ŞAKA DEĞİL GERÇEK
Öyle Değil
Çocuk: “Anne bak salyangoz!”
Annesi tersledi:
“İyi bak, o bir sümüklüböcek.”
Çocuk üsteledi:
"Hayır salyangoz. Yalnızca bu soyunmuşu."
*
Bakan açıkladı:
“Evliyasıyla, eşkiyasıyla görüşüyoruz .”
