Pasaporta "Kürdistan" Damgası Vurdurtmak / Fatma Sibel Yüksek

Pasaporta "Kürdistan" Damgası Vurdurtmak / Fatma Sibel Yüksek

İletigönderen NİLGÜN BAŞTUĞ » Cmt Tem 28, 2012 16:29

Pasaporta "Kürdistan" Damgası Vurdurtmak

Mustafa Kemal'in önderliğinde şehit kanıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin bir etnik gruplar kakofonisi ve eperyalizmin maşa ülkesi haline getirilmesinde sadece AKP'nin değil MHP'nin, özellikle Devlet Bahçeli'nin katkıları da umarız yeni nesil tarihçiler tarafından incelenecektir.

Türkiye'nin milli kalelerini özelleştirmeler ile düşürmeye başladılar. En stratejik kurumlardan biri olan Telekom'un özelleştirilmesi, Devlet Bahçeli'nin peşkeşe karşı çıkan Enis Öksüz'ü harcamasıyla başarılabildi.

AB'nin müzakere çağrısını en aşağılayıcı biçimde kabul edişimizi, Bahçeli'nin "Müsait olduğu görülüyor" sözüne borçluyuz...

Katil Öcalan'ın idam dosyası,Devlet Arşivleri'nin tozlu raflarında, Bahçeli'nin siyasi himayesi sayesinde çürütülebildi...

Şehit ailelerine Başbakanlık'ta "Sadece 2 yıl AİHM sürecini bekleyin, size milliyetçi sözü" diyen Bahçeli, iki yıl sonra seçimlerde sıfırı çekerek siyaseti bıraktığını duyurdu. (Keşke bu sözünde bari durup geri dönmeseydi)

Ama döndü; çünkü görev adamıydı o..Devlet görev verecek, Devlet Bey yapacaktı. Bunun için doğmuştu, bildiği başka bir siyaset tarzı, hatta yaşam biçimi bile yoktu.

Ablası tarafından yıkanıp kolalanmış gömleklerini giyip her sabah Bahçelievler'deki dairesinden çıkar, akşam aynı saatte eve geri dönüp yine ablası tarafından pişirilen yemeğini yer, bir kaç rapor okuyup, bir kaç telefon görüşmesi yaptıktan sonra yatardı...

Görev hep ayağına geldi Devlet Bey'in, hep tebliğ edildi. Kendisinin ne bir uçağa atlayıp bir yere gitmişliği, ne hatırda kalır bir ziyaret yapmışlığı vardı.

Ömrünü Ankara'nın gri havasında geçirdi. Evlillik, çoluk çombalak, tatil, deniz, tavla gibi şeyler yöresine bile yaklaşamadı. Elleri hep buz gibi ve yumuşacıktı. Mecbur kalmadıkça kadın ve erkek eli sıkmaz, sıkmak zorunda kaldığında ise hemen arka odadaki banyoya geçip ellerini yıkadığı rivayet edilirdi.

AKP'ye iktidar yolunu açan 2002 seçimlerine Bursa'daki Türkmen çadırında aniden start verdi. Oysa daha bir kaç gün önce erken seçimden söz edenlere verip veriştirmekteydi. Belli ki Devlet Bey, iyi saatte olsunlar tarafından ziyaret edilmişti...

Meydan okuyarak girdiği seçimden sandığa gömülerek çıktı. 2007 yılına kadar ortada görünmedi, sonra bir ip fırlatma sahnesiyle Türk siyasetinde yeniden belirdi. Sir Abdullah Gül'ün Kraliçe Elizabeth Alexandra Mary Windsor'u temsilen Çankaya Köşkü'ne çıkması için bir koltuk değneğine ihtiyaç vardı ki, Devlet Bey'i sadece AKP'ye payanda olabilecek bir sayıyla parlamentoda görüverdik.

Vazifesini derhal ifâ etti. Abdullah Bey'i sağ salim köşke çıkardıktan sonra takım elbisesinin içine geri döndü. Şimdi haftada bir kez grup toplantısında elindeki kağıdı bire bir okuyarak siyaset yapıyor.

