Okuyana Köşe Yazıları - OCAK 13, Salı

Okuyana Köşe Yazıları - OCAK 13, Salı

İletigönderen hirbo06 » Sal Oca 13, 2009 9:53

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10764338_p.asp

Yazarlar
Bekir COŞKUN bcoskun@hurriyet.com.tr

Bu günler...

GECE "Yalçın Küçük Hoca tutuklandı" dediler...

Ben, Yalçın Küçük üstadımızın durumuna yanmıyorum, onun yüreği bu gibi zamanlar içindir.

Nitekim gözaltına alındığı zaman evinden çıkarkenki haline baktım, sevinç içinde...

Sanki Paris’e tatile gidiyor...

Asıl içeri alınmasaydı çok kızacaktı.

Yalçın Hocam günlerce önceden hazırlığını yapmıştı belli ki... Kalpağı başında, kırmızı fuları, çanta muntazam, eminim içinde özenle kim bilir kaç gün önceden hazırlanmış pijaması, terliği, diş fırçası, tıraş takımı, yedek çorapları...

Belki polisler gecikti diye kızdı da...

(.........)

Serdar Turgut’un kulakları çınlasın, ben asıl Yalçın Küçük’ün ifadesini alana yanarım.

Muhtemelen sorgucu, soruları kendisinin soracağını sandı...

Yalçın Küçük; sinek yakalar gibi iki elini havada üç kez çırparak ve yerinde sıçrayarak, kim bilir kaçıncı defa "İşte burada dur..." demesinden sonra, sorgucunun nasıl fenalık geçirdiğini elbette biz bilemeyiz.

Ama sorgunun yapıldığı binadan çıkıp makam arabası yerine nöbetçi polislerin sırtına binmeye kalkan birisini gördüyseniz...

Ya da evrak çantası yerine makam odasındaki sehpayı koltuğunun altına almış gitmekte olan birisini...

O odur...

Yalçın Küçük’ü sorgulamaya kalkan sorgucu...

*

Zor günlerdir bu günler...

Korku ile cesaret vuruşur...

Masumiyet ile hinlik yarışır... Sinmek ile tepki, yürek ile yüreksizlik, akıl ile ahmaklık, sorumluluk ile gaflet karşı karşıyadır...

Bir yanda acı, öte yanda linç vardır...

*

Olsun...

Yürekli Türk aydınları, her şartta, her zaman laik cumhuriyete sahip çıkacaklar. Çünkü onların yüreğindeki yurt sevgisinin büyüklüğünün tanığıyım...

Belki de o soruyu sormanın tam zamanıdır:

Siz hiç; çağdışılığa karşı direnen, çocuklarına aydınlık bir dünya bırakmak isteyen yürekli insanların eli boş döndüklerini gördünüz mü?..

O günlerdir bu günler...





13 Ocak 2009
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!

İletigönderen hirbo06 » Sal Oca 13, 2009 10:01

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10764969_p.asp

Yazarlar
Yılmaz ÖZDİL yozdil@hurriyet.com.tr

Kemal Costner

Bu kevın kostnır Ergenekoncu galiba... Deve kesilen THY’nin reklamında oynasın diye getirdiler, kafasında "Ne mutlu Türküm diyene" şapkasıyla geldi!

*

Şapkanın arkasında da Türk bayrağı var, iyi mi... Cami önündeki mitinglerde Türk bayrağı açanların linç edildiği bir ülkede, provokasyon değil de, nedir bu?

*

Üstelik...

Kaba bi adam.

Bi milyon yuro vermişler THY’yi tanıtsın diye, "Ne THY’si birader?" diyor basın toplantısında, "Hayatımda binmedim, binmeye de niyetim yok!"

*

Ben, Arabistan’dan terlikle gelen THY müdürünün yerinde olsam, gözünün yaşına bakmam, gözaltına aldırırım bunu.

*

Çünkü...

Eşşek yükü para verdin, getirdin, dinci medya nasıl haber yapsın şimdi bunu?

*

Atatürk posterinin önünde konuşsa, bantlarsın posteri, atarsın karenin dışına...

Atatürk tişörtü giyse, kolayı var, sadece kafasının fotoğrafını koyarsın...

Ama öyle böyle değil ki.

Herif alnına yazmış Atatürk’ü!

Şapkadaki yazıyı silip, bilgisayar montajıyla "durmak yok, yola devam" yazsan, olmaz, AKP’liler bile yemez.

Şapkayı kessen...

Sadece gözünü koysan...

Atatürk gibi bakıyor, daha fena.

*

"Kurtlarla Dans" filminde oynamasından belliydi zaten... Bakın, iddia ediyorum, bas bunun otel odasını, ruhsatsız lav silahı çıkmazsa, ne olayım.





13 Ocak 2009
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!

İletigönderen hirbo06 » Sal Oca 13, 2009 10:08

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_hab ... ityaz=6722


Behiç KILIÇ
behic@yenicaggazetesi.com.tr

Başbakan 1 numarayı mı işaret etti?!


Konuşmasının gizli kodları çözülebilirse “Başbakan Erdoğan,1 numarayı biliyor ve bunu da önceki gün yaptığı konuşmada ima etti!” diyeblir miyiz, şöyle bir bakalım...
Erdoğan şöyle demişti;
“...Bazı medya kuruluşlarının panik hallerini anlamakta, gerçekten güçlük çekiyorum. Türkiye’nin şeffaflaşmasından mı korkuyorsunuz? Kirli ilişkilerin açığa çıkarılması çabasından mı korkuyorsunuz, karanlık olayların aydınlatılması girişimlerinden mi korkuyorsunuz?..”
Şimdi “Bu sözler tamam da, bir numarayı işaret eden yeri neresi!?” diyebilirsiniz. Çözümleme yapalım...
Bu soruşturmanın “rehberi” olarak gösterilen Tuncay Güney’in ısrarla söylediği “patron tiplemesi” ni hatırlayınız... Bu patronun medya aleminin de kralı olduğu söylenip duruyor!.. Tuncay Güney, son açıklamalarında “beni tazağa düşürmek istediler, konuşmamı istemiyorlar. Veli Küçük, Susurluk kazasından sonra hangi gazeteciden telefon aldı söyleyeyim mi” dedi... Yani beyim meselenin tepe noktasına giden yol medya zenginliği üzerinden geçiyor..
Başbakan kinayeli bir şekilde diyor ki; “...Bazı medya kuruluşlarının panik hallerini anlamakta, gerçekten güçlük çekiyorum!..”
Hangi medya, hangi panik?...
Başbakan kimi işaret etti acaba?...

Askerler de dikkatle dinledi
YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun konuşması haber kanallarında canlı olarak aktarılırken, Ankara’yı yönetenlerin tümü ekrana kilitlendi... Üst düzey askerlerin, “Komutan” la bir arada açıklamayı takip etmeleri ilginç... Açıklama süresince hiç yorum yapmadan, ama zaman zaman vücut dili ile onay verdikleri doğru mu?..


YARSAV’cı da sırada gibi!..
Eminağaoğlu zaten bu cephe tarafından pek bir kulakları çınlatılan kişi idi.. Şu açıklamadan sonra artık kesinlikle operasyon kapsamına alınmıştır!.. Kendisi ile, özellikle telefon muhabbeti olanların dikkatli olmalarında yarar var diyerek amme görevimizi yerine getirelim!..

İstanbul seçim anketi
Klasik açıklamalar başladı. Bize ilk gelen şöyle bir anket var.(Political Researcher Strateji Geliştirme Merkezi yapmış.) İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlık seçimleri;
AKP yüzde 29.4, CHP’nin oyu yüzde 25.9, Saadet Partisi’nin yüzde 8.9, MHP’nin ise yüzde 5.5 oldu. Araştırmada, adayların isimlerini bekleyenlerin oranı ise yüzde 25.7.
Araştırmaya göre Bakırköy, Beşiktaş, Kadıköy, Maltepe, Sarıyer, Tuzla’da en yüksek oy CHP’ye verilirken, Şişli’de DSP’ye; geri kalan ilçelerde ise
AKP’ye verildi.


ATATÜRK’ÜN SOPASI YOK!..
Bizim muhterem zevatın dilinin varmadığı, mübarek bir, Atatürk sözü vardır bilirsiniz.. Mustafa Kemal Paşa bu millete “Ne mutlu Türküm diyene” diye bir düsturu miras bırakmıştı ve bunlar bu durumun üzerinden silindir gibi geçiyorlardı... Şimdi elin Amerikalısının ipine sarılıp uçma hesapları yapıyorlar ve hep beraber Kevin Costner’in eteklerine yapıştılar.. Ona da aklı veren vermiş, şapkayı giydirip Türkiye’ye göndermişler... Kevin hem onları hem bizleri böyle selamladı. Atatürk en sonunda bu cemaate de
“Ne mutlu Türküm diyene” dedirtebildi!..
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!

