Pembe incili kaftan filan...

Pembe incili kaftan filan...

İletigönderen eros714 » Çrş Şub 11, 2009 12:23

Resim


Yedi bela bi şah varmış.

Azıcık öfkelensin...

Kelle alırmış.

Sultan, bu şaha elçi göndermek istemiş... İstemiş de, kimi gönderecekler? Maça ister... Aranmış, taranmış, şöyle gözünü budaktan sakınmayan, kodu mu oturtan, delikanlının hasosunu bulmuşlar... "Gider misin?" demişler. "Giderim" demiş. "Hadi uğurlar ola" demişler... Yola çıkmış... Ama, yola çıkmadan önce gitmiş, "pembe incili kaftan" almış... Dere tepe, varmış şahın sarayına, çıkmış huzura... Bi de bakmış ki, oturacak ne divan var, ne koltuk... Tabure bile yok... "Vay bre densizler, belli ki, beni ayakta durmaya mecbur etmek istemişler" diye geçirmiş içinden... Şak diye çıkarmış sırtından pembe incili kaftanı, yere sermiş, üstüne oturmuş... Şah morarmış tabii... Babayiğit delikanlı vermiş sultanının mektubunu, sonra da kalkmış, müsaade bile istemeden, kapıya yürümüş... Salon buz kesmiş... Şahın vezirleri yerden almışlar pembe incili kaftanı ve "Bunu unuttun" diye arkasından yetiştirmişler... Bizim aslan yürekli, şöyle bir gülmüş yandan yandan, başı dik, "Biz yere serdiğimizi bi daha sırtımıza komayız" demiş, çıkmış gitmiş... Şah gene morarmış.

*

Bu tür osuruktan kahramanlık hikáyelerini "diplomasi" zannederek büyüyen toplumlarda, olur böyle vakalar...

*

Peki sonra ne olur?

*

Şövalye, kan revan içinde ama, atının üstünde, dimdik, datttara daaa diye bağıran borazanların eşliğinde, bi alkış bi kıyamet, girmiş saraya, çıkmış huzura...

Kral "Hayırdır?" demiş:

"Nerden böyle?"

Şövalye, kasım kasım kasılarak, "Batı'daki bütün düşmanlarınızı tarumar ettim, yaktım, yıktım, geldim" demiş.

Kral şaşırmış.

"İyi de" demiş...

"Benim Batı'da düşmanım yok ki!"

Salon buz kesmiş...

Kaş yapayım derken göz çıkardığını fark eden şövalye, dank eden kafasını şöyle bir bükmüş...

"Artık var" demiş.
Kullanıcı küçük betizi
eros714
Uzaklaştırıldı
 
İletiler: 121
Kayıt: Pzt Tem 07, 2008 12:34

İletigönderen dervishizir » Çrş Şub 11, 2009 12:37

Adam nereden ne çırarayım diye uykuları kaçmış ya. Manaya bak manaya :D yazdığı osuruktan kahramanlıktan da beter tüh Lamalar tükürsün suratına senin. bizim tükürükler az gelir çünki.....
Kullanıcı küçük betizi
dervishizir
Üye
Üye
 
İletiler: 144
Kayıt: Sal Ağu 19, 2008 1:40

İletigönderen eros714 » Çrş Şub 11, 2009 13:12

dervishizir yazdı:Adam nereden ne çırarayım diye uykuları kaçmış ya. Manaya bak manaya :D yazdığı osuruktan kahramanlıktan da beter tüh Lamalar tükürsün suratına senin. bizim tükürükler az gelir çünki.....


Terbiyesizlik yapma.. Edebinle yaz...
Kullanıcı küçük betizi
eros714
Uzaklaştırıldı
 
İletiler: 121
Kayıt: Pzt Tem 07, 2008 12:34

İletigönderen Ram » Çrş Şub 11, 2009 13:18

Pembe incili kaftanı sırtına geçiren has yiğidin hikâyesi, ona-buna lâf geçirmek değildir. Boyun eğmeyen, kimseye eyvallahı olmayan, dalkavukluğa karşı olan, kendi geçimini alın teri ile sağlayan, doğru ve dürüst Anadolu yiğidinin hikâyesidir.

