Oradan Buradan

Oradan Buradan

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Oca 29, 2014 12:06

Oradan Buradan


Millî Merkez, İzlenimler, Gördüklerim

Biliyorsunuz geçen Pazar bir toplantıya katıldım, “Millî Merkez Avrupa’da Kuruluyor” toplantısı. Toplantıya sırf bilgi verebilmek, gazetecilik görevini yerine getirmek için gittim. Gidemeyenlere günü yaşatmak, ilgi duyanları bilgilendirmek, düşünmelerine, olayı yorumlamalarına yardımcı olmak… İşin özü, vatanım için, vatan için yapıldığı söylenen her olumlu görünen eylemi duyurarak desteklemek, karınca kararınca bir şeyler yapmak, ülkemizin yangınına su taşımak, boş durmamak…

Yıllardır uzun otobüs yolculuğu yapmadım, en çok yolculuktan çekiniyordum. Son yazdığım “Katil” yazısını bitirip gitmek istediğim için, önceki geceden uykusuzdum, iki saatlik uykuyla evden yola çıktık. Sabah saat sekizde Atatürkçü Düşünce Derneği’nin önünden hareket edecekti otobüsümüz. Yediyi yirmi geçe oradaydık. Bizden başka kimse yok. Saat sekiz oldu ancak bir iki kişi geldi. Diğerleri bekleniyor. Kendilerini bekletenler, genç hanımlar, gülerek, gülüşerek, bir neşeyle son anda geldiler," ah kusura bakmayın geciktik, pardon! ” dediler; dokuzu geçe yola çıkıldı… Neyse toplantı yerine vardık. Neredeyse salona ilk girenlerdenim.

Toplantıda konuşmaları yazacağım, günü anlatacağım için hemen öne doğru yürüdüm. Önlerde, yazarken dikkat çekmemek için de yan tarafta bir yere geçmek istedim. Gözlerim uzağı iyi görmez, bu nedenle de önde oturmalıydım. Hem yerler numaralı, biletli değil ki… Kim önce gelirse oturur öyle değil mi?

Baktım oturanlar ortadan iki bölümlü salonda, üçüncü sıranın arkasından başlayarak oturuyorlar. Sordum: Önler boş değil mi? “Protokol” dediler.

Aklıma “Ağırlar” başlığıyla yazdığım eski bir yazım geldi. Ne yapmıştı orada Leyla? Burası “protokola” diyerek, kendini ikinci kez oturduğu yerden kaldıran müdüre kızmıştı: “Kim oturacak buraya?” Müdür: “Kaymakam!” deyince, Leyla: “Madem öyle, kaymakam benim yanıma oturabilir. Benden yana bir mahzuru yok!” demişti. Sonra dedikleri: “ Şimdi isterseniz polisi, jandarmayı, neyi çağırın, ölsem beni buradan kimse kaldıramaz!” Kalkmamıştı. İçimden, her yer boş, önler boş, önce gelmişim, neden önde oturmayayım dedim, üçüncü sıranın duvar yanına yakın bir yerine oturdum.

Protokol hevesi, hastalığı aynen sürüyor. Böyle bir toplantıda “ağırlar” olur mu? Bir kültürel etkinlik değil ki bu. Gelenler sen ben… Kimi kimden ayıracaksınız. Konuşmacı konuklarınıza zaten herkes yer verir, yer vermek için yarışır…

Toplantı, bizim onulmaz hastalığımızın değişmediğini gösterdi, zamanında başlatılamadı, bir saate yakın gecikmeyle başladı. Bu arada salon hınca hınç doldu. Geç gelenler ayakta. Benim protokol yerim de sorun oldu. Her yer dolunca gözler tanınmadık benim gibilere döndü. Arkadan kibarca dediler, biliyorsunuz değil mi orası protokol. Yüzüme öyle bakıyorlar. Kimim diye… Boynuna kenarları iğne oyalı koyu renkli bir köy yemenisi dolamış, elinde defter – kalem, sıradan giyimli, yer yer karası kaçmış saçlarıyla bir çılgın Türk… Yanıma oturanlar yine anımsattılar, burası protokol… Doğrudan kalk diyecekler diyemiyorlar, ya protokolsam (ağırlardansam)? Başka başka yerlerin Atatürkçü Düşünce Derneği başkanı, üyeleriymiş onlar. Belediye başkanları falan. Yanımda oğlumun oturacağı sandalye bile sorun oldu.

