Ölürüm Türkiye’m!
Demre’nin girişinde yol üstüne kocaman bir beze yazıp asmışlar:
“MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli Cumhuriyet Meydanı’nda halkımıza hitap edecek.”
Toplantının günü saatini de yazmışlar: 23 Kasım 2013 Cumartesi. Saat 14.30’da.
Cumhuriyet Meydanı’nda.
Kentlerin, ilçelerin olmazsa olmazıdır Cumhuriyet Meydanları. Her kentte her ilçede vardır.
Kaş’taki Cumhuriyet Meydanı’na oraya parke döşeyen eski belediye başkanının adının verildiğini (Emin Erdem) bu toplantı nedeniyle öğreniyoruz, içimiz buruluyor…
Cumhuriyet değerlerine saldırıların arttığı son yıllarda bu meydanlara daha başka bir gözle bakar olduk. Üstlerine göz bebeğimiz gibi titriyoruz. Cumhuriyet meydanlarıyla göğsümüz kabarıyor, onlarla övünç duyuyoruz.
Demre Cumhuriyet Meydanı ilçenin tam ortasında. Belediye binasının önünde. Burada yüksekçe bir kaide üzerinde koyu renkli taştan bir Atatürk heykeli var. Kaş’taki Cumhuriyet Meydanında (Biz yine orayı eski adıyla, olması gereken adıyla anarak anlatalım.) heybetli dağların önünde, aynı heybetle denize dönük duran Atatürk heykeli kadar güzel bu heykel de. Atatürk bir elini parmakları açık öne doğru uzatmış. Çocuk başı okşar gibi. Gözleri ileri bakıyor.
Meydana yaklaştıkça davul zurna sesleri de yaklaşıyor…
“Ölürüm Türkiye’m” özgün türküsü bir biri ardına çalınıyor…
“Baş koymuşum Türkiye’min yoluna
Düzlüğüne, yokuşuna ölürüm.
Asırlardır kır atımı suladım.
Irmağının akışına ölürüm Türkiye’m…”
Meydanda erkekler toplanmış, davulcunun çevresinde, üstü kapalı oturma sıralarında önce küçük bir kalabalık var. Meydan parti bayrakları, parti başkanının resimleriyle süslenmiş. Yandaki binanın üstünden kocaman bir bayrak sarkıtılmış.
Sonra bu küçük meydan dolmaya başlıyor.
Kadınlar nerede demeye kalmadan kadınlar çocuklarıyla, bebeği olan bebek arabasıyla, genç çocuğu olan yanında kızı oğluyla geliyor...
Yanımdaki on iki on üç yaşlarındaki bir oğlanın alnına kırmızı üstüne beyaz yazıyla ülkücü gençlik yazılı bant takılı, elinde Türk bayrağı. Erkek çocukları çok ciddi bakışlılar… Babalarının elini tutan, yanında yürüyen çocuklar…
Kadınlar, parti bayrağı, Türk bayrağı almışlar ellerine. Bayraklarını açmaya çekiniyor gibiler, herkesin bayrağı bayrak sopasına döndürülerek sarılmış, öyle kapalı tutuluyor. Her yaştan kadın erkek… En çok dikkati çeken, burada köylü var, halk var… Zorla, toplamayla getirilmiş kimse yok… Köylerden otobüs kaldırılmamış. Gelen kendi gücüyle gelmiş… Kadınların başı açığı, kapalısı, çağdaşı, geleneksel giyimlisi… Çoğunluğu kadınların, serbest giyimli, başlarına bir eşarp takmış, arkadan bağlı yemeni bağlamış, altında basma şalvarı, üstü yelekli… Herkes birbirini tanıyor…
Yalnız herkes tutuk, sessiz, bayraklarını birbirlerine gösterip yeniden sarıyorlar. Bir şeylerden çekinir gibiler, demeye dilim varmıyor ama kendi yurtlarında yabancı gibiler…
Huriye Hanım, dört yetişkin evlât anası, eşi akşam yağan dolunun parçaladığı seralarını onardığı için gelememiş onunla, elinde sapına dolalı bayrağı, karşıyı işaret ediyor:
“Bak, orada polis… Oradakiler polis…” Bir başkası mırıldanıyor:
“ Burayı kayda alıyorlardır…”
Yarısı ancak dolmuş meydan, Bahçeli geldiğinde de tam dolmuyor. Halk sakin. Yaygara koparmayan, sabırlı, düşünceli ağırbaşlı, güzel insanlar…
İki saate yakın gecikmeyi olgunlukla karşılıyor, çıt çıkarmıyorlar…
Konuşmayı balkonlarından, pencerelerinden dinleyenler de var.
