Öyle Bir Yazı
Bugün bir Mehmetçik şehit oldu. Altı yaralı askerimiz var. Haberlerde “Amasya’da hain tuzak “ dediler. Yazıda sözün burasında iki nokta üstüste koydular. Karşısına sayıyla “bir şehit” yazdılar. Aynı böyle: “1 Şehit.” Sayıyla bir yazısı. Matematikte sayı sayar gibi… Sonra , hain tuzak ne demek? Mayın patlatmanın, tuzak kurmanın hain olmayanı da varmış gibi. Hem bunu öyle başlıklara falan yazmadılar. Arada derede verdiler işte. Sıradan bir kaza haberiymiş gibi. Sanki, köprüden geçen o askeri araçta can pazarı yaşanmamış, bir askerimiz parçalanarak can vermemiş, yaralı askerlerimiz mayından yaralanmamışlar, kanlar için de kalınmamış, araçları hurdaya dönmemiş gibi… Başka bir ülkenin, başka bir milletin, başka bir yerin haberi gibi. Üvey haber. Boşverin dercesine, bunu saymamışlar haberden…
Başlıkta eceliyle hayatını kaybeden film senaryoları yazan ve filmlerde oynayan bir oyuncu yazarın haberi var. Pek çok yetkili, ünlü kişi başsağlığı mesajı yayınlamış, parti başkanlarının neredeyse hepsi bir şeyler demişler. Bakanlardan konuşan var. Bir belediye başkanı, “değerli düşünür(!), değerli yazar, bizi tarihimizle buluşturdu. “ demiş. Kadın köşe yazarları köşelerinde onun üzerine yazmışlar. Eski söyleşiler ortaya dökülmüş. Bir eski yayın yönetmeni, “Yarını bekleyemedim" demiş, bugünden bu ölüm üzerine düşüncelerini yazmış, köşesinde yayınlamış, gazetenin üstünde duyurmuşlar. Hürriyet başlıkta ilk haber, ayakkabı resmiyle: “Türkiye’yi ağlatan sahne “ denilmiş ayakkabı resminin üzerine. Oyuncu yazarın eşini anlattığı mektup rekor kırıyormuş, böyle başlık atılmış. Sanırım okunma rekorudur o. Mektup başka ne rekoru kıracak ki… Türkçemiz yerlerde sürünüyor, ne şehitlerimize, ne dilimize, ne kendimize gereken değeri vermiyoruz ya… Bu kadar yanlış yazım olur artık… Bir gazete sayfa açmış. “Duygularınızı yazın!” diye duyuruyor.
Kime mi? Mayın döşeyip ta Amasya’da patlatan terör örgütü üzerine mi? Bu örgüte bağlı olan, bu örgüte yakın duran, bunu saklamak gereği bile duymayan insanlık düşmanı, devlet düşmanı, asker düşmanı hainler üzerine mi? Bunların pusu kurarak öldürdüğü genç bedenler üzerine mi? Vahşet üzerine mi? Canilik üzerine mi? Ne üzerine duygularınızı yazacaksınız? Türkiye’yi ağlatan sahne her bir parçası bir yana fırlayan askerî aracın parçaları mı? Hurda haline dönen araçta can veren asker mi? Can çekişen yaralılar mı? Değil. Hiçbiri değil. Şehidimizle aynı gün hayatını kaybeden film öyküleri yazan oyuncu yazarımız üzerine…
Yine gazetelerin ikinci haberi dünyaca ünlü cerrahımız, bilim insanımız, profesör doktor CHP milletvekili Mehmet Haberal üzerine… Cezaevinde tutuklu tutulurken annesini kaybeden milletvekilimize cenaze izni verilmiş. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı üzerine milletvekili, cerrah, profesör doktor Mehmet Haberal’a biri binbaşı rütbesinde olmak üzere 22 askerî personel refakat edecekmiş. Sözün özü, 22 asker kaçmasın diye onun etrafında bekleyecekmiş…
Elazığda da hortum olmuş. İşçilerin kaldığı baraka parçalanmış altı işçi ölmüş, yedisi yaralanmış. Derme çatma barakalarda yatırılan garibana olan olmuş. İstanbul’da böyle barakalarda yanmışlardı kısa bir süre önce yine işçilerimiz… Yine maden kazası oldu yakında. Eskişehir’de dört işçimiz göçük altında kaldı, öldü.Tersanede üç gün önce iki işçimiz yanarak öldü.
