Osmanlı Ve Atatürk/Cumhuriyet Dönemlerinde Milliyetçiliğin Ve Türkçülük Fikrinin Seyri

Tarih olan olayları burda paylaşabilir, yorumlayabilir ve öğrenebilirsiniz

Osmanlı Ve Atatürk/Cumhuriyet Dönemlerinde Milliyetçiliğin Ve Türkçülük Fikrinin Seyri

İletigönderen Tarihkolik » Çrş Haz 18, 2025 11:46

Osmanlı Ve Atatürk/Cumhuriyet Dönemlerinde Milliyetçiliğin Ve Türkçülük Fikrinin Seyri

1)GİRİŞ
Osmanlı döneminde ilk milliyetçilik hareketi Balkanlar’da görülmüştür. Millet kavramı, devlet ve sistemi kuşatmış, ayrılıkçı hareketler ve ayaklanmalar getirmiştir. 1876 yılında tahta geçen II. Abdülhamid, gayrimüslimlerin ayrılıkçı hareketini engellemek için İslamcılık siyasetini benimsemiş ve akabinde devlet eliyle uygulamıştır. Toprak bütünlüğüne tehdit olarak çıkan azınlık milliyetçiliği, Osmanlı’da “Osmanlıcılık ve İslamlaşma” çabalarını artmış fakat geciktirmiş ama engelleyememiştir. Bu süreçte Osmanlı’da Türkçülük ve milliyetçilik tartışmaları başlamadan Kırım’da bir ışık yanmıştır.

2)İLK IŞIK
1883’te, Türk dünyasına Türkçe hitap eden ve Osmanlı başta olmak üzere birçok Türk ülkesinde haftalık gazete olarak çıkan “Tercüman” yayın hayatına girer. “Dilde, fikirde, işte birlik!” sloganı ile okuyucuları ile buluşan Tercüman, Usul-i Cedit(Yeni Yöntem) hareketini başlatır. Daha önceleri Tonguç (1881) ve Mirat-ı Cedid (1882) isimleriyle bazı dergiler çıkarmaya çalışan Gaspıralı İsmail, Çar tarafından sürekli reddedilmiştir. Tercüman, Kırım’dan İstanbul’a gönderilmeye başlanır ve ilk uyanışlar Tercüman’la gerçekleşir.

3)İLK AYDINLAR
Rusya’da ilk Türkçe gazete olan Ekinci ile yayın hayatına başlayan Mirza Fethalı Ahundzade ile birlikte Yusuf Akçura, Hüseyinzade Ali, Ağaoğlu Ahmet gibi isimler Türk milliyetçiliğinin ilk öncüleri ve aydınları olmuşlardır. Yusuf Akçura, 1904 tarihinde, Mısır’da yayın hayatına devam eden Türk gazetesine bir makale gönderir. Türkçülüğün manifestosu olarak görülen” Üç Tarz-ı Siyaset” ile İslamcılık ve Osmanlıcılık fikirlerinin yanına Türkçülük eklenerek, üçlü fikir akımı incelenmiştir. Osmanlı’ya tebaa olan milletleri temsil edecek “Osmanlı Milleti” fikrinin doktrinleşmesi, hilafeti elinde tutan Osmanlı’nın “Bütün İslam Devletlerini Birleştirme” fikri, soya dayanan “Türk Milleti” fikriyle üç yaklaşımı makale de incelenmiştir. Türkçülüğün, “Türk Birliği” şeklinde öne sürüldüğü ve soya dayalı bir siyasi fikir olarak belirtilmiştir. Osmanlı aydınları içinde farklı fraksiyonlar ile milliyetçilik gözlemlenmişti. Tercüman-ı Hakikat gazetesinin kurucusu Ahmet Mithat Efendi’nin de bir fikir çalışması vardı. Selçuklu, Osmanlı hanedan boyu olan Kayı/Kayıhanlık, Anadoluculuğa dayanan bir milliyetçilik ve etnik ayrım gözetmeksizin bir Osmanlı milleti yaratma fikrini savunuyordu. İkdam Gazetesinin üyesi Fuad Raif “Arı Türkçe” ile Türkçe olmayan bütün kelimeleri atmak istemişti, fakat birçok Türk aydını tarafından tenkitler ile reddiyeler yazılmış ve Türkçülüğe zarar verildiğini belirtilmiştir. Jön Türkler ekolünden gelen Ali Suavi tarafından Türkçülük ekolü savunulmakta, Namık Kemal ise “vatan şairi” olarak tarihe kazınmaktaydı. II. Meşrutiyet öncesi, Osmanlı’nın gözbebeği olan İstanbul’da, milliyetçilik ve Türkçülük için uygun ortam bulunmamıştır.

