
“Eyalet” sistemi diyerek açıkça federe devletçiliği amaçladığını ilan etmiş; hem de değiştikten sonra.
Devletin ideolojisi olmayacak diyerek devleti kökten değiştireceğini de söylemiş; hem de başbakan olduktan sonra. Ayrıca “Başkanlık” düzeni kuracağını söylemiş ve kendisine “Başkanlık olacaksa eyalet (federasyon) sistemi gerekmiyor mu?” diye soruluğunda açıkça öyle olacağını belirtmiş.
Onun amaçlarıyla, ABD, AB, Yunanistan, PKK, DTP, Azınlık Milliyetçileri, Ermeni Milliyetçileri, Rum Patrikliği, İran Kuyrukçuları, Kürt Nurcuları ve benzerlerinin oluşturduğu koalisyonun çalışmaları uyumlu değil mi?
Bu koalisyona ayrı ayrı tarikat örgütlerini, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine karşıt eleman yetiştiren mektepleri (medreseleri) de katmak gerekiyor.
Yıllarca federasyonun yasal tabanını (eski hükümetlerle başlatılmıştı) oluşturmuşlar; şimdi de, tüm yasaların üstünde yer alan ve Cumhuriyet devletinin varlığının en önemli ilkesi olan ulusal egemenliği (meclisten ibaret değil) koruyan hukuksal engeli yani anayasayı kaldırmaya çalışıyorlar.
Eyaletler Başkanlığı düzeni demek, cumhuriyet devletini kökten değiştiren (aslında kaldıran) yeni bir devlet kuracaklar.
İlk iş olarak devlet başkanını halkoyuyla seçmeye çalışıyorlar.
Başbakan ve eski bakanları “Osmanlı eyalet sistemi” dediklerine göre başkanlık, padişahlık demektir.
Bu aşamada başbakanının ulusal konularda “Ulemaya sormalı” dediğini ve ABD başkanlığındaki “Din Konseyi” ve Dışişleri’nde “Din Hürriyeti Komitesi” örneğini de anımsarsak padişahlığın halifelik ayağının da güncelleştirildiğini ayrımsayabiliriz.
Referanduma, yani apar topar halk oylamasına gelince; durumu açıkça görmeliyiz: Devletin niteliğini kökten değiştirecek bir oylamaya gidiyorlar; ama halka bunun ne anlama geldiğini açıklayacak zaman bırakmıyorlar.
Ana medyanın % 99,99’unu ele geçirmişler; yıllardır eğlence programlarıyla bile gün 24 saat devleti sarsıyorlar; şimdi kalkmışlar sandığa gidiyorlar.
Halk ne zaman nasıl bilgilenerek oy kullanacak?
Diyelim ki, durumun kötülüğünü anlatacaklara TV’lerinde (örneğin Can Dündar programında) yer verdiler; diyelim ki siz can alıcı noktaya gelerek durumu az da olsa açıklayacaksınız ve diyelim ki Can Dündar tam o anda sizin sözünüzü kesmedi ve siz yarım saat konuştunuz; yeter mi?
Onlar günlerce propagandalarını yapmayacaklar mı?
O zaman halk hangi bilgilenmeyle ve hangi özgürlük nortamında sandığa gidecek?
Beytüşşebap’ın bir köyüne, Van’ın bir ilçesine rahatça gidip halka gerçekleri anlatmanıza olanak verecek bir güvenlik ortamı yoksa bunun neresi propaganda özgürlüğü olacak?
Amerikan ajanları kol gezecek, halk cahil kalacak ve siz referanduma, seçime gideceksiniz.
Bu aşamada yalın gerçekleri sıralamaktan başka çare yok:
Cumhuriyet Devleti oylamayla ortadan kaldırılamaz; çünkü Cumhuriyet Devleti oylamayla kurulmamıştır.
Kör sandık oyunlarıyla, Amerikan mandacıları istedi diye, Cumhuriyet Devletini yıkarak başkanlık-padişahlık devleti kurulamaz.
Cumhuriyet Devleti nasıl kurulduysa, onun yıkımına da aynı yöntemle engel olunacaktır ve yüzdeleri kaç olursa olsun bilinçli yurttaşlar sonuna dek savaşacaktır.
İşte bu nedenle “Referandum” oyununu tanımıyorum; çünkü Cumhuriyet Devletini kökten değiştirmeye kalkanlarla Cumhuriyet devletinin yasal zeminlerinde ne tartışılır ve ne de oylama yapılır.
Cumhuriyet Devletinin varlığını yok etmeye çalışanlarla tartışmaya girmek Cumhuriyet devletinin yıkımında uzlaşmaya çalışmakla birdir!
Artık gri yoktur: Siyah ya da beyaz vardır!
Ya eyaletli padişahlıktan ve Kürt, Laz, Abhaz, Çeçen, Adige, Dersim vb. eyaletlerinden, federe devletçiklerden yana olacaksın ya da bağımsız-bağlantısız, ulusal merkezli Cumhuriyet Devletini koruyacaksın!
Artık ortada kalınamaz: Ya Cumhuriyet devletini sonuna dek savunan safta olacaksın ya da yıkıcıların safında…
Ağustos 2010
(Kaynak: Mustafa Yıldırım, THE GENERAL, UDY, 2011, s. 91-92)
Mustafa YILDIRIM, 05 Nisan 2013