
Bugün üçüncü günü, aynı tartışma aldı başını gidiyor.
Her konuda böyleyiz, aynı noktada buluşamıyoruz; aynı şeyi duyuyor, okuyor ama bundan aynı şeyi anlamıyoruz.
Eğer bir yanlışı kendi aramızdan biri yapmışsa bu kişiyi eleştirmiyoruz, tam tersine deliler gibi koruyoruz. Aynı yanlışı karşıt düşüncedeki bir anlayış yapmışsa vur abalıya örneği saldırıyoruz.
Bu kadar basit, anlaşılır, gizlisi saklısı olmayan bir konuda bile anlaşamazsak, nerede, nede, nasıl anlaşacağız?
Behçet Başkan yapacağını yapmış. Daha ne yapacaktı ki?
Türkçemizin iktidardan korkunç bir darbe yediği günlerde… Özellikle sahte Türkçülerin veya bir şekilde kandırılmış Türkçülerin hiç ses etmediği, böylece kendilerinin bölücülerle, dincilerle, Türklüğe düşman dış güçlerle birlikte olduklarının açığa çıktığı korkunç bir dil saldırısının hemen ertesinde… 85 yıldır damarlarımıza kadar işlemiş, kendini kanıtlamış, halkın dili, bilim – ilim, sanat dili olmuş, milyonlarca kitabın yazı dili, çeviri dili olmuş, bilim adamı yetiştirmiş, toplumun kanı canı olmuş eşsiz Türk harflerine, yani Atatürk Alfabesi’ne açıkça saldırıldığı bir zamanda… “Türk Dil Devrimi” yıkılırken… Türk Alfabesi’ne, yüce önderimizin, bilerek isteyerek, inceleyerek, geleceği görerek, dilimizi tanıyarak, kendi eliyle, kendi isteğiyle almadığı o üç İngiliz harfinin, bölücüler, bölücü destekçileri, küresel çete istiyor diye bir hançer gibi böğrümüze sokulduğu günlerde…
Yayılmacıların, yayılmacı maşası eli kanlı örgüt temsilcilerinin dayattığı o üç ilkel ses işaretinin paket içinde dilimize sokuşturulmaya çalışıldığı günden daha üç beş gün geçmemiş. Kraldan çok kralcı derler böylelerine. Kralın yapamadığını yapana, daha acımasızını gözünü kırpmadan yapana… Bir belediye başkanı hem de Fethiye gibi Akdeniz’in gözdesi bir yerin başkanı, üstelik iktidar partisinin başkanı da değil, bölücü terör partisi temsilcisi de değil, Yeni CHP’li de değil, MHP’li. Bu harflerden ikisini, hemen “durumdan vazife çıkarmış”, bayram kutlaması adı altında kullanıvermiş.
Yaptığı da şu: Kurban bayramımız diye başlayıp iki üç tane başka yazımlı sözü araya katarak bir tebrik yazmak.
Kurban sözünün başındaki “K”(ke) harfini kaldırmış, yerine dilimizi bozmak için Türkçeye dayatılan o domuz burnu görünüşlü karnı tokmaklı gülünç harfi koymuş. Kurbanı vatandaş okuyamıyor demek “K“ ile yazılırsa. “K” sini aldığı, urban olarak kalakalan sözün önüne o domuz burnu kondu mu, halkımız, ha diyecek, bu kurban demekmiş demek; ancak böyle anlayacak, 85 yıldır yazılan bu sözü öyle mi?
Başkan Behçet, bu kadarla da kalmamış. Devamını getirmiş işin: Ardından bir iki anlaşılmayan sözü, çekimleriyle, her şeyiyle Türkçe olan sözlerin arasına katarak, burada da yine dilimize sokulmaya çalışılan öteki harfi, X (iks) harfini kullanarak işini tamamlamış. W’ye (Çift Ve) söz bulamamış. Veya bu söz çok kullanıldığından mı, iyice her yanımıza sokulduğundan mı nedir “Çift Ve’yi kullanmaya gerek görmemiş. Asıl ikisini soktu ya, görevi tamamlandı. Dilimize en garip gelen o domuz burnu. Almancada bile bu ses yalnızca bir iki sözcükte kullanılıyor. Kurbağanın vıraklama sesinde quaken, kaynak suyu (Quelle) derken… Daha böyle bir iki sözde. Bizde ise hiç bir karşılığı yok. “K” sesi ile hem kalın, hem ince “K” yi, “K”nin yanına koyduğumuz sesli harflerle bir güzel veriyoruz. “X” i (İks) sorarsanız, bu çarpı harfi daha da beteri. Hiçbir sözümüze gerekmiyor. Almancada yine bu ses hiç yok. Çift Ve (W) ise dilimizde gereksizin de gereksizi. Çünkü “V” sesi her işimizi görüyor. Dilimizde bu işarete yer yok!