4)ÖRGÜTLÜ MİLLİYETÇİLİK
II. Meşrutiyet ile birlikte, milliyet esaslı dernek kurmak serbestleşir. Yusuf Akçura, Veledi Çelebi ve Necip Asım Türk Derneği’ni kurarlar. Bu dernek siyasi değil, eğitim ve kültür derneği olarak cemiyetler içinde yer almıştır. Tıbbiyelilerin önderliğinde 1912’de kurulan Türk Ocağı, 1913’te Hamdullah Suphi’nin başkan olmasıyla birlikte hızlı örgütlenme çabaları sonuç vermiş, bir sene içinde 3000 üye ve şube sayısını 25’e çıkarmıştır. II. Meşrutiyet’in özgürlüğü ile birlikte Türkçü yayınlar çoğalmış, Diyarbakır’da İttihat ve Terakki kurucu şube başkanı olan Ziya Gökalp, Veli Necdet ile beraber Dicle adlı bir gazete çıkarmıştı. İTC’nin daveti ile Selanik’e giden Ziya Gökalp ise kısa süre içinde İttihat kadrolarında yer bulmuştu. 1911 yılına girerken, Ziya Gökalp’ın çağrıları ile “Genç Kalemler” dergisi yayın hayatına Selanik’te başlıyordu. Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Ali Yöntem gibi isimler Türkçülük hareketine yön verdiler. Türk Yurdu cemiyeti ile konuşmaları sonucunda, Türk Yurdu yönetimine girilmiş ve İstanbul’da bulunan milliyetçilik akımı yükselmişti. Ziya Gökalp’ın çalışmalarının sonucunda İttihat ve Terakki’nin siyasi ideolojisine kadar Türkçülük furyasını yurdun birçok yerinde taşımıştı. Balkan Savaşı sonuçları ne kadar kötü olursa olsun, bu savaş sonrası Türkçülük ivme kazanmış ve Akçura gibi isimler İttihat ve Terakki yönetimlerine kadar girmişlerdir. Türk milliyetçiliğinin kalesi olan Türk Ocağı, İstanbul’un işgalinin sonucunda faaliyetleri sona ermiştir. 1922’de tekrar açılmış ve 260 şubeye kadar çıkmıştır.