İletigönderen hirbo06 » Sal Oca 13, 2009 10:20

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_hab ... ityaz=6723
Sabahattin ÖNKİBAR
sonkibar@gmail.com

Paşaların serbest bırakılmalarının ardındaki sır


Adı: Tuncer Kılınç.
Emekli Orgeneral.
Devlet sırlarının depolanıp politika üretiminin yapıldığı MGK’nın eski genel sekreteri.
Adı: Kemal Yavuz.
Emekli Orgeneral.
İkinci Ordu ve Harp Akademileri eski komutanı.
Adı: Erdal Şenel.
Emekli Tümgeneral.
Genelkurmay Başkanlığı adli müşaviri. 28 Şubat sürecinin teorisyenlerinden.
Adı: Prof. Kemal Gürüz.
YÖK eski Başkanı.
İmajı bağlamında laik sistemle özdeş bir isim.
Geçmişi, titri ve konumu böylesine zirvede olan isimlerin kameralar eşliğinde gözaltına alınması, gerçekte onların peşinen tutuklanması anlamına gelir. Sorgu vs. gibi ayrıntılar aslında prosedürden ibarettir.
Öyle, çünkü örneğin MGK gibi devlet için hayati bir kurumda patronluk yapan bir orgeneral, tutuklanması kesin olmayan bir hadiseden ötürü canlı yayınlarla bütün dünyaya afişe edilemez. Eğer ediliyorsa bunun anlamı mutlak bir biçimde suç sabit ve deliller elde demektir.
Nitekim öyle olduğu içindir ki yine Ergenekon soruşturması bağlamında daha önce aynı şeylere şahit olunmuştu.
Jandarma eski komutanı Eruygur Paşa ile Birinci Ordu eski komutanı Tolon Paşa bu tür gözaltılardan sonra hemen tutuklandılar.
Gelelim bugüne!
Ergenekon çetesi üyesi diye birkaç gün önce TV’lerden afişe edilip onurları zedelenen;
Tuncer Kılınç Paşa serbesttir.
Kemal Yavuz Paşa serbesttir.
Erdal Paşa ve Albay Göktaş serbesttir.
Bitmedi, Kemal Gürüz de serbesttir.
Sıkı durun ve bomba habere bakın!
Onları serbest bırakan (Erdal Paşa hariç) sorgu yargıcı değil savcıdır.
Olur mu öyle demeyin, vallahi oldu.
Diyeceksiniz ki gözaltına aldıran savcılık değil mi?
Evet o!..
Peki o zaman bu ne hal midir?
Bunun cevabını herhalde biz değil ilgilileri vermelidir?
Bu ülkede eğer adalet ve onu sağlayan hukuk varsa bu soruya cevap aranacaktır!
Birileri çıkıp madem elinde delil yoktu, madem sorgu hâkimine bile gönderme gereğini duyacak verilere sahip değildin, konumu böylesine önemli olan yaşını başını almış insanlara bu azap niye diyecektir ya da demelidir. Bu sahneyi burada bırakalım ve başka bir fotoğrafı sunalım: Kılınç, Yavuz ve Şenel paşaların da bulunduğu son dalga gözaltılarının akşamında malum Genelkurmay’ın ışıkları hiç sönmemiş ve TSK’nın zirveleri saatlerce durumu değerlendirmişti.
Dahası Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ ertesi gün programda olmaksızın Başbakan’la uzun bir görüşme yapmış ve bunun Ergenekon için olduğu açıklanmıştı.
Görüşmede konuşulanlarla ilgili ayrıntılı bir açıklama olmadı, ama Tayyip bey bu buluşma sonrasında Adalet ve İçişleri bakanlarını malum acil olarak yanına çağırmıştı.
Dün, Ankara’nın derinliklerinde kapalı kapılar ardında yapılan Başbuğ-Erdoğan görüşmesiyle Ergenekon savcılığı tarafından art arda serbest bırakılan paşalar olayı arasındaki irtibat sorgulandı.
Yapılan bu tür spekülasyonlara biz ispatlanmadığı sürece inanmayız!
Bizim yargımız bağımsızdır ve hiçbir yetkili ona müdahaleyi aklından bile geçirmez!
Bazıları da AKP’nin seçimde istismar edeyim diye askere tepki gösterme pususunu kurduğunu, lakin İlker Paşa’nın müthiş kurmaylığıyla Yaşar Büyükanıt’ın aksine bunu ters yüz ettiğini dillendiriyor.
Dedik ya fısıltı bunlar. Biz de o babda aktarıyoruz.

ADRES...
Ergenekon’un bir numarası Atatürk mü?
Ergenekon mücahitleri, örgütün elebaşısı, yani bir numarası için mavi gözlü sarı saçlı tasvirlerini yapıyor. Bu tanıma uygun olarak bir ara Bedrettin Dalan dendi, ama mücahit güruh hemen hayır karşılığını verdi. İşin kötüsü sarı saçı ve mavi gözü olan başka biri de henüz bulunabilmiş değil. Emekli Jandarma Tümgeneral Osman Özbek önceki gün bir numara için adres gösterdi. Paşa’ya göre bir numara sarı saçları ve mavi gözleri olan Mustafa Kemal Paşa imiş! Şaka bir yana, görüyorsunuz Ergenekon artık mizah malzemesi olmaya başladı. 22 aydır deli ya da görevli bir Yahudi hahamın hezeyanları ile devam ettirilen bir soruşturma ve aylardır iddianame olmaksızın cezaevinde tutulan insanlar. Dahası, en umulmadık bir zamanlamayla sis bombası hüviyetli sansasyonel operasyonlar. Peki sonuç mu? Henüz ortada hiçbir şey yok!.. Hukuk bu şekilde siyasallaştırılıp örtü ya da manipülasyon aracı yapılırsa, bu emsal olur ve gün gelir bu uygulama bumerang misali geri dönüp sizi vurur!

PENCERE FARKİ...
Tayyip bey; başsavcının fikri-vicdanı hür değil miydi?
Başbakan önceki gün Ergenekon eleştirileri bağlamında aynen şu sözleri etti: “Bu ülkede fikri hür, vicdanı hür savcılar ve hâkimler var. Hiç kimse kendini yasaların ve hukukun üstünde görmemelidir.” Bu sözleri okuyan ya da dinleyen Tayyip Erdoğan’ın hukuk mücahidi ya da perisi olduğuna hükmedebilir... Peki gerçek böyle midir? Keşke öyle olsa, ama nerdeeee?.. Sahi bu Tayyip Erdoğan değil miydi AKP’ye kapatma davası açan Yargıtay Başsavcısı için olmadık sözler edip hücum eden? Bu Tayyip Erdoğan değil miydi hukukun siyasallaştırıldığından dem vurup rezervler koyan ve kabul edilemeyecek ithamlarda bulunan? Peki ne oldu da Erdoğan bugün tam tersi bir görüntüde ve hukuk mücahidi havalarındadır? Olan şudur efendim: Tayyip Erdoğan her şey gibi hukuku da kendi çıkarı penceresinden değerlendirir. Siyasal fayda görürse hukuk kutsaldır, zarar görüyorsa tam tersidir.

ASİLİ NEREDE?..
Kim bu Akın İpek?
Akın İpek, Ankara’nın sıradan bir müteşebbisiydi. Matbaacılığıyla bilinirdi. Çok değil 10 yıl öncesinde vergi listesine bile giremezdi. Derken son birkaç yılda Akın İpek değil başkentin, Türkiye’nin en çok tanınan işadamlarından biri oldu. Matbaacılıktan madenciliğe terfi etti ve en önemlisi medyaya girdi. Bugün gazetesi ile Kanaltürk TV, İpek’e ait. Bitmedi Akın bey ve ailesinin bugünlerde büyük medya pazarlıklarında da adı geçiyor. Akın bey önce Vatan gazetesini almak için günler süren pazarlıklar yaptı. Burada anlaşma olmayınca pazarlık Milliyet’e kaydı. Duyumlarıma göre bu pazarlık hâlâ yürüyor. Tam bu noktada bir parantez açıp yüzlerce milyon dolar gereken böyle bir satın alma için Akın beyin bu kaynağı nereden bulacağıdır? Efendim diyorlar ki Akın bey aslında mutemetmiş, yani aldığı medya kurumlarını bir dini grup adına vekâleten alıyormuş!
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!

İletigönderen hirbo06 » Sal Oca 13, 2009 10:29

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_hab ... ityaz=6721
Selcan TAŞÇI
selcantasci@gmail.com

Operasyonel gazeteciler

Ümraniye Soruşturması kapsamında ‘medyayı hedef alan bir operasyon’ beklentisini dile getirenler, “at izi, it izine karıştı” diye tanımlanan bu belirsizlik ortamında, kendi akıbetleri konusunda nasıl böyle rahat olabiliyorlar?




