Örgütlenme

Üyelerin birbiriyle herhangi bir konuda anlık yazışma yeri

Örgütlenme

İletigönderen Esen zafer » Pzr Ağu 21, 2011 22:28

Cem Yağcıoğlu, altına imzamı atabileceğim gerçeklikleri sıralayarak, haklı bir çağrıyı kaleme almış. Düşünme hattından, savunma hattına geçişin zamanı benim açımdan Ergenekon tertibi ile çoktaan başlamıştı da, sivil işgalin ayak sesleri ‘’Türkiye’de Hukuk var!’’ aldanmacasında boğulduğundan ‘’ya sabır dedik!

Arkadaşımızın yazısında kullandığı ‘’Türk Kurtuluş Teşkilatı!’’ nitelemesi kalbimde soğuk bir duş etkisi bıraktı. Bu düşündürücüdür.

Şahsen ‘’Türk!’’ Kavramının ne anlam ifade ettiği, benim gibiler için apaçık. Bu nedenle, soran herkese Türk olduğumu söylemekle birlikte onurla Abhaz kökenli olduğumu da mutlaka ilave ederim. Bu biziz. Tarih bizi birbirimize kenetlemiştir. Bunda yanlış birşey de yok. Türk ulusu, içinde barındırdığı etnisiteler ile zengindir, onurludur,bütündür.

Biliyorum ki, Osmanlı İmparatorluğu tıpkı diğer imparatorluklar gibi, yayılmacı emellerini gerçekleştirirken, benim ülkemden de geçmiş. Atalarım nasıl anlaştılar? Hangi tarihi haksızlıklar kimler tarafından yapıldı? Kimler ne için işbirliği yaptılar? bunlar bir inceleme konusu.

Ancak bunları incelerken bulunduğumuz anın gerçeklerinden kopmamak gereğide gün gibi aşikar. Sonuç olarak biliyorum ki Osmanlı Imparatorluğu batılı devletlere kapütülasyonları ile hazırladığı sonda, kendi yıkılırken Kafkas Cephesindeki halklarımızıda aynı sona sürüklemişti. Buna rağmen ,vatan savunmasında, duvar oluşturan atalarımız, istiklal savaşında da bu son kalede kahramanca ön cephelerde savaşmıştır. Ve biliyorum ki o gün padişahlarının ardından gidenler, bugünde padişah misveddelerinin ardından gitmektedirler. TC'nin egemenliği ve inşaasının, her kademesinde sorumluluğunu fazlası ile taşıyanların evlatları olarak varlığımızdan onurluyuz.

Evet bu vatan Türkiye Cumhuriyetidir, Türkiye cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür! Tıpkı Almanın Alman, Fransızın Fransız, Rusun Rus, Amerikanında -yağmacı Avrupalılar, Afrikadan köle olarak taşıdıkları Siyah ırkla, medeniyetlerini kuruttukları yerlileriyle birlikte- Amerikan olduğu gibi.

Peki bu soğuk duş etkisi neden? Bu sorunun cevabı yaşanılan deneyimlerden ileri gelmektedir. Bizler biliyoruz ki, ikincil olan sorun ana sorun içersinde eritilmiş. Türkiyenin etnisiteleri binbir çiçek gibi zenginlik olarak işlem görmek yerine, baskılanmış, yasaklanmıştır, zorbalıkla asimilasyon politikasına uğramıştır. Türk solunun, özgürlükler adına paramparça çabası da, Kemalizmin tamamlanması gereken devrimleri ile birlikte baskı ve zulme uğramıştır. Bütün bunlar yapılırken, kulanılan yumruğun gene Türkçü maskeli Amerikancı darbeler olduğunu söylemeye gerek var mı? Etnisitelerin ‘’En hakiki Türk!’’ söylemi ile susturulduğunu söylemeye gerek var mı? Türk-İslam sentezi ile varlıklarının inkar edildiğini söylemeye gerek varmı? Sağlı sollu, bu kadar beyinsiz, bu kadar çok işbirlikçi ajan, bu ülkede hangi tarlada yetişti?