"Türkiye parçalanmaya bu kadar engelsiz sürüklenirken milyonlarca Türk milliyetçisine, MHP'nin duyarlı tabanına ne oldu?" diye soracak olursanız...

Yandı bitti, kül oldu...

Bu büyük irade Devlet Bey'in cebinde tahvil bonosu gibi duruyor. Bir kısmı "lidere itaatsizlik olmaz" şeklindeki terbiyeyle yutkunup dururken, bir kısmı "Bir milletvekilliği de bana düşer" şiarıyla her seçim döneminde lacileri dolaptan indiriyor.

"Devlet Bey çok yaşa" sloganları eşliğinde AKP'ye oy verenleri de mevcut...

Siz hayatınızda Suriye'ye karşı başlatılan krizden daha suni bir kriz gördünüz mü? Suriye ile neden savaşmamız gerektiğini izah edebilecek ve milyonlarca insanı iknâ edebilecek bir Allah'ın kuluyla karşılaştınız mı? İşleri güçleri emperyalizm taşeronluğu...

Bu çapsız komediye önce kimin karşı çıkması, bu oyunu önce kimin bozması gerekirdi?

Türk Milliyetçiliğini temsil ettiğini iddia eden Devlet Bey'in...

Devlet Bey ne yaptı?

Suriye'ye meydan okudu. "Hükümetimizin yanındayız" diye nara attı.

Emperyalizm şimdi Suriye'ye bütün gücüyle yükleniyor. Suriye parçalanır da güneyde bir Kürt devleti kurulursa, bu kukla devletin kuzeydeki uzantısı Türkiye toprakları olacak. Yani taş atıp kol yorulmadan, bir hamlede hem Türkiye, hem Suriye bölünmüş olacak, ortaya koskoca bir "Kürdistan" haritası çıkacak...

Sonuç bu kadar otomatik ve bölünme bu kadar kaçınılmazken, Devlet Bahçeli ne yapıyor?

"Hükümetimizin arkasındayız" diyor...

Irak işgal edilirken, Türkmen varlığı ile derin tarihi kökleri hiçe sayıp "Irak'ın içişidir, karışmayız" diyen AKP, bugün "Suriye bizim içişimizdir" diyerek savaş tamtamları çalıyor.

Tam bu noktada size daha önce yazmadığımız-yazılmamış bir olayı anlatacağım.

Sene 2004...

Yer, Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlık'taki odası.

Davutoğlu o tarihte Başbakanlık Başmüşaviri sıfatıyla hükümete dış politika danışmanlığı yapıyor.

Odada bir kaç gazeteciyiz. Benim dışımda hatırlayabildiğim kadarıyla CNN-Türk'ten Hande Fırat, NTV'den Nermin Yurteri, Milliyet'ten Önder Yılmaz, Hürriyet'ten Şehriban Oğhan, o zaman hangi kanalda olduğunu hatırlayamadığım Işınsu Tezkan ve yine isimlerini hatırlayamadığım bir kaç muhabir daha var.

Ahmet Davutoğlu aniden dedi ki:

"Arkadaşlar, Türkiye'nin Irak'ta artık Türkmen kartını oynamaktan vazgeçmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu kartın bize pratik hiç bir faydası olmadığı gibi, bölgedeki diğer etnik gruplarla güven ilişkisi kurmamızı engelliyor..."

Türkiye'nin himayesinden çıkmış bir Türkmen varlığının katiamlara hedef olacağı söylendi,

Davutoğlu Bey,

"Hiç öyle bir tehlike yok. Olaylar bizim bildiğimiz gibi değil, Türkmenlerle Kürtler içiçe geçmiş, birlikte ticaret yapıyorlar. Türkmenlerin Türkiye'ye ihtiyacı olduğu bizim safsatamız" buyurdu.

Dış politikada önemli bir fay kırığıı anlamına gelen bu söylemin, resmi görüş olup olmadığı, en azından tartışılıp tartışılmadığı soruldu;

"Bu benim şahsi fikrim, ancak tartışılıyor" cevabı alındı...

"Türkiye Türkmen kartından vaz mı geçiyor başlıklı bir haber yapabilir miyiz?" suali tevcih olundu;

"Resmi kaynaklara dayandırılmamak ve de benim ismimi geçirmemek şartıyla yapılabilir" denildi...