Tayyip'e giydirmek için yanlış hikâyeyi seçmişsin ÖZDİL. Tayyip, pembe incili kaftanı giymiş yiğit değil, Yahudi Cesaret Madalyası'nı takmış eş-başkandır. Bir Çelebi değil, bir din tüccarıdır. Bir elçi değil, bizzat elçi aşağılayan ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık koltuğunu %46.7 oy ile işgâl eden zattır. Fazla fasulye yeme...
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen eros714 » Çrş Şub 11, 2009 13:24

Ram sana katılmıyorum. Pembe incili kaftan zaten hikayedir gerçek bir olay değildir. Burda Yılmaz özdil'in bu yazısı bence çok güzel böyle palavralarla, osuruktan kahramanlık hikáyelerini "diplomasi" zannederek büyüyen toplumlarda RTE'yi fatih ilan ederler..

Yılmaz Özdil'in bu yazısı harika bence.
Kullanıcı küçük betizi
eros714
Uzaklaştırıldı
 
İletiler: 121
Kayıt: Pzt Tem 07, 2008 12:34

İletigönderen Ram » Çrş Şub 11, 2009 13:47

eros714 yazdı:Ram sana katılmıyorum. Pembe incili kaftan zaten hikayedir gerçek bir olay değildir. Burda Yılmaz özdil'in bu yazısı bence çok güzel böyle palavralarla, osuruktan kahramanlık hikáyelerini "diplomasi" zannederek büyüyen toplumlarda RTE'yi fatih ilan ederler..

Yılmaz Özdil'in bu yazısı harika bence.


Ben de sana katılmıyorum. Ben de aslı-astarı var demedim hikâye için. Kaçırdığım bir nokta mı var¿? Fetullahçı-Tayyipçi medya pembe incili kaftanı mı örnek gösteriyor¿? Bu da mühim değil. Hikâye başka bir şey anlatıyor. ÖZDİL'in tabiriyle "osuruktan bir kahramanlık" anlatmıyor. Hikâyeyi "lâf sokmak" olarak algılayan varsa, burada hikâyenin suçu olduğunu zannetmiyorum. Tayyip'i fatih ilân edenler, pembe incili kaftan hikâyesinden ziyâde; Fetullah hoca efendilerinin anlattığı yanlış-doğru hadislerle, cemaatin naklettiği uyduruk meczup mucizeleriyle, risale-i afyonlarla, medya ve genel ağdaki yalan ve övücü haberlerle ve Osmanlı rüyalarıyla donatıldıkları için Tayyip'i fatih ilân etmişlerdir.

Hikâye deki Çelebi, haricî olarak bir kahramanlık, bir yiğitlik sergilememektedir. Onurlu, dürüst ve boyun eğmeğen biri olduğu için yiğittir. Bugün Tayyip'e ve ihanet partisine karşı dik duranlar bu kaftanı giyen çelebidir. İncili kaftan mal-mülkse, mesele bu mal ve mülkte gözü olmayacak kadar tok gözlü olmaktır, bir çırpıda vazgeçebilmektir.

Halil NEBİLER şuna benzer bir şey anlatmıştı: "PERİNÇEK'in odasına girdim, 'bu zamana kadar beni neden çağırmadınız kanala' diye sitem ettim. Koltuğundan kalktı, ciddi ciddi 'buyur otur Halilciğim' dedi."