5)ZİYA GÖKALP TÜRKÇÜLÜĞÜ
Gökalp’a göre Türkçülük üçe dereceye ayrılır; Anadoluculuk Oğuzculuk Turancılık Türkiye’de olağan birlik sağlandığı vakit, Türkçülükte olan ideal Oğuzculuk olmalıdır. Bu idealin içinde İran, Azerbaycan, Harzem bölgesinde olan Türkler ve Türkiye’de yaşayanlar ile birlikte bir Oğuz Birliği kurulmalıdır. Türkçülüğün uzak ideali olan Turan ise Macarları, Finleri içine alan bir karışım değil, Yakut, Özbek, Kıpçak, Tatar, Kırgız ve Oğuz gibi Türk boylarının dilce ve törelerce birlik olduğu, Turan ülkesidir. “Vatan ne Türkiye’dir Türk için ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!” Ziya Gökalp’a göre, Türk milletinden olan, dili, dini, kültürleri bir olan insanların büyük Türk dünyasını kurabileceğini söyler. Gökalp, saf bir ırk kavramını ve dolayısıyla ırkçılığı reddeder. Türkçülüğün Esasları’nda, BUDUN’U tarif ederken, “Aynı anadan, babadan üremiş ve içine yabancı karışmamış, kandaş bir topluluk” olarak ifade eder. Böyle bir toplumun olamayacağını şu sözler ile ifade ediyor: “Tarih öncesi çağlarda bile saf bir ırkın bulunmazsa, tarihsel dönemlerdeki ırkların karışmasından sonra artık, saf bir ırk aramak anlamsız olmaz mı?” (Gökalp, basım 2002) Burada yer alan sözlerinde gördüğümüz gibi, saf bir ırkı ve saf bir kan birliğini açık şekilde reddediyor ve bunun kültür birliği olduğunu beyan ediyor. Ziya Gökalp, başta sosyoloji olmak üzere tarih, iktisat, hukuk, edebiyat, felsefe gibi konular üzerinde birçok makale yazmıştır. Gökalp, felsefi düşüncelerinde, her zaman tarihin gelişime göre hareket etmiş ve bilimsel temellere dayandırmıştır. Atatürk ilkeleri de bilindiği gibi cumhuriyetçilik, milliyetçilik, laiklik, halkçılık ve devrimciliktir. Ziya GÖKALP’e bir gazeteci şöyle bir soru sorar: Gazeteci: Bu milletin en büyük mefkûreleri(idealleri) nelerdir? Gökalp: Bu milletin en büyük mefkûreleri dört mefkûrede icmal (toplamak) edilebilir:

1. Milliyetçilik
2. Halkçılık
3. Garp medeniyetçiliği (Batıcılık)
4. Cumhuriyetçilik (Gökalp, basım 2016)

6)ATATÜRK’ÜN MİLLİYETÇİLİĞİ VE CUMHURİYET DÖNEMİNDE MİLLİYETÇİLİĞİN VE TÜRKÇÜLÜĞÜN SEYRİ
Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşı yıllarında kurulacak olan devletle ilgili ipuçları vermeye başlamıştır. Yeni Türkiye’nin politikasının bağımsızlık ve milli sınırlar dahilinde egemenlik sağlamaya yönelik olacağını savunmuştur (Werner 1965: 1348). Atatürk’ün ortaya koymaya çalıştığı yeni milliyetçilik anlayışına uygun bir şekilde Meşrutiyet Dönemi’nin milliyetçi ve Türkçü aydınları da ciddi ölçüde etkilenmiş ve onların fikirlerini yeni duruma uygun hâle getirmelerine neden olmuştur. Bu aydınların o zamana kadar savundukları fikirlerini kısmen veya tamamen değiştirdikleri söylenebilir. Mesela Mehmet Emin (Yurdakul) yazmış olduğu şiirleri yeniden düzenleme yoluna gitmiş ve “Turan” kelimesini terk ederek “vatan” kelimesini kullanmaya başlamıştır. Ahmet Ağaoğlu ise yeni dönemde basın bürosu müdürlüğü görevini kabul etmiş ve 1923 ve 1927 yıllarında milletvekili olarak seçilmiştir. Pantürkist yaklaşımını terk etmiştir. Yusuf Akçura, kurulan devleti kendi Pantürkist hayallerinin gerçekleşmesi olarak görmüştür. Tekin Alp ise sağlam bir Kemalist olmuştur (Aydın 1998: 775). Türk milliyetçiliği içinde Turancılık akımının etkileri söz konusuydu. Fakat Cumhuriyet Türkiye’si Rusya ve İran dahilindeki toprakları da içine kapsayacak bir anlayışın Rusya ve İran tarafından yanlış anlaşılmasından endişelenmekteydi. Türk dünyasını bütünleştirme amacı güdebilecek hareketlere karşı uzak durmaya önem verdi (Shaw 1971: 150). Milliyetçilik ilkesini benimseyen Cumhuriyet Türkiye’sinin bir ulus inşa etme projesinde geleneklere ihtiyaç duyulmaktaydı. Kadıoğlu’nun da belirttiği gibi (2003: 140-141) Türkiye’de söz konusu olan hiçbir şekilde geleneğin icadı değildi. Bunun yerine geleneğin tepeden öğretilmesi yöntemi benimsenmiştir. Bu süreçte aydınlara önemli iş düşmüştür. Gelenekler icat edilirken geçmişten atıflar yapılmak zorundadır. Halbuki yeni kurulan Cumhuriyet geçmişiyle olan bağlarını tamamen koparmak istemekteydi. Türk milliyetçiliğini yaymaya yönelik Türk Ocakları çok sayıda faaliyet gerçekleştiriyordu. Ülkenin hemen her yerinde programlar düzenliyordu. Özellikle konferanslar, sergiler ve kurslar organize ediyordu. Laik ve pozitivist bir çizgiyi benimsemişti. 30 bini aşan bir üye ve 267 şube sayısına sahip olduğu bir dönemde kapatıldı (Zürcher 2007: 262). Diaspora Türkçülerinin Ocak’ta yuvalanmış ve faaliyet gösteriyor olması kapatılmalarında etkili olmuştur (Yücel 1995: 418). Cumhuriyet Halk Fırkası’nın (CHF) 1931’de yapılan 3. Büyük Kongresinde ilk kez partinin resmi programı kabul edilmiştir. Kabul edilen programa göre CHF “cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı” bir partiydi. Kemalist altı ok bu şekilde CHF’nin ilkelerine dönüşmüş oldu (Öz 1992: 116; Parla 1992b: 39). Altı okun yeni olduğu veya Mustafa Kemal tarafından ilk kez dillendirildiği yönündeki yaklaşımlar gerçeği yansıtmamaktadır. Parla’nın da (1992b: 39-40) belirttiği gibi söz konusu ilkeler 1910’dan itibaren Ziya Gökalp tarafından yazılmış ve daha sonra Mustafa Kemal tarafından dillendirilmiş olan görüşlerin özeti konumundadır. 1932 yılında yapılan Birinci Tarih Kongresi’nde, Atatürk’ün katılımı ve J. A. Gobineau’nun Aryanları üstün sayan ırkçı görüşleri tartışılmış, Reşit Galip, Şevket Aziz ve Sadri Maksudi’nin bildirileri ile reddiyeler ortaya atılmıştır. Yusuf Akçura bu tartışmaların akabinde bir yazı kaleme almış ve şöyle demiştir: “Bir haftadan beri huzurunuzda söz söyleyen arkadaşlarımız ispat ettiler ki, Avrupalıların hükmetmek amacını gözeterek ortaya attıkları ırk kuramının bilimsel kıymeti yoktur. Biz, Bütün dünyada yaşayan insanları, Avrupalılar gibi ve onlar derecesinde hukuka sahip adam evlatları sayıyoruz.” (Turan, TTK, 1999)
Birinci Tarih Kongresi’nde bunlar yaşanırken kongreye katılan önemli bir şahsiyet vardır; Macar tarihçi Prof. Dr. Zayti Ferencz… Atatürk bu şahsiyeti hem Dolmabahçe Sarayı’nda hem de Çankaya Köşkü’nde ağırlamıştır. 6 Ekim 1932’de Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’nda ağırladığı Macar tarih bilgini Prof. Dr. Zayti Ferencz’e söylediği şu sözler çok dikkat çekicidir: ‘‘Biz Türkler ve siz Macarlar kardeşiz. Ne yazık ki, biz ‘’i’lâ-yi kelimetullah’’ diye İslâm âleminin, siz de ‘’rûhullah ‘’diye Hıristiyanlığın yüzyıllarca öncülüğünü yaparak, boş yere birbirimizin yok olmasına çalıştık. Böyle bir şaşkınlığa düşeceğimize, iki kardeş millet el ele verseydik, insanlığa ne büyük hizmet ederdik.’’