Bu harfleri kendini bilmez bir iki kişi kullanmaya kalkarsa, bir de ellerindeki Türk Dil Kurumu’na bunlarla bir iki söz yazdırırlarsa görün dilimizdeki çürümeyi, bozulmayı… Düzeltilemez yıkımı…
Başkan bu yaptığını üstelik övünerek savunmuş. Bu yazdığı Kürtçeyi(?) vatandaşlara çevirin demiş de, her yörenin vatandaşı bunu başka başka çevirmiş de... Anlaşamamışlar. Bunu gösterecekmiş Behçet Başkan. Böyle bir dil varmış, böyle bir dil adı varmış gibi, bu uyduruk, başka dillerden toplama, karıştırma, zoraki yaratılan bir iki söze neye dayanarak dediyse “Kürtçe” demiş, bu yapılan soytarılığı Türkçe-Kürtçe” bayram afişi diye de savunmuş…
Bu hazırladığı afiş burada bitmemiş. Daha alta da iktidarın başının her fırsatta dediği, bölünmeyi sözüm ona örten o kandırmaca sözleri yazmış: Tek millet, tek dil…
Sanki Türk Milleti’nden başka bir millet var yurdumuzda. Millet özelliği taşıyan başka bir toplum var. Sanki başka bir dil var Türkçeden başka? Yerel küçücük ağızlar, kültür dili olmamış, birbirini bile anlamayan aynı bölgelerdeki değişik anadilleri, ilkel ağızlar, yalnızca konuşma ağızları ne zamandan beri dil sayılıyor? Tek dil dedin mi kendi dilinin tekliğini tartışmaya açıyorsun zaten. Hangi dil var yurdumuzda Türkçeye eş? Var mı? Birbirini anlamayan kaç çeşit yerel ağız bir dil midir? Bu dediğiniz dilse Kuzey Irak’ta kurdurulan kukla yönetim neden eğitim dilini sonradan İngilizce yaptı? Arapçayı bıraktılar, dilimizle eğitim dediler, baktılar olmadı ters yüz ettiler, Arapçaya tıpış tıpış döndüler… Yanına da İngilizce eklediler. Resmi dillerini de İngilizce yaptılar.
Anayasalarını önce Arapça yazıp sonra kendi ağızları olan Soraniceye çevirmişler, yine olmamış. Bizde 2010 yılında Tunceli Üniversitesi’nde Kürtçe(?) adı altında Kurmançca ve Zazaca dersler başlatılmış. Üçüncü yıl derslere kayıt olan öğrenci bulamadıkları için dersi kaldırmışlar…
Bizdeki İmralı Adası’nda yatan katilbaşına bir zamanlar sormuşlar: “ Türkçeyi mi, Kürtçeyi(?) mi iyi bilirsin?”
“Ne Kürtçesi, ben rüyamı bile Türkçe görürüm!” yanıtını almışlar.
Bu gerçekleri halktan saklıyorlar. Herkesi aptal yerine koyuyorlar. Bilmeyen de duyduğuna inanıyor…
Yine başkana dönelim. Başkanın afişine:
Tek bayrak denir mi bayrağının yanında başka bayrak yoksa? Hangi ülkenin bayrağı sana ortak? Yoksa, bir geçmişi, yaptığı bir kahramanlığı, tarihi, destanı hiçbir şeyi olmayan katillerin elindeki o çullara mı bayrak diyorsun? Bölücü hainin, katil sürüsünün Türk askerinin, insanının kanına buladığı, uyuşturucu ve haraç parasıyla aldığı o kirli bezler, sen dedin diye bayrak olur mu?
Sonra bu yapılanı alkışlayanlara bakmak yeter ne yapıldığını anlamak için.
Milliyet gazetesi olayı ballandıra ballandıra övücü bir dille yazmış. Neyin nesi bu gazete? Hangi konuda ne yapar? Kime selam durur?
Radikal’den bir gazeteci (Oral Çalışlar) olaya balıklama atlamış. Başkan Behçet’le söyleşmiş. Fırsat bu fırsattır diye de aynı başlığı, afişi yazının başına koymuş. Soralım: Radikal nedir, nasıl bir gazetedir? Bunu yazan gazetecinin eski yazıları nelerdir? Neleri savunur?