Mesele budur. Tayyip'in "van minüts" safsatısıyla bu hikâye özdeştirilemez. İllâ tayyip ile özdeştirilecekse bu hikâye, Tayyip burada ÖZDİL'in tabiriyle "moraran şahtır", çelebi değil.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen ekera » Çrş Şub 11, 2009 18:24

Ömer Seyfettin'in Pembe İncili Kaftan'ından bu şekilde söz eden bir gazete yazarı sadece kınanır. İster istemez bir atasözümüz geliyor aklıma : "Tahsil cehaleti alır;eşeklik baki kalır."
Kullanıcı küçük betizi
ekera
Üye
Üye
 
İletiler: 79
Kayıt: Sal Ara 11, 2007 11:05

İletigönderen eros714 » Çrş Şub 11, 2009 19:08

ekera yazdı:Ömer Seyfettin'in Pembe İncili Kaftan'ından bu şekilde söz eden bir gazete yazarı sadece kınanır. İster istemez bir atasözümüz geliyor aklıma : "Tahsil cehaleti alır;eşeklik baki kalır."


Burda Yılmaz Özdil'e neden hakaret edildiğini hala anlamıyorum. Bu pembe incili kaftan bir hikaye, uydurma bir şey, bu palavraya sanki kutsal bir ayetmiş gibi davranmanıza inanamıyorum.

Tüm hakaretleri de sahiplerine iade ediyorum.
Kullanıcı küçük betizi
eros714
Uzaklaştırıldı
 
İletiler: 121
Kayıt: Pzt Tem 07, 2008 12:34

İletigönderen ekera » Çrş Şub 11, 2009 19:29

eros714,
Siz ilkin kendi kültürel değerlerinize, sanatçılarınıza değer vermeye önem veriniz. Onlara hakaret edenlere hakaretlerini iade ediniz. Anlatmak istediğini örneklemek için kültürel değerlerimize, sanatçılarımıza saldıran kişiler asıl tüm toplumumuza en büyük hakarette bulunmuşlardır. Ömer Seyfettin'in subay olarak Balkan Savaşlarına katıldığını ve cepheye bile kitaplarını taşıdığını biliyor musunuz?
Böyle bir sanatçının yazdığı eserden "o....... kahramanlık hikáyeleri" diye söz eden kişinin hangi diplomaya sahip olsa, hangi ölçüde yazma çabası içinde de olsa yaptığı cahilliktir.
Yılmaz Özdil hakkındaki değerlendirmelerimize algınganlık yapacağınıza, bu yazarın kullandığı argo ve küfürlü söz karşısında bu algınganlığı gösterseniz daha uygun olacak sanırım. Ömer Seyfettin'e yapılan hakareti iade ediniz siz ilkin bu gazeteciye.
Aslında "Ram" söylenecek herşeyi çok özlü bir şekilde söylemiş size. Ama siz hâlâ bu konuda ...
Kullanıcı küçük betizi
ekera
Üye
Üye
 
İletiler: 79
Kayıt: Sal Ara 11, 2007 11:05

İletigönderen Ram » Çrş Şub 11, 2009 19:39

Yılmaz ÖZDİL, hikâyeyi hedef alıyor; özetle, "Ömer Seyfettin fazla kuru yemiş, ardından bu hikâye çıkmış" diyor. Tabii, "edebîyattır, eserdir ben bu martavallardan anlamam" diyenler için de bu şekilde tanımlanabilir.

Şimdi bütün bunların Tayyip ile ne ilgisi vardır¿? Birileri bu hikâyeyi anlatarak Tayyip'i mi övmektedir¿? Bu hikâyeyi kullanarak Tayyip övülüyorsa, bunda gerçekten hikâyenin suçu var mıdır, yok mudur¿? Fakat bunları sormaya gerek yok; nasıl olsa martaval, küfredelim gitsin. Öyle mi¿?
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen MansurSah » Çrş Şub 11, 2009 19:57

Haydi Ömer Seyfettin bilememiş belki ama; bari Yılmaz Özdil, ordaki o "sözde" küstah şahın kim olduğunu iyice tanısaymış. Bu konuya dair bir makale yazdıydım, bir başlıkta bilahare paylaşırım ve Yılmaz Beye de gönderirim. Hem konuya dair seçtiği misal, Ramin dediği gibi hiç uygun değil, hem de misalin kendisi başlı başına sakat. Ömer Seyfettin iyi bir hikayecidir, saygı duyarız, okumayı onun hikayeleriyle sökmüşüzdür ama.. Kusura bakmasın, bu hikayesi tarihi ve vicdani bir faciadır. Asır sonra bir gazetecinin de hala bunu, hem de yanlış olarak kullanıyor olması daha büyük bir faciadır. Cehalet başka birşey, tabii.

