Nene Hatun Eğitim Enstitüsü ile paylaşıyor. Yanlış yazdım, Nene Hatun Kız Eğitim Enstitüsü. Eğitim Enstitülerini çaktırmadan bile kız – erkek diye ayırmışlar. Kolay mı hepsi bugünlere hazırlık. Bu iktidar gökten zembille inmedi ki? İşte böyle böyle işbaşına getirildi. Kimlerin nelerin yardımıyla, açıkça belli değil mi? Amerika bu darbelerin hazırlayıcısıysa, yardımcıları da belli. Bunlara kananlar, peşlerinden gidenler de belli.
Nene Hatun Kız İlk Öğretmen Okulu ve Nene Hatun Kız Eğitim Enstütüsü evliliği çok sürmemiş. 1975’te başlayan birliktelik, 1978’de bitivermiş. Neden mi? Her iki okul türü de ortadan kaldırılmış çünkü. Öğretmen okulları, eğitim enstitüleri ne olduysa birdenbire 1980 darbesi öncesi kapatılmış. Bu, denenmiş, ulusal eğitim verilen, ulusumuza Atatürk ilkeleri ışığında öğretmen yetiştiren tarihi okullar eğitim sisteminden çıkarılmışlar.
Tarihçeye göre, bu okul o yıl boş kalmış. Boşaltılmış, tam bir yıl.
Darbe bekleniyor olmalı, kasıtlı olarak o yıllarda sağ – sol çatışmaları çıkarılmıştı ülkemizde. Türkiye’ye en büyük kötülüğü eden, Turgut Özalları, bölücü, dinci kafaları iktidara taşıyan Kenan Evren darbesi.
Öğretmen okulları, darbecilerin önündeki ilk hedef, ilk vurdukları kurum.
Bir yıl aradan sonra, 1979- 1980 eğitim öğretim yılında, burası okul olarak yeniden açılıyor. Yeni adı:
“Erzurum Kız Lisesi.” Tanıtımda Nene Hatun adı ayraç içinde yazılı.
1989- 1990 yılında, okul yeni binasına taşınıyor. Eski tarihi binaların gözden çıkarılma, ülkemizin çocuklarını geçmişinden koparma dönemi. Pis çirkin yapıların ortalığa saçılması, aynı, kişiliksiz, çok katlı yapıların yurdu kanser gibi sarması… Çoğu yerde eski tarihi yapıların aç gözlü particiler eliyle yağmalanması… Tarihi okulların para için, çıkar için yerle bir edilmesi, yıkılması… Yerlerine yeni bina.
Her şeyin yenisi (?)… Eskiyi at, yenisini al. Boz, yenisini yap.
Bu son iktidarla yeniden değişikliğe gidiliyor okulda. Ne zaman? 2010 yılında.
İngilizce eğitime ağırlık veren, sömürgeci ülkelere eleman yetiştiren, liselerin dönüşüme uğramışının adı olan Anadolu lisesi adlı bir “garabet” sistem devrededir çoktan.
2010 – 2011 eğitim – öğretim yılında okulun adı: “Anadolu Kız Lisesi” oluverir. Okula sınavla öğrenci alınır, genel lise, aşamalı olarak ortadan kaldırılır.
Okulun adının, okul sisteminin değiştirilmesi beraberinde çevreye bakışı, güzellik, değer anlayışını da değiştirmiştir. Eski ana bina restore edilme (yenileme) adına geçmişinden koparılır, öğrenci kantini yapılır. Ya okulun dillere destan bahçesi, asırlık ağaçları, iç yakan güzelliği? Onları sormayın. Tanıtımda yazmışlar, gözünüzde canlandırın. Türkiye’ye ne yapıldıysa aynısı buraya da yapılmış. Sonradan görmelerin hastalığı; gösteriş, taklit, israf, doğadan uzaklaşma, naylonlaşma…
2010 yılında atanan yeni müdür, okula yeni bir heyecan ve dinamizm getirmiş, tarihçeye göre. Ana tarihi bina atıl durumdaymış, burası kantin olmuş. Nasıl kantin? “Şık.” Yiyecek içecek satılan, yemek yenen yer (kantin) şık olsa ne olur, olmasa ne olur? Siz temiz, ucuz hizmet veriyor musunuz çocuklara onu söyleyin! Hem niye kantin? Neden müzeye çevrilmiyor? Göz zevkini bozan ağaçlar kesilmiş, ağaç göz zevkini bozar mı demeyin, bozarmış işte, yazmışlar ağaç katlimanı savunmak adına. Çevre nasıl düzenlenmiş? İlan panolarıyla. Ne dikilmiş? Daha estetik görünümlü çam ağacı. Kesilenler ne ağacıymış, neden estetik görünümlü değillermiş, bunları, buna izin veren Erzurumlulara sormalı. Tanıtımdan:
“Bu dönemde ana binanın alt katında bulunan ve atıl durumda olan birim restore edilerek şık bir kantin oluşturulmuş ve öğrencilerin hizmetine sunulmuştur. Ayrıca okul bahçesinde Erzurum iklim şartlarına uygun ve daha estetik bir görünüme sahip çam ağaçlarının dikilmesi amacıyla, gelişi güzel dikilen ve göz zevkini bozan ağaçlar kesilmiştir. Yine bu dönemde okulun muhtelif yerlerine ilan panoları konulmuş ve çevre düzenlemesi çalışmaları ile okulun güzelleştirilmesi çalışmaları son sürat devam etmektedir.”