Belli ki gelenler partililer… İktidarın yaptıklarından dertli olanlar, iktidara oy verenler ortalığa çıkmaya, kendilerini göstermeye çekinmişler… Korku dağları bekliyor derler ya… Ne yazık ki öyle görünüyor…
MHP Genel Başkanı kürsüye çıktığında bile halk sakin, söylenecekleri dinlemeye hazır bekleşiyorlar…
“Çok Muhterem Demreliler, Aziz Vatandaşlarım! Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum!” diye söze başlıyor Bahçeli. Şöyle devam ediyor:
“Bugün Antalya’daydım. Manavgat 2. Akademisyenler Kurultayı münasebetiyle gelmiş bulunuyorum. Sabah bu toplantının açılışını yaptıktan sonra Kumluca, Finike şu an Demre’de bulunuyorum. Kumluca’da, Finike’de olan heyecanı, aynı coşkuyu Demre’de de görüyorum. Hepinize teşekkür ediyorum.
Çok samimi düşüncelerimi söyleyerek bir sohbet yapmak istiyorum.
Bu gün yirmiyi aşkın medyadan( basın yayın)kimisi yandaş, kimisi yandaş olma gayretinde… Demokrasilerde basın milletin sesi olmalı, bu sesi herkese duyurmalıdır. Basın milletin sesini değil, Recep Tayyip Erdoğan’ı duyurmakla görevli.
Bütün Türkiye’yi karış karış dolaşacağız. Bütün beldelere kadar…”
Bahçeli önce iktidarın durumunu anlatıyor:
“Ülkemiz on bir yıldan beri Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından yönetilmektedir. 2002 seçimleri, sonra milletimizin teveccühüyle tek başlarına iktidar oldular. Bu ilk seçim, sonra 2007, 2011 seçimleriyle… Meclis’te 327 milletvekiliyle temsil edilmektedirler. Bu önemli bir güçtür. ” dedikten sonra iktidarın başı için şunları söylüyor:
“Maalesef iktidar bu gücünü milletin aleyhine kullanır hale gelmiştir.
Milletimizle uğraşmaktadır, milletin adını yok farz ediyor, ben Türk milletiyim diyemiyor…
Milletin sorunlarını bir yana atmış, milleti 36 etnik gruba bölmekle meşgul…
Türk kimliğini bu 36 etnik kökenle bir tutuyor.
Milletine kızıyor: “Ananı da al git !” diyor ama Barzani’ye: “Hoş geldin!” diyor.”
Bahçeli, konuşurken sık sık: “Türkiye iyi yönetilmiyor!” diye sözlerine başladı.
“Türkiye sosyal – ekonomik yönden bir çöküntüye sürükleniyor.” dedi.
Sonra, tarımla uğraşan, seracılık yapan ilçe halkına, tarım girdilerinin yüksekliğinden, çiftçilerin geçinemediğinden, AKP’lilerin kayrıldığından, AKP’nin her yere dikilen gökdelenlerle kendi yandaşını servete kavuşturduğundan, çiftçiyi, köylüyü unutur hale geldiğinden söz etti.
Bir süre hep iktidarın başına ad vermeden yüklendi:
“Memur bir şey söylese azarlıyorsun!
Köylüyü kovuyorsun!”
Sorunları sıraladı:
“Durmadan AVM’ler (alışveriş merkezleri )açılıyor.
Kasaba bakkalları, fırıncısı, terzisi… yok olup gidiyor! AVM’lerde dükkân açamayan yok oluyor…
Ahlaksızlık adaletsizlik almış başını gidiyor.
Yabancılaşma, yozlaşma çoğalıyor.
Kamplaşma, cepheleşme çoğalmış.
Gerilim stratejisinden bir diktatör doğuyor. Bu diktatör tek başına ülkeyi yönetmeye talip olmaya çalışıyor! “Başbakan benim, ne dersem o olur! “diyor.”
Sözlerinin burasında Bahçeli heyecanlanarak, yine sesini yükselterek şunları söyledi:
“Milletten oy alırken böyle konuşmuyorsun!
Bu kibir nedir?
Bu şaşkınlık nedir?
Nereye gidiyorsun Recep Tayyip Erdoğan?”
