OTLAKÇI - TEMBEL

OTLAKÇI - TEMBEL

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Ara 06, 2013 14:58

OTLAKÇI - TEMBEL


İnsan, ya kendi gücüyle ya da hiç emek harcamadan başkalarının sayesinde istediklerine erişir.

Doğuştan şanslıysak, iyi bir yaşam sürmek için ne gerekiyorsa bize sunulur doğduğumuz andan başlayarak… Yoksul bir aileden geliyorsak, cahilse, bilgisizse yakınlarımız, özgür değillerse, ya da iyice garip, kimsiz kimsesizsek işimiz zordur. Her öğrendiğin, her elde ettiğin olanak, her ileri adımın ancak kendi gücünle olur böyle durumlarda…

Ezbere öğrenenle, benimseyerek öğrenen gibidir hazıra konan bu şanslılar… Sel ile gelen yel ile giderse, haydan gelen huya giderse, yel gibi gelen sel gibi giderse, emeksiz elde edilenler de öyledir. Değeri bilinmez, korunmaz, üstüne titrenmez…

Sel de götürür, yel de üfürür onları… Emek olmadan yemek olmaz…


Masallara bile girmiştir bu. Otlakçılık, emek vermeden yaşama, başkalarının sırtından geçinme… Masallarımızın tembel oğlanları, tembel kızları çoktur…

Sonunda hepsi dersini alır, tembelliği bırakır, çalışkan, üretici, yaratıcı olurlar… Ellerindekinin değerini bilirler, üretirler, çalışırlar...

*

Bizim en büyük servetimiz, en büyük varlığımız dilimiz Türkçedir.

Dilimizi parça parça etmelerine neden ses çıkarmıyoruz peki? Üstünde tepinmelerine, her şekle sokmalarına, değersizleştirmelerine, yerden yere vurmalarına karşı neden suskunuz?

Ülkemizde birliğimizi, dirliğimizi sağlayandır dilimiz Türkçe. Bizi geçmişimizle buluşturan, geleceğe taşıyan, yaşatan can damarımız Türkçemiz…

Türkçemizi geliştirmek için, Türkçemizi Arap harflerine tutsaklığından kurtarmak için biz hiç çalışmadık. Hazıra konduk. Otlakçılar gibi, cumhuriyetin altın çağındaki yani Atatürk dönemindeki öğretmenlerimizin, aydınlarımızın, anne ve babalarımızın emeklerinin üstüne konduk…

Türkçemiz Cumhuriyetten önce öksüz, yetim bir çocuk gibiydi. Arapça yazı dili Türkçeye uymuyordu. Yörelere göre konuşma ayrılıkları yaygındı. Aynı seslerle konuşamıyorduk, birbirimizle anlaşamıyorduk, sesleri yazarken güçlük çekiyorduk…

Bize Türk harfleri yüce önderimiz Atatürk’ün armağanıdır. Bizlere çağdaşlık yolunu açan, önceleri iki yılda okuma yazma öğrenilebilirken bu harflerle okumayı yazmayı iki ayda öğreten, neredeyse herkesi okuma yazma bilen durumuna yükselten Atatürk’ün Türkçemize uyguladığı, öğrettiği, bulduğu yazı dilidir… Yüce önderimizin, Başöğretmenimizin, onca olanağın içinde, kendi seçtiği, araştırarak bulduğu, uzmanlara toplantılar yaptırarak, gece gündüz onları çalıştırarak hazırlattığı, son sözü de kendinin söylediği, kendi seçtiği “29 harfli Türk Abecesi’dir bizi ileri götüren, bizi birleştiren… Devletimizin kurulması , bağımsızlığımız kadar önemlidir Türk harfleri. Türkçenin yazı dili.