Biri tutmuş, biri pişirmiş, biri yemiş, biri de hani bana hani bana demiş... Ümraniye Soruşturması kapsamındaki gelişmelerle ilgili yorumlar medyanın bir bölümünün, soruşturmayı yürütenlere ’şimdi de bizim gözümüzü doyurun’ çağrısı gibi.
Madem, yeni ’dalga’nın medyaya vurmasını isteyen bunca meslektaşımız var, bizim de ’Mergenekon’ çorbasında tuzumuz olsun. İşte son operasyon üzerinden medya ile Ümraniye soruşturması arasındaki garip etkileşim!
TRT’den öğrendi
Evi aranan Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, bunu ilk nereden öğrendi?
TRT 2’den...
’TRT Haber dairesinin titiz değerlendirmesinden sonra oluşturulan’ TRT 2 Sabah Haberleri’nde “Sabih Kanadoğlu gözaltına alındı” diye haber yapılmış, evinde oturan Kanadoğlu da, “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, hele bunu devletin televizyonu TRT veriyorsa” diyerek traş olmuş, giyinmiş ve polisi beklemeye başlamıştı. Lakin çok geçmeden ’beklenen konukları’kapıdaydı.
Fehmi Koru, 10 Ocak günü yayımlanan yazısında Hürriyet Gazetesi’nin adını da vererek “Demokrasiden beslenen siyasiler ile demokrasiyi desteklemesi gereken gazeteci ve yazarların darbe çizgisinde saf tutmaları örgütsel bağlar yüzünden midir? Bakarsınız bu sorunun cevabını da savcılardan ve mahkemeden öğreniriz, neden olmasın?” demişti.
Aynı gün Hürriyet Gazetesi, garip bir haberi sürmanşete çıkardı.“Zekeriya Öz’ün, Kanada’dan yaşayan Tuncay Güney’e yolladığı 37 soru yanlış adrese gitmiş”ti. Yanlış adreste oturan doğru isim, ne garip tesadüf ki, Yenişafak Muhabiri Beyhan Yalçınkaya’nın kardeşi’ çıktı.
Hedef gösteriyorlar
Star’da Şamil Tayyar “Rövanş duygusu olsaydı; İ.Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Teoman Koman, Çetin Doğan, Necdet Timur ve Erol Özkasnak gibi paşaların kapısı çalınırdı” diyerek ’unutulmaması’gereken isimleri yazdı.
Taraf’ın cemaatte sevilen polisleri Önder Aytaç ve Emrullah Uslu’nun ’ETÖ (Ergenekon Terör Örgütü) üyesi’ dediği Yalçın Küçük
tutuklandı.
Mahmut Övür, Taraf’ta Neşe Düzel’e verdiği röportajda “medyadaki Ergenekoncuların temizleneceği”ni duyurdu. Övür’e göre “Medyada da darbeci damarla ilgili büyük bir tasfiye olacak.” Övür ’örgüt şeması’na dikkat çekti, alınacakların medyada etkin isimler olduğunu söyledi.
Mehmet Altan dünkü Star’da Övür’ün sözlerini tamamlar gibiydi; “Ergenekon Tablosu’nun dehşetini yok saymanın nedeni nedir? Galiba bunu ’Medyadaki Ergenekon’ çözülünce anlayacağız... Öyle ki... Bakarsınız, bu da tahminlerden önce gerçekleşebilir...”
Övür ve Altan meslektaşlarınıza ’hazırlanıp kapınızın çalınmasını bekleyin’ mesajı mı
veriyor?
Bu mesaj mı? Hedef gösterme mi? Gözdağı mı?
Meslektaşları üzerinde böyle bir psikolojik baskı oluşturma hakkı ve gücü bulanlar, ’medyayı vuracak dalga’dan etkilenmeyeceklerinden nasıl emin olabiliyorlar? Öyle ya, bu soruşturmanın en çok eleştirilen yanı ’at izinin it izine karıştırıldığı’ değil mi? Yoksa ellerinde gözaltına alınacakların listesi mi var? Varsa nasıl? Daha üç gün önce, Aydınlık’a belge sızdıranların araştırıldığı haberini kendileri yapmadı mı?
Son tahlilde; Başbakan ’Savcısı benim ama hukukun işine karışmayın’dediğinde herşey yolunda... Adalet Bakanı, ’Üç kuruş tazminat veren hakime dava açın ama benim çizgimdeki savcıma dokundurmam yargı bağımsızdır’ deyince durmak yok , operasyona devam... Enis Berberoğlu “Ergenekon davasına kimse karışmamalı. Hukukun yanlışı varsa yine hukuk içinde, adalet yara almadan düzeltilmeli. Yargıtay var, Hákim ve Savcılar Yüksek Kurulu var.” yazınca ’Savcılara yönelik hareketi ima eden derin yazar’ oluyor... Peşin peşin iddianame, sanık, tutuklu, suç listesi ifşa eden yazarlar ne oluyor? Çukur yazar mı? Bu ortamda Mümtaz’er Türköne, Nazlı Ilıcak, Fehmi Koru, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar’larla zaten ancak “rüyalarda buluşursun” Ahmet Hakan!

Medyadaki ‘yeni dalga medyaya’ kehaneti gerçek olursa hedef gösteren, bilgi ve belge sızdıran, ‘yanlışlıkla’ belgeler evine postalanan gazetecilerle Ümraniye soruşturması arasında ne gibi bir ilişki olduğu da soruşturulacak mı?

++++++

Gölgelerin gücü adına!
Tayyip Erdoğan’ın Durmak Yok Hizmete Devam konuşmasını dinlerken kendimi Arşimet gibi hisettim. Allah keşif gücümüzü benzetir, sonumuzu benzetmez inşallah!
Şöyle diyordu Erdoğan: Karanlık dehlizlerde yol almaya alışanlar, gölgelerin gücüyle ayakta kalmaya çalışanlar büyük bir tedirginlik yaşıyor.
Evimin salonunu istemsiz biçimde atmış bulunduğum çığlığım kapladı: Buldum... Buldum... 1 Numara’yı buldum!
Medya, İbrahim Şahin’e ait olduğu iddia edilen belgelerden kripto çözerken, ben Erdoğan’ın elindeki belgenin kriptosunu çözmüştüm işte: 1 Numara ‘gölgelerin gücü adına’ dedikten sonra ‘atılgan’ kod adıyla kahramanlıklar yapan, sarışın, göçmen görünümlü He-Man’di! Demek ki Eternia ve şatosunu İskeletor’un kötü emellerinden korumaya çalışırken, illegaliteye alet edilmişti! Yazık!
Zaten eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de “Bu işte mutlaka bir yabancı parmağı var” demiyor muydu?
Koskoca bir çocukluğu bu konuda uzmanlaşmaya ayırmış olan ben, bunu nasıl oldu da, Tayyip Erdoğan işaret etmeden çözemedim, çok hayıflandım. Neyse haftasonu ve saat de epey geç olduğu için, resmi makamlara bu konuda ihbarımı yapamadım. Ama zannederim bu yazı da, 1 Numara’nın peşine düşenler için ihbar niteliği yaşıyacaktır(!)

++++++


TRT’nİn personel alImI mülakatInda İlgİnç soru:
Hangi gazeteyi okuyorsun bakiim?
TRT’nin 3 Kasım-3 Aralık 2008 tarihleri arasında kamera asistanı, sesçi, ışıkçı, mühendis, prodüktör, stajyer montajcı, stajyer muhabir ve spiker kadroları için yapılan mülakat sınavları tartışmaları da beraberinde getirdi. Örneğin kamera asistanlığı mülakatına katılan adaylar arasında iletişim fakültesinin radyo televizyon sinema bölümünden mezun olanların sayısı yok denecek kadar az oldu. Adayların verdikleri bilgilere göre, sınava katılan her adaya 5-10 dakika süre tanındı. Bu süre içerisinde adaylara, isimlerinin ne anlama geldiğinden, hangi okullarda okuduğuna; imam hatip lisesindeki öğretmenlerinin isimlerinden, hangi gazete ve köşe yazarlarını okuduklarına kadar birçok ilginç soru soruldu.
Yargıya başvurdular
Haber-Sen sınavların iptali için yargıya başvurdu. Haber-Sen Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Osman Köse, ” Dava dilekçemizde internet üzerinden başvuruların sakıncalı olduğunu söylemiştik. “ dedi. Mülakata çağrılacak adaylardan bazılarının tam sınav öncesinde branş değişikliği yaptığına işaret eden Köse, mağdur adayların yargıya başvurduklarını söyledi.
* Fırat Kozok / Cumhuriyet


