ABD ve AB dayatmasıyla gündeme oturan Kürt etnisitesine otonomi kazandırılması tartışmalarına dayanak olarak ileri sürülen iddiaların başında Kürt kökenli vatandaşlara ayrımcılık yapıldığı ve de kültürel haklarının verilmediği geliyor. Bu söylemler Ortadoğu Petrol kaynaklarının üzerine oturmak isteyen küresel gücün hedefe erişmek için kullandığı bir yalandır. Bunun bir yalan olduğunu anlamak için doğrudan Anayasanın 10. Maddesine bakılması yetiyor. Ne mi diyor 10. madde
" Madde 10 : Herkes ırk, dil,renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç,din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliği yaşama geçirmekle yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye ya da sınıfa imtiyaz sağlanamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır."
Anlayacağınız bu gün Yaşanan kaosun temelinde Toplumun Anayasa ve Ulus Devlet gibi Cumhuriyetin temel kavramları konusunda yeterli bilgiye sahibi olmaması yatıyor. Ne mi demek istiyorum. Konuyu biraz açarsam sanırım bu daha iyi anlaşılacaktır.
- Tam da ABD'nin Irak'tan çekilmesi sürecine rastlayan "Kürt açılımlımı" projesinin dinamikleri son derece komplike bir meseledir, Bu güne kadar yaşananlar kuzey Irakta ki Kürt devletinin kurulması aşamasında Türkiye'nin muhalefetini kırmak için PKK'yı Kullanmış olan ABD'nin, Iraktan çekilmeden önce, ona siyasi boyutta kazandırma yolunda AKP'yi sıkıştırdığını akla getiriyor.
Başbakan'ın "Kürt açılımı" konusunda en çok dillendirdiği şey "Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı ve Çerkez'i ile Türkiye'de yaşayan 36 etnik grubu tek çatı altında toplamak istedikleri ve artık anaların göz yaşı dökmemeleri gerektiği " şeklinde oluyor. Bu söylem ise Türkiye Cumhuriyetini idare etme iddiasında olanların, O'nun kuruluş felsefesinden bihaber olduklarını düşündürüyor.
Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk milleti ve ne mutlu Türküm diyen herkese de Türk" denir, sözleri bu kuruluş felsefesinin temelidir. Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet olarak kurulmuştur. Burada ulus bir soy veya renk topluluğu değildir. Herhangi bir köke, dine ya da cemaate de dayanmaz. Türkiye Cumhuriyet'inin kuruluş felsefesi etnik yapılara ya da cemaatlere karşı değildir. Ancak etnik ayrımcılığa ve cemaatçiliğe karşıdır. Cumhuriyetin hiç bir ferdi her hangi bir aidiyetin mensubu olmaya zorlanamaz. Hiçbir cemaat kendi dünya görüşü adına hüküm süremez.
Etnik guruplar veya cemaatler kendi kültürel geleneklerini gündelik yaşamlarında sürdürürlerken, siyasal düzen söz konusu olduğunda milli kimlikte birleşirler. İşte söz konusu bu Kimlik "Türk" Kimliğidir. Bu durum sanılanın aksine, laiklik kavramında olduğu gibi farklılıkları korumanın ve yaşatmanın en etkili yoludur. Bir başka deyişle başbakanın ağzından düşürmediği 36'etnik kimlik ancak ve ancak ulus bir devlet olan Türkiye Cumhuriyetinin çatısı altında tam bir birlik ve bütünlük içerisinde yaşayabilir.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinde her birey her türlü etnik ve dinsel baskılara karşı yasalarla korunmuştur. Ancak Atatürk sonrası bu felsefenin esasları gereği gibi işletilemediğinden, cumhuriyetin, yaşamaları için kendilerine her türlü olanağı sağladığı cemaat ve etnik ayrımcı güçler kontrolden çıkarak, cumhuriyetin işlevini yitirmesi yönünde yol almaya başlamışlardır. Burada cumhuriyetin kuruluş felsefesinin gereği gibi işletilememesinden kasıt, bu güne kadar Devlet yönetimine talip olmuş bütün siyasilerdir. Ne yazık ki insan onuruna, bilime ve her türlü demokratik hakkın elde edilmesine olanak sağlayan bu yapı, gündelik siyasi çıkarlar peşinde olan siyasilerce dejenere edilerek, sonunda bugün ki kaotik noktaya gelinmiştir.
Emperyalizmin çıkarı uğruna yapamayacağı hiçbir şeyin olmayacağı bilincinden hareketle, Türkiye gibi son derece jeo-stratajetik öneme haiz bir cumhuriyeti kontrolüne almak için etnik ayrımcılığa destek olmasından daha doğal bir şey olamaz. Ancak! bu girişimi durduracak gücün de, yine cumhuriyetin kendi bünyesinde bulunduğunun da unutulmaması gerekir.
Daha çok demokrasi ambalajıyla pazarlanan bu Açılım sürecinin ortaya çıkardığı tehlike Cumhuriyetin kendini koruyan dirençlerinin bir bir yok edilerek, etnik ayrımcılığın ve cemaatçiliğin Devletin bütün kurumlarına hakim kıldığıdır.
Eğer ki! Türk milleti bir şekilde, Cumhuriyetin kuruluşundaki felsefi ruhu yeniden kavrayarak ayağa kalkamazsa! bir süre sonra onun ruhuna fatiha okumak durumunda kalacaktır. Zira gelişmelere büyük pencereden bakıldığında, bunu görmenin hiçte zor olmadığı son derece açıktır.
GÜNÜN SÖZÜ : BEYAZLAR GELDİĞİNDE ONLARIN ELİNDE İNCİL, BİZİMSE TOPRAKLARIMIZ VARDI. ZAMANLA BİZE GÖZLERİMİZİ KAPATARAK DUA ETMESİNİ ÖĞRETTİLER. BİR SÜRE SONRA GÖZLERİMİZİ AÇTIĞIMIZDA BAKTIK Kİ; İNCİL BİZİM ELİMİZDEYDİ. TOPRAKLARIMIZSA BEYAZLARIN OLMUŞTU.
JOMO KENYATTA
( Kenya kurucu Devlet Başkanı)
Yalçın GÜZELHAN
Ortadoğu Gzt.