Bu harflerle okuduğumuz gibi yazdık. Yazdığımız gibi okuduk…

Farklı farklı konuşulan yörelerimiz, bölgelerimiz yıllar içinde aynı şekilde konuşur oldular. Temiz İstanbul Türkçesi ülkemizin dilini boğazdan gelen hırıltılardan, haşırtılardan hışırtılardan temizledi… Ağız içinde yutulan sözcükler, uzatılan, eğrilip bükülen sözcük ekleri kalmadı. Çevrenizin konuştuğu dile şöyle bir bakınız. Bir de yirmi yıl, otuz yıl öncesini düşününüz… Yaş yaşamışlar daha öncesini bir düşünsünler…

Şimdi istersek değişik şivelerle, şaka olsun, renklilik olsun diye konuşuyoruz. Okula giden her Türk, Atatürk’ün Türk harfleriyle yazıyor, okuyor. Okuduğu gibi konuşuyor. Okunan gibi konuşuyor. Konuştuğunu konuştuğu gibi yazıyor…

Diğer Türk cumhuriyetlerinde Türkçe böyle değil. Uzun yıllar Rus baskısında yaşamışlar. Hepsi ayrı alfabelerle, ayrı şekilde yazıyor, bizden ayrı yazıp okuyorlar, konuşuyorlar. Bazısında Rusça ortak resmî dil.

Televizyonda bir Azerbaycan kanalı var. Film kanalı. Azerbaycan Türklerinin Türkçesi ile çevirmişler yabancı filmleri. Örneğin, bir İngiliz lordu veya bir İngiliz kraliçesi bu çevrilen dille konuşuyor. Sanki Azerbaycan’da gibiler. Anlaşılmayan, şiveli konuşmalar. Bakıyorsun filmdeki bir İngiliz, bir Fransız… Konuşmaya baksan bu olamaz! Şiveli konuşmanın dünya dillerine çevrilince ne kadar gülünç olduğunu görmek isteyen böyle filmleri izlesin! Atatürk’ün büyüklüğünü, bize verdiği dil armağanının ne kadar eşsiz olduğunu anlasın…

*

Ülkemizdeki hainleri, güdümlü bölücüleri bir yana koyalım. Dilimize asıl düşmanlığı, dilimize saldıranlara aldırmamakla, tembellikten kımıldamamakla, parmağımızı bile oynatmamakla biz kendimiz yapıyoruz.

Bugün köşesinde Sabahattin Önkibar yazmış. İktidar partisinin önemli bir üyesi artık sanal alemde Arapça harflerle yazı yazarak haberleşiyormuş. Bu kişi bir haftadır başka bir konu ile gündemi oyalayan, herkesi konuşturan kişi. Bağışlayın yazmaya bile elim varmıyor, Türk diye bir ırk yok diyebilen, üstelik profesör unvanını Türkiye’den, Türk devletinden almış bir kişi bu.

Bu en büyük zenginliğimize, dilimize ihanet ediyoruz. Tam dört koldan ihanet var.

Birincisi, bölücü Kürtçülerin yandaşlarının, terörist yoldaşlarının yaptıkları ihanet, kötülük... Ülkemizi bölebilmek için bir dil yaratmak, bu yarattıkları dile de ayrıcalık, özgünlük vermek için İngiliz’in onlara verdiği o üç tuzak harfi, o üç virüsü dilimize, Türkçemize de katmak katıştırmak, Türk alfabesini bozmak istiyorlar. Buna sahte Türkçüler, aldatılmış Türkçüler destek veriyor. Üç yetmez beş olsun diyorlar. İki uyduruk harf daha ekliyorlar. Türkçemiz bu güzelliğiyle, bu eşsizliğiyle dost düşman herkesin hedefinde.