Bahçeli konuşmasında ara ara, iktidar partisinin adını açılımıyla söyleyerek AKP’ye oy veren vatandaşlara seslendi:
“Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy vermiş kardeşlerim, size sesleniyorum!
Partinizin nereye gittiği meçhul ise, kendi partinizi, iktidarınızı gözden geçirmek, sorgulamak zorundasınız!
Önce partim değil, “önce ülkem!” diyeceksiniz!
Sözlerimden alınmayın, sözlerimden kırılmayın AKP’liler!
Bir kardeş kavgası vuku bulsa, arasan bir CHP’li, AKP’li, MHP’li bulamazsın!”
Bahçeli tekrar: “Türkiye iyi yönetilmiyor!” dedikten sonra dinleyenleri şu sözlerle uyardı:
“Türkiye tehlikede!
Türkiye bir oyunla karşı karşıya!
Türkiye küresel bir tuzağa düşürülmüş!
Bu 36 etnik grup ne demek?
Bu neden tekrarlanıyor?
Bunun altında yatan nedir?
Bunu hepimiz düşünmeliyiz!
Türkiye’de asayiş yok gibidir. İstanbul’da bir avuç kişi terör faaliyetlerinin propagandasını yapıyor. Kimse karışmıyor. İmralı canisi her istediğiyle konuşuyor. Mahkûm mu, değil mi? Gününü gün edip herkesle görüşüyor.
Barzani denilen şahsiyet kırmızı halıda yürüyor, hepsi karşılıyor. Bugüne kadar dillendirilmeyen Kürdistan lafı ilk olarak kullanılıyor.
Bir taraftan da bir gün önce, Diyarbakır’da “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” yazısı tabela paslandığı, temizleneceği gerekçesiyle kaldırılıyor.
Meğer Barzani geliyormuş da ondan kaldırılmış.”
Bahçeli burada yemin ediyor:
“Ey Vali! Bunun hesabını sormazsam namussuzum!”
Bahçeli “Andımız”a da değiniyor:
“Çocuklarımız, “ Türk’üm, doğruyum, çalışkanım!” deme hakkını kullanamaz hale geldi.
Türk’üm demeyip de ne diyecek?
Doğruyum demeyip de ne diyecek?
Çalışkanım demeyip de ne diyecek?”
Bu sözlerinden sonra çok alkışlanan, dinleyenleri hareketlendiren Bahçeli yine uyardı:
“Türkiye’nin değerleriyle oynanıyor!
Türkiye, Türk Milleti olmaktan uzaklaştırılıyor!
PKK siyasallaştırılıyor!
İç çatışma teşvik ediliyor! Kardeş kavgasına zemin hazırlanıyor!
Türkiye’nin birlikte yaşama coşkusunu, birliğini söylemek gerekirken bölünmek kime fayda getirir?
Dört milyona yakın kurulan yuvanın oğlan tarafı Türk ya da Kürt’tür. Bunların çocuklarının kurduğu yuvalar da olmuş… Şimdi kalkıp Türk – Kürt kavgasıyla bu yuvaları yıkmaya çalışırsan ne olacak acaba? Çocukları ne yapacak? Hangisi Türk, hangisi Kürt sayılacak babalarının?
Bu Türkiyemiz için büyük bir felakettir!
Gelin aziz milletim! Benim burada dediğim Recep Tayyip Erdoğan’ın milleti değil, benim milletim dediğim:
Büyük Aziz Türk Milleti’dir!”
Bahçeli bundan sonra seçim uyarıları yaptı:
“Mahalli seçimler, Türkiye’nin geleceğinin yeniden belirlenmesinde, siyasi iktidarın belirlenmesinde yol gösterecek. Başbakan kendi kinine mahkûm olarak milletini ezecektir! Buna Cumhurbaşkanlığını vermemek gerekir. Haydi güle güle, denecek gün, 2015 yılındaki milletvekili genel seçimleridir…
Önümüzde bu vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) olarak Mahalli İdare Seçimlerini çok önemsiyoruz.
Kararlı ve ilkeli bir seviyede faaliyet sürmelisin, gayret göstermelisin! Bunları düşünün, araştırın, sorun sual edelim!”
Bahçeli, seçimlerden önce çıkarılan bir yasayla mevcut 16 büyükşehrin nasıl 30’a çıkarıldığını, bunun arkasında olan tuzağı anlattı:
“On altı büyükşehir varken, şimdi otuz büyükşehir oldu. Bunlardan biri Diyarbakır’dır.