MACAR HALKININ TÜRK KÖKENLİ OLDUĞUNU TESPİT EDEN ZAJTI FERENCZ
Atatürk’ün önemli ideallerinden biri; Türk tarihinin belgelerle ortaya çıkarılmasıydı. Tarihte Türklerin meydana getirdiği uygarlığın; ne kadar büyük ve yüksek seviyede olduğunu dünyaya gösterebilmekti. Atatürk’ün milli fikir ve duygularını anlayan ve fotoğrafta görülen değerli Beyefendi; Macar halkının Türk kökenli olduğunu tespit eden, âlim, doğubilimci, kütüphaneci, ressam Zajti Ferencz’ti. Atatürk Macar Âlimi Zajti Ferencz’i 1932’de Ankara’da yapılan Birinci Tarih Kongresi’ne davet etti. Zajti Ferencz kongrede söz aldı. Macar halkının Türk kökenli olduğunu anlattı. Konuşmanın tam metni yazımın ekinde yer almaktadır. Zajti Ferencz, Cumhurbaşkanı ve Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin de kurucu ve koruyucu (hami) başkanı Gazi Mustafa Kemal tarafından Çankaya Köşkü’ne de davet edildi. Hasan Cemil Çambel anlatıyor: Zajti Ferencz 1932 Türk Tarih Kongresi’ne davet edilmişti. İri cüssesi ve tecessüs içinde yanan gözleriyle, misafir âlim, bir akşam yemeğinde, Atatürk’ün sağında yer aldı. Çok geçmeden, sofra, cazibesine doyulmaz bir ilim ve kültür sahnesi oldu. Atatürk, bir aralık, kendine has ruh istihalelerinin (değişmelerinin) en güzellerinden biri içinde, sima ve mana değiştirdi. Ve gördük ki, kudretli aksiyon ve hayat adamından, şimdi, birdenbire, bir fikir ve hikmet (bilgi) adamı olmuştu. Keskin zekâsı, hâkim ruhu, realist görüşü, alevden bir hitabet seli halinde sofrayı sardı. Ve yanındaki misafirine dönerek: “Profesör! Türkler ve Macarlar iki kardeş millettir… Dilleriyle, kültürleriyle, menşeleriyle iki kardeş millet… Fakat bu iki kardeş millet ne yaptı? iki kardeş millet gibi mi, kendi yüksek millî gayelerini, ve büyük istikbali düşünen ve gören iki olgun kardeş millet gibi mi hareket etti. Hayır ne yazık ki, hayır.. Fakat ne için? Hangi büyük maksat, hangi milli gaye, hangi yüksek istikbal için?.. Ve kimin için? Kimin hesabına? Böyle yapacağımıza, eğer gurur ve ihtirasa, boş dâvalara, vâhi, hayalperest emellere, ve başkalarının maksatlarına kapılmayıp ta, iki kardeş millet el ele, sulh içinde birleşseydik, hem kendi milletlerimizin, hem de bütün insanlığın refah ve insanlığın refah ve saadetine hizmet etmez miydik?” Bu derin hikmet ve cesur realist görüş tecellisi önünde, Macar âlimi, ruhundan yaralanmış bir cardı heykel gibi yüzü kıpkırmızı ve gözleri dolu, ayağa kalktı, sandalyesini geriye itti ve Atatürk’ün önünde iki dizi üstüne çökerek ve onun elini iki elleri arasına alarak, tekrar tekrar öptü, mukaddes hakikat önünde huşu ile ibadet eder gibi, yüzüne gözlerine sürdü. Bu ulvi manzara önünde sofrayı bir mabet sükûtu kaplamıştı.” dedi. (Çambel, TTK, 1987)