Bir iki gün önce de Zonguldak’ta köprünün birkısmı birdenbire yıkılıvermişti. Hiç günahsız onbeş kişi öldü, sulara döküldüler…
Bir de askerî personel lâfı diye bir lâf türemiş, yeni duydum. Bir şehit haberinde askerimizden askerî personel diye söz edildiğini daha önceden duymamıştım… Mayında can veren askerimiz ve yaralıların adı neredeyse bütün haberlerde böyle geçiyor. Valilik açıklamasında araçtaki askerî personelden Murat Erdem’in şehit olduğu, altı askerî personelin de yaralandığı söylenmiş. Askerimizin adı askerî personel olarak geçiyor. Önce anlayamadım bu da nedir dedim haberi böyle okuduğumda… Ne demek acaba bu askerî personel sözü? Yeni mi çıkmış? Şehit olan askerimize neden askerimiz denmiyor da askerî personelden… diye açıklama yapılıyor? Hayırdır?
Haberin resimlerini açıyorsunuz:
İşte Türkiye’yi ağlatması gereken resim! Sivil minibüsmüş araç. Ön kısmı paramparça olmuş. Araç yere gömülmüş, yerde çukur açılmış. Aracı kullanan askerimiz Murat Erdem şehit olmuş. Bir astsubayımız ağır yaralıymış. Astsubay Osman Can Türkgöl. Yanlış ihbarla asker çağrılıyor, yola tuzak kuruluyor. Bilerek, tasarlanarak, plânlanarak yapılan bir cinayet. Devletine karşı, devletin askerî gücüne karşı… Suçların en büyüğü… Hakkari’de iki gün önce Üstteğmen Ozan Şarlak yine PKK kurşunuyla şehit düşmedi mi? Öğretmen anne nasıl sesleniyordu herkese, kanını yerde bırakmayın oğlumun diye… Şöyle diyordu : “Bunun kanını alacaksınız!”
Keşke bu film öyküleri yazarının ölüm haberi, bir şehit haberimizle birlikte aynı gün olmayaydı!
Belki hâlimiz bu kadar gözümüze batmazdı. İpimizin birilerinin elinde olduğunu, neye ne yapmamamız gerektiğini, neye ne düşüneceğimizi bize öğretmekle görevlendirilenleri bu kadar açık ve net görmezdik… Görüp de böyle üzülmezdik…
İsrail bir esir askeri için binden fazla Filistinliyi serbest bırakmıştı geçen yıl. Bir askerimiz sizin bininize bedeldir denmişti onlara dolaylı olarak bütün dünyanın gözü önünde.
Atatürk, bir gezisinde kışlayı gezerken,“ Bir Türk dünyaya bedeldir!” demiştir.
İnsanımıza yine değer versek… En çok değer vermemiz gerekenleri biz kendiliğimizden bilsek… Ayrım yapmadan, insanımıza, değerlerimize sahip çıksak…
Oyuncu yazara saat başı övgü başlıkları konuyor bilgi ağı haberlerine… Neyse Hürriyet ayakkabılarını almış başlıktan başka bir haberini, kemanlısını koymuş.
BDP’li bir vekil Cumhuriyet’te, “Meral bizim aklımızdı” demiş. Bir ünlü filmci, “Bir tarih ve Osmanlı ilgisi yarattı!”demiş…
Son günlerdeki bu felâketlere karşı ne demiş aynı kişiler? Aynı andaki şehit haberine ne demişler?
Şehit askerimizin haberi başlıklarda yer bulamadı. Bir iki saatlik saltanatı bile çok görüyoruz onlara.. .
Sevdiğimiz ünlüleri yere göğe koyamayalım, sevelim ama şehit haberi alındığı bir günün gecesi bunlar yakıştı mı? İşin ayarı biraz değil epeyce kaçmadı mı?
Feza TİRYAKİ, 9 Nisan 2012