TC Kuruluş ilkelerinden saparak, yarım asrı geçkin bir dönemde, İstiklal Savaşımının kazanımlarını harcamıştır. Kendi çocuklarını yiyen timsahlar gibi devrim ilkelerini hayata geçirmeye çalışan bu mozağiyi, kendi ulusunu, emperyalizmle işbirliği içersinde, asmış, hapsetmiş, darmadağın etmiştir.

Ülkemiz saldırı ve sivil işgal altına alınmaya başladığında, Kurtuluş Savaşının Sloganları altında, etnisiteler Türk Irkçılığına kan verme davetiyesi görmekteler. Ki bu zemin, kaygandır. Bu zeminden bir değil, birkaç kez düşmüş bu etnisiteler, elbette temkinli olacaklardır.Tarihten ve bugün yaşananlardan dersler almak zorundayız. Çünkü tekrarın yarasız olduğunu biliyoruz. Fakat ne oluyor?
Nasrettin Hoca’nın söylemi gibi, ‘’Hırsızın hiç mi suçu yok?’’demek zorundayız. Sermaye Çetesinin örtülü işgalinin yüzü AKP döneminde gözler önüne serildiği halde, ortalıkta bunca bakarkörün olma nedeni, yalnızca Tek Dünya Düzencilerimidir? Çok olmadı daha geçen ay 13 şehidimizin yakılarak öldürülmesini protesto ederken, sokaklara bir mozaik olarak döküldüğümüzde ‘’Türk!’’lerimiz biz 2. Sınıf ‘’Türklere’’ önderlik yapmaya, inisiyatif koymaya kalkıştılar. Bu her alanda böyle değil mi? Üstelik biz Clinton Tayyibinide al defol derken, seslerimiz, tekbir Allahuekber! Şehitler ölmez vatan bölünmez! Sloganlarının altında kayboluyordu.

Besbelli ki, Küresel Çete, Türkiye’yi dünya sömürüsünün üssü olarak tesbit etmiş, hazırlık ve uygulamasını yapıyor. Bu arada gözümüzden kaçmayan gerçeklik Türk Irkçı ideolojisinin zaten bu ‘’Merkez Olma!’’ programına karşı olmadığıdır. Türk-İslam Hareketinin temelide buna dayanmaktadır. Bu nedenle de ateşle oynamayı tercih etmişlerdir, etmektedirler. İşte bu tercih, yarım asrı aşkın bir zamandır, iç huzursuzluklarda olduğu kadar, dışta bağımlılığı arttıran süreçlere imzasını koymasının nedeni olmuştur.

Bunun son örneklerinden birini, Libya saldırısı sırasında görmedik mi? AKP, CHP ve MHP bir celsede, GBOP’nin bu harekatını onaylamadı mı? Misratadan kaçan 600 mülteci boğuldu da noldu? İnsafa mı geldiler?

Türk! Şapkasını önüne alıp bu iş böyle gitmez! mi dedi? Hayır hala partizanca tutumlar devam etmekte, geniş katılımlı haklı protestolar, partizanca sloganlarının platformları gibi işlenmektedir.

Bizler bu vatanın evlatları, sahipleriyiz. Türkçü nasıl ki Orta Asyayı terketmesine rağmen, sahipleniyor bununla gurur duyuyorsa, bizler de anavatanlarımızı unutmadık, sahipleniyoruz, gurur duyuyoruz. Damarlarımızda akan kandaki kudret bozulmadan duruyor. Tıpkı Türkiyenin mozağiyi Türkler olmaktan gurur duyduğumuz gibi. Ekonomik krizlerin, paylaşım savaşlarının içinden yükseltilen, ırkçı söylemlerin savaşlarda iyi gaza getirdiğini, fakat tıpkı, Musollini gibi ayaklarından asıldığını, Hitler gibi saklanarak sefilce öldüğü veya öldürüldüğünü biliyoruz.

Türkiye de Türk Ulusunu teşkil eden her mozaik taşının, bir anavatanı vardır. Saldırgan emperyalizm bu etnisiteleri ‘’azınlık’’statüsüne sokarak, Milli Devletin zayıflatılması, Ulusal bütünlüğün parçalanması hedeflerinin piyonları haline getirmeye çalışırken, Türk ırkçılığı yangına körük hesabı ulusal zenginliğinin ve gücünün, bu elemanlarını, ırkçı söylemleriyle, emperyalist cepheyle örtülü işbirlikleri ile kendileri itmektedir.