++++++

Allah, Cumhuriyet’i aratmasın
Emine Erdoğan Hanım Batılı ve Arap başkan eşlerini Gazze’ye yardım amacıyla Türkiye’ye davet etmiş. “Bir şeyi yapar gibi görünmeyin, mühim olan yapmak ve sonuç almaktır.” Arap liderlerden ne fayda görüldü ki Gazze’de fosfor bombaları atılırken, eşlerinden bir şey çıkabilsin!
Namaza Ambargo: Bu başlık Yeniçağ’dan. Kudüs’te Haberi okuyalım: “Batı Şeria’yı da tam abluka altına alan İsrail, bölgedeki Filistinlilere namaz ambargosu getirdi.Gazze ve Doğu Kudüs’teki insanlık dışı uygulamaya göre, namaz için camiye giden erkeklerin 50 yaşın üzerinde ve İsrail kimliğine sahip olmaları gerekiyor.”
Şimdi aklıma TV’den izlediğim, Taraf gazetesinin şu başlığı geliyor: “Altı Ergenekon, üstü Cumhuriyet.”
Vefasızlık, haksızlık, hepsi bir arada. Gazze ateşler içinde yanarken, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın eşi bir mülakatta eşinin yakışıklılığından bahsedebiliyor. Her gün başka bir kıyafet giyiyor ve tam kadro olarak, ekipleri ve yandaşlarıyla birlikte büyük bir lüks ve rahatlık içinde yaşıyorlar. Sadaka adı altında devlet kesesinden israfın bini bir para. Allah bize, değerini bilmediğimiz Cumhuriyeti aratmasın!
* Afet Ilgaz / Milli Gazete

++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Gene OR-gene-konan operasyon, 12 Eylül gibi somut bir darbeyi gerçekleştirip Bodrum’da boya-badana yapan, Evrene-kon madığı sürece Türkiye yarı sömürge olduğu günleri de arayacaktır!
* Engin Balım


++++++


MİNİ YORUM
TRT 6’yı sadece teröristler mi istemiyor
Star’ın sürmanşetindeki ‘başlık uygulaması’ toplumda nasıl bilinçaltı yaratıldığına dair iyi bir örnek. Başlık şu: “TRT Şeş’e ADD ve PKK tepkisi” Genel Başkanı Ümraniye soruşturması kapsamında tutuklandıktan sonra, cezaevindeki tuhaf kaza sonrası ölümle-yaşam arasındaki ince çizgide gidip gelen emekli Orgeneral Şener Eruygur ile terör örgütü PKK’yı aynı çizgide göstermeye çalışmak değil mi bu? Mahkeme sonuçlanmadan yapılan “Ergenekon Terör Örgütü” yakıştırması düşünüldüğünde, “ikisi de terörist” algısı yaratmak değil mi? TRT 6’yı kamu vicdnaında meşrulaştırmak için ‘bakın bir tek teröristler istemiyor’ demenin zemini değil mi bu çaba?
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!

İletigönderen hirbo06 » Sal Oca 13, 2009 10:34

http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=29080
Cumhuriyet - Başyazı
Yargıya Güvenimiz Tamam...

Ergenekon adıyla anılan soruşturma bir buçuk yıldan beri sürüyor; bitecek gibi görünmüyor ve günden güne içinden çıkılmaz bir mecraya sürükleniyor.

Politika ve medya bu konuda ikiye ayrılmıştır.

Ergenekon soruşturması yürütülürken yapılan hukuka ve yasaya aykırı yöntemleri eleştirenlerle, her ne pahasına olursa olsun destekleyen kişi, grup, parti, gazete ve televizyonların tartışmaları o düzeye ulaşmıştır ki, AKP Hükümeti’nin Adalet Bakanı bir açıklama yapmayı öngör-müştür.

*

Adalet Bakanı Şahin’in açıklaması kısaca şöyledir:

“Bir yargısal faaliyetle ilgili olarak farklı yorum içinde olmak, hâkim ve savcılarla ilgili şüphe yaratacak demeçler vermek kimsenin hakkı da haddi de değildir. Lütfen hâkimlerimizi, savcılarımızı rahat bırakalım...”

Türkiye’nin Adalet Bakanı olarak Ergenekon soruşturmasında yargıya saygıyı ve güveni dile getiren AKP’li Sayın Şahin’e ve onun gibi düşünenlere bir hatırlatma yapmak zorundayız.

*

Türkiye’de yargının en yüksek kurumunun adı nedir:

Anayasa Mahkemesi!..

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın kapatma talebi üzerine AKP’nin, -başka deyişle bugünkü Adalet Bakanı’nın partisinin- durumunu, niteliğini, eylemlerini incelemiş, 1 muhalif üyeye karşı 10 oyla şu kararı vermiştir:

“AKP laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmiştir.”

Anayasa Mahkemesi üyelerinden 6’sı “iddia edilen söz ve eylemlerin ağır olduğu” görüşüyle partinin “kapatılmasını”, 4’ü ise “Hazine yardımından kısmen yoksun bırakılması”nı talep etmiştir.

AKP’ye Hazine yardımının yarısının kesilmesi kararı da 11 üyeden 10’unun oyuyla çıkmıştır.

*

Anayasa Mahkemesi’nin kararı kesindir.

Ergenekon soruşturmasında ‘Yargıya güvenelim’ diyenler Anayasa Mahkemesi kararında da yargıya güveniyorlar mı?

En başta AKP lideri Erdoğan ve Adalet Bakanı Şahin olmak üzere iktidar cephesine ve destekçilerine bu soruyu yöneltmek kaçınılmazdır.

Çünkü eğer yargıya güveniyorlarsa, bu eğilimlerini yalnız Ergenekon davasında dile getirmeleri pek inandırıcı olmayacaktır.

Yargıya güvenleri varsa, “AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu”nu kabul etmeleri, üstelik bir an önce partilerini bu nitelikten ve içerikten kurtarmaları gerekiyor.


12 Ocak 2009 - Cumhuriyet
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!

İletigönderen hirbo06 » Sal Oca 13, 2009 10:47

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay ... id=4&wid=4

Ruhat Mengi
Yazara ulaşmak için : rmengi@gazetevatan.com

Şeffaflaşmayı yargı yürütsün!

Başbakan Erdoğan Ergenekon kapsamındaki son gözaltılara, ev aramalara yapılan tepkilerin “hangi noktada” yapıldığını gözlerden kaçırarak genellemeye gidiyor ve “Nedir bu telaşınız, öfkeniz, saldırganlığınız? Türkiye’nin şeffaflaşmasından mı korkuyorsunuz. Türkiye prangalarından kurtuluyor” diyor.

Oysa hayır, gerçek bu değil. Gerçek Ergenekon soruşturması denen soruşturmanın adil bir şekilde yürütülmediği... Olayın hukuki bir soruşturma olmaktan çıkarılıp siyasi bir kimliğe bürünmüş olması.

AKP Grup Başkanvekili Nihat Ergün’den başlayarak İzmir Milletvekili İbrahim Hasgör’e kadar birçok AKP’linin operasyonu ilgili savcılardan daha iyi biliyor havaya girmesi... Tepkiler bunlara geliyor.

Ne demişti Hasgör: “Biz bu dalgaları bekliyorduk. 30-35 kişiyle olmaz, devamı gelecek. Bunlardan daha çok var.”

11 Ocak Pazar günü Her Açıdan’da CHP Genel Bşk. Yardımcısı Onur Öymen çok önemli bir olay daha anlattı. “Gerekirse ismini de açıklarım” dediği çok üst düzey bir AKP yetkilisiyle birkaç ay önce bir uçak yolculuğunda karşılaştığını ve kendisine “Siz bekleyin, daha muvazzaf subayları tutuklayacaklar, onun arkasından sıra yargı mensuplarına gelecek” dediğini söyledi ve sordu:

“Her şeyi çok önceden biliyorlar. Nereden biliyorlar?”

Bond’dan al haberi

Şimdi “Nedir bu telaşınız” diyen Başbakan çıkmalı ve açıklamalı; nereden biliyorlar? Savcı Öz önceden gözaltına aldırıp sonradan Kanada’daki haham Tuncay Öz’e “Şu şu kişilerin örgütle ne ilişkisi var, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığıyla veya cinayetlerle ilgileri var mı” gibi soruları sorarken bir sonraki operasyonda (veya DALGADA) gözaltına alınacakların listesini de AKP’ye ve isimleri önceden listeler halinde yazan malum gazetelere mi veriyor, nedir?

Nereden ve nasıl biliyorlar?