Neymiş? Gelişigüzel dikilen, göz zevkini bozan ağaçlar kesilmişmiş.”
Aynı durumu, okulun bahçesini, Erzurumlu Dr. Ali Kurt bir yazısında (2013) şöyle anlatıyor:
“Hafta sonu Nenehatun Kız Lisesi bahçesindeydik. Değişmiş.”
Yazar eski okul binasını şöyle tanımlar:
“Okul binasının eski bir han olduğu rivayet edilir. Üzerinde üçgen bir kapak benzeri çatı bulunan uzun dikdörtgen bir yapı olup benzerliğinden dolayı “Tabut”diye anılırdı öğrenciler arasında. Bu okul da daha sonraları terk edilerek yukarda tanımladığımız bölgeye taşınmıştır.”
Burada anlatıcı, eski yılların (1960’lı, 70’li) garip uygulamalarından birini anımsatıyor:
“Öğretmen açığı var diye ziraat mühendisi, veteriner, kamu yönetimi vs mezunları, üniversite bitirip on onbeş yıldır evde oturan ev hanımları öğretmen yapılarak çok şenlikli durumlara vesile olundu.”
Okul bahçesi, çevresi, nasılmış?
“Çevrede yükselen sekiz on katlı yapılar sınır tanımaksızın adeta bahçenin üzerine eğiliyorlar. Arada kaç metrecik var, bilemiyoruz. Yapsatçı müteahhitlerin şekilsiz eserleri. Belediyenin umursamazlığı.
Sahipsiz memleketin sahipsiz okulu. Çevreye uyumsuz ek bina sol tarafı zayi etmiş. Okul bitmiş yok olmuş. Çevredeki sınır tanımayan yüksek yapılar nedeniyle sanki bir kuyunun dibinde.”
*
İşte böyle, bir okulun geçmişinden yola çıkarak sanki ülkemizin geçmişini yaşadık.
Asırlık ağaçları; gelişigüzel dikilmişti, kestik, yerlerine estetik görünümlü çam diktik, muhtelif yerlerine pano koyduk diyerek övünen zihniyet, çevreyi göğe direk beton yapılarla, gökdelen adlı tabutluklarla dolduran, tarihi yapılarla birlikte Türk tarihini de yok etmeye çalışan bir iktidar ülkemizi yönetiyor.
Günümüzde öğretmen, öğretmen okullarında yetişmiyor. Sertifika (onay belgesi) toplayan, sınavdan sınava giren, siyasetçiye kendini beğendirmeye çalışan, atanamayan, gelecekleri belirsiz sözleşmeli öğretmenler… Köylerde kapanan okullar, taşımalı sistem ayağıyla köylerden çıkarılan, yerlerini imamlara bırakan öğretmenler… Bir kez bile Öğretmen Marşı’nı okumadan, “Alnımızda bilgilerden bir çelenk” demeden, öğretmen olan öğretmenler…
Kaldırılan öğretmen yetiştiren okullarımız:
İlköğretmen Okulları, Köy Enstitüleri, Eğitim Enstitüleri ve Yüksek Öğretmen Okulları.” En önemli kaybımız: Ankara’da, Atatürk’ün kurdurduğu, son tanınan adıyla, Gazi Eğitim Enstitüsü.”
1981’de çıkarılan bir yasayla, öğretmen yetiştiren kurumları “Eğitim Fakülteleri” adıyla birleştirmek…
Yaz boz tahtasına döndürülen sistem. Adları, yerleri, köşe kapmaca oynanır gibi değiştirilen okullar… Açılan kapanan okullar…
En son askeri okullarımızın, daha önce, polis okullarının kapatılması… Şimdi sıra, meclisin işlevini yitirmesinde…
Gelecekte bizi ve ülkemizi nasıl günler bekliyor, belli değil mi?
Hiç olmazsa çevremizdeki bir okulun veya okuduğumuz okulun tarihçesini gidip incelesek, eski resimlere, bir de günümüzdeki çirkinliklere baksak, kuşkum yok en aymaz kişi bile yurdunu ulusunu seviyorsa uyanacaktır.
Öğretmenliğin tarihçesi bile bizi dönüştüren küresel çetenin ve işbirlikçilerinin ne yaptıklarının, ne yapacaklarının kanıtıdır…
16 Nisan’da bize neyi oylatacaklarına bir de bu gözle bakınız…
Feza Tiryaki, 31 Mart 2017
http://nenehatunkl.meb.k12.tr/…/nenehatun-kiz-anadolu-lises…
http://nenehatunkl.meb.k12.tr/…/nenehatun-kiz-anadolu-lises…
http://erzurumluyum.net/?q=node/7620