Evet Cem Yağcıoğlu’ nun dediği gibi ‘’ Diyelim ki Kürt’sün ya da Arap ya da (Yada Kafkas kökenli b.n.) başka biri; şayet ABD denen insanlık düşmanı bir devlet senin bağımsızlığını istiyorsa, orada bir duracaksın, duracak düşüneceksin! Acaba neden?’’

Ve ben bir Abhaz olarak düşünürüm, ey Türk! ABD gürcistan Maşasını kullanırken, kendi öz vatanında bir avuç bırakılmış kandaşlarım, evlatlarım, Türkiyenin verdiği silahlarla, eğitimle, yardımla öldürülürken, ben anavatanıma bir gemi kaldıramazken, nerede antiemperyalist dayanışman, nerede ulusunun bir parçası olmam nereye kadar Türküm?

Evet bende halkıma düyorumki, küresel Sermaye seni hibelendiriyor, Türkiyeyi işgal ediyorsa, duracaksın, düşüneceksin, acaba neden? Türkiye mozaiğinin, ne kırk katıra, ne kırk satıra ihtiyacı vardır.

Bu gün savaş, Ulus Devletleri yıkma yolu ile, tek elden dünyanın zenginliklerini sömürmeye kararlı bir çete ile ulusların halkları arasındadır. Dünya üzerinde bu çete ile uyumlu hükümetler aracılığı ile ülkeler işgal edilmektedir. Stratejik önemi açısından geçmişte olduğu gibi bugünde merkez seçilen Türkiye, taşaronluk görevini tam kadro yapmaktadır. O halde görev milletindir! Elindeki toprağın nimetini bilmeden, daha fazla arazi diye orman kesen hırslı çiftçi, gün gelir kendi ürettiği çekirgelere, kendi ekinini yedirir.

Evet örgütlenilmelidir, evet vatan savunması zamanıdır, evet laf etmek değil işe yapmak gerekmektedir. Bütün bunların yanı sıra ‘’Türk!’’ Söylemlerini ve yaptıklarını tartmalı, Türkiye Kurtuluş Teşkilatını kurmalıdır. Öteki türlüsü, arkasına ’’ geçme beni ezerim seni!’’tabelası asan Kamyon gibidir.

Sevgiyle
Kullanıcı küçük betizi
Esen zafer
Üye
Üye
 
İletiler: 17
Kayıt: Çrş Ara 03, 2008 2:47

Re: Örgütlenme

İletigönderen Ram » Cum Ağu 26, 2011 5:04

Kavramları karışınca veya benimsenmek istenmeyince böyle ilginçlikler sıralanabiliniyor. Belki de edinmiş olduğunuz öğreti böyle yorumlamanıza neden oluyordur, doğaldır.

Ulus devletlerde öteki kümeler yoktur, ulus vardır; yıkılıyor olsa da bu böyledir, kuruluşundan bu yana tam oturmasa da bu böyledir. İşte bu yüzden koşullar 1919 koşullarıyla tam olarak örtüşmez; çünkü kurulmuş bir yapı, bu yapının temelini biçimlendiren görüş ve uygulamalar vardır ve bunlar Mustafa Kemâl ATATÜRK'le yeşermiştir. Dolayısıyla vatan savunmasında Osmanlı yapısı değil Türkiye Cumhuriyeti yapısı temel alınmalıdır. Gerçekçi olmada büyük yarar vardır; ancak amaç vatan yıkılsa da yıkılmasa da aynıysa [1]  eğer, savunulanın yıkımı gerçekleşmedikçe, birtakım gerçekleri dile getirip kurulmuş yapıya aykırı konumlanmak zararlıdır.