Bunları, “Bana yapılan işkencenin intikamını Türkiye’den alacağım, bu avantajı sonuna kadar kullanacağım. Ben James Bond’dan daha ünlü bir ajanım” diyen yarı kaçık bir adamdan Türk mahkemelerinin medet umduğunu (Türkiye’yi prangalarından o kurtaracaksa vay haline bu devletin), hayatı boyunca onuruyla yaşamış, en önemli görevlerde ismine gölge düşürmeden çalışmış yargı, üniversite, TSK, medya mensuplarının önce “örgütle bağlantılı, şüpheli” denerek gözaltına alınıp veya evi aranıp yeterli suç delili bulunamadığı için serbest bırakıldıklarını gören millet neden telaşlanmasın?

Operasyonlar “piyango gibi” yapılıyorsa “herkese çıkabilir”, öyleyse herkesin adaletsizliğe, hukuksuzluğa, dinden sonra sıranın hukukun siyasallaşmasına gelmesine itiraz etme hakkı yok mudur? Aynı halk, aynı medya Susurluk olayında “1 dakika karanlık” eylemi yapar, herkes araştırmanın, soruşturmanın yanında yer alırken neden Ergenekon’da tepki vermektedir, Başbakan hiç düşünüyor mu acaba?

Haydi bırakın Türkiye’yi Batılı gazeteler “AKP’nin laik rakiplerine karşı sürdürdüğü cadı avı” şeklindeki yorumları neye bakarak yapmaktalar?

Başbakan bir şeyi daha unutuveriyor; bugün hukuksuzluğa karşı, suçlularla suçsuzları, dürüst ve onurlu insanları aynı kefeye koyma gayretine karşı gösterilen telaş, hâlâ dava açtırmadıkları Deniz Feneri yolsuzluğunda, Şaban Dişli ve diğer belediye yolsuzluklarında, dev rüşvet olaylarında, hakim ve savcıların hükümet baskısında olması konusunda, çocuk tecavüzcüsü Üzmez’in serbest bırakılması için Adli Tıp’ta döndürülen dolaplarda, 7 üniversiteli gencin Doğalgaz’ın açık ve net ihmaliyle ölümüne kayıtsız kalınması ve hatta arkalarından yapılan çirkin yakıştırmalarda, Aktütün terör saldırısında ihmal var mıydı konusunda da gösterildi.

Şimdi “bağırsaklar temizleniyor” derken daha önce dokunulmazlıkları kaldırıp ülkenin meclisinin bağırsaklarını temizlemeye yanaşmadıklarında da.

Erdoğan bunlar olurken neredeydi bilmem ama belli ki hiç hatırlamıyor... Ama bu çıkışlarıyla insanları sindirmesi, olayların halk, muhalefet partileri ve medya tarafından sorgulanmadan kabulünü sağlaması çok zor.

Ankara’da dün yeni silahlar bulunmuş, hükümet yargıyı rahat bıraksın da bu karanlık olayın ne olduğu bir an önce ortaya çıkarılsın. Her dalgada suçlunun yanında suçsuzlar da okka altına gitmesin. Seçim öncesi dev yolsuzluklar konusunda ağzını açmayan (davaları da açmayan) hükümet işi gücü bırakıp gece gündüz sadece Ergenekon’la uğraşmasın, şeffaflaşmayı yargı yürütsün.

Keşke “bağımsız yargı” diyebilseydim!
*****


Bahçeli’nin kaybettiği dava

Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği KA- DER’in yerel seçimlerde kadınların desteklenmesi için başlattığı “Gerçek Demokrasi İçin Yüzde 50 Kadın Aday” kampanyasının afişini görmüş müydünüz bilmiyorum.

Her ne kadar böyle bir teklifi kabule hiçbiri yanaşmayacaklarsa da üç büyük partinin liderleri Erdoğan, Baykal ve Bahçeli’yi gülerken, ortadaki Erdoğan’ın ellerini diğer iki liderin omzuna atmış şekilde gösteren ve üstünde “Üçümüz de aynı fikirdeyiz” yazan bir posterdi bu...

Ve Devlet Bahçeli “Belediye seçimleri öncesinde kendisini siyasi rakibi Erdoğan’ın kolları altına girmiş gibi gösteren bu afişin seçmenlerinin tepkisine neden olacağını, kendisinin de kişilik haklarına tecavüz niteliğinde olduğunu” söyleyerek dava açtı.

Fotoğrafın görsel basın ve internette kullanımının durdurulmasını, afişlerin de toplatılmasını istiyordu.

KA-DER Bşk. Hülya Gülbahar ise dava için “Bu birbirimize ve mizaha ne kadar tahammülsüz olduğumuzu gösteriyor” demişti.

Devlet Bahçeli sonunda açtığı davayı kaybetmiş... Yani KA-DER isterse bu posteri kullanmayı sürdürebilir. Ama bence Bahçeli üzülmemeli, hatta tam aksine memnun olmalı... Her ne kadar Türk halkı gerçek hayatta böyle dostça bir fotoğrafı görmeye hasret ise de düşmanlıklardan, kutuplaşmalardan, sıkıntılardan öyle bıktı ki posteri bile onun içini ısıtmaya ve her üç lidere de “olduğundan daha fazla sempatiyle” bakmasına yeter. Yani puan kaybettirmez, kazandırır.

Buna hiç şüphe yok!
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!

İletigönderen hirbo06 » Sal Oca 13, 2009 10:49

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay ... =4&wid=102
Mustafa Mutlu
Yazara ulaşmak için : mmutlu@gazetevatan.com
Onbirinci dalgayı pazarlamaya çalışanlar suç işlemiyor mu?
Ergenekon örgütüne yönelik tutuklamaların 10. dalgası bitti ya; iktidara yakın gazetelerin yazarları, yorumcuları “11. dalga”dan söz etmeye başladı.

Sadece yeni bir dalganın olacağını haber verseler, bunu bile anlayışla karşılarım. Ama dünkü Taraf Gazetesi’nde, bir başka iktidar gazetesinin yazarıyla yapılan söyleşide, “11. dalga”da gözaltına alınacak kişiler tek tek tarif ediliyordu!

Neymiş; Genelkurmay Başkanlığı yapmış bir isim de gözaltına alınacakmış...

“Ergenekon kulisleri”nde konuşulanlara bakılırsa, siyasileri ve medyayı içine alan yeni bir operasyon daha bekleniyormuş.

Bunların bazıları, bazı gazetelerin genel yayın yönetmenleriymiş!


***

Acaba bu arkadaş, “Ergenekon kulisleri”nden neyi ve kimleri kastediyor?

Tutuklanan ya da tutuklanmayan sanıkları mı, yoksa Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıları, polisleri mi?

Diyelim ki dedikleri olacak; yani “11. dalga” kapsamında bir eski Genelkurmay Başkanı, siyasiler ve gazeteciler tutuklanacak...

İyi de soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ün bu arkadaşı çağırıp, “Gizli kalması gereken bu bilgileri nereden ve nasıl aldın, neden açıkladın” diye yakasına yapışmasının...

Soruşturmanın yönünü değiştirecek ve potansiyel sanıkların kaçmalarını sağlayabilecek bu bilgileri yaymaktan hakkında işlem başlaması gerekmiyor mu?

Söyledikleri doğru değilse de; yine bu ve bunun gibi “Ergenekon bülbülleri” hakkında, “Soruşturmayı kullanarak muhalif kesimler üzerinde baskı oluşturmaya ve toplumda korku ve panik yaratmaya çalışmak” suçundan soruşturma açılmasının zamanı gelmedi mi?


***

Ve son soru:

Eğer bu arkadaşların yaptıkları suç değilse, aynı suçu ben de işleyebilir miyim?

Yani ben de kafama göre isim uydurup, “Çok gizli bilgilere ulaştım, sıra şuna, şuna, şuna geldi” diye “acar gazeteci” pozları yapabilir miyim?


*****

NE OLDU?

Eski MGK Genel Sekreteri... Emekli Orgeneral... Eski YÖK Başkanı...

Apar topar yakalanıp, eli kanlı katiller gibi başlarına bastırılarak arabalara bindirildiler.

Üç günlük yasal süre dolana kadar da gözaltında tutuldular.

Sonra... Mahkemeye çıkarılmalarına gerek bile duyulmadan salıverildiler.

Çünkü savcıların elinde, bu isimleri suçlamaya yetecek kadar bile belge olmadığı ortaya çıktı!

İyi de; her şey bu kadar basit mi?

Adalet için çalışan bir savcının, suçlayamayacağı insanları lekelememek için daha özenli olması gerekmez mi?


*****

GÜNÜN SORUSU

Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan, iddialara göre AKP’nin temayül yoklamasının yapıldığı salona gitmiş ve mevcut Belediye Başkanı’na oy verilmemesi için kulis yapmış.

Vali Bey, acaba maaşını AKP’den mi alıyor?


*****

İstanbul Emniyeti’ndeki garip Türkiye haritası!

Ergenekon’a ait olduğu iddia edilen cephane, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde gazetecilere gösterildi.