ATATÜRK ÇİZGİSİNDEKİ TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ELİYLE BİR TÜRKLÜK VÜCUTLAŞTIRMA ÇALIŞMALARI
Osmanlı mirasını reddeden Cumhuriyet Türkiye’si Asyalı geçmişi ön plana çıkarmaya özen göstermiştir. Anadolu’da Türk varlığına karşı ortaya konan Rum ve Ermeni iddialarını çürütmek amacıyla Anadolu’nun Türk geçmişini ortaya koymaya yönelik çalışmalar yapılmıştır (Copeaux 1998: 31). Aynı yıllarda kafatası ölçümü Türkçüler arasında önem kazanmıştır (Güngör 1975: 230).
Afet İnan eski mezarlardaki kafataslarını ölçerek Türklerin genel yapılarını tespit etmeye çalışmıştır (Akıncı 2022: 278). Şevket Aziz Kansu’nun da içinde olduğu bazı antropologlar Atatürk’ün talimatıyla Türk ırkının özelliklerini tespit etmeye yönelik çalışmalar yaptılar. Irk kavramını Atatürk de irdelemiş ve hatta ders kitaplarına girmesini istemiştir. Bu yolla ırk kavramının halka benimsetilmesini de amaçlamıştır (Özönder 2000: 65-66). Afet İnan, Türk milletinin ortaya çıkmasında etkili olan başlıca faktörleri şu şekilde sıralamaktadır (İnan 1998: 22): “Siyasi varlıkta birlik, b) Dil birliği, c) Yurt birliği, d) Irk ve menşe birliği, e) Tarihi karabet, f) Ahlaki karabet”. Zamanın ruhuna uygun bir şekilde ırkı ön plana çıkaran bir millet anlayışı benimsenmiştir. Yeni nesillere bir Türk ulusuna ait oldukları bilincinin aşılanması açısından okullarda okutulan tarih kitaplarına büyük önem verilmiştir. Hem ulusal kimliğin inşası açısından hem de emperyalist devletlerin Türkiye üzerine planlarını boşa çıkarmak için tarih konusunda yapılacak çalışmalar ehemmiyet kazanmıştı. Bu şartlar altında “Türk Tarih Tezi” ortaya kondu.
Artık dünya tarihi Türk tarihi merkeze konularak yeniden yazılma yoluna gidildi (Avcı 2005: 14-15).

TÜRKLÜĞÜN, TÜRKÇÜLÜĞÜN VE ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN OKUL MÜFREDATLARINA YANSIMASININ TEZAHÜRÜ: TÜRK TARİH TEZİ
Atatürk, Türk ulusunu odak alarak Türk tarihini araştırmak, bu şekilde Cumhuriyet’in temel amacı olan ulus-devlet yaratma sürecine tarihsel bir referans oluşturmak için tarih bilimcilerini teşvik etti. Türklerin dünya uygarlıklarının gelişimindeki yeri ile ilgili araştırmalar yapılmasını sağlamak istiyordu. (Çığ, 2002)
Ülkenin eski uygarlıklarını ortaya çıkarmak, bugünkü Türk halkıyla Türk kavimlerinin ilişkisini araştırmak, genel Türk tarihinin bilimsel tutarlılık ile yazılmasını sağlamak amaçlardan bazılarıdır. (Avcıoğlu, 1978) Atatürk tarih konusuna çok önem verdiği için Türk Tarih Kurulunun kurulmasına öncülük etmişti. 1930 yılında Afet İnan, Tevfik Bıyıklıoğlu, Samih Rıfat, Yusuf Akçura, Reşit Galip, Hasan Cemil Çambel, Sadri Maksudi Arsal, Şemsettin Günaltay, Vasıf Çınar ve Yusuf Ziya Özer “Batılı yazarlar tarafından yazılmamış” Türk tarihini araştırmak için çalışmalara başladılar. 1930 yılında Türk Tarihinin Ana Hatları adlı 606 sayfalık eseri hazırladılar. 606 sayfalık bu çalışma sadece bir ön derlemeydi. Sadece 100 adet bastırılarak ülke çapında bilim adamlarına dağıtılarak incelettirildi. İlk derleme kitabı ilim adamlarınca incelendi, tartışıldı ve değerlendirmeler ve düzeltmeler yapıldı. 1931 yılında 87 sayfalık ikinci kitap Türk Tarihinin Ana Çizgileri-Giriş Bölümü hazırlandı. 4 ciltlik bu çalışma bu sefer 30,000 adet bastırıldı. (Avcıoğlu, 1978) & (Aydoğan, 2006)