Evet, on yıllardan bu yana Türkiye'de her kesim bir ölçüde türlü araçlarla ötekileştirilmiştir. Bu ötekileştirme araçlarında, ırkçılık (soyculuk, kancılık) en sonda gelir (kurulurken ki ayaklanmalar ve eşkıya-câni sürüsünün ortaya çıkmasıyla doğal olarak dönem dönem yükselse de etkin olamamıştır). Din, din kolu, öğreti (ideoloji), parti, para gibi araçlar ise hep önde ve etkin olmuştur.

Herhangi bir yerde öğreti, parti veya para ötekileştirme aracı olarak kullanılabilir. Din ve din kolu araçları ise din devleti olmayan her devlette kullanılabilir. Ulus devletlerde ötekileştirmek için kullanılan başat araçlar din ve din koludur. Bu kısmen dahi başarıya ulaştığında ulusal bilinç ve ulusal birlik az veya çok bozulur. Bu yaşamsal temellerin ise az veya çok bozulması giderek büyüyen bir kara deliğin açılmasına neden olur -ki bu kara delik zamanla her türlü ötekileştirme aracını kullanır.

Ulusal ekin (kültür) ulus devletlerde tektir. Doğrusu ulus devlet yapısının başarısı da çok olan ekinleri ana ekinle birleştirip bütünleştirmekten geçer. Bunu yaparken ana ekindeki ve bütünleşecek ekinlerdeki uygunsuzlukları, karşıtlıkları olabildiğince siler atar. Bizde bu yapılırken konan ölçütler insanlık, uygarlık, çağdaşlıktır.

"İnsanlık" dünyaya, "uygarlık" topluma uygunluk, "çağdaşlık" ise her ikisini oluşturan unsurları çağa uyarlamak için gereklidir.

Bunun içindir ki "Türk sadece bir milletin adı değil, Türk bütün adamların birliğidir". Türk ötekileştirici olan değil, bütünleştirici olandır; insan, uygar ve çağdaş olandır.

Bütünleştirme yapılırken bir çıkmaz vardır: Dil

Ulus devlet olacaksan dilde bütünleştirme yapılamaz. Ulusal ekinin dil parçasına, tarih parçasında olduğu gibi ek yapılamaz; hatta daha da ulusal olması için dil parçasının yabancı unsurları ayıklanır. Bu nedenle bu bir araç olarak bölücü-yıkıcılarca kullanılmış ve önlemlerin süregelen yıllarca daha da sertleştirilmesiyle (bu sert önlemlerin gerçekten gereksiz olanlarını Türklük adına yaptığını savlayanlar da vardır -ki bunlar da yıkıcıdır ve onları bunu yapacak konuma getirenler, bölücü-yıkıcıları besleyenlerle aynıdır) sorun beslenerek büyümüştür.

Bütün dünya buna inansa, birlik olsa, hayat bayram olsa
İnsanlar el ele tutuşsa, birlik olsa, uzansak sonsuza


... dizeleri tatlı bir hâyâlden başka bir şey değidir. Mustafa Kemâl ATATÜRK de, "Hilâfetçilere" karşı görüşlerini sunup derdini anlatırken, tek dünya inancından söz edip tatlı bir hâyâl olduğunu belirterek gerçekçiliğe vurgu yapmıştır. Aynı ATATÜRK, "Turancılılara" karşı görüşlerini sunup derdini anlatırken, ulusal egemenlikten söz etmiş, sömürgen yayılmacılığın onaylanamaz olduğunu vurgulamıştır.

Bu tür görüşler için ayrıca şunu söylemiştir:

“Muhtelif milletleri, müşterek ve umumî bir unvan altında toplamak ve bu muhtelif unsur kütlelerini aynı hukuk ve şartlar altında bulundurarak kuvvetli bir devlet kurmak, parlak ve cazip bir siyasî görüştür. Fakat aldatıcıdır. Hattâ, hiçbir hudut tanımayarak, dünyada mevcut bütün Türkleri dahi bir devlet halinde birleştirmek, erişilmesi imkânsız bir hedeftir. Bu, asırların ve asırlarca yaşamış olan insanların çok acı, çok kanlı hâdiseler ile meydana koyduğu bir hakikattir. Panislâmizm, panturanizm siyasetinin muvaffak olduğuna ve dünyayı uygulama sahası yapabildiğine tarihte tesadüf edilmemektedir. Irk farkı gözetmeksizin bütün insanlığı içine alan cihangirane devlet kurma hırslarının neticeleri de tarihte yazılıdır. Müstevli olmak hevesleri, söz konumuzun haricindedir. İnsanlara her türlü duygularını ve özel bağlantılarını unutturup onları kardeşlik ve tam bir eşitlik dairesinde birleştirerek, insanî bir devlet kurmak görüşü de kendine mahsus şartlara sahiptir. / 1920”