Bizde, ne dersek diyelim insana, kişiye pek saygı yok… Kendi kendimize sınıflara ayırmışız milleti. Her köşe başı kapan, kendini adamdan saymış. İnsan yaptıklarıyla, kişiliğiyle, taşıdığı değerlerle insan değil… Kim olduğuyla yani gücüyle insan… Bazı durumlarda paranla, gençliğinle, güzelliğinle, bazı durumlarda siyasi gücünle insansın. Ünlüysen neyle ünlü olursan ol insansın, değerlisin… Geçtiğin delikler, eğilip bükülmelerin, ihanetlerin, her devrin adamı olman, ahlaksızlıkların önemli değil… Bakınız magazin dünyasına ne dediğimi anlarsınız. Şeytancıklar başköşedeler… Sendense, aynı gruptansanız, aynı sosyal yapı içindeyseniz hele hele çıkarlarınız birse, siz ve çevreniz insan, diğerleri kalabalık…

Böyle durumlarda hep eskilerin şu sözü aklıma gelir: “Fatmacığın pazarda adı mı olur?”

Fatmacık olarak oturdum kaldım orada, birlikte geldiğim buraya gelişimizi otobüs tutarak sağlayan dernek başkanı arkadaşımı da çağırdım yanıma, arkadaşıma “Leyla” gibi yapacağız dedim.

Toplantıdan önce çalınan müzikler dikkat ettim çoğu kişiyi incitti, yüzleri buruşturdu. Yirmi otuz yıl önceyi yaşar gibi olduk. Eskinin vatansız solu adına yapılanlar… Bir zamanlar bu içimizdeki hainlerin, “Halkların kardeşliği” gibi bölücü sözleri uydurup yaymaları, halkçılık yapar gibi görünüp yalnızca bölücülük yapmaları, ırkçı Kürtçüleri palazlandırmaları… Bunları anımsadık istemeden… Neye ağıt yakıyorsa şarkı söyleyen, sözleri pek anlaşılmıyordu, ağlatmalı sesliydi… Niye yalan söyleyeyim kulaklar Türk kahramanlık marşlarını, bizi birbirimize bağlayan, geçmişimizle övündüren, coşturan ezgilerimizi aradı…

“Doğru söyleyenin tepesi delik olurmuş.” Olsun, devam edelim:

Madem “merkez” demişsiniz adınıza, “Millî Merkez”, gönül bizi birleştiren, merkezde buluşturacak dizeleri, şairleri aramaz mı? Neden hep bir yönden?

Böyle toplantılarda, yurtdışında, eskiden vatana millete küfredilirdi, kinli adamlar kadınlar devletimize, ordumuza faşist derlerdi. Atatürk’ün değil resmini asmak, bayrak bile asılmazdı. Böyle sahnelerde, kendini aydın sanan solcu derneklerin düzenlediği bir 23 Nisan kutlamasını hatırlarım. Hiç unutmadım o günü. Ülkemiz işgale uğramışçasına acı duymuştum içimde. O zamanın Mesut Yılmaz döneminin başkonsolosu, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temsilcisi olarak kapkara, bayraksız, Atatürksüz sahneye çıkıp konuşmuştu. Bayram üzerine. Kurtuluş Savaşı sırasında kurulan Meclis üzerine… Türkçe - Almanca. Sanki salonda Alman konuk varmış veya ülkemiz sömürgeymiş gibi. Bayramı hazırlayanlar, o zamanın aydınları, öğretmenleri, bayramı ulusallıktan çıkarmışlar, bu bayram sıradan bir çocuk şenliği imiş gibi de her ulustan çocuklara gösteri yaptırmışlardı…

Bugün geldiğimiz nokta çok başka. Amacına ulaşan bölücüler artık kimsenin kanatları altına sığınmıyorlar. İktidardalar… Açıktan diş gösteriyorlar. Gün onların. Durumu gören, kandırıldığını anlayanlar da yeniden Atatürk’e sarılıyorlar. Şimdi, çoğu kişinin kafasını karıştıran nokta şu: “ Eskiye dönük günah çıkarmadıklarına göre, şimdi Atatürk’te birleştik diyenler, eski solcular samimi mi? Yürekten mi söylüyorlar bunu? “ Şöyle de soruluyor. “Eskinin özelleştirmecileri yanlışlarını anladı mı? Demirel’i, Özal’ı, Çiller’i, Mesut Yılmaz’ı gerçekten eleştiriyorlar mı? Günahlarını gördüler mi?”

“Atatürk’te birleşmek,” çok büyük, çok anlamlı bir karşı atılım. Bir duruş! Bir haykırış! Alınan sorumluluk çok büyük.
“Horozu çok olan köyde sabah geç olur” derler. Senlik benlik derdine düşülmemesi çok önemli bu tür yapılanmalarda…

Benim partim, senin partin kavgası edilmemesi.