Meseleye başka bir açıdan yaklaştığım ve meseleyi bulandırdığım için özür dilerim ama

Karacoğlan düştüm derde
Yanarım her dem ataşta
Hakk adın olduğu yerde
Kabrimden çıkar ağlarım


diyen bir kültürden geliyor olarak, Şah Hatayinin adının geçtiği yerde de mesela Eksiklik Kendi Özümde deyişini dinler ağlarım.

http://www.metacafe.com/watch/yt-gAElM_ ... ndi_z_mde/

(Düzeltme: Nerden estiyse Bekir Coşkun olarak yazdığım yazıyı, ekeranın uyarısıyla Yılmaz Özdil diye değiştirdim :) )
Fatih "Mansur Şah" Özaydın

Hem Cemaat hem Cumhuriyet olunmaz,
Ters mıknatıslanma yapar!!!
Kullanıcı küçük betizi
MansurSah
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 611
Kayıt: Cum Ara 07, 2007 18:04
Konum: Osaka, JP

İletigönderen Ram » Çrş Şub 11, 2009 20:36

MansurSah, ilgili mevzu hakkında bir ara tartışma açalım. Buraları izleyen Yeni Osmanlıcı şakacılar varsa, biz de onlara bir şaka yapalım.

Bir de o dönemde Türkçülük öne çıkartılmaya çalışılırken, Osmanlı da kullanılıyor, bugünkü gibi değil, mesele ümmetten kurtulmaktan önce köhnemişlikten, basiretsizlikten kurtulmak. Bu hikâyedeki ilgili yerin çıkış sebebide bu olabilir. Şah yerine falanca kral da olabilirdi. Tarihî çekişmeye binaen yazılmış.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen eros714 » Çrş Şub 11, 2009 20:58

ekera yazdı:eros714,
Siz ilkin kendi kültürel değerlerinize, sanatçılarınıza değer vermeye önem veriniz. Onlara hakaret edenlere hakaretlerini iade ediniz. Anlatmak istediğini örneklemek için kültürel değerlerimize, sanatçılarımıza saldıran kişiler asıl tüm toplumumuza en büyük hakarette bulunmuşlardır. Ömer Seyfettin'in subay olarak Balkan Savaşlarına katıldığını ve cepheye bile kitaplarını taşıdığını biliyor musunuz?
Böyle bir sanatçının yazdığı eserden "o....... kahramanlık hikáyeleri" diye söz eden kişinin hangi diplomaya sahip olsa, hangi ölçüde yazma çabası içinde de olsa yaptığı cahilliktir.
Yılmaz Özdil hakkındaki değerlendirmelerimize algınganlık yapacağınıza, bu yazarın kullandığı argo ve küfürlü söz karşısında bu algınganlığı gösterseniz daha uygun olacak sanırım. Ömer Seyfettin'e yapılan hakareti iade ediniz siz ilkin bu gazeteciye.
Aslında "Ram" söylenecek herşeyi çok özlü bir şekilde söylemiş size. Ama siz hâlâ bu konuda ...


Kardeş kusura bakma ama Yılmaz Özdil de bu memleketin yazarı. Burda da ona hakaret edenler var sen de bu memleketin gazetecisine sahip çık..
Yılmaz Özdil yazısında Ömer Seyfettin'e hakaret etmiyor, küfür etmiyor. Sadece onun bir masalındaki kahramanla dalga geçiyor. Kusura bakma ama bu hikaye bence de çok saçma ve uyduruk. Ama bu bir masal sonuçta onun için de ben yadırgamıyorum.
Kullanıcı küçük betizi
eros714
Uzaklaştırıldı
 
İletiler: 121
Kayıt: Pzt Tem 07, 2008 12:34

İletigönderen eros714 » Çrş Şub 11, 2009 21:03

Ram yazdı:Yılmaz ÖZDİL, hikâyeyi hedef alıyor; özetle, "Ömer Seyfettin fazla kuru yemiş, ardından bu hikâye çıkmış" diyor. Tabii, "edebîyattır, eserdir ben bu martavallardan anlamam" diyenler için de bu şekilde tanımlanabilir.