İkincisi, dilimize yapılan kötülüklerin ikincisi dincilerden (dini kullanan) geliyor. Dincilerin gizli gündemi, seksen beş yıllık Türk harflerine kuyruk acısı olanların Türkçeye Arapçayı dayatmaları… Atatürk’ten önceki karanlık döneme dönmek isteyenlerin yaptıkları bu. Eski Türkçeyi, anlaşılan adıyla Arapça harflerle yazılan Türkçeyi geri getirmek bunların da amacı. Devletin içinden, yönetimden gelen yardımla bunu gerçekleştirecekler. Okullar aracılığıyla, Arapça derslerin yardımıyla, öğretmen niyetine atadıkları öğretmen olmayan imamlarla, sahte din adamlarıyla, ele geçirdikleri Türk Dil Kurumu içinden gelecek yardımla; eskiye dönüşü özendirerek, eski yazıyı göze sokarak, eski yazılı eserleri durmadan sudan bahanelerle topluma göstererek, toplumu bu yazıya alıştırarak bunu yapacaklar…

Kötülüklerin üçüncüsünü sömürgecilerin dili İngilizceyle yapacaklar dilimize. İngiliz dilinin beyinlerini yıkadığı kişiler, Amerikancılar, küreselciler, milliyetsizler bunu yapacaklar… Devletin milletin dilini İngilizce yapmak onların amaçları…

Son bir düşman daha var. Bunlar da aynı derecede tehlikeli. Bu Atatürk düşmanları, eski Türk tarihinin Göktürk alfabesini gündeme getirecek, yaygınlaştıracak, ilkokullarda öğretilmesini sağlayacaklarmış. Önce onların deyişiyle Latin alfabesiyle beraber, sonra tamamen bu yazıyla Türkçeyi yazdıracaklarmış herkese. Bunların hepsinin amacı bir. Amaçları Atatürk’ün Türk Alfabesini zaman içinde ortadan kaldırmak… Türkiye’de dil birliğini bitirmek; Türkçemizi, ses bayrağımızı, yüce önderimiz Atatürk’ün dil devrimine ihanet ederek göklerimizden yere indirmek… Böyle dediğimizde kızacaklara sormalı.

Ey çok bilmişler, ey kendini en akıllı, başkalarını aptal sananlar, soralım size:

Kaç koldan saldırılırken dilimize, sizin bu yaptığınız nedir?

Dost musunuz, düşman mısınız?

Dost görünümlü düşman mısınız?

Diğerleri hiç olmazsa kendilerini saklamıyorlar. Siz kimsiniz?

Devletimizin başında Türkçeyi koruyan kollayan bir yönetim mi var da, siz hiç korkmadan, çekinmeden Türkçemizle, yazı dilimizle oynuyorsunuz? Türkçemizin temellerini oynatıyorsunuz…

Sonra siz Atatürk’ten iyi mi biliyorsunuz, Atatürk düşünemedi mi o zaman Göktürk alfabesini kullanmayı?

Türk alfabesinin neresi batıyor size? Çeviri mi yapamıyorsunuz? Konuşma yazma güçlüğünüz mü var? Bilimsel makale mi yazamıyorsunuz? Dünya dillerinden aşağılığı mı, eksiği mi, nesi var güzel dilimizin? Siz kimin ekmeğine yağ sürüyorsunuz? Kimlerin eşeğini sürüyorsunuz?

Eğitimde bölücülük, İngilizce salgını, Arapça düşkünlüğü, Türkçeyi sevmeyen bu düşman üçlüsü Türkçemizin canına okurken sizin suskun durmanız, bu da yetmeyip dilimize daha beterini yapmaya kalkmanız nedir?

İşte size dört koldan dört düşman.

Bugünkü yazı dilimizi yitirmek, bozulmasına ses çıkarmamak, bu dört saldırıyı önemsememek, birlik olup bunlara karşı duramamak demek, Türkiye’nin parçalanması, ulusuyla yok edilmesi demek…

Hepimiz otlakçıymışız…

Yüzbinlerce öğretmen, meslek sahibi okumuş insan, okuma yazma bilen, Türk alfabesinin adam ettikleri, milyonlar… Herkes sessiz oturuyor… Günlük hay huyla oyalanıyor, su uyur düşman uyumaz sözünü unutuyorlar…