Bakın başlığa aldığı sözlere:
“Fethiye Belediye Başkanı konuşuyor: Anaların ağlamasından daha büyük ne olabilir? Silahlar susmalı ve sorun siyaset tarafından çözülmeli.”
Of ki of! Başlığın acılığına bakın. Anaların ağlamasından daha büyük ne olabilir? Ne diyeceksiniz? Olamaz. Anaları ağlatanlara ne isterlerse verin! Daha büyük ne var öyle değil mi? Vatan, millet, ulus devlet, bağımsızlık, Atatürk ilkeleri, Cumhuriyet… Hepsi önemsiz…
Anaların ağlamasından daha büyük ne olabilirmiş? Kimlerin sözleri bunlar? Kimler bu sözleri ağızlarına sakız etti, ediyor?
“Anadolu coğrafyasında Türkçe ortak dildir.” demiş başkan kendini savunurken. Türkiye’nin adı ne zamandır Anadolu coğrafyası?
Silahlar susmalıymış. Silahlar? Kimin, neyin silahları? Terör örgütüyle, devletine silah çekenle, ülkesini koruyan Cumhuriyetin güvencesi Türk Ordusu bir sayılıyor. Onunki de silah, onunki de silah… Susacaksın teröriste karşı… Yoksa yapar yapacağını ha…
Sorun siyaset tarafından çözülmeliymiş.
Bu afişle bunları işkillendirdiğine göre Behçet Başkan, sorun dilde. Öğrenmiş, teröristler emellerine neyle kavuşacak… Sorunun çözümü, Türkçenin yanına bir dil bulup eklemede. Dil bulunursa, millet de bulunacak, millet bulunursa o milletin bayrağı da olacak, toprağı da olacak, devleti de olacak…
İşte olmayan şeylerden olmayan bir durum yaratılmış. Adam, değil Fethiye’de, koskoca Türkiye’de bir anda tanındı. Emine Ana bile duydun mu diye sorduğumda, bunu bana bir bir anlattı ineğini sağarken köyde… Böyle böyle yazmış adı batasıcanın biri dedi. Allah onları bildiği gibi yapsın, dedi.
Bu kişi bir anda günün adamı oldu. Radikal yazarı bu kişiyi açık sözlü, dik başlı ve heyecanlı diye tanımlıyor…
Afişi 16 belediye üyesiyle birlikte hazırlamışmış. Yazının altında 16 imza varmış, çeşitli partilerdenmiş bunlar. AKP’de içinde. Kırk yıllık ülkücüymüş, bir de veremeyeceği hesabı yokmuş başkanın. Kendisinin bu hareketine soruşturma açtıran parti yönetimiyle ipleri koparacağının da işaretini veriyormuş… Belki AKP’ye geçermiş…
Bir de çok ünlü, çok önemli (!), bu toplumun en akıllısı seçilen bir film artistinden kutlama telefonu almış Behçet Başkan. Akil adam Kadir İnanır’dan. “Kutlarım seni büyük başkan!” demiş kendisine açılımcı büyük artist…
Behçet Başkan’ın şu söylediklerinin acıklılığına bakar mısınız? Sanki iktidarın başı onun gövdesine girmiş konuşuyor:
“Oral Bey bu ülkede Kürt yoktur diyebilir miyiz? Benim oğlum da yakında askere gidecek. Silâhların susması hayati önemde. Bugüne kadar neredeyse bir seneye yakın zamandır, çocuklarımız ölmüyor. Tabii karşılığında ne verildi bilmiyorum ama gençlerimizin ölmemesi, ocakların sönmemesi, anaların ağlamamasından daha büyük ne olabilir? Silahlar susmalı ve sorun siyaset tarafından çözülmeli...”
Demiş ve son dediğiyle de ağzındaki bakla çıkmış:
“ Bizim çıkışımızda, çözüm sürecine ve demokrasi paketine destek vermek de var...”