TÜRK TARİH TEZİ’NİN HAKLI GÖRDÜĞÜ SAVLAR
Önsözünden anlaşılacağı üzere dört ciltlik tarih, Türklerin uygarlığa katkılarını ortaya çıkarmayı açıklamak ister. Avrupa medeniyetinin göçler sonucu Asya’dan gelen insanlar tarafından oluşturulduğunu, Yunan bilim, sanat ve felsefesinin bütün pınarlarının da aslında Anadolu’da olduğunu savunur.
Türk Tarih Tezi, beyaz ırkın kökeninin Orta Asya olduğu hipotezinden yola çıkmaktadır. Buna göre değişik çağlarda, çeşitli göç dalgaları halinde Orta Asya’dan dünyaya yayılan Türklerin de atası olan halklar, dünya medeniyetlerinin önemli bir kısmını kurmuştur. Ayrıca Türk Tarih Tezi’nde de Atatürk dönemi tarih müfredatlarında da başta Hun ve Kök Türk Devletleri olmak üzere Orta Asya’da kurulan Türk imparatorluklarının yeri ayrı olmuştur.
Türk Tarih Tezi’ne göre M.Ö. 3000 ile M.Ö. 1200 yılları arasında Orta Asya’dan yurtlarını terk edip Akdeniz havzasına yayılan brakisefaller Türklerin atalarıdır.
Dünya medeniyetinin başlangıcını Yunan medeniyetine bağlamak yanlıştır.
Etiler (Hititler) Anadolu’da yaşamış Yunan medeniyetinden daha eski bir medeniyettir. Etrüskler‘in İtalya’ya Anadolu’dan gitmiş oldukları kesindir.
Orta Asya’dan yayılan göç dalgaları Avrupa’ya da yayılmış ve vahşet ortamı süren kıtaya sırasıyla cilalı taş, bakır, tunç ve demir çağı sanatlarını götürmüşlerdi. Bir Asya kavmi olan Keltler, göç yollarında önemli eserler bırakmışlardı. Ligürler, Kimriler ise Keltlerden önce Avrupa kıtasında Kırım ve Danimarka’ya kadar gitmişlerdi. M.Ö. 2000 yılına kadar Avrupa’da bakır aletler dahi bulamamışken, bu tarihte bronz aletler birdenbire çoğaldığı kazılarda tespit edilmişti.
Bronz madeninin kaynağı kalay madeni Asya’da bol miktarda bulunurken Avrupa’da sadece ince bir damar halinde Fransa’da bulunmaktaydı. (TTAH: KETD (1931-1941) Kaynak Yay. İstanbul, 1996) 1928-1930 yılları arasında Türk Tarih Tezi’nin oluşturulmasında tarihçilere önderlik eden Mustafa Kemal Atatürk, “Anadolu 7000 yıllık Türk beşiğidir” diyerek Anadolu’daki Türk varlığının Malazgirt Meydan Muharebesi’nden çok öncelere dayandığını belirtmiştir. Yine Afet İnan da 2-11 Temmuz 1932 tarihleri arasında gerçekleşen Birinci Türk Tarih Kongresi’ndeki tebliğinde Orta Asya’nın yerli halkının Türk olduğunu ve bu halkın öz Türkçe konuştuğunu ifade etmiştir. Orta Asya’dan dünyaya yayılan Türklerin dünyanın her tarafında ilk medeniyetleri teşkil ettiğini belirtmiştir. Ayrıca “Bugünkü Türk çocukları biliyor ve bildirecektir ki onlar 400 çadırlı bir aşiretten değil on binlerce yıllık medeni ve yüksek bir ırktan gelen yüksek kabiliyetli bir millettir” sözlerini sarf etmiştir. (Milliyet Gzt. 3 Tem 1932,syf.6) Bunun yanı sıra Orta Asya’da Türk ırkından başka Hint-Avrupalı namıyla bir ırk yaratmanın yanlış olacağını söylemiştir. Türklerin brakisefal ırkın özelliklerine sahip olduğundan bahsetmiştir. Ayrıca Anadolu’da en eski medeniyeti kuran Etilerin Türk olduğu tezini savunmuştur. (Cumhuriyet Gzt. 4 Tem 1932,syf.6) Ezcümle Kemalist doktrine dayanan ve ulus temeli üzerine inşa edilen milliyetçilik politikaları ve ortaya konan Türk Tarih Tezi, İslam öncesi Türk tarihine atıfta bulunarak bu dönemi canlandırmaya ve Türklerin İslam öncesi dönemlerine ışık tutmaya çalışmıştır. Zaten Atatürk de Atatürk Türk tarihini Osmanlılardan başlatan programlara karşı Osmanlılardan önceki tarihimizin büyüklüğünü ve Türklerin kökenlerinin Orta Asya’ya dayandığını gençlere öğretilmesi hususunda öğretmenlerin dikkatini çekmiştir. Atatürk Türk tarihi kültürünün kaynakları hususunda Meclis kürsüsünden şöyle seslenmiştir: “Efendiler, bu Dünya’yı beşeriyette en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan bir Türk milleti vardır ve bu milletin Dünya üzerinde kapladığı alan oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. En bariz ve en maddi tarih delillerine istinaden diyebiliriz ki, Türkler on beş asır önce Asya’nın göbeğinde muazzam devletler teşkil etmiş ve insanlığın her türlü kabiliyetinin görüldüğü alanlar olmuştur. Sefirlerini Çin’e gönderen ve Bizans’ın sefirlerini kabul eden bir Türk devleti, ecdadımız olan Türk milletinin teşkil ettiği bir devlettir.“