İşte kendine özgü koşullarla bir ulus devlet kuruldu. Bunu yaşatmak ve korumak da her Türk'ün görevi oldu.

Mozaiklik, yapbozluk ise başka konudur. Kuruluş düşüncesiyle, amaçlanan hedefle örtüşmez.

Soru şudur: En başını mı temel alıp ona göre konumlanacağız, yoksa yaşanılagelen uygunsuzlukları veya yanlışlıkları mı temel alıp konumlanacağız¿?

En başını temel alıp ona göre konumlanmak "yaşanılagelen uygunsuzlukları veya yanlışlıkları" görmezden gelmeyi gerektirmiyor. Ancak ikinici seçenek, en başını -bırakın görmezden gelmeyi- reddetmeye kadar götürür. Hele ki yalan yaymacalar bu kadar etkiliyken, tarih bu kadar ters-düz edilmişken.

Daha da açık soralım: Mustafa Kemâl'e mi bakılacak, yoksa yıllardır her kesimden türlü amaçlarla çıkabilen ve kendine Türk(!) deyip bazı vatandaşlarını türlü nedenlerle karşısına alıp onları itekleyenlere mi bakılacak¿?

Şu bayağı örnek dahi durumu özetler: Kenan Evren denilen nü ustası dün kimlerle el eleydi, bugün kimlerle el ele; bugün el ele oldukları kimlerle oynaşıyor, o oynaşanlar "ne"leri haburda törenle karşılattı, vs...

Kendini Türk hisseden ancak hissettiği gibi yazamayan arkadaşım; senin ana vatanın topraklardaki "kandaşlarına" karşı Türkiye Cumhuriyeti silâh veriyorsa ve verenleri -herhangi bir nedenden ötürü- "Türk" sayıyor ve kendi bu kavramdan ayırıyorsa yapacak bir şey yok. Nereye kadar Türk olduğunu sorgulamışsın demektir. Sorgularsın da, "bu vatan benim" dediğin yerde çıkmaza saplanırsın. Çünkü bu vatan Türk vatanıdır. Türk'ün ulus devletinin -en azından- hâlâ adı var, daha ölmedi.

Yoksa kökeninde her başkalık bulunan, -ben Gürcüyüm, eşim Arap- diyebilen ama bir türlü Türk'üm diyemeyen Eşbaşkan'ın yıkım için ortaya attığı alt-kimlik / üst-kimlik arasında debelenir durur.

Bir devlet kuruldu ve yurttaşının adı Türk oldu. Bu devlet ırk temeline değil, tek ulusluluk temeline dayanır. Tek uluslu bir yapı "siz vatanımızda yaşayan Abhazlar Türk değilsiniz" gibi bir sav üretemeyeceği gibi, biri de çıkıp "siz Türkler şöyle ettiniz, bunu yaptınız" da diyemez. İkisi de tek uluslu yapıya aykırıdır. Önce bunu anlamak, benimsemek, özümsemek gerekir. Yoksa iki tür de ırk ayrımına, ötekileştirmeye girer. Günümüzde ikinci tür alıp başını gitmiş, sivil ağ yardımıyla zirveye ulaşmıştır. İlk türde de doğal artışlar gözlemlenmektedir. Bunlar kanunlara bir ölçüde sığabilir; ancak kanunlar uygulanmadığında ise ölçüsü yoktur, kan dahi dökülür ve dolayısıyla körükleyiciler, bu iki tür ırkçılığı insanlığın temel ilkelerine dahi sığıdırırabilirler. Sığdırabilirler; çünkü ustadırlar, sihirbazdırlar.