Şimdi bütün bunların Tayyip ile ne ilgisi vardır¿? Birileri bu hikâyeyi anlatarak Tayyip'i mi övmektedir¿? Bu hikâyeyi kullanarak Tayyip övülüyorsa, bunda gerçekten hikâyenin suçu var mıdır, yok mudur¿? Fakat bunları sormaya gerek yok; nasıl olsa martaval, küfredelim gitsin. Öyle mi¿?


Yılmaz Özdil'in bu yazıyı yazmasına neden olan hadise RTE'nin davostaki hareketlerinden dolayı bu hikayedeki Çelebi'ye benzetilmesidir (Fettullahçı medya tarafından).
Kullanıcı küçük betizi
eros714
Uzaklaştırıldı
 
İletiler: 121
Kayıt: Pzt Tem 07, 2008 12:34

İletigönderen MansurSah » Çrş Şub 11, 2009 21:08

Yazarın ismine dair uyarın için teşekkürler ekara; burda sabah olmakta da, uykudan olsa gerek feci halde karıştırmışım.

Faicaya gelince.. (Uykulu bir) özetle, bir yanda Yavuz. Hani şu Anadolu'da, "Yavuz'a vezir olasın" diye beddua edilen büyük padişahımız. (Birçok vezirini bile takır tukur astırdığından dolayı çıkmış bir beddua.) Hanedanın soyu nedeniyle, hepsi yabancı anne ve anneannelerden dolayı, kanında geninde Türklük'ün ne kadar kaldığını merak ettiğim, zalimliğinden dolayı müslümanlığını merak bile etmediğim bir insan. (Çok tartışmalı bir konuya temas ettim, belki başka bir başlıkta hararetle tartışalım.) Bir gecede 40 bin Türkmen'i kılıçtan geçirdiğini, ortaokul tarih kitaplarımız bile yazıyor. (Osmanlı-Yavuz düşmanlığı yaptığım sanılmasın, tam tersi çok büyük saygı duyarım ama Safevi de benim öz canım ciğerimdir, bu noktada biraz daha dikkatli olurum.)

Diğer yanda, Şah İsmail Hatayi. Güzelliğini anlatmaya benim aciz kelimelerim yetmez; günümüze ulaşmış yüzlerce, belki binlerce türküsü, deyişi var. O mısraları yazan, sazını eline alıp bülbül gibi şakıyan o büyük sanatçı ve dünyanın gördüğü belki en büyük karizmatik ve ince ruhlu liderlerden birini ben nasıl anlatayım, eserlerini dinlemek lazım. Hatta kendisini daha iyi anlamak için, benim gibi acizane eline saz alıp çalıp söylemek lazım.

Siyasi çekişmeler oluyor, güç ve nüfuz savaşları, neticede toprağa sahip olma, yayılma arzusu ve Öz Türk Safevi Devleti ile, kozmopolit Osmanlı İmparatorluğu, II. Bayezid'den beri sıkı çekişmeye giriyor. II Bayezid'le Şah Hatayi arasında saygı dolu bir iletişim vardır, ama başa Yavuz geçince.. Adı üstünde, evsahibini bastırıyor. Çok önemli bir ayrıntı: Osmanlı'nın edebiyat dili Farsça olduğundan, Sultan Yavuz mektupları Farsça yazar, Şah Hatayi ise konuştuğu gibi Öz Türkçe; Yunus'tan şimdiye konuştuğumuz üzere. (Şah Hatayim kurban, sen binlerce yaşa / Daha neler gelir sağ olan başa / Bizi hasret koydun kavim kardaşa / Açılın kapılar dosta gidelim / Yıkılın kaleler Şaha gidelim.)