Sergilenen mühimmatın arkasındaki panoda bugüne kadar gördüğüm en kötü çizilmiş “Türkiye haritası” vardı!

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah:

Lütfen o salona gidip, sözünü ettiğim haritaya bir kez daha bakın...

İlkokul öğrencisinin bile ezbere bildiği Türkiye haritası nasıl garip bir şekle sokulmuş...

İzmir nasıl yok edilmiş, Akdeniz ve Karadeniz kıyıları nasıl talan edilmiş, Van Gölü ve Tuz Gölü nasıl buharlaşmış, Marmara Denizi nasıl büzüştürülmüş, Kapıdağı Yarımadası nasıl sulara gömülmüş; gözlerinizle görün!

Sonra şu basit soruma yanıt verin:

Böylesine kötü çizilmiş bir Türkiye haritasını, yönettiğiniz kurumda değil de diyelim ki bir operasyonda yakaladığınız PKK’lı teröristlerin üzerinde ele geçirseydiniz, nasıl bir tepki verirdiniz?
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!

İletigönderen hirbo06 » Sal Oca 13, 2009 11:00

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx? ... azar=ALTAN ÖYMEN&Date=13.01.2009&CategoryID=97
ALTAN
ÖYMEN

Türkiye

13/01/2009


Davasına ve şüphelisine göre ‘gelişen’ görüşler ve üslûplar...
Dün sabah CNN Türk’te Enis Berberoğlu ile Bilal Çetin’in yayınını izliyordum. Berberoğlu, günün olaylarını yorumlarken, Başbakan’ın bir konuşmasının kendisini mutlu ettiğini söyledi.



Dün sabah CNN Türk’te Enis Berberoğlu ile Bilal Çetin’in yayınını izliyordum. Berberoğlu, günün olaylarını yorumlarken, Başbakan’ın bir konuşmasının kendisini mutlu ettiğini söyledi. Ben hangisi diye merak ederken, açıkladı: Karapürçek Spor Salonu’nda yeni belediye başkan adaylarını ilan ederken, Ergenekon soruşturmasıyla ilgili sözlerini kastediyormuş.
O sözler şöyleydi:
“Hukuk işledikçe bazıları rahatsız oluyorlar. Türkiye’de hukuk var. Demokrasi var. Yerleşmiş bir sistem, oturmuş kurumlar var, kurallar var. Bu ülkede fikri hür, vicdanı hür savcılar var, hâkimler var. Türkiye’de hiç kimse kendisini yasaların, hukukun, adaletin üzerinde görmemeli. Hiç kimse kendisini ayrıcalıklı seçkin, imtiyazlı, hukuk alanının dışında bir pozisyonda görmemeli.”
Enis Berberoğlu, Başbakan’dan bu sözleri işitmekten mutluluk duymuştu. Bunu Başbakan hesabına önemli bir gelişme sayıyordu. Bu gelişmenin ne kadar çarpıcı olduğunu belirtmek için, onun ‘yargı’yla ilgili bir başka konuşmasından cümleler okudu.
O konuşma, bundan yaklaşık 10 ay önce yapılmıştı. Erdoğan’ın Yargıtay Başsavcısı’nın AKP için açtığı kapatma davasına karşı, il il dolaşarak yaptığı dizi halindeki konuşmalardan biriydi. Bazı cümleleri şöyleydi;
“Bu nasıl bir yaklaşımdır, bu nasıl bir anlayıştır? Sorumluluk duygusuyla hareket edemeyenlerin faturasını her seferinde bu millet ödemek zorunda bırakılamaz. Türkiye’nin demokratlık veya demokratik saygınlığına gölge düşürenler bunca emekten sonra siyasi ve ekonomik istikrarı gözü kapalı tehlikeye atanlar, bunun vebalini de taşıyacaklardır. (...)
Bu millete böyle bir haksızlığı kimse reva göremez. Millet iradesini hiçe sayarak hukuk tesis edilemez. Bu talihsiz girişimin hukuki zemini olmadığı gibi millet vicdanında hiçbir meşruiyeti de yoktur. Milletimiz hiç layık olmadığı halde böyle bir garabetle, böyle bir ayıpla karşı karşıya bırakanlar, bunun utancını yaşamaktan kurtulamayacaklardır.”
10 ay arayla söylenmiş bu sözler böyle alt alta karşılaştırılınca, söylenecek pek çok şey var. Ama Berberoğlu çok zarif bir arkadaşımızdır. Söylenebilecek olanların en ‘olumlu’sunu bulup söyledi. Dedi ki:
“Bu çok önemli bir gelişmedir.”
***
Tabii, insan -hele o günkü gazeteleri arşivden çıkarıp bakınca- o ‘gelişme’nin ne kadar ‘muazzam’ olduğunu daha da iyi görüyor.
Ben öyle yaptım. Hürriyet’in internet sitesinden sonra, Radikal’in ve Milliyet’in o günlerdeki manşet haberlerini de okudum, Başbakan, Siirt, Batman, Şanlıurfa’daki miting konuşmalarında benzeri sözler söylerken, AKP’li dinleyicilerinden de ‘Yargıtay istifa’, ‘AKP’ye uzanan eller kırılsın’, ‘İnadına Erdoğan’ gibi sloganlar atılıyordu.
Erdoğan da o sloganlara karşı, bir ayetten cümleler okumuştu:
O cümleler şöyleydi:
“Bazı insanlar vardır, kulakları vardır, işitmezler. Gözleri vardır, görmezler. Dilleri vardır, gerçekleri konuşmazlar.”
Ayet, A’RAF Suresi’nin 178‘inci ayetiydi. Tamamı şöyleydi:
“Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.”
Dinleyenler, eğer Kuran’ı Kerim’i iyi biliyorlarsa, bundan hangi anlamı çıkaracaklarını belirleyebilirlerdi.
***
Gazeteler denilince, tabii, gazeteden gazeteye de farklar var.
O günlerdeki gazetelerden bir kısmı (Radikal gibi, Hürriyet, Milliyet, Akşam gibi) Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’ye açtığı davanın iddianemesi ile birlikte, Erdoğan‘ın o davayla ilgili konuşmalarını da geniş geniş yayınlıyorlardı.
Gazetelerin bir başka kısmı ise Başbakan’ın konuşmalarıyla birlikte kendi yorumlarını da manşetleştiriyorlardı. O manşetler arasında, ‘AKP değil, savcı yargılansın’ talebinden ‘Anayasa Mahkemesi kapatılsın’ çağrısına kadar çeşitli sloganlar vardı. Dava için ‘yüz karası’, savcı için ‘O da ölümü tadacak’ gibi ifadeler vardı.
Aynı gazetelerin şimdiki (bu Ocak ayındaki) sayılarındaki ifadeler ise, Başbakan’ın üslubundaki gibi... Sadece soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için zorunlu olan önlemler değil, Ceza Muhakemeleri Kanunu’na aykırı olduğu herkesçe görülen uygulamalar bile kayıtsız şartsız destekleniyor. Şüpheliler ve sanıklar hakkında henüz iddia haline de gelmemiş söylentiler, kesin kanıtları olan gerçekler gibi ilan ediliyor.
***
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in demeçleri de ilginç... O da şimdi, ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinden ‘hukuk devleti’ kurallarından söz ediyor. Herkesten ‘Savcılara, hâkimlere güven duyulması’nı istiyor.
Maaşallah, onda da çok önemli ‘gelişme’ var.
Hatta onunki, Başbakan’ın ‘gelişme’sinden daha da ilginç... Çünkü, Mehmet Ali Şahin bundan önceki yasama dönemlerinde, ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin tam tersine görüşler ileri sürmesiyle tanınan bir hukukçu-siyasetçiydi. Milletvekili dokunulmazlığının sınırlanması girişimlerine ısrarla karşı çıkmıştı.
1997 yılında o konudaki teklife red oyu veren Anayasa Komisyonu üyelerinin öncüsü olarak yazdığı raporda ‘dokunulmazlığın sınırlanması halinde milletvekillerinin, savcı ve hâkim önünde yargılanmasının gerekeceğini’ belirterek, şunları yazmıştı (O raporun fotokopisini bu sayfada yayınlamıştık. [13 Eylül 2008] Bugün gene yayınlıyoruz):
“Niye bir savcıya güveniyoruz da Meclis’e güvenmiyoruz. Meclisimiz bütün ciddi işlerde kaldırma müessesesini çalıştırmadı mı? Bir savcının ve yargıcın güvenirliği, niçin Meclis’in güvenirliğinin önünde olsun? Hayır, bunu kabul etmemiz mümkün değildir.”
1997’de komisyon raporuna bunları yazan ve milletvekilleri hakkındaki iddiaların savcı ve hâkim tarafından soruşturulmasına, ‘güvenilirlik’ açısından razı olmayan Şahin, şimdi, herkesten savcı ve hâkimlere güvenmesini istiyor.
Bu da önemli bir ‘gelişme’dir.
***
Ama herkesin aklına takılan soru şudur:
Acaba bu, ‘gelişme’ artık hep böyle mi devam edecek?..
Yoksa, AKP’nin hoşuna gitmeyen yeni davalar çıkarsa, yeniden eski haline mi dönecek?
Mesela, Deniz Feneri konusuna bakan Ankara Savcılığı, diyelim ki, bu konudaki soruşturma işlemlerini yürütmek için elde yeteri kadar veri bulunduğuna ve ‘Almanya’dan evrak bekleme’nin bir zorunluluk olmadığına karar verdi... Soruşturmayı Ergenekon’dakine benzer metotlarla hızlandırdı... Sonuca doğru gidiyor...
O zaman da, savcısı ve yargıcıyla adalet mekanizmamız hakkında, bugün söyledikleri sözleri mi söylerler sayın Başbakanımız ile sayın Adalet Bakanımız?..
Yoksa, bundan 10 ay veya 10 yıl önce söylediklerine mi dönerler?..
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!