Parti değil önce vatanın düşünülmesi.

Kendi egon, benliğin değil, en önde yurdun gelmesi…

Her olumlu gelişmede kerameti kendinden bilmemek. Bir de, “Vurdum duymaz Kör Ayvaz” olmamak. Kimin arabasına binerse onun düdüğünü çalanlardan uzak durmak…

“Sütsüz koyun meleğen olur.”
derler. Hiçbir şey yapmayan, boş oturan hep şikâyet edermiş… “Sütle giren huy canla çıkar.” sözü de, huylu huyundan geçmez sözü de, kişinin ne edinirse küçükten başlayarak edindiğini, gençlikte eğitimin önemini, kişinin yaşlandığında zor değişeceğini gösterir.

Yüce önderimiz Atatürk, “Hakikati konuşmaktan korkmayınız !” demiştir. “Lüzumuna kani olduğumuz bir işi derhal yapmalıyız!” sözü de yine büyük önderimizindir…


Toplantıdaki konuşmaları, kısaca verdikleri mesajlara bakarak değerlendirirsek:

İşçi Partisi’nin temsilcisi Hasan Basri Özbey, konuşmasında, Millî Merkez’in, Atatürk’te birleşenlerin İşçi partisinde birleşmesini önerdi. Partinin önemini anlattı.

Demokrat Parti, Demirel’in - Çiller’in Doğru Yol Partisi üyesi, eski bakan Ufuk Söylemez ulusalcı söylemlerle konuştu. Millî Merkez’in, asıl seçimde birleşerek rol oynayacağını belirtti. Yerinde yöresinde güçlü olan, kazanabilecek gibi görünen adaya hangi partiden olursak olalım destek verelim, seçtirelim, AKP’yle böyle savaşalım, dedi.

Kamer Genç, herkesin içinden geçen ama suç işlerim diye söyleyemediği iktidar karşıtı sövgülü sözleri söyleyerek alkışlandı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu, Amerika gezisini, orada Fethullah’a gitmelerini koruyucu bir dille anlatmaya çalışınca da yuhalandı.

Hasan Korkmazcan, eski Meclis Başkanvekili, dört eğilimli ANAP kökenli konuşmacı, millîyetçi bir partinin sözcüsü gibiydi. Baştan sona milliyetçi bir söylemle konuştu. Özelleştirmelerle satılanları geri alacağız, millî ekonomiyi kuracağız, dedi.

Toplantının ikinci bölümünde yurtdışındaki dernek başkanları, sözcüler, toplum önderlerinden pek çok kişi konuştu. Beş dakikayla sınırlanan konuşmalar uzatıldı, dinleyicilerin ilgisi azaldı, salonun arka kısmından hiç kesilmeyen bir uğultuyla toplantı sürdü… Arkada yiyecek içecek satılan yerlerin önünde toplananların aralarındaki konuşmaları bir uğultu olarak salona yansıdı. Toplantıyı yöneten başkan, sık sık, konuşanları, sınıfta bir öğretmenin öğrencilerine seslenmesi gibi, susmaları için uyardı!

Bizim çağdaş bir görünümle, çağdaş bir kafayla büyük işler başarmamız için daha kim bilir kaç fırın ekmek yememiz gerektiği de böylece ortaya çıktı…

Millî Merkez Avrupa’nın yapmak istedikleri önemli, büyük işler: “ Sözde Ermeni soykırımı suçlamalarına karşı çalışmalar, seçimlerde iktidar karşıtı bir güç birliği sağlamak…”

Yeşil sermayenin, Deniz Feneri’nin burada güçlendiğini, Türkiye’yi yönetecek duruma buralardan geçerek geldiğini, bölücü PKK’nın burada merkez oluşturduğunu, etlendiğini, kanlandığını düşünürsek yurtdışında kurumlaşmanın, örgütlenmenin önemini görürüz…

Kusurları sevapları ne olursa olsun böyle bir oluşuma tepkisiz kalınamaz. Beğenmeyen elini taşın altına koymalı… Beğenen evinde oturarak alkışlamakla kalmamalı, aklıyla, emeğiyle, bileğinin gücüyle çalışmalara katılmalı… Gördüğü yanlışların düzeltilmesine ön ayak olmalı…

“Yiğit meydanda belli olur,”
yeteneği, bilgisi olan meydana çıkmalı…


Feza Tiryaki, Ocak 2014
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x