Tembeller gibi yan gelmiş yatıyoruz…

Bilgisayar dilidir, her yerde bu dil İngilizcedir numarasına dilimizi bozmalarına ses etmedik. Dilimize uymayan yabancı yazı dizini (klavye) ile yazmaktan gocunmadık. Birçok sesimizi yanlış yazmakta, unutmakta çekince görmedik. İngiliz’in dilini öğrenmek bir üstünlükmüş, bu dilde bir keramet varmış gibi İngilizceyi Türkçeden üstün tuttuk, bu dille eğitim yapar duruma geldik… Bu iktidarla Arapça ilkokullara ders olarak girdi. “Bu hangi nedenle yapıldı, Arapçayı niye öğrenecek ilkokul çocukları ?” diye sormadık… İmam hatip okullarının eğitim birliğini bozmasına, “Bu kadar çok imam neden yetişiyor, hem kadın imam olur mu, kızların oralarda ne işi var?” diyen toplumun karşı çıkan sesi olamadık… Eğitimde, öğretimde ilk önce Türkçe, önce Türkçeyi iyi konuşma, yazma, Türkçe derdini anlatma, Türkçeyi en iyi derecede bilme gelir, demedik…

Bölücü, terör örgütü yandaşı Kürtçü şarkıcı açıklıyor: “İkinci resmî dil için başbakan vakti var dedi.” Söz almışlar, bunun zamanını bekliyor bölücüler…

Bunu duyan kös dinliyor…

Kimsede dünyanın en güzel dili olan Türkçeyi korumak için bir çaba yok… Bir yerel ağzın, kabile dilinin Türkçeye ortak koşulmasına seyirciyiz…

Durumun korkunçluğunu bilmeyene anlatmak, Türkçeye ortak getirtilirse neler olabileceğini bildirmek, bu ihaneti engellemek, bu hainleri susturmak, Türkçeye darbeyi engellemek için ses getiren bir karşı duruş, bir açıklama, bir hareket yok…

Ülkemiz bölücüler, kara yobazlar eliyle bir uçuruma doğru götürülürken, Arapçanın okulları işgaline, İngilizcenin küçük büyük herkesi egemenliğine geçirmesine, o üç virüsün (wxq) Türkçemizi hastalandırmasına, tarihsel bir kültür olmaktan ileri gitmeyen ilk Türk alfabesinin gerçek Türk alfabesi bu diye bize gösterilmesine, bunu kullanırsanız daha Türk olacaksınız yutturmacasına, bu alfabenin Türk alfabesi yerine öğretilmeye kalkışılmasına kimse ses çıkarmıyor…

Bir yan, bölücü isteğiyle, bölünmek için o üç harfle saldırıyor. Alfabe değişsin, bunlar da içine katılsın diyor.

Bir yan, eski yazıya dönelim, Arapça harflerle yazalım, alfabe değişsin, diyor.

Bir yan, İngilizceyi dayatmak, bizi diliyle tutsak etmek için bu üç harfi alfabeye katın, İngilizcenin önü bir iyice açılsın, bizim alfabemizle yazın okuyun, Türk alfabesi değişsin diyor. Biliyorsunuz zaten bu çift ve’yi (w) devletin televizyonunda bile “dabılyu” diye okuyorlar. TV simgesi “te ve” diye değil çoktandır “ti vi” diye okunmuyor mu?

Bir yan, hem, bu üç harf ekleme yetmez, beş olsun eklenecek harf diyor. Türk dünyasıyla ortak alfabe olsun, alfabe değişsin diyor, hem de hayal güçlerini çalıştırıp hangi akla hizmet ediyorlarsa alfabe Orhun alfabesi olsun, alfabe değişsin, diyor daha uçtakiler… İhanetin en büyüğünü ediyorlar…

Tam da bugünlerde hepsinin biti kanlandı.

Gün bugündür, Türkiye bugün en zayıf durumundadır. Türk dilini, Türkiye Türkçesini bozalım, Türkiye’de dil birliği kalmasın, Türk yüksek kültürü yerle bir edilsin diyenler saldırıdalar…

Şu otlakçılığı, tembelliği ne zaman bırakacağız da Türkçemizi bu saldırılardan koruyacağız?


Feza Tiryaki, 5 Aralık 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x