SONUÇ
Osmanlı Devleti’nin varlığını tehdit eden azınlık milliyetçiliğine karşı önlem için güdülen İslamcılık politikasının başarılı olamaması neticesinde ortaya çıkan Türkçülük akımı ve Türk milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkesi olmuş, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki tarih dersi müfredatında da Türkçülük ve ulus temeline dayalı Türk milliyetçiliğinin izlerine rastlamak mümkündür.

KAYNAKÇA: Gökalp, Z. (2002). Türkçülüğün Esasları. Toker Yayınları. Gökalp, Z. (2016). Çınaraltı Yazıları. Ötüken Neşriyat. Turan, Ş. (1999). Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar. TTK Yayınları. Çambel, H. C. (1987). Makaleler, Hâtıralar. Türk Tarih Kurumu Basımevi. Çığ, M. İ. (2002). Ortadoğu Uygarlık Mirası-1. İstanbul Avcıoğlu, D. (1978). Türklerin Tarihi. Tekin Yayınevi. Aydoğan, M. (2006). Türk Uygarlığı. Umay Yayınları. Türk Tarihinin Ana Hatları: Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri (1931-1941 yılları arasında liselerde tarih ders müfredatlarında kullanılan temel eser), İstanbul, Kaynak Yayınları, 1996 Copeaux, E. (1998). Tarih Ders Kitaplarında (1931-1993) Türk Tarih Tezinden Türk-İslam Sentezine. (Çev.) A. Berktay. Tarih Vakfı Yayınları. Güngör, E. (1975). Türk Kültürü ve Milliyetçilik, İstanbul: İrfan Matbaası. Akıncı, A. (2022). Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türk Milli Kimliği, İstanbul: Değişim Yayınları. Özönder, M. C. (2000). Dünya’da ve Türkiye’de ‘Irk’ ve ‘Etniklik’ Kavramları, KÖK Araştırmalar, II/I, 65-72. İnan, A. A. (1998). Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, 4. Baskı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. Avcı, C. (2005). Türk Tarih Tezi Amacı, Uygulanışı ve Sonuçları, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2(11), 11-32. Milliyet Gazetesi, 3 Temmuz 1932, sayfa 6 Cumhuriyet Gazetesi, 4 Temmuz 1932, sayfa 6
Kullanıcı küçük betizi
Tarihkolik
Üye
Üye
 
İletiler: 4
Kayıt: Pzt May 26, 2025 7:05

Şu dizine dön: Türk Tarihi

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x