Bunun, önemli bir psikolojik harbin ilk işaret fişeği olduğunu hisseden biz bir kaç kişi, görüşmenin içeriği hakkında kurumlarımıza bile bilgi vermedik; ancak CNN-Türk'ten Hande Fırat akşam üzeri haberi patlattı:

"Türkiye, Türkmen kartından vazgeçiyor!"

Sonrasını biliyorsunuz...

Barzani, Kuzey Irak'taki tek muhatap haline geldi.Telafer'de binlerce Türkmen katledildi. Tapu dairesi yakıldı, nüfus bilgileri yok edildi. Kerkük, Musul, Süleymaniye "Kürt şehirleri" ilan edildi...

Ahmet Davutoğlu'nun tuttuğu projeksiyona dayanarak, Misak-ı Milli'nin bize emanet ettiği yürek ağrısı Türkmenler, kaderlerine terk edildi. "Türkmenler, Irak'ın içişidir" denildi.

Aynı adamlar şimdi, hiç utanmadan, hiç sıkılmadan, tarihlerine ve ecdatlarına karşı zerre kadar vefa duymadan, "Suriye bizim içişimizdir" diyorlar...

Katil ve psikopat sürülerini bizim vergilerimizle besleyip Hatay'dan CİA eliyle meşrû Suriye devletinin üstüne salıyorlar...

Devlet Bahçeli seyrediyor...

Büyük Türk Milliyetçisi Devlet Bey...

Seyretmekle kalmıyor, "Hükümetimizin arkasındayız" diye açıklamalar yapıyor...

Gelelim günün bomba haberine:

Devlet Bey, Bayram namazını Kerkük'te kılacakmış!

Breh! Breh! Breh!

Oysa, Ahmet Davutoğlu'nun "Türkmen kartından vazgeçelim" dediği günlerde gidilse ne güzel olurdu.

Barzani'nin henüz biti kanlanmamışken, Casus Belli hasır altı edilmemişken, Nusaybin'den Süleymaniye'ye dağ taş sivil Türk askeri ve istihbaratçısı doluyken, peşmerge henüz kimlik kontrolü yapamıyorken, Türkmen kardeşlerimiz "Türkiye" diye feryat ediyorken...

Bütün olup bitenleri balmumu heykeli edasıyla seyreyleyen Devlet Bahçeli, şimdi Kerkük'e gidip bayram namazı kılacakmış!

Yani, sınırdan çıkar çıkmaz şalvarlı peşmergeler tarafından durdurulacak, pasaportuna "Kürdistan" damgası vurulacak!

Yeniçağ Gazetesi yazarı Alper Aksoy'un dikkat çektiği gibi "Türk milliyetçiliğinin bayraktarı olan MHP’nin genel başkanı (Kürdistan’a hoş geldiniz) tabelaları altında yürütülecek!"

Yakışır Devlet Bey'e...

"Devlet" bugüne münasip görmüş demek ki...

"Türk milliyetçisi bir lider" olarak, pasaporta "Kürdistan" damgasını vurdurmanın zamanı gelmiş de geçiyordu bile...



Fatma Sibel YÜKSEK, Açık İstihbarat, 27 Temmuz 2012
Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.
Ya istiklal, ya ölüm!
Kullanıcı küçük betizi
NİLGÜN BAŞTUĞ
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 694
Kayıt: Çrş Eki 26, 2011 12:44

Re: Pasaporta "Kürdistan" Damgası Vurdurtmak / Fatma Sibel Yüksek

İletigönderen Deli Haydar » Cmt Tem 28, 2012 18:56

Böylesi bir durumun, "Kürdistan"ın hamisi ve Türkmen katili Osmanlı İmparatorluğu'nun bayrağını "siyasi simge" olarak kullanan ve Amerika Birleşik Devletlerin'nin kavli ile kurulmuş bir partinin genel başkanının zoruna gideceğini düşünmüyorum. Kayalardaki tamgayı görmez iseniz, işte böyle "İsrail Kürdistanı"nın damgasını yersiniz.
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21


Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x