Antalya üç merkezle büyükşehirdi, şimdi her yeri kapsıyor. Diyarbakır içinde böyle Van oluştu. Dört büyük şehir il kapsamında bir araya geldi.
PKK terör örgütünün konuştuğu, valinin, garnizon komutanının sesinin duyulmadığı iller:
Hakkâri, Şırnak, Batman, Bitlis, bunların yanına Siirt’i de alarak bir coğrafya oluşturuluyor…
Dört ayaklı bir Kürdistan kurma. Kürdistan diye laf çıktığında dedikleri, kastedilen burası…
Ekmeğini kazanmak için vatandaş Mersin’e, Antalya’ya, İzmir’e gitmiş. Terör örgütü orası da bizim diyor. İstediklerimizi yerine getirin diyor, yürüyüşler yaptırmasının sebebi odur. Şimdi sesleniyorum:
İktidardan düşeceksin!
Gideceğin tek yer var. O da yargılanacağın Yüce Divan olacaktır!”
Bahçeli’nin son sözleri:
“Bu seçimde Adalet ve Kalkınma Partisi oy kaybetmeli!
Ya düşünecek, hatam nedir diyecek, ya da koşa koşa hem kendini hem ülkeyi felakete getirecek…
Önce ülkem ve millet demelisin!
Adalet ve Kalkınma Partili kardeşlerim! Bu felaketin ortağı, Türk- Kürt çatışmasının ortağı olmayın!
Gel partine ders ver!
Vereceğin karar senin kararındır!
Bir insanımızı bile kaybetmek istemiyoruz!
Bölünmeyi reddediyoruz!”
Toplantının sonunda ise yine Devlet Bahçeli tarafından bölgenin belediye başkan adayları tanıtıldı:
“Devlette yetişmiş, bir Yörük çocuğunu Antalya için takdim ettik:
Kemal Çelik.
İçinizden bir evlâdı, vatansever bir arkadaşımızı Demre için takdim ettik:
Ali Yıldırım Bey!
Ali’ye sahip çık!
Ülkene sahip çık!
Bölünmeye hayır demek ülkene hizmet etmektir!”
Adayların tanıtımından sonra Devlet Bahçeli’ye bir koca demet kırmızı beyaz karanfil sunuldu.
Bahçeli, karanfilleri, toplananların başından, demetten tek tek alarak saçtı…
Dönüş yolunda herkes sanki kanatlanmış gibiydi. Hızlı hızlı yürüyorlar… Gözü yaşlılar, birbirlerini kutlayanlar, sarılanlar, gülenler ağlayanlar… Ana cadde, önde mavi ışık sirenli arabalarla, yanlarda, önde arkada vatandaşlarla hınca hınç doluverdi. Pencerelerden el sallayanlar… Yolda birbirini selamlayan selamlayana…
Baktım bir kavruk delikanlı elinde iki karanfil, biri al, biri beyaz, yanımda koşturuyor. Seslendim:
“Karanfilin birini bana verir misin?”
Durdu. Hangisini vereceğini bilemedi bir an, kararsız kaldı. Sonra delikanlı al karanfili gülerek bana uzattı.
Herkes karanfilini havada sallıyor, arkadan “Ölürüm Türkiye’m” ezgisi geliyor… Dillerde bu sözler… Kafamızın içinde bu sözler… İki saat içinde onlarca kez dinlediğimiz, beynimize, gönlümüze bir iyice kazınan bu güzel sözler… Türküde söylenmeyen şu sözleri sanki hep birlikte söylüyoruz:
“ Deli sular, salkım saçak söğütler,
Kışlada kumandan, asker öğütler,
Yaylalarda ata biner yiğitler,
Bozkurt gibi bakışına ölürüm!.."
Kırmızı karanfilimi balkonlara, pencerelere doğru sallıyorum. Oralardan da bana el sallıyorlar...
Yanımdan, sağımdan, solumdan geçenlerin yüzlerine bakıyorum:
Gözler ışıltılı… Çakmak, çakmak…
Feza Tiryaki, 24 Kasım 2013
Ek: Baş Koymuşum Türkiye'min Yoluna!
Biri Atatürk- bayrak resimleriyle, diğeri TRT korosundan Ölürüm Türkiye’m" özgün türküsü:
https://www.facebook.com/video/video.php?v=287138653536
http://www.videofaceindir.com/trt-koros ... kiyem.html