BAŞTA 'TÜRBAN' OLMAYINCA SORUN YOK
"Test" olaylarından sonra Türkiye sıkma-başın simge olup olmadığını tartışır dururken, Saadet Partisi milletvekili Oya Akgönenç Mughisuddin, Cenevre'ye uçmuş ve BM İnsan Hakları Alt Komisyonu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'de Kürtlerin, Çerkezlerin, Arapların ifade özgürlüklerinin bulunmadığından, 312. maddenin ne denli kötü bir madde olduğundan söz etmişti. Bayan Mughisuddin bununla da kalmamış, gazetelere göre, komisyondan Türkiye'yi "ikaz" ederek kendilerine yardımcı olmasını istemiş. Oya Mughisuddin'in bu tutumu Milliyet Gazetesi tarafından "ihanet" olarak ilan edildi. [1]
"İhanetle" suçlaması açıkça haksızlıktır. Ne yapmıştır Oya Mughisuddin? "Müslüman azınlık hakları”ndan söz etmiştir. Kendisi "azınlık demedim" diyor, ama etnisite adlarını sıralayarak aynı anlamı açıklıkla dile getirmiş oluyor. ABD delegelerince uluslararası toplantılarda ve son olarak Amerikan Kongresi AGIT komisyonunun raporunda belirtilmiş olan görüşleri tekrarlamış ve haklı olarak,"Ben ülkeme ihanet etmem!" demiştir.
ABD Kongre raporlarında belirtildiği üzere, Hıristiyan azınlık haklarının kısıtlandığından söz etmemiştir. Onu suçlayanlar, Oya Mughisuddin'in Amerikan vatandaşı olduğundan habersiz olamazlar kuşkusuz.
Öte yandan vekillerini yalnız bırakmaya niyetli olmayan Refah Partisi eski milletvekili, Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, Oya Mughisuddin'in konuşmasının partilerince Türkiye'de hazırlandığını açıkladıktan bir gün sonra sözü değiştirdi ve Oya Mughisuddin'in söz konusu toplantıya akademisyen olarak katıldığını açıkladı. Yani bir gecede sözlerinden döndüler ve "Oya Hanım"ın konuşmalarının partiyle ilişkisi olmadığını açıklamış oldular. Dönme özgürlüğüne diyecek bir şey yok.
Türkiye ilginç bir ülke olmuştu. ABD, on yıldır uluslararası toplantılarda “Müslüman etnik azınlıklar”dan söz ediyor, Amerikan Kongresi raporlarında açıkça Türkiye'de Müslüman azınlık haklarının bulunmadığı yazılıyor, Lozan anlaşmasının değiştirilmesi açıkça isteniyordu ama, Türkiye'nin yöneticilerinden ve her tür partilerinden çıt çıkmıyordu. [2]
ABD'YE SES YOK; MUGHİSUDDİN KONUŞUNCA DEPREM
Oya Akgönenç Mughisuddin, Amerikan Kongresi'nin raporunda yazılanları az biraz söyleyince, Türk medyası ve bazı partilerin sözcüleri ortalığı inleterek tepki gösteriyorlar, en milliyetçi partinin önemli şahsiyetleri ayağa kalkıyorlar.
Bunlardan zamanın başbakanını ayrı tutmak gerek. Başbakanın ne rapor konusunda ne de Oya Mughisuddin'in konuşmalarıyla ilgili bir yorumuna rastlanıyor. Başbakan, Hoca Efendi'ye göstermiş olduğu ilginin binde birini ABD raporlarına göstermiyor. Gülen'in yargılanması konusunda "Bir insan olarak" üzülen başbakanın bileceği bir iştir bu. [3]
Ayrıca en Cumhuriyetçi partiyi de ayrı tutmak gerekir. Onlar da ne konuşmaları duyuyorlar ve ne de raporları falan görüyorlar.
Oya Mughisuddin'in sözlerinin aslını ABD raporlarından samimiyetle izleyip Lozan Anlaşması'nın azınlıklar konusundaki maddelerinin gözden geçirilmesini talep eden sağcı, solcu, ilerici, liberal, milliyetçi, mukaddesatçı yazarlara söz eden yok! Üstüne üstlük Oya Mughisuddin'in açıklamaları sözlü de değil, yazılıdır.
