
Atatürk; "Vatanın müdafaası mecburiyeti olmadıkça savaş bir cinayettir..."
Aborjinler, Eskimolar, Kızılderililer gibi doğayla barışık topluluklarda “Ölüme Yatma” nın bir gelenek olduğu bilinir.
Elden, ayaktan kesilerek, ölümün soğuk nefesini ensesinde hisseden yaşlı yerliler sevdikleri basit eşyaları ile doğanın ıssız bir köşesine çekilip, ağıtlar yakarak ölüme yatarlar…
Doğal yaşamın içinde bir çok canlıda izlenir bu ritüel, törensel davranış… Filler gibi.
Yaşam Hakkı…
Çağdaş toplumlarda, demokrasilerde ise en temel, olmazsa olmaz insan hakkıdır, yaşam hakkı… Bırakınız hukuk devletini, sosyal devleti falan, “jandarma devlet” diye bilinen klasik devlet dahi, tebaasının can güvenliğini sağlamadıkça devlet denilebilir mi ona?
Lakin günümüzde hala öyle yönetimler var ki; vatandaşlarını ölüme yatırılabiliyor…
Yeter ki, “devletluların” çıkarlarına hizmet etsin…
Sizler yan gelip yatamazsınız ama…
O ülkelerde yan gelip yatamazsınız ama bir punduna getirilip ölüme yatırılabilirsiniz…
Bir inat uğruna ya rab ne güneşler batıp gider...
Kısa sürede İdlipde 59 Memetçiğimiz Şehit! “Şehitler tepesi doluyor”… Libya’da da “Bir kaç tane!”diyorlardı… Bilinebilen 4 şehit… Kınalı kuzucuklar biçare kuşlar gibi, hayalleriyle birlikte hakkın rahmetine kavuşuyorlar… Ateş düştüğü yerleri cayır cayır yakıyor… Birileri ne yapmak istiyorlar… Bu işin sonu ne olacak anlatan da yok, anlayan da... Kahrolmamak elde değil…
Bir yanda halkından manevi, meclisinden hukuki ve siyasi onay alınmamış ve aziz vatanın savunulduğuna kitleleri ikna edemediğinden “milli heyecan” da yaratamayan, nedeni, siyasi amacı belirsiz bir “savaşa” kurban edilen yoksul halkın kınalı kuzucukları…
Öte yanda cukka ihaleler, mali aflar, envai çeşit yolsuzluklarla malı götüren “Mutlu ve gamsız azınlık” ve bunların yolları ardına kadar açılmış, ışık hızıyla zenginleşen şımarık çocukları, eş dost, akraba-i talukat… Lafta beyaz kefenle dolaştıklarını söyleyenler…
Evet, sizler yan gelip yatamazsınız ama onlar memleketin tersanelerini, fabrikalarını, madenlerini, ormanlarını, tarım alanlarını işgal edebilirler; istedikleri gibi alabilirler, haraç mezat satabilirler, talan edebilirler…
Sonuç:
Yazııık... Dünya korona salgınıyla boğuşurken, ülke depremlerle beşik gibi sallanırken, felaketler yaşarken, ekonomik krizle boğuşurken metal yorgunluğu, ona buna çay ataraktan mental perişanlığa dönüşürken ne diyelim?
Konumuz insanlar… Şairin dediği gibi ya lahavle ya da fiil çekelim:
Ben seviyorum.
Sen seviyorsun.
O sevmiyor.
Biz seviyoruz.
Siz seviyorsunuz.
Onlar sevmiyor.(1)
Çünkü kişisel çıkarları sevmemeyi gerektiriyor…
(1) Ateş NESİN, “I Verbi”