ÖLÜMCÜL TEHLİKE
Uluç Gürkan, 68 kuşağı bir gazeteci. Üç dönem milletvekilliği yapmış bir eski CHP’li vekil. Partisinin çatı adayı kararından sonra yazdığı, toplumla paylaştığı “Ekmeleddin’e Neden Evet?” yazısı ortalıkta dolaşıp duruyor, sosyal paylaşımda, bilgiağında…
Ya bizi aptal sanıyor bu siyasetçiler, ya da kendilerini çok akıllı. Bu bildiriyi ister istemez kaç kez okudum. Baktım bunu paylaşmayanın hatırı kalıyor, çok önemseniyor bu sözler, boş veremedim, görüp geçemedim. Üşenmedim tümce tümce, burada ne demek istenmiş, ne denmiş, açıklamaya çalıştım. İşte Uluç Gürkan’ın sözünün başı:
“Ekmeleddin İhsanoğlu, gönlümden geçen aday değildi.”
Partisinin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, Uluç Gürkan’ın gönlünden geçen aday değilmiş. Gönlünden geçmeyen, istemediği, beğenmediği, sevmediği biri.
“Ancak, gönlümden başka türlüsü geçiyor diye yaşamın gerçeklerine sırt çeviremem, gözümü kapayamam.” demiş, eski vekilimiz bu açıklamasının ardından.
Ancak diye başlayan tümceler, ilk tümcenin karşıtı düşünceleri anlatır. Bu ad gönlünden geçmemiş ama bu ada yine de sırt dönemezmiş. Yaşamın gerçeklerine sırt dönmüş olurmuş bu ada sırt dönse. Gerçeğe gözünü kaparmış. Yaşamın gerçekleri bu adı dayatıyormuş. Gerçekler bu adda. Yaşamın gerçekleri neler derseniz, bekleyin, yanıtı geliyor:
“Önümüzde laik rejime karşı ölümcül bir tehlike var.”
Sorunu bulmuş, adını koymuş: Laik rejime karşı tehlike var. Ne zaman? Önümüzde. Henüz böyle bir tehlike yok demek ki. Tehlike önümüzde, yani gelecekte… Sonra düşünelim: Laikliğe tehlike nereden gelir? Dincilikten (dini kullanmaktan), yobazlıktan, İslamcılıktan…
Uluç Gürkan’a göre, ülkemizin rejimine (yönetim biçimine) karşı bir tehlike var. Bu tehlike, laiklik ilkesine karşı bir tehlike. Başka yeri, başka bir ilkesi tehlikede değil cumhuriyetimizin bu açıklamaya göre. Bu tehlike, öyle böyle değilmiş hem de. Ölümcül. Ölümcül, yaşam tehlikesi taşıyan. Ölümle sona erecek bir durum, can çekişme durumu.
Laiklik kalkabilirmiş, kısacası. Yerine dinsel yönetim kurulabilirmiş. Olursa bu durum, yani bu tehlike, ölümcülmüş. Burada Uluç Gürkan, konuyu biraz daha açıyor:
“Bu ölümcül tehlikenin uygulayıcısı da belli.”
Bilmeyenlere öğretiyor. Bu ölümcül tehlike uygulanıyormuş üstelik. Ülkemizde bunu uygulayan belliymiş. Ne diyor? “Bu ölümcül tehlikenin uygulayıcısı da belli.”
Buraya kadar okuyan aklından hemen geçirecektir: “ Ben biliyor muyum bu uygulayıcıyı?”
“Kim o?” diye de soracaktır. Madem uygulanıyor, kim uyguluyor? Ölmemizi kim istiyor? Buna neden izin verilmiş? Madem uygulayanı, bizi öldürecek olanı biliyor vekillerimiz, siyasetçilerimiz tarafından bu duruma neden göz yumuluyor? Hem bu durum uygulanıyorsa, bu durumun uygulayıcısı varsa, belliyse buna tehlike diyebilir miyiz? Önümüzdeki tehlike denir mi uygulanan, uygulamada olan bir duruma? Uluç Gürkan neyse sözü fazla uzatmamış:
“Onun, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yenilmesi öncelikli ve kaçınılmaz görevimizdir.”
Bu tümceyle en sonunda derdini anlatabilmiş. Onun, derken tehlikenin demek istiyor olmalı. Yoksa tehlike durum değil de bir kişi mi? Bu tümcede anlatılan, uygulayıcısı belli olan bu tehlikenin, laiklik karşıtı yönetimin, dinci yönetimin, kısaca irticanın, gericiliğin, şeriatın (devleti din kurallarıyla yönetmenin) bu cumhurbaşkanlığı seçiminde, seçimle önlenmesi gerektiği mi? Yoksa tehlike dediği, yalnızca yönetimdeki bir uygulayıcı mı? Bir insan mı? Bir aday mı? Neyin yenilmesi gerekiyor? “O uygulayıcı olmasa, durumumuz iyi, başka tehlike yok, tehlike ülkemizin içine düşürüldüğü durum değil, yalnızca bir kişi.” Bu sözden ilk anda anlaşılan…
Onun yenilmesi, öncelikli ve kaçınılmaz görevmiş. Tüm dertlerimizden daha önemliymiş, bu uygulayıcı kimse. Onu yenmek de kaçınılmaz görev. Askerlik gibi. Vatan görevi gibi. Kaçamazsın. Görevini yapacaksın. Sorarsanız eğer, “Yapmazsam ne olur?” diye. İşte yanıtı:
“Aksi halde halimiz haraptır!”
Gördünüz mü başımıza gelecekleri? Aksi halde, “halimiz harap!” İşimiz biter yani. Perişan oluruz.
Buraya kadar sanırım herkes korktu. Durumu anladı: Laiklik tehlikede. Bu tehlike ölümcül. Devlet için ölümcül demek, devletin yıkılışı demek ise durum çok çok kötü. Bu kötü durumun uygulayanı belli. Onu yenmek görevimiz. Kaçamazsınız bu görevden. Yoksa mahvolursunuz. Aksi halde: ”Haliniz harap!”
CHP’nin çatı adayı, dertlere deva bir ilaç demek ki. Bu adayın, iktidarla, yıllara dayanan köklü dostluğu, arkadaşlığı, yakınlığı, hilafete aynı bakışı, Atatürk devrimleri karşısındaki aynı uzak duruşu, çözüm sürecini( bölünme- çözülme) desteklemesi, ulus devlet karşıtı sözleri önemli değilmiş bu sözlere göre.
Burada soluk almış Uluç Gürkan. Soruyu sormuş, sorusunu da hemen yanıtlamış:
“Neden evet?”
“Neden evet? Çünkü Tayyip’e hayır! Ve Tayyip’e hayır demenin tek yolu, Ekmeleddin’e evet!”
A… dediniz, şaşırdınız bir anda değil mi? Meğer tehlike genel bir durum değilmiş, ülkemizin içine düşürüldüğü örümcek ağı değilmiş, içimizdeki işbirlikçiler, iktidar yalakaları, aydın bozuntuları, bağımsızlığı yitirtilmiş, değişime uğratılmış devlet kurumları, bağımlı basın-yayın, bir merkezin yönettiği tabandan kopuk partiler, satılmışlar, kuyruk acılı hainler, şımartılan silahlı eşkıya değilmiş, bir kişinin adıymış. Bir kişiye evet derseniz, tehlikeye yani Tayyip’e hayır demiş olacakmışsınız. Tehlikeye hayır demenin, yani bu ölümcül tehlikeyi önlemenin tek yolu varmış: “Tayyip’e hayır, Ekmeleddin’e, evet.”
Bir zamanlar, bizim ilk gençliğimizde yaygın bir yarışma eğlencesi vardı. Erkan Yolaç, sunardı: “Evet-hayır” adlı bir yarışmaydı. Hızla sorulan sorulara “Evet” “Hayır” demezsen kazanırdın. Burada ikisini de diyeceksin, ayrı ayrı kişilere. Kazanacaksın! Ne kadar kolaymış. Ölümcül bir tehlikeden, bir evet, bir hayır ülkemizi koruyacak bu eski CHP’li vekilimize göre. Eski milletvekilinin bundan sonraki açıklamaları evlere şenlik. Kafalara kafalara, boksör gibi yumruğunu indiriyor:
“Ekmeleddin seçilirse Cumhurbaşkanı olacak, Tayyip seçilirse Başkan…”
Kim demiş bunu? Yazılı belgeniz var mı? Siz muhalefet partisi olarak bunu önleyecek güçte değil misiniz? Bu seçimde madem başkanlığı oyluyorsunuz, neden ulusa bunu demediniz, dedirtmediniz, buna aracılık etmediniz, neden sanki bir cumhurbaşkanı seçilecekmiş gibi davranıyorsunuz? Ankara’da, Atatürk’ün korunmalı toprağında, yasalara aykırı yaptırılan saray için ne yaptınız? Partinizin başkanı bir günden bir güne bu durumu önlemek için bir girişimde bulundu mu? Önderlik etti mi ulusa? Başkanlık sarayı yaptırtmam, yapamazsınız, dedi mi?
Şimdi orada saray hazır. AKP adayı, adaylığını törenlerle açıklayıp, ardından doğru oraya koşmuş, gazeteler yazdı. Siz önüne geçtiniz mi o gün bu yapılanın? Parti olarak, önlem aldınız mı bu oldu bittiye? Yasalara karşı uyulmamasına karşı ne yaptınız? Bu ne demek oluyor, dediniz mi? Bin odalı saray başkanını bekliyor. Sizler de bunu pek âlâ biliyorsunuz. Bilmezden gelmek işinize geliyor. Adayınız Ekmeleddin’in, başkan olmayacağının garantisi ne? Konuşmalarında Anayasa değişirse ona göre davranılır demedi mi, daha geçen gün bu “Ekmeleddin” adayınız?
“ Ekmeleddin seçilirse Türkiye üniter kalacak, Tayyip seçilirse Kürdistan eyaleti kurulacak…”
Bu ne kadar ağır bir söz bunun ayırdında değil misiniz? Parti olarak siz neredesiniz? Siz nesiniz? Necisiniz?
Ülkemizin devlet yapısını, kuruluştaki, yasalarla korunan yapısını bir ad nasıl değiştirecek? Padişah mı seçiyorsunuz? Elinde sihirli değnek mi olacak seçilenin? Hem ne bu Kürdistan eyaleti sözü? Niye karşı çıkmadınız bu söze? Bas bas bağırmadınız Cumhuriyet Halk Partili olarak? Böyle bir eyalet olması için önce farklı bir dil, sonra o dili konuşan farklı bir toplum, yani halk, sonra bu halkın tarihte ayrı bir devlet kurmuş olması, yazıtları, geçmişi, ayrı kültürü, yazılı eserleri, ayrı bir kültür dilleri olması gerekmez mi?
Hani nerede bu dediklerimiz?
Birbirini anlamayan kaç tane yerel ağız. Yamalı bohça gibi ağızlar. Arapça-Farsça- Türkçeden sözcük karıştırarak, içine Ermenice, Gürcüce, Çerkezce, bilmem nece, ne buldunsa katarak konuşmak… Kültür dili olmamış bir konuşma dili. Kürtçe(?) biliyorum diyen birinin bile bir konuda beş dakikadan fazla konuşamaması, konuştuğu ağzın derdini anlatmaya yetmemesi… Hemen Türkçeye dönmesi… (Bunu ben demiyorum, bu konuda bilgili siyasetçi “Perinçek” söylüyor.) Sonra unuttunuz mu, bu bir gerçek değil mi: Kuzey Irak kukla yönetiminin bile Araplardan ayrılınca “Kürtçeyi (?)” eğitim dili yapamaması, seçtikleri, konuştukları bu yerel ağzın eğitim öğretim için, bilim için yetmemesi, bu kez İngilizceye dönmeleri, İngilizceyi eğitim dili yapmaları… Ne bunlar? Yalan mı?
“Kürt” diye ayrı bir halk varsa nerede bu halkın tarihi, geçmişi, savaşları, başarıları, diktiği anıtları, kahramanları, bilim adamları, yazarları, şairleri, destanları? Kitapları var mı kitapları? Alfabesini ne zaman uydurmuş İngiliz bu olmayan dilin? Ne zamandan beri bu tuzak kurulmuş Türk Ulusuna? Hangi ülke var bu tuzağın gerisinde? Anadolu’da gözü olanlar kimler? Kaç yüz yıllık düşü bu yayılmacıların? Ermenilerle bu işin ilgisi ne? Neden bölücülerin hemen hepsi Ermenice yanlısı? Türkçe yer adlarını Ermeniceye çevirme meraklısı? Neden ülkemizde gözü olan Ermenilerle bu bölücüler(Kürtçüler) tarihin her döneminde hep kol koladır? İmralı adasında yatan hükümlü terörist başının adı neden Ermenicedir? Neden hep yayılmacı, sömürgeci devletlerle, özellikle İngiliz’le Türk Ulusu’na karşı işbirliği içindedir bölücüler?
Hangi ülkede, eğer o ülkenin halkı delirmemişse, akıllar baştaysa nasıl böyle bir oyun kurulabilir? Böyle bir gülünçlüğe ciddi bakılabilir? Bir de bu durum oylanabilir?
Dün Meclis’ten geçen, bölücüleri, kan döken teröristleri, devletine silah çeken hainleri koruyan, tanıyan, onları devletle bir tutan, adamdan sayan o yasaya sizin partiniz neredeyse toptan oy vermedi mi? Siz muhalefet partisi olarak karşı çıkmayın, Meclis’ten devleti bölecek, yıkacak yasaları tıkır da tıkır geçirin, sonra Ekmeleddin seçilirse Türkiye üniter( ulus devlet) kalacak deyin!
Aferin size! Bu yaşta bu zekâ derler eskiler, bu kadar karşındakini aptal sayana!
Bu bildiriniz böyle saçmalamalarla devam ediyor. Rahmi Turan, köşe yazısına aldı, yayınladı, 29 Haziran’da. Sesiniz çıkmadı. Günlerdir elden ele dolaşıyor bilgiağında. Paylaşan paylaşana bu sözleri… Sonra 9 Temmuz’da, size bu durum sorulunca, “Baştaki sözler benim ama “neden evet” kısmı bana ait değil, eklemişler.” demişsiniz. “Bunu açıklayın o halde, Atatürkçülere hakaret ediliyor bu sözlerle.” diyenlere de:
“Sadece facebook'da çıktı. Facebook'da, sizin taşımanızla "twitter'da açıkladım. Halk TV'de katıldığım bir programda da söyledim.” diye yazmışsınız.
Haziran sonundan beri bu bildiriniz ortalıkta dolaşıp duruyor. Neden doğru dürüst açıklama yapıp, durumu düzeltmiyorsunuz?
Bunun nedeni, bu durumun işinize gelmesi olmasın?
Bir taşla birkaç kuş vurmak!
Hem Atatürkçülere belli etmeden saldırmak, kafaları “Ekmeleddin” ile doldurmak, hem de, hesap sorulduğunda, sıkıştırılınca bir nedene sarılmak, namusa leke sürdürmemek, ben yapmadım demek…
O “Neden evet ” diye sayılan nedenlerde öyle bir söz var ki, insanın tüyleri diken diken oluyor. Doğru söze ne denir, desek de, bu gerçeği bilenler, bunu bile bile ulusa dayatınca, insanın içi yanıp kavruluyor!
İşte sizden gelen duyurunun altında yazıyor:
“Ekmeleddin kültürel İslâmcıdır. Tayyip ise siyasal İslamcı.”
Ama biz bu nedenle de Ekmeleddin’i seçecekmişiz.
Yani neymiş: “ Ha Hasan Veli, ha Veli Hasan!”
Bari bu söz üzerine ayaklansaydınız. “Bu ne?” deseydiniz. Yalan, deseydiniz. Diyebilirseniz, o İslamcı değil, deseydiniz.
Gönlünüzden geçmeyen ama ölümcül tehlike için desteklediğiniz adayınız, islâmcı değilse çıkıp açıklasaydınız. “Neden evet” e daha akla uygun bir kılıf uydursaydınız!
Türk ulusuna bu dayatmayı uygun görmeseydiniz!
Öyle de böyle de kurulacağını bildiğiniz yeni düzene, büyük küresel oyuna, seçim kandırmacasıyla ulusumuzu ortak etmeye çalışmasaydınız! Seçimleri boykot edelim, kimse sandığa gitmesin, bu bir tuzak deseydiniz!
Eğer “Neden evet” listesinde sayılanları doğru buluyor, ses çıkarmadığınıza göre sırayla yazılanları onaylıyor, belirttiğiniz tehlikeye karşı “Ekmeleddin” adayınızı ülkemize kurtarıcı görüyorsanız, bu seçimin bir kukla oyunu olduğunu açıklamaya yanaşmıyorsanız, başka ne diyelim?
Sözün bittiği yerdeyiz…
Feza Tiryaki, 12 Temmuz 2014
Ek: (Yazıda konu edilen ilgili yazı.)
ULUÇ GÜRKAN (CHP eski Milletvekili)
“Ekmeleddin İhsanoğlu, gönlümden geçen aday değildi. Ancak, gönlümden başka türlüsü geçiyor diye yaşamın gerçeklerine sırt çeviremem, gözümü kapayamam. Önümüzde laik rejime karşı ölümcül bir tehlike var. Bu ölümcül tehlikenin uygulayıcısı da belli. Onun, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yenilmesi öncelikli ve kaçınılmaz görevimizdir. Aksi halde halimiz haraptır!”
“Neden evet?”
*Neden evet? Çünkü Tayyip’e hayır! Ve Tayyip’e hayır demenin tek yolu, Ekmeleddin’e evet!
* Ekmeleddin seçilirse Cumhurbaşkanı olacak, Tayyip seçilirse Başkan…
* Ekmeleddin seçilirse Türkiye üniter kalacak, Tayyip seçilirse Kürdistan eyaleti kurulacak…
* Ekmeleddin seçilirse Tayyip ilk defa seçim kaybedecek, karizması çizilecek.
* Ekmeleddin seçilirse AKP karşıtları yüzde 50’yi geçecek, AKP azınlığa düşecek…
*Ekmeleddin seçilirse, CHP ve MHP genel seçimlerde ittifak yapabilecek.
* Ekmeleddin kültürel İslâmcıdır. Tayyip ise siyasal İslamcı.
* Ekmeleddin yazı yazmakta, bilimle uğraşmaktadır. Tayyip ise arsa ile inşaatla…
* Ekmeleddin seçilirse Türkiye’nin kavgacı değil, uzlaşmacı bir cumhurbaşkanı olacak.
* Ekmeleddin ile Tayyip’in yolları bir olsaydı, Tayyipçiler, Ekmeleddin’e saldırmazdı…
* Ekmeleddin’e saldıran Atatürkçüler yeterince Atatürkçü olsalardı, bugün Ekmeleddin’e muhtaç olmazdık. (Gökçe FIRAT- TÜRK SOLU)