Oya Mughisuddin, birçok ünlü siyasetçi gibi, ABD Dışişleri Bakanlığı Eğitim ve Kültür Bölümü'nce desteklenen "Fulbright Programı" bursuyla okumuş ve Amerikan gurbetinde 17 yıl yaşamıştır. 1976'da Pakistanlı eşi Mohammed Mughisuddin ile birlikte Washington yakınlarında Maryland'de MCC (Muslim Community Centre / Müslüman Cemaat Merkezi)'nin kurucu yönetim kurulunda sayman üyelik görevini üstlenmiştir. Öncülüğünü Pakistan kökenli Dr. M. A. Rauf 'un yaptığı merkezin kurucuları arasında halen Amerika'da yaşayan Dr. Ali Tangören de yer almıştır. [4]
Bu merkez yalnızca ibadet edilen bir yer değildir. Anaokulundan başlayarak çocuklara İslamiyet ve Arapça öğrenimi veren merkez, aynı zamanda programlanmış konferanslara da ev sahipliği yapar. Konferansçılar arasında Türkiye'deki rejimi elden geldiğince kötüleyen Almanya'nın emekli elçilerinden Wilfred Murad Hoffman, Merve Kavakçı'yı desteklermiş gibi yapıp ABD Dışişleri Bakanlığı'nda toplantılar düzenleyen, Türkiye'ye ambargo uygulanmasını isteyen, Türkiye'ye karşı düzenlenen protesto kampanyalarını örgütleyen CAIR'in direktörü Nihad Awad ve ABD politikalarının dolaylı destekçileri bu merkezde ders veriyorlar. [5]
Oya Akgönenç Mughisuddin, 1987'de Türkiye'ye dönmüş ve Çukurova Üniversitesi'ne başvurmuş. Ama bir Türk vatandaşı olarak değil, Amerikan vatandaşı olarak. Yabancı statüsünde çalışmak istediği için İçişleri'ne yabancılar için gerekli olan çalışma izni almak üzere başvurmuştur. İzin belgelerinde uyruğu, USA yani ABD olarak yazılmış. Oya Akgönenç Mughisuddin, Tansu Çiller'e yakın olmuş ve milletvekili olamayınca FP saflarına katılmıştı. Akademisyenliğinden mi, sıkma başlı olmamasından mı bilinmez; onun milletvekilliğinden kimse yakınmamıştı. Ancak Fazilet Partili bir mebus durumu "Ama iki Amerikalı da fazla oldu" diye değerlendirmişti. ABD makamları, bugüne dek Oya Akgönenç Mughisuddin'in ABD vatandaşı olduğunu belirtir açıklamada bulunmadı.
İçişleri Bakanlığı'nın YÖK Başkanlığı'na yolladığı yazıda:
"Adı-Soyadı: Oya (Akgönenç) Mughisuddin, İzmir - 1939
Uyruğu: Amerikan;
Çalıştığı Yer: Çukurova Üniversitesi"
yazmasa, Oya Akgönenç Mughisuddin'in de Merve Kavakçı gibi, ABD vatandaşı olduğuna ilişkin resmi bir belge bulunmayacaktı. [6]
T.C uyrukluğu sürerken, Türkiye'de neden "Amerikan uyruklu" olarak çalışılsın? Habere göre bunun nedeni yabancı olunca daha çok maaş alındığıymış. [7]
Görüldüğü gibi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyken, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Amerikan vatandaşı olarak çalışmak işe yarıyormuş. İşte burada da Merve Kavakçı'ya yapılan haksızlık ortaya çıkıyor. [MY-Dip.1]
Mughisuddin de tıpkı ABD delegesinin altı yıl önce yaptığı gibi ve tıpkı ABD'nin resmi raporlarında yazıldığı gibi, Türkiye'de "Müslüman azınlıklar"dan söz ediyorsa ve hükümetler bunları duymuyor olabilir. Sözde din hürriyetçileri, tıpkı 'stiftung' ve 'think tank' elemanlarının Türkiye'de bir ulus bulunmadığını, 'Türk Ulusu' denen şeyin azınlıklar toplamı olduğunu, yerli 'sivil' hareketle birlikte yaymaktan kaçınmıyorlar. İstanbul'da "Müslim Friend" ile çalışan ABD vatandaşları gibi! Türkiye-ABD arasında mekik gibi gitgel yapan bu kişilerin ilişkileri geleceği belirleyecek olan Amerikan Müslümanlığı ile açık toplum, liberal açık pazar ağının kurulmasında ne denli önemli ve duyarlı ilişkiler geliştirildiğine ilginç bir örnektir. Sister Avis Asiye Allman'ın İstanbul macerası izlenmeye değer.
