Montrö Boğazlar Sözleşmesi

Boğazlar, bölgenin ve büyük devletlerin ulusal çıkarlarının stratejik, siyasi ve iktisadi kesişme noktalarıdır. Buradaki çıkar çatışmalarının yol açtığı her uluslararası gerilim, Montrö Boğazlar Sözleşmesini gündeme getirir. İmzalandığı 1936’dan bugüne kadar yaşanan olaylar ve sonuçları, bu sözleşmenin, uluslararası barış için çok önemli siyasi ve hukuki bir belge olduğunu gösterir.
Sözleşme, Türk Boğazlarından ticaret ve savaş gemilerinin geçiş rejimlerini düzenleyen ve günümüzde de geçerliliğini koruyan çok uluslu bir antlaşmadır. Sözleşme ile uluslararası komisyon yerine, Boğazların yönetimi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne verilmiştir. Sözleşmede,
• Ticaret gemilerinin geçişlerinde tam bir serbestlik tanınmış,
• Karadeniz’e kıyısı olan devletlere, savaş gemilerinin geçişlerinde daha fazla tonaj hakkı ve deniz altılarının geçişlerine izin verilmesi gibi bazı ayrıcalıklar tanınmış,
• Karadeniz’de kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemilerine ise süre ve tonaj kısıtlaması getirilmiş,
• Savaş zamanında, Türkiye tarafsızsa, savaşan devletlere Boğazları kapatma; savaşan ise Boğazlardan geçişi tamamen kendi tasarrufuna göre uygulama hakkı verilmiş,
• Eğer Türk Hükümeti, kendini pek yakın bir savaş tehdidi altında görürse savaş zamanı haklarını kullanma serbestisine sahip olmuştur.
Montrö Sözleşmesiyle, Türkiye ve Karadeniz’e kıyıdaş devletlerle birlikte, Boğazları kullanan devletlerin de hak ve yükümlülüklerini düzenlemektedir, imzası olan devletler tarafından bugüne kadar değişiklik önerisinde bulunulmadığından sözleşme, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
Çanakkale Boğazı 1354 yılında Gelibolu yarımadasının fethedilmesi; İstanbul Boğazı ise 1453 yılında İstanbul’un fethiyle Osmanlı Devleti’nin kontrolü altına girmiştir. Montrö’ye gelinceye kadar Türk Boğazlarının hukuki durumu, 1809 yılına kadar Osmanlı Devleti tarafından düzenlenirken, 1809-1841 yıllarında ise Osmanlı Devleti’nin taraf olduğu ikili antlaşmalarda yer almıştır. 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi ile uluslararası bir nitelik kazanmış ve Boğazların durumu çok taraflı antlaşmalarla düzenlenmeye başlamıştır. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşmasının Boğazlarla ilgili kararları da, Türkiye’nin tek yanlı iradesini değil, çok sayıda devletin ortak çıkarını temsil ediyordu.
İleriki yıllarda Avrupa’da hızla gelişen silahlanma yarışı, özellikle Akdeniz’de görülen güvensizlik ortamının Boğazları tehdit eder bir görünüm sergilemesi, Türkiye’yi endişelendiriyordu. Lozan Antlaşmasına göre Türk Boğazlarının ve Marmara Denizi’ndeki adaların askersizleştirilmesi, olası saldırılara karşı Türkiye’nin savunmasız kalmasına yol açıyordu. Türkiye, 10 Nisan 1936’da Boğazlar Sözleşmesi’ni imzalayan devletlere bir nota gönderdi; Lozan’da oluşturulan durumun değiştirilmesini, Boğazlar bölgesinde gerekli askeri önlemleri alma hakkının kendisine verilmesini istedi. Bu talep olumlu karşılandı ve yeni Montrö Boğazlar Sözleşmesine giden yol açıldı. Böylece Türk Boğazlarının hukuki durumu, Bulgaristan, Büyük Britanya, Avustralya, Fransa, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği, Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan temsilcilerinin imzaladığı 20 Temmuz 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi ile belirlendi. Sözleşme, Türkiye’nin Boğazlar üzerinde tam egemenliğinin altını çizmiştir.
Türkiye, Boğazların yönetimi konusundaki tarafsızlığını, İkinci Dünya savaşının başından sonuna kadar korumayı başardı. Ancak savaş sonrasında, Türkiye’yi bir sürpriz bekliyordu: Yeni Sovyet Rusya’nın Boğazlara yönelik talepleri. Potsdam Konferansı’nın 22-25 Temmuz 1945 tarihli oturumlarında Sovyet Rusya, Montrö Sözleşmesi’nin feshedilmesini, Boğazların kontrolünün Türkiye ile Sovyetler Birliği’ne bırakılmasını ve güvenliğin yine iki devlet tarafından sağlanmasını önerdi. Türkiye ise Montrö Sözleşmesini savunmuş, uluslararası alanda da haklı olarak destek bulmuştur. Sovyet Rusya’nın 1945-46 yılları arasında Türkiye üzerindeki bu yoğun baskısı, iki ülke arasındaki ilişkileri olumsuz etkilemiştir. Ancak 1947’den sonraki dönemde Sovyet Rusya’nın Boğazlara yönelik gerilim artırıcı talebi olmamıştır.

Soğuk Savaş dönemi ile Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonraki dönemde Montrö Boğazlar Sözleşmesinin ihlaline yönelik herhangi bir çıkar çatışması yaşanmamıştır. Yıllar içinde Boğazlar, ticari trafiğin yoğun olarak arttığı bir suyolu haline gelmiştir. Son on yılda ise bölgedeki enerjinin paylaşımı ve kullanımına yönelik mücadeleler, yeni çatışma alanları yaratırken. Boğazlar Türkiye’nin stratejik bir kozu durumuna gelmiştir.

NATO gemilerinin Türkiye’yi ziyareti, Ukrayna’nın batısında “Barış için Ortaklık” programı çerçevesinde yapılan NATO tatbikatı, Rusya’nın Suriye’ye verdiği harekât desteği gibi faaliyetler amacıyla bölge ve bölge dışı devletlere ait savaş gemilerinin Türk Boğazlarını yoğun olarak kullandığı bir gerçektir. Bu bağlamda Montrö Boğazlar Sözleşmesi her an gündeme gelmekte ve siyasi ve hukuki yorumlara yol açmaktadır.
Son dönemde ortaya çıkan Gürcistan, Ukrayna ve Suriye’deki gelişmeler, sözleşmenin, uluslararası denge ve barış için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu sözleşmenin uygulanması, Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin ve bölgede siyasi çıkarları olan tüm devletlerin yararınadır.
Boğazların tek sahibi olan Türkiye’ye, bu sözleşmeye her zaman sahip çıkmalı ve sözleşmeyi uluslararası hukukun genel olarak kabul gören kuralları çerçevesinde yorumlayarak taviz vermeden uygulamalıdır.
Kaynakça:
Orsam Rapor No: 51The Black Sea International Rapor No: 8, Mayıs 2011, 75. Yılında Montrö Boğazlar Sözleşmesi Karadeniz’in Değişen Jeopolitiği Çerçevesinde, Prof. Dr. Necmettin Akten, Dr. Jale Nur Ece, Nilüfer Oral, J.D. Türk Boğazları’nın Hukuki Statüsü: Sevr ve Lozan’dan Montrö’ye geçiş. Yrd. Doç. Dr. Sami Doğru, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 15, Sayı: 2, 2013, s.123-169
Dora SUNGUNAY, “Bütün Dünya”, Ocak 2016