"Ben Türk'üm" dedikten sonra "aynı zamanda Abhaz'ım" veya "kökenim Abhaz" demek ise oldukça olağandır. Buna kimse bir şey diyemez; derse ayrımcı olur. Gelgelelim bunun adı da mozaiklik değildir; çünkü bu, tek uluslu Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda Mustafa Kemâl ATATÜRK'ün belirlediği yurttaşlık tanımına sığar, yani Türklüğe sığar. Diğer türlüsü ancak kanunlara sığar; ne var ki ustalar, sihirbazlar başta.

 [1]  Amaç, vatan yıkılmazsa da, yıkılırsa da Mustafa Kemâl'in çizdiği yoldan gitmek olmalıdır.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Örgütlenme

İletigönderen Esen zafer » Cum Ağu 26, 2011 16:39

Kabul etsenizde etmesenizde türkiye bir mozaiktir. aynen dediğiniz gibi,
... Ulusal ekin (kültür) ulus devletlerde tektir. Doğrusu ulus devlet yapısının başarısı da çok olan ekinleri ana ekinle birleştirip bütünleştirmekten geçer. Bunu yaparken ana ekindeki ve bütünleşecek ekinlerdeki uygunsuzlukları, karşıtlıkları olabildiğince siler atar. Bizde bu yapılırken konan ölçütler insanlık, uygarlık, çağdaşlıktır.

"İnsanlık" dünyaya, "uygarlık" topluma uygunluk, "çağdaşlık" ise her ikisini oluşturan unsurları çağa uyarlamak için gereklidir.

Bunun içindir ki "Türk sadece bir milletin adı değil, Türk bütün adamların birliğidir". İşte tamda bu nedenden dolayı, ötekileştirici olmayan, bütünleştirici olan,uygar ve çağdaş olandır.

Sözünü ettiğim şeyde tamda budur. Tamda Atatürk'ün sözünü ettiği ...İnsanlara her türlü duygularını ve özel bağlantılarını unutturup onları kardeşlik ve tam bir eşitlik dairesinde birleştirerek, insanî bir devlet kurmak görüşü de kendine mahsus şartlara sahiptir... işte o mahsus şartların altını yaşadığımız deneyimleri göz önüne alarak, ...Panislâmizm, panturanizm siyasetinin muvaffak olduğuna ve dünyayı uygulama sahası yapabildiğine tarihte tesadüf edilmemektedir. Irk farkı gözetmeksizin bütün insanlığı içine alan cihangirane devlet kurma hırslarının neticeleri de tarihte yazılı...olduğunu görerek, Türk olmanın ne anlama geldiğini bilen ve eminim dün olduğu gibi bugünde bu devletin bu milletin bütünlüğünden yana tavır alan ben, uyarmayı, Atatürkün sözünü ettiği o ''mahsus şartları'' göz önünde bulunurarak, bunun altının doğru doldurulmasını istedim. Ayrıca bu vatan yıkılmayacak, yıktırmayacağız!


Bütünleştirme yapılırken bir çıkmaz vardır: Dil
Kullanıcı küçük betizi
Esen zafer
Üye
Üye
 
İletiler: 17
Kayıt: Çrş Ara 03, 2008 2:47

Re: Örgütlenme

İletigönderen Ram » Cum Ağu 26, 2011 21:50

Bunu benim onaylayıp onaylamamla açıklayamayız.

TDK diyor ki:

mozaik: 6. mec. Değişik dillere ve kültürlere sahip insan topluluğu

Dolayısıyla, bunun ulus devlet yapısıyla ilgisi yoktur.

Ulusal ekin, bütünleşeceği ekinlerin uyumlu olan ekin parçacıklarını kendine katar.

ÖR: Kafkas halk dansları ulusal ekinimizin bir parçası olmuştur

Yemekten giyisiye türlü gelenek göreneğe kadar değişir bunlar.

Diğer bir örnek ise şöyle gösterilebilir: Türkiye'nin herhangi bir yerine gidildiğinde "kımız" içilen bir yere rastlanmazken, yüz yıl önce ulusal ekinimize katılan çay herhangi bir yerde içilebilir.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!


Şu dizine dön: Genel Yazışma Bölümü

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x