İletigönderen hirbo06 » Sal Oca 13, 2009 11:19

http://www.tercuman.com.tr/v1/yazaryazi.asp?id=108
Savcıları göreve davet ediyorum!

12.01.2009
ÜLKEMİZİN asker ve polisi şehit ediliyor... Bağımsızlığımızın yegane sembolü “Ay-yıldızlı bayrağımız” yırtılarak yerlere atılıyor...
Araçlar, dükkanlar kundaklanıp “milli servetler” alev alev yakılıyor... PKK sözcüsü DTP’liler, imralı canisi Öcalan çakalına “Sayın” diye hitap ediyor...
Okulda olması gereken küçücük çocuklar “teröriste kalkan” yapılıp polis taşlatılıyor.
Vatanın varlığına bütünlüğüne kast eden hainler ulu orta, hem de kameralar karşısında bağımsızlık, soykırım, hürriyet ve işkenceden bahsediyor... Bölücü terör örgütü PKK’lı katilleri “gerilla” olarak tanımlayan Yaşar Kemal’e Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülü veriliyor...
Etkili ve yetkili kişilerin “açılım” diyerek yarattığı alt- üst kimlik tartışmaları ile ülkede “Kürt sorunu” yaratılıyor...
PKK’nın ele başı Öcalan’a İmralı’da fiziksel şiddet uygulandığını iddia eden Ahmet Türk; “PKK 1980’li yıllarda Kürtlere uygulanan sosyal, siyasal ve ekonomik soykırım sonrası ortaya çıktı” diyerek Türk-Kürt kardeşliğine nifak tohumu ekiyor.
İhanet değil de ne?
NASIL bir sürece girdiğimizin farkında mısınız?
Çevrenize bir bakın, kim, neyin hesabını yapıyor; kim, kime çalışıyor ve kim, hangi dengelere hizmet ediyor?
Sözün özü, at izi it izine karıştırılırken, avuçlarımızda sıkı sıkıya tuttuğumuz milli ve manevi değerlerimiz elimizden kayıp gidiyor. Atatürk’ü içki masalarında devlet yöneten bir kişi olarak gösteren projelere devlet arşivlerini açanların, Kürtçe yayını başlatanlarla aynı safta yer almaları bir tesadüf müdür?
Millet olma veya olabilmenin en temel unsuru ortak dil ve kültür iken, bu iki kavram üzerinden “ötekileştirme” yapmanın mantıklı bir izahı yoktur. TRT’nin Kürtçe televizyon kanalı halkın ihtiyacı mıdır?
Yoksa dış kaynaklı merkezlerin ihtiyacı mı?
Bu iki soru çevresinde çözümü görmek ve gerçekleri kavramak son derece önemlidir.
Farklı dil ve lehçelerde yayın yapmak veya yapabilmek hususunda AB’nin yaptığı baskılar ortadadır. Acaba devlet eliyle resmi dil dışında yayın yapmak kime veya kimlere hizmet edecek? İşte tüm bu soru işaretleri arasında, “Bizi buraya milli irade getirdi. Bugün Kürtçe Televizyonu kabul edenler, yakında bu topraklara da Kürdistan diyecekler” açıklaması yapan Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e acaba milli irade nasıl bir yol göstermiştir?
Sureti haktan gözüken bu hain figüran, yediği ekmeğe, yaşadığı ülkeye, bayrağına milletine ihanet düpedüz ihanet içinde değil midir?
Devletimizin ve milletimizin vatansever savcı ve hakimlerini göreve davet ediyorum.
Daha ne yapması lazım?
BU ülkenin emekli generalleri, akademisyenleri, yargıçları, bürokratları ve işadamları, bazı iddialara dayanarak sabaha karşı polis baskınlarıyla gözaltına alınırken; birlik ve bütünlüğüne bu kadar açık tacizde bulunan, terör örgütüne apaçık destek veren isimler nasıl böylesine fütursuzca hareket edebilir?
Yasalardaki “istisnai” hükümler bile, bir dönemin kuvvet komutanları için ayrım gözetilmeden uygulanırken, kamuoyu önünde bölücülüğü artık tescillenmiş, tavır ve davranışlarının yanında, sözleriyle bunu bütünleştiren Baydemir gibilere sessiz kalınması, bu ülke insanının vicdanını yaraladığı gibi, devlete de zarar verir, adalet anlayışına da... O yüzden, adı ne olursa olsun, başka davalar kendi mecrasında yürürken, dikkatler sadece oraya odaklanarak diğer olup bitenler gözden kaçırılmamalı. Özellikle bölücülüğü apaçık sergileyen, terör örgütü yandaşlığı tescillenmiş isimler, bu kadar elini kolunu sallayarak dolaşamamalı. Bu ülkenin hukukçusu gibi, askeri, polisi, siyasetçisi ve bürokratları üzerlerine düşen sorumlulukları eksiksiz yerine getirmelidir.
Bir dönem, icraatlarına övgüler dizilen işadamlarını, akademisyen, yargıç ve emekli generalleri, daha yargılamaları yapılmadan bugün azılı birer terörist gibi gösterme yarışına giren ancak Baydemir gibileri görmeyen bazı medya organları da bir an önce gerekli özeleştiriyi yapmalıdır. Herkesin sorumluluğunu yerine getirmesi, sadece devletimizin geleceği açısından değil, bu ülkede yaşayan her insanın hak ve özgürlüklerden hakettiği gibi yararlanabilmesi için şarttır.
Aynı yargının, aynı adalet sisteminin bir gün sizleri de yargılayabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
Bugün sağlıklı işlemeyen adaletten, o gün şikayet etmenin de fayda sağlamayacağı açıktır!
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!

İletigönderen hirbo06 » Sal Oca 13, 2009 11:21

http://www.aksam.com.tr/2009/01/13/yaza ... ini_acikli yorum.html
Neo-Ergenekon örgütünün medya şemasını açıklıyorum
Oray Eğin
(oray.egin@aksam.com.tr)



Kimi gazeteler dün belli bir merkezden servis edilmiş gibi duran, bazı 'ortak düşünce'lerin aktarılmasına ayırmıştı sayfalarını. Gelin dünkü basında ön plana çıkan ve Ergenekon'un 11. Dalgası hakkında fikir yürütenleri teker teker inceleyelim.

1. Ali Bayramoğlu
Magazin dünyası onu Sezen Aksu'yla yaşadığı aşktan tanıyor, entelektüel kesimde de yıllardır tutarlı bir şekilde sürdürdüğü ordu düşmanlığıyla adından söz ettiriyor. 28 Şubat mağdurluğunu ranta çevirip İslami kesime yanaşan, Fehmi Koru'yla dostluğu sayesinde o çevrelerde iktidar sahibi olan biri. AKP iktidarından beri gün onun günü. Merkez medyadan uzaklaştırılmıştı, bu hükümet döneminde yıldızı yeniden parladı.
Fransa'da eğitim görmüş. Sosyal bilimci olmasına rağmen beyni müthiş bir statükoya teslim. Geçen hafta katıldığı bir programda kendi görüşlerine uymayan makaleleri okunmasını eleştirmişti, programın sunucusu Ruşen Çakır da kibarca 'Biz de seni yayına aldığımız için kimileri bizi eleştirebilir' diye düz mantıkla bir yanıt vermişti. Beyni bu basit olayda bile iki tarafı göremeyecek kadar dar görüşlü.
Aynı programda 'Ordu'yu savunan insanları' da eleştiriyordu, Nuray Mert de ona 'Ordu'yu da savunabilen insanların olabileceğini' hatırlattı. İşine gelmeyen şeyleri duyunca yüzü bozuluyor, susuyor, işi gargaraya getirip konuyu değiştirmeye uğraşıyor.
Çünkü 'dediğim dedik, astığım astık' tavırlara fazla alışmış. Belli ki bu iktidar döneminde böyle bir özgüven edinmiş: Her şeyi o biliyor, kendinden çok emin, düşünce sistematiğinde 'Acaba, yoksa' gibi kuşkulara yer yok.
Peki bunları nereden biliyor? 11. Dalga'da kimlerin alınacağını nasıl bu kadar kolay söyleyebiliyor?
En yakın arkadaşı, The Marmara Cafe'de kahve saatlerini paylaştığı Fehmi Koru bu fişleme işlerine bakardı, yoksa kendi üzerinden dikkatleri dağıtmak için artık ona mı servis ediyor gizli bilgileri? Eskiden Koru'nun işaret ettiği isimler gözaltına alınıyordu, şimdi gözaltıları önceden tahmin etme görevi Ali Bayramoğlu'nda mı?