KONGRE RAPORU: ANLAŞMAZLIKLARIN KAYNAĞI LAİKLİKTİR
Raporun satırları arasında yukarıda sayılan olumsuzlukların kaynağını bulmak zor değil. Rapor diyor ki; "Bugünkü anlaşmazlıkların ana kaynağı Osmanlı'nın yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuş ortamında oluşmuştur."
Bu satırları yorumlamaya gerek yok. Rapor kargaşanın nasıl yaratıldığını şu sözlerle açıklıyor:
- "M. Kemal Atatürk, çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyeti'ni Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine geçirmek istedi."
Amerikan raporu, güncel operasyonu tarihsel nedenlere bağlamakta gecikmiyor: "Laikliğin kurumsallaştırılması Kemalistler ve çoğunlukla İslamcılar olarak adlandırılan muhafazakâr Sünni Müslümanlar arasında, günümüzde de sürmekte olan, bir gerilim yaratmıştır."
Toplumsal dayanışmayı ve birliği sarsmaya dönük, tarihsel gerçekleri ve olayların nedenlerini göz ardı eden rapora göre, devletin kuruluş aşamasında, 'Sünni Müslümanlar' ile 'laiklik kurucuları' arasında, bir çatışma yaşanmış oluyor. Hayır iş bu kadarla da kalmıyor. T.C devlet düzenini destekleyen halkın çoğunluğunun "Sünni" mezhebinden olduğunu saptadığından, yeni bir tanımlama yapıyor:
"Muhafazakâr Sünni Müslümanlar!"
Böylece çatışmanın merkezine Osmanlı-T.C zıtlığını koymakla yetinmiyor, daha alt bölünmeler, daha doğrusu, Batı dünyasınca sahip çıkılması gereken bir toplumsal öbek daha yaratıyor.
…. ABD raporunda, uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve üzerinde yasal bir denetim yapılamayacağı belirtiliyor. Bunun anlamını, Varşova-1998 konferansında ABD delegesi Leyla Al Marayati'nin söylediklerini, Lozan antlaşmasının ele alışındaki yaklaşımı, raporun yayınındaki zamanlamayı ve "Müslüman etnik azınlık" nitelemelerini yeniden gözden geçirmek yeterli olacaktır. [MY-Dip.2]
O günlerde, R.P milletvekili Oya Mughisuddin'in Avrupa'da yapılan bir konferansta "Müslüman azınlık hakları tanınmıyor" diye yakınmasını ve TOSAV danışmanlarından Prof. Baskın Oran'ın A.B ve İstanbul Barosu'nca düzenlenen "Türkiye'de Azınlık Hukuku" konferansında Lozan antlaşmasında yalnız Hıristiyanlara değil öteki etnisitelere de azınlık hakkı tanındığını söylediğini eklersek raporun öncesi ve sonrası kolaylıkla anlaşılabilir.
[MY-Dip.1] Fazilet Partisi milletvekillerinin abartılı akademik sanları şaşırtıcıdır. Fazilet Partililer, "Merve Hanım iyi eğitim görmüş bir Bilgisayar Mühendisidir" derlerken bir başka türlü kıvanç duymuşlardı. Üstelik, Merve Safa Kavakçı, mühendisliğini, mezun olduğu okulu da belirterek meclis başvuru formuna yazdırmıştı. Bu büyük bir talihsizlikti. Çünkü Merve Safa Kavakçı'nın eğitim gördüğü Amerika'daki University of North Texas at Dallas'ın bilgisayar mühendisliği bölümü yoktu.
[MY-Dip.2] Zaman Gazetesi'nin Washington'daki görevlisi Ali Halit Aslan, "Washington Sütunu" adlı köşesinde, Lozan ile ilgili raporun hazırlanışı ile ilgili şu bilgiyi veriyor: "Raporun Türkiye kısmını hazırlama görevi Kongre Kütüphanesi'nin Türk asıllı uzmanı Belma Bayar'a veriliyor. Belma Hanım, temelde sadece kanuni ve hukuki belgelere bağlı kalarak konuyu irdelemek istiyor. (...) Helsinki Komisyonu ise özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nde dini azınlıkların en mühim tarihi kavşağı olan Lozan Anlaşmast'nın sadece kağıt üzerinde bir belge olarak değil, günümüze kadar yansıyan uygulamaları ile incelenmesinin arzu ediyor. (...) Belma Hanım (...) taleplerini karşılamayınca, raporun Müslüman ve gayrimüslimlerin din özgürlüğü ile ilgili önemli ve güncel sorunlarını içeren son kısmı (...) Ortadoğu Uzmanı Carol Migdalowitz'e yazdırılıyor." [8]
[MY-Dip.2] Zaman Gazetesi'nin Washington'daki görevlisi Ali Halit Aslan, "Washington Sütunu" adlı köşesinde, Lozan ile ilgili raporun hazırlanışı ile ilgili şu bilgiyi veriyor: "Raporun Türkiye kısmını hazırlama görevi Kongre Kütüphanesi'nin Türk asıllı uzmanı Belma Bayar'a veriliyor. Belma Hanım, temelde sadece kanuni ve hukuki belgelere bağlı kalarak konuyu irdelemek istiyor. (...) Helsinki Komisyonu ise özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nde dini azınlıkların en mühim tarihi kavşağı olan Lozan Anlaşmast'nın sadece kağıt üzerinde bir belge olarak değil, günümüze kadar yansıyan uygulamaları ile incelenmesinin arzu ediyor. (...) Belma Hanım (...) taleplerini karşılamayınca, raporun Müslüman ve gayrimüslimlerin din özgürlüğü ile ilgili önemli ve güncel sorunlarını içeren son kısmı (...) Ortadoğu Uzmanı Carol Migdalowitz'e yazdırılıyor." [8]
Kaynaklar: :
[1] : "İhanet" Milliyet (manşet), 16 Ağustos 2000; "Ayrımcılık en büyük ihanet" - Milliyet, 17 Ağustos 2000, s. 15. ///// DİĞER EK
[2] : Turkey Country Reports on Human Rights Prectices-2000, Released by the Bureau of Democracy, Human Rights, and Labour, February 23, 2001, s.24.
[3] : Hürriyet, 12 Ağustos 2000.
[4] : Hürriyet, 23 Mayıs 1999.
[5] : MCC Adult Lecture Series, 1998-99, http://www.erols.com/mccmd/lecture1.htm.
[6] : Kamuran Zeren, "Oya da Amerikalı" Hürriyet, Çarşamba, 19 Mayıs 1999, s.26
[7] : Kamuran Zeren, "Amerikalı Oya'ya 3 kat fazla maaş" Hürriyet, 20 Mayıs 1999, s.32
[8] : A. H. Aslan, "Dini raporun perde arkası" Zaman, 24 Temmuz 2000.
[2] : Turkey Country Reports on Human Rights Prectices-2000, Released by the Bureau of Democracy, Human Rights, and Labour, February 23, 2001, s.24.
[3] : Hürriyet, 12 Ağustos 2000.
[4] : Hürriyet, 23 Mayıs 1999.
[5] : MCC Adult Lecture Series, 1998-99, http://www.erols.com/mccmd/lecture1.htm.
[6] : Kamuran Zeren, "Oya da Amerikalı" Hürriyet, Çarşamba, 19 Mayıs 1999, s.26
[7] : Kamuran Zeren, "Amerikalı Oya'ya 3 kat fazla maaş" Hürriyet, 20 Mayıs 1999, s.32
[8] : A. H. Aslan, "Dini raporun perde arkası" Zaman, 24 Temmuz 2000.
[mod="ÖNEMLİ"]Yukarıdaki yazı, Araştırmacı-Yazar Mustafa YILDIRIM'ın "Sivil Örümceğin Ağında" adlı şamarından derlenmiştir ve birkaç kaynak güncellenmiştir.[/mod]
[mod="ÖNEMLİ II"]Milliyet Gazetesi, Oya Mughisuddin hakkında yaptığı keskin tepkili haberlerden sonra nedense geri adım atmış(söylem değiştirmiş), 21 Ağustos 2000 tarihinde Yavuz Baydar'ın özür niteliğindeki "Bir ‘ihanet’ öyküsü" adlı yazısı yayınlanmıştır. Bu yazıdan sonra Oya Mughisuddin, yalnızca "kadın milletvekilleri" etiketli haberlerde olumlanarak yer almıştır.[/mod]