Rakel Dink'in yeni misyonu...?

Rakel Dink'in yeni misyonu...?

İletigönderen Selçuk Tınaz » Cmt Mar 24, 2012 22:04

ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone'nin verdiği davete, Amerikan planlarında kullanılmak istenen politikacılar ve gazetecilerle beraber, Diyarbakır'da Kürtlere hitaben konuşurken "Bizim yaptığımız hatayı siz de yapmayın" dediği için öldürtülen gazeteci Hrant Dink'in eşi, Rakel Dink de katılmış.

Kocasının katili olma ihtimali hayli kuvvetli ve bu tür işlerle ilgili sabıka dosyası çok kabarık olan bir devletin Ankara temsilcisi ile ne konuştu acaba ?

Eşi Kürt olan Ermeni gazeteci, Batı'dan Türkiye'ye yönelen planların silahlı kısmı için ne kadar da bulunmaz, ideal bir hedef. Zavallı Hrant, en mutlu günündeki nikah töreninde, kendi ölüm fermanını imzaladığını hiç düşünmemiştir tabii.

Bakalım Rakel Dink'i, şimdilerde basında bir 'halka pazarlanma' aşamasından geçmekte olan Nedim Şener ve Ahmet Şık ile birlikte hangi operasyonlarda, nasıl kullanacaklar. Şaşırtıcı zeka oyunları görebilecek miyiz, yoksa, her zamanki gibi çocuk kandırma seviyesinde mi kalacaklar.

Bizim için diktikleri soykırım torbasına ara sıra tombala çeker gibi ellerini daldırmayı çok sevdiklerini biliyoruz. Kürtlerle Ermenileri aynı torbaya atmayı ne kadar çok istediklerini, o işi yapan bir cümleye Nobel Edebiyat Ödülü verilmesinden anladık. Tek bir cümle, bütün dünyadaki binlerce edebiyatçının yazdığı binlerce cümleyi geride bırakabildiğine göre, bu plan onlar için hayli önemli olmalı.

İşin bir de ruhsal yönü var. Avrupalılar ve Amerikalılar, kendilerine ait en kötü özelliklerin Türklerde de bulunduğunu söylemeye bayılıyorlar. Bir çeşit terapi yerine geçen bu yöntemle çok rahatlıyorlar galiba.

Siyasi cinayetlerin planlayıcılarını bulabilmek için, olaydan kimin ne fayda sağladığına bakmak lazım. Tetikçinin kimliği, daima plancıyı gizleyecek şekilde seçilir ve cinayetle amaçlanan hedeflere ulaşmaya yardım edecek özellikler taşır. Dink cinayeti bu bakımdan çok tipik bir örnek.

Milliyetçilikleri sürekli zirvede olan Batı ülkeleri, bizim kaderimizi tayin etme gücünü ellerinde tutmak ve uluslararası alanda Türkiye'nin, Batı'nın çıkarları yerine kendi iyiliğini düşünmesini engellemek amacıyla, her çeşit silahı kullanmaktan hiçbir zaman geri durmadılar.

Cinayet işlendiği esnada, Irak'daki haklarını hatırlamaya başlamış ve bu hakları aramak yönünde seksen yılda bir rastlayabileceğimiz bir akıllanma sürecine girmiş olan Türkiye, Büyük Millet Meclisi'nde kapalı toplantılar yapmaktaydı.

Musul ve Kerkük, yani Musul Vilayetimiz ile ilgili 1926 yılında yapılan İstanbul Anlaşması'nda, Türkiye ve İngiltere taraftır.

Sadece, anlaşma ile Musul Vilayeti'ni şartlı olarak kendisine bıraktığımız Irak'ın ortadan kalkması veya şekil ve el değiştirmesiyle değil, taraf olan İngiltere'nin Basra'yı işgal ederek ve yeni yapılan yasayla Irak petrollerine ABD ile birlikte el koymasıyla da anlaşmanın bütün şartları ihlal edilmiş, anlaşma bozulmuştur.

Bu durumda, Türkiye'nin Musul Vilayeti'ni Irak'a bırakmaktan vazgeçme hakkı vardır. Hiç kimse bunun aksini iddia edemez.

O günlerde, BBC ve CNN Irak'ın kuzeyinde çekilen programlarla doluydu. Bölgedeki Kürtleri Türkiye aleyhine kışkırtmaya ve konuşturmaya büyük bir gayret gösteriyor, fazlaca zaman ayırıyorlardı.

Cinayet işlendiği anda her iki televizyon da, Türkiye'deki televizyonlarla birlikte yayın akışlarını kestiler ve hazırlıksız yakalanan Türkiye'deki televizyonlar yaşadıkları şok ile henüz haber aşamasındayken, bu iki yayın kuruluşu, stüdyolarında olayı bekleyen çok özel uzmanlara, Türkiye'yi suçlayıcı ve önceden hazırlandıkları biraz fazla belli olan çok özel, ince ve derin yorumlar yaptırmaya başladılar.

Aynı, önceden hazırladıkları dövizler ve posterlerle yakınlarda bekleyip çok kısa sürede cinayet yerine gelerek, devlet aleyhine slogan atan özel görevli militan kıtaların yaptıkları gibi.

Batı'nın besleyip "büyüttüğü" kişilerin, hemen Batı kontrolündeki tv kanallarına doluşup devleti işaret etmeleri, Atatürk Milliyetçiliği'ni hedef alan anti-Türk propagandası yapmaya başlamaları, uluslararası basının da çok hazırlıklı ve yoğun bir şekilde aynı görüşleri pompalamaya başlaması, organize bir çalışmanın göstergelerine aşırı derecede benziyordu.

ABD'nin diğer ülkelerde yaptığı örtülü operasyonlara her zaman çok para ayırdığını biliyoruz. Bu operasyonların çeşitliliği içinde, güçlü devletlerin en başta gelen politik prensibi ve Atatürk'ün de ilkelerinden biri olan milliyetçiliğin, Türkiye'de ortadan kaldırılması amacıyla (tabi yalnızca Türkler için. Kürtler, Ermeniler ve Rumlar için tam tersi geçerli. Türklerin milliyetçiliği nedense hep "ırkçılık" olurken, onlarınki daima "demokratikleşme, barışma, haklar ve özgürlükler" gibi cici isimler alıyorlar) cinayetler planlamak da var galiba.

Kiralanmış ve yerleştirilmiş kalemlere ilave olarak, aklı tembel yazarlara da, Batı'ya yamanmadığımız takdirde "Kurtlar Vadisi"nde yaşayacağımızı söyletmekten tutun, Türk olmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmaya varıncaya kadar giden yazılar yazdıran bu özel cinayetlerin zamanlamaları hep dikkat çekicidir.

Dink cinayetindekine benzer bir zamanlama, "Ne ABD, Ne AB, Tam Bağımsız Türkiye" sloganıyla 'Cumhuriyet Meydanları'na milyonların toplandığı günlere denk gelen, bazı hristiyan misyonerlerin öldürülmelerinde de görülmüştü.

"Türkiye, Türkiye'nin iyiliği doğrultusunda, Türkler tarafından, Ankara'dan yönetilir" diyen Atatürk Milliyetçiliği, "Bütün ülkeler, ABD'nin çıkarları doğrultusunda, Amerikalılar tarafından, Vaşington'dan yönetilir" şeklindeki Amerikan Milliyetçiliği ile çatıştıkça, örtülü operasyonlara hedef olmaktan kurtulamayacağız.

Bu işlerin cinayet boyutunu engellemek ancak, arkasındaki gücün adını, niyetini, planını bildiğimizi hissettirmek ve çeşitli şaşırtmacalara aldanmadığımızı göstermekle mümkün olabilir.

Selçuk TINAZ, 24 Mart 2012
Kullanıcı küçük betizi
Selçuk Tınaz
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 101
Kayıt: Prş Oca 12, 2012 16:16

Şu dizine dön: Selçuk TINAZ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x