
Dr. Noyan UMRUK
Aborjinler, Eskimolar, Kızılderililer gibi doğayla barışık topluluklarda “Ölüme Yatma” nın bir gelenek olduğu bilinir. Elden, ayaktan kesilerek, ölümün soğuk nefesini ensesinde hisseden yaşlı yerliler sevdikleri basit eşyaları ile doğanın ıssız bir köşesine çekilip, ağıtlar yakarak ölüme yatarlar… Doğal yaşamın içinde birçok canlıda izlenir bu ritüel, törensel davranış…Filler gibi.
Yaşam Hakkı…
Modern toplumlarda, demokrasilerde ise en temel, olmazsa olmaz insan hakkıdır, yaşam hakkı… Bırakınız hukuk devletini, sosyal devleti falan, “jandarma devlet” diye bilinen klasik devlet dahi, tebaasının can güvenliğini sağlamadıkça devlet denilebilir mi ona? Lakin günümüzde hala öyle ülkeler var ki; vatandaşlarını ölüme yatırılabiliyor… Bunun için ise, sadece, “devletluların” ilgi ya da çıkar alanı dışında kalmak yeterli…
Yan gelip yatamazsınız ama…
O ülkelerde yan gelip yatamazsınız; ama bir punduna getirilip ölüme yatırılabilirsiniz… Örneğin; ülkenin bir ucunda harici ve dahili bedhahların da marifetleri ile “yargılanıyorlarmış gibi yapılan”, içlerinde çok ciddi sağlık sorunları yaşayan, yaşları altmışı, yetmişi geçmiş aydınlar, askerler, diğer ucunda ise, aynı zamanda uluslar arası uyuşturucu ve kara para aklama mafyası olan bir çok başlı terör örgütüne kurban edilen kınalı kuzular… Üstelik bu örgüt uluslar arası politik arenanın destabilizasyon(istikrarsızlaştırma) taşeronu. Birincilere yargı sürecinin işlediğini falan söylerler; ikincilere ise kendisine “itibar” kazandırılıp, inisiyatif pompalanıp, konforlu bir yer aranan terörist başlarından biri ile görüşüp çok güzel şeyler olacağını…
Bazı ülkelerin bütün tersanelerine girilmiş… Her köşesi, (özellikle madenleri) bilfiil işgal edilmiş olabilir…
Böyle olursa ne olur? Emekçinin canının kıymeti mi olur?
100.000 çalışan başına, 20.5 ölümcül kaza oranı ile dünya klasmanında üçüncü, Avrupa’da birinci olunur. Ortalama her 6 dakikada bir iş kazası olur. Her 5 iş saatinde 1 ya da her gün 4 emekçi ölüme yatırılmış olur. Aymazlığın maliyeti büyük meblağlara ulaşır.(1)
İlgili “devletlu” nun yolunu bulmakta güçlük çektiği tersaneler, ölüm tersanelerine dönüşürken, tersane emekçileri biçare serçeler gibi birer birer can verir.
Diğer bir “devletlu” “Abartmayın, madenlerde sık sık onlarca, yüzlerce kişi ölüyor...” deyince dikkatler madenler üzerine çekilir.
Bir diğer “devletlu” ise, madenlerde taşeronlaşmayı “onlar sadece galerileri inşa ediyorlar…” diye savunabilir. Maden işçileri toplu sözleşmenin öngördüğü ücretleri alırken, benzer işleri yapan taşeron işçileri asgari ücret alabilir. Özelleştirmenin, taşeronlaşmanın iş güvenliği riski çok yüksek olan maden ocaklarında yol açtığı bu korkunç sonuçları algılayamama aymazlığını, “Başdevletlu” “Sizler bu duruma alışıksınız… Babası ölüyor, oğlu giriyor…Provakatörlere kapılmayın…” diyerek gösterebilir. Daha da ileri gidilip “Güzel öldüler” falan da denilebilir.
Yasalar lahzada çıkarılır, lakin denetlenmez; denetlense de gerekli önlemler alınmaz. Dolayısı ile yasalar uygulanmaz. Sorumlular ihmal, hata ya da kasıtlarının bedellerini ödemeyebilirler. İstifa, mistifa hiç akla dahi gelmez.
Madenler o denli vahşice sömürülmektedir ki; yakın mahallelerdeki evler çökme noktasına gelebilir; tonlarca kömür çökebilir; başta metan gazı tahliyesi olmak üzere, uzmanlık isteyen güvenlik önlemlerinin alınmasında ciddiyet gösterilmez, ölümler “kitlesel ölümlere” dönüşme ihtimali gösterebilir.(2)
Sonuç:
Ne diyelim? Konumuz insanlar… Şairin dediği gibi ya lahavle ya da fiil çekelim:
Ben seviyorum.
Sen seviyorsun.
O sevmiyor.
Biz seviyoruz.
Siz seviyorsunuz.
Onlar sevmiyor.(3)
Çünkü ilgi ya da çıkar alanları içinde değilsiniz ya da değiliz…
(1)Les statistiques du BIT(ILO) des accidents du travail, pour 2009-2010
(2) Maden Mühendisleri Odası Bşk. Mehmet TORUN’un açıklamaları (CNNTV, 08.01.2013)
(3) Ateş NESİN, “I Verbi”
AYDINLIK G, 13.01.2013