Demek ki neymiş: İktidarın anlayışından bir farkları yokmuş…
Kara çarşaflara bürünen, kafasını, saç diplerine bant takarak, boynunu kulağını sararak rahibeler gibi örten kadınlar, sınıflara giren kara çarşaf, dinin her alana girmesi, dinsel kuralların aklın önüne geçmesi, yargının bozulması, ordunun dağıtılması, subayların, yüzlerce kahraman, şerefli subayın darbe yapacaklardı denilerek hapse tıkılmaları, okulların dönüştürülmesi, eğitim ve öğretimin çağ dışına çıkarılması, en az yüz yıl her konuda geriye dönüş, eğitimde sömürgeleşme, Araplaşma, bölücülerin azgınlıklarını görmezden gelmek, eli kanlılara siyasetçi muamelesi yapmak, vatanı satılık mal gibi görmek, askeri alanları bile yabancıya satışa açmak… Bunların hepsi normalmiş… Bu sürece, tüm bunlara destek veriyorlarmış…
Atatürk ilkelerinin eğitimden kaldırılması, dilimize saldırılması, Türk harflerinin bozulacak olması… Bunlar hiç önemli değilmiş… Ne diyor en sonunda Behçet Başkan: “Tabii tek millet, tek vatan, tek dil, tek devlet vurgusunu da hatırlatmayı unutmadım, parti çizgisine aykırı bir çıkış yapmadım.”
Doğru, hiç aykırılık yapmadı başkan. Yalnızca dilimizin parçalanmasına öncülük etti. İktidarın yaptığı darbeyi hayata geçirdi. Dilimize o harfleri yamalamaya kalkışan ilk yönetici oldu.
Olmayan bir şeyden bölücülerin istediği bir şey yarattı, yarattığı bu hayale de dil dedi.
“Sıçan geçer yol olur!” der atalarımız.
Yolu açtı Başkan Behçet!
“Parçala Behçet” adlı ünlü bir filmimiz vardı yetmişli yıllarda… Behçet adında biri (Behçet Nacar) çıkmış kendi adıyla onlarca film çevirmişti, bazılarını da yönetmişti, açık saçık konulu bu filmlerin… Kendini tanımayan kalmamıştı o dönemde. Resmi, film afişlerini süslüyordu. Sinemalarda izlenme rekorları kırıyordu belden aşağıyı konu alan filmleri.
Eski Türk filmlerini hatırlattı bize Behçet Başkan.
Ülkemizin parçalanmasına bir şekilde hizmet ediyor, dilimizi öldürecek o üç harfi dilimizin içinde hiç düşünmeden kullanıyor. Hazırladığı afişleri duvarlara asıyor. Okumayanın, duymayanın hatırı kalıyor…
Milliyet diyor ki: “ Türkçe- Kürtçe kutlamayı görenler bir daha okudu.”
Türkçenin yanına olmayan bir dil adı yazdı ya… O harfleri ilk kendi kullandı ya… İktidarı desteklediğini, bu paketlere özellikle son pakete yani bu harflerin dayatıldığı pakete de destek olduğunu itiraf etti ya…
Aşk olsun Behçet Başkan’a!
Parçala Behçet filminden daha çok zarar verdi bu yaptığıyla ülkeye…
Kendi anlattığına göre en ilginç tepki bir Karadenizli’den gelmiş. Karadenizli: “Hemşerim ben Lâz’ım. Anlamadığım bir dilde yazmışsınız afişi.” demiş.
Başkan bunu anlatırken gülüyormuş. Ağlanacak, rezil duruma gülüyormuş…
Bölücüler niyetlerini saklamıyorlar ki? Biz yetmeyiz, bütün diğer yerel ağızlara da özgürlük, hepsine eğitim hakkı, bir bizim bölünmemiz yetmez, yirmi bilmem kaç tane parçaya bölünelim diyorlar. Lâz’ım diyen diyeceğini demiş zaten…
Günlerden beri, her yerde, her ortamda Türkçe ve Kürtçe kelimelerle bir bayram mesajı yayınlayan başkan haberi konuşuldu. Amaçları gerçekleşti bölücülerin, Türk düşmanlarının, Türkçeye diş bileyenlerin… Önleri açıldı…
Neydi o filmin adı? Unutmayın bir zamanlar bu film ortalığı kırmış geçirmişti. Bu tür filmlerle ahlaksızlık tavan yapmıştı… Şimdi sıra yeni filmlerde… Yayılmacılara ülkemizi peşkeş çekme filmlerinde… Bölücülerin çekeceği, ülkemizin kaynaklarına yabancıların el konması için maşa olarak kullanılan kandırılmışların oynayacağı, olmayan bir dili ulusumuza dayatma filmlerinde… İhanet filmlerinde…
Parçala Behçet, parçala!
Aferin desin büyüklerin, parçala!
Feza Tiryaki, 13 Ekim 2013