2. Mahmut Övür
Geniş kesimlerce tanınmıyor. Kendi yazdığı Sabah gazetesinde bile bir köşeye atılmış, bir kenarda tutuluyor. Haber merkezi yöneticiliğinden dergi genel müdürlüğüne kadar çeşitli görevlerde bulundu, hiçbirini beceremedi. O gün bugündür bir köşede belediye haberleriyle emeklilik için gün dolduruyordu.
1994 yılında kurşunlandı. Bu kurşunlanma hiçbir zaman aydınlanmadı. Ona sorarsanız 'Çatlı'nın görüntülerini yayınladığı' için ama o dönemde hangi kirli ilişkilere girdiği, kimlerlerle ne gibi bir bağ kurduğu, nasıl bir 'network'ün parçası olduğu üzerinde hiç durulmadı. Bu konu kapatıldı. Hala merak ediliyor: O gün neden kurşunlandı?
Kendi gazetesinin bile itibar etmediği bu adama Taraf gazetesi koca bir sayfa ayırmış, o da gazetecilik açısından tüyler ürperten bir itirafta bulunuyor.
Neşe Düzel soruyor: 'Siz Ergenekon'un son operasyonundan kısa bir süre önce 'Dalan nerede' diye bir yazı yazdınız. Operasyonun olacağını biliyor muydunuz?'
Bakın Övür ne diyor: 'Evet. Tahmin ediyordum yani... Çünkü hem polis çevresinde hem de İstanbul'un kulislerinde 'Dalan yok, Dalan nerede, Dalan kaçtı mı? Operasyon yapılacak' denmeye başlanmıştı. Hatta Dalan Amerika'ya gitmeden önce yakın çevresine sıkışmaya başladığını söylemiş. Elimde belge olmadığı için ben bunu siyasi bir kulis gibi yazdım. 'Yerel seçimler yaklaştı, Dalan niye ortada yok' dedim. Dalan o yazıdan sonra beni telefonla aradı. 'Aday olmam için çok baskı var. O yüzden sıkıldım, yurtdışına çıktım' dedi. Oysa iddianamenin satır aralarından okuduğum kadarıyla Dalan, Ergenekon'un siyasi kolunun önemli bir ismi.'
Bu tetikçiye sorulacak iki soru var: Bir kere operasyonu nereden biliyordun, nasıl tahmin ediyordun? İkincisi, elindeki haberi başka bir şekilde çarpıtarak yayınlamak, hedef göstermek hangi meslek etik'ine uygun? Gazetecilikle bağdaşıyor mu bu? Bu çarpıtma yazıyla hedef gösterilmiş olmuyor mu?
Bu cevabı, gazeteciliği şaibeli işlere ve ilişkilere alet ettiğinin kanıtı. Görev yapma izni elinden alınmalı ve gazetecilik dışı ilişkileri sorgulanmalı.
Fehmi Koru'nun İlhan Selçuk'u yazdığın gün Selçuk'un gözaltına alınmasına benzer bir oyunun parçası belli ki.

3. Tamer Korkmaz
Yeni Şafak'ta yazıyor. Tıpkı Tuncay Güney gibi Ertuğrul Özkök'ü hedef gösteriyor. Amacı Doğan Grubu'nu bir şekilde Ergenekon'a iliştirmek. Eskiden ima ediyorlardı, son operasyondan sonra belli ki güç aldılar artık isimleri açık açık telaffuz ediyorlar. Tamer Korkmaz, Zaman'dan koptuktan sonra Fehmi Koru'nun himayesi altına girdi ve kimi yayın organlarına tavsiye edildi.

4. Ekrem Dumanlı
Dershane hocasıydı, şimdi gazete yönetiyor. Fethullah Gülen Cemaati'nin gazetecisi. Zaman'daki yazısında 'Medyada Ergenekon'u gizlemek isteyenlerin olduğunu' yazıyor.

5. Mümtaz'er Türköne
Eşi AKP milletvekili. Susurluk'u savunan Çiller hükümetinin danışmanıydı. Tıpkı zamanında İbrahim Şahin'i aklayan Nazlı Ilıcak gibi o da eskiden yaptıklarını unuttu, üzerini örttü, şimdi en büyük Ergenekon düşmanı. O da Hürriyet'i işaret ediyor, kimi yazarların operasyonu 'önemsizleştirmeye' çalıştığını söylüyor...

6. Ahmet Altan
Bir süredir Ahmet Altan'ın Taraf gazetesindeki kimi tetikçilerde de Ergenekon'u Doğan Grubu'na bağlama telaşı göze çarpıyordu. Asla açık değil, imayla tabii ki! Ne ilginç ki Ahmet Altan'ın kızına, damadına ve babasına Aydın Doğan bakıyor, onun verdiği parayla geçiniyorlar.
Yönettiği gazete ilk günden beri yalan ve servis edilen haberlerle yanlı yayınlar yapıyor ve psikolojik harbin en önemli silahlarından biri.

Neşe Düzel röportajlarındaki ortak desen
Neşe Düzel'in Taraf gazetesindeki röportaj arşivine girdiğinizde ortaya çok ilginç bir şablon çıkıyor. Sırf röportajların başlıklarından bile Neşe Düzel'in konuştuğu insanları neden seçtiğini, ağızlarından hangi cümleyi cımbızladığı ve bu röportajların neye hizmet ettiği ortada. Önceden planlanmış bir model ekseninde yapıldığı izlenimi oluşturuyor bu röportajlar. Başlıklar kendini ele veriyor.

İşte bazı örnekler:
* 'Bizi askeri harcama fakirleştiriyor.'
* 'Asker kendi Kürt politikasını AKP'ye uygulatıyor.'
* 'PKK'sız bir barış artık olamaz.'
* 'Sorumlular divan-ı harbe verilmeli.'
* 'Askeri devlet kurmak istiyorlar.'
* 'AKP uzlaşırsa siyasette biter.'
* 'Solun önceliği darbeyle mücadeledir.'
* 'Kürtler Ergenekon'a tarafsız kalamaz.'
* 'Darbe toplantılarına gazeteciler katıldı.'

Peki bütün bunlar tesadüf mü?
Dünün gazetelerinde servis edilmiş gibi duran bu 'ortak düşünceler' medyadaki kimi isimleri Ergenekon'a bağlama amacı taşıyor. Kendilerince şemalar çıkartıyorlar, örgüt planları yapıyorlar.
Bunun adı medyada cadı avı. Kimi insanlar hedef gösteriliyor, birileri fişleniyor, birilerinin kapısına çarpı atılıyor. İlgisiz insanlarla bağlantı kuruluyor.
Oysa bunu yazanlar kendi kendi kendilerini başka bir şekilde ele veriyor: Adeta bir alternatif örgütün mensubu olduklarına dair el kaldırıp 'Burada!' diyorlar.
Bu alternatif örgütün adı 'Neo-Ergenekon' ve amacı Birinci Cumhuriyeti yıkmak.
Bu isimler Neo-Ergenekon örgütünün medyadaki ayağını mı oluşturuyorlar? Başkalarını 'Ergenekoncu' diye kolayca etiketleyen, hedef gösteren isimler yoksa 'Neo-Ergenekon' diye bir başka isim altında örgütlenmiş olmasınlar?
Onlar nasıl şemalar çıkartıyorlarsa, kendileri de kolaylıkla belli tablolarda yer alabilecek durumdalar.
Bu isimlerin neye hizmet ettiği, nereden emir aldıkları, nasıl oluyor da 'tesadüfen' aynı düşünceleri ayın anda söyledikleri üzerinde durulmalı.
Kullanıcı küçük betizi
hirbo06
Üye
Üye
 
İletiler: 156
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 18:48
Konum: ONCE AHLAK,TERBIYE VE NEZAKET SONRA FIKIR ALISVERISI! SAYGIMIZ; BILGI,DUSUNCE VE EMEGE, REP'E DEGIL!


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x