ÖTVEREN
Dūn gece Ulusal Kanal muhabiri Taksim yakınlarında canlı yayında.
Bașında gaz maskesi, elinde mikrofon..
Gecenin bilmem kaçı.
Uykusuz ve aç.
Tūrk ulusuna haberleri doğrudan vermek çabasında..
Yalansız ve aracısız.
Bomba mı atılmıș, iște canli görūntūsū..
Polis mi saldırmıș, göstericiler mi taș atmıș, iște ekran..
O arada polis diye biri ana-avrat kūfrediyor.
Kendisini görmūyoruz ama sesi geliyor.
G.. ötveren, ibne....
Kime?
Canlı yayında, canını dișine takmıș bir basın mensubuna..
Göstericilere...
Onları destekleyenlere, koca bir ulusun tūmūne..
Tūm dūnyaya da denilebilir, tūm insanlığa..
Kendisi görūnmūyor ama sesi geliyor.
Ancak ben ‘o polisi’ tanıyorum.
Görev kağıdı ile ūç-beș sandıkta Dr Recep’e o veren polis o.
‘O polisin oy’u’ diye yazmıștım.
Dr Recep ‘o polisin oy’u’ ile geldi iktidara..
Hile ile, rūșvet ile.
Baskı ile, zulūm ile.
Yalan ile, dolan ile.
Ama deniz bitti, kara görūndū.
Dr Recep’in de sonu geldi ‘o polis’in de..
O nedenle kızgın, kūfūrbaz.
O nedenle saldırgan.
O nedenle vur deyince öldūrūyor.
‘Alçaklık ve namussuzluk’ta kendi payına dūșeni yerine getiriyor.
Gerçek .. ötveren de o’dur, hakiki ibne de o..
O’dur, o’nun amiridir, mudūrūdūr.
Valisi ve bakanıdır.
O polisi görevde tutan her kimse o’dur.
O polise maaș veren her kimse o..
Ancak deniz bitmiș ‘kara’ görūnmūștūr.
Șimdi sıra biribirinizi yeme gūnūdūr.
O ‘bașbakanı yedirtmeyeceksiniz’ ama siz yiyeceksiniz.
Ve hep birlikte ‘deliğe sūpūrūleceksiniz’.
Artık orada biribirinize ne istiyorsanız onu da verebilirsiniz.
O sizin sorununuz olacaktır artık.
Habip Hamza Erdem