Şimdi tam bu noktada, büyük hikayecimiz Ömer Seyfettin'in satırlarına yer vermek istiyorum:

"... Sarp bir dağa kaçan Alaüddevle'nin oğlu ile iki torunu eline tutsak düştü. Şah İsmail, bu zavallıları ateşte kızartıp kebap ettirdi. Etlerini kuzu gibi yedi. ... İşte divanda bu kurnaz, bu kıyıcı, acımasız türediye gönderilecek uygun bir elçi bulunamıyordu; çünkü kendini Osmanlı Hakanı'yla bir tutan, hatta bütün Doğu'da egemenlik kuran bu serseri, karşısında devleti temsil edecek adama kuşkusuz birçok densizlik yapacak; densizliklerine karşılıkta bulunanı ola ki kazığa vuracak, derisini yüzecek, akla gelmedik korkunç bir işkenceyle öldürecekti."

Daha neler neler. Psikolojik harekatın çok güzel bir örneği, mesela "devleti temsil edecek adam" derken, aslında İsmail'in bile devletinin, padişahının Osmanlı olduğunu ama o serserinin isyanda olduğunu ima ediyor. Mesele uzun, karışık. Avrupa'ya, Rus'a, "kafire" karşı tabii ki ecdadımızdır ordumuzdur şöyledir böyledir eyvallah. Şahsen evimde tuğlar, Osmanlı arması bulundururum duvarıma gururla asarım. Ama iş bir Öz Türkmen devletine gelince yani Türklük'e gelince, dururum bir dakka. Daha genel bir çerçeveden bakarım, Timur'u hatırlarım, Uzun Hasan'ı hatırlarım. (Harput hoyratlarının, tecnislerinin böylesine içli olmasının en büyük sebebidir, Fatih'in kıyımına uğramış Akkoyunlular'ın bir kısmının biçare halde Harput'a yerleşmesi.)

Siyasi çekişmede savaşmayı falan anlarım, belki durumua göre şahsen Safevi değil Osmanlı'yı bile tutarım, hatta kahramanlık hikayeleri türküleri yazarım tüm bunlar ayrı konu. Ama dilimizde insaf, vicdan, iman gibi, Allah korkusu gibi kavramlar var. Tarihin gördüğü en büyük sanatçılardan, en güzel insanlardan birine, "insanları kızartırdı etlerini kebap yapıp yerdi" diye bir tanımlamayı içeren bir hikayeyi de, dandik bir insan yazsa önemsemem, ama Ömer Seyfettin gibi büyük bir yazarımız yapınca, "facia" olarak nitelendiririm.

Bütünsellik açısından, değinilmek gereken bir diğer nokta da mezheptir. Osmanlı, hanedan açısından Sünni, Safevi ise Alevi'dir. Anadolu'nun Alevi hatta genel halkının da Safevi tarafına meylettiği de gerçektir; ama mesele her hal-u karda ne etnik ne mezhepseldir; yalnızca siyasidir. Ki Safevi'nin Alevi olması, trajediyi ancak büyütür ki, ona karşı savaşmış, onu yenmiş olan ordumuz yani Yeniçerimiz Bektaşi'dir.

Bilahare devam ederiz. Her ne sürç-i lisan ettiysem affola. Lakin Topkapı Sarayı'nda gördüğümde ne çekişkili, ne karmaşık duygularımla gözyaşlarımı tutamadığım, Şah İsmail Hatayi'nin tahtının resmini taşıyan bir albüm kapağıyla bitirmek isterim.

Resim
Fatih "Mansur Şah" Özaydın

Hem Cemaat hem Cumhuriyet olunmaz,
Ters mıknatıslanma yapar!!!
Kullanıcı küçük betizi
MansurSah
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 611
Kayıt: Cum Ara 07, 2007 18:04
Konum: Osaka, JP

Sonraki

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 4 konuk

x