
Sizin hiç oğlunuz oldu mu? Oğlunuzu, davulla-zurnayla askere gönderdiniz mi? Ondan, beyaz zarflar içinde umut kokan mektuplar aldınız mı? 'Az kaldı ana geliyorum!' diyen.
Siz hiç oğlunuzdan kalan mintanı, ceketi kokladınız mı? Masanın üstünde duran, öbür odadaki duvardan size gülümseyen oğlunuzun fotoğraflarını sevdiniz mi? Onun yüzüne dokunup 'Allah seni korusun oğlum, az kaldı geliyorsun!' diyerek içinizi çektiniz mi?
Oğlunuz, zar zor, harçlık istediğini yazdığınızda; içiniz cız etti mi? 'Babasını da işten attılar; yavruma bir yüz lirayı nereden bulsam da göndersem?' diye kara kara düşündünüz mü?
Her akşam haberleri yüreğiniz ağzınıza gelerek izlediniz mi?
Sonra da oğlunuzun kara haberi geldi mi?
İşte bu acıyı zamanımızın güçlü ozanlarından Hüseyin Haydar şiire dökmüş. Şiir; İşçi Partisi'nin yayımladığı Teori Dergisi'nin 2007 Temmuz sayısında yer alıyor.
Okurken gözlerimi yaşartan ve bana o 'Ben Şehit Komando Er' başlıklı yazımı hatırlatan bu şiiri, şehitlerimizden 'Kelle' diye söz eden o zihniyete gönderiyorum:

Yeşil bir yağmurdur, yağar geceleri ekinlere,
Sabah güneşi gibi vurur pencerelere,
Ona hiç ölü diyebilir miyiz?
Kolayca girer evden içeriye,
oturur eski yerine:
Anne ben geldim!
Anne mutfakta dalmış işine,
Oğlunun sevdiği yemekleri yapıyor.
Anne ben geldim!
Kalkıp geçiyor bir odadan ötekine.
Dağı tırmanıp geçiyor
bir tepeden ötekine.
Ona hiç ölü diyebilir miyiz?
Severiz bütün ölüleri biz,
onu sevdiğimiz için.
Anne oğluna sevdiği yemekleri yapıyor:
Ana sütü, ana dili, ana yüreği,
ana toprak...
Anne yemekleri bolca yapıyor, bütün şehitleri ağırlayacak.
Kuruluyor kutsal sofra:
Mataralar şerbet dolu.
Mayınlıyor yolu,
uzaktan kumandalı hayın.
Sakın ağlamayın, gülmesin şeytan!
Anne gizlice ağlıyor içeride: Memeet, Memoo!
Bebek emekleyerek geçiyor
yerdeki kilimi.
Anne övünüyor oğluyla:
Evimin direği, evimin çiçeği o.
Mehmetçik dirsekleri üstünde geçiyor yedi iklimi.
Açılıyor sekiz kapının kanatları
ardına kadar.
Geldim anne, diyor. İşte geldim.
Ben ırmak oldum bak:
Su gibi içsin beni halkım.
Anne ben buğday oldum,
un oldum, ekmek oldum:
Halkımın karnı tok olsun.
Anne ben yıldız oldum:
Halkımın başı dik olsun!
HÜSEYİN HAYDAR
***
Sevgili kardeşim Hüseyin Haydar, sanırım Doğu Tabletleri adı altında sürdürdüğü şiirlerinin bir dizisinde de öbürlerinin çocuklarını anlatacaktır. Hani şu, babaları cıbır olup kendileri bir anda tüccar oluveren çocukları. Hani, komşusunun yardımıyla okur gözüküp de bir anda trilyonluk arsalar, milyonlarca dolarlık gemiler alabilen yetenekli siyasetçi çocuklarını...
Ozanlar daha iyi bilir ki:
Onların oğlu ölmez...
Onların oğulları hiç şehit olmaz...
Kimisi çürük raporu alır; kimisi yurt dışına kaçar...
Kaçamayanlar da şehitlik bölgesinden uzak iklimlerde gün doldurur.
Felek, Nazım'ın deyişi ile gelir hep yoksulu vurur.
Çocukları şehit olanlar; çocukları çürük raporu alanlara oy verir.
Oy alanlar; oy verenlerin çocuklarını uzaktan kumandalı hayınlara vurdurtur.
Hüseyin Haydar şiir yazar...
Ben okurum ağlarım.
Analar ağlar
Türkiye ağlar...
Onların ruhu kararmıştır.
İktidar tutkusuyla ruhları donmuştur.
Ruh karaları yüzlerine yansımıştır.
Cenazeye bile gelemezler; şehitleri uğurlayanlara kin kusarlar.
Uzaktan kumandalı hayınlar da bunları destekler. Oğlunun ardından ağlayan ana,
Yüreği yanık baba
Kurşunu kimin attırdığını bilemez de oyunu götürüp oraya atar.
Bunun sonucunda: Şehit şiirleri çoğalır
Bize de üzülmek kalır.
Nereye kadar, ne zamana kadar üzülecek isek...
***
Ama bilin ki...
Ama unutmayın ki...
Bizler başaramazsak...
Şehitler; birer birer doğrulacaklar
düştükleri yerden
Basacaklar Ankara'yı...
Rıza Zelyut, Günes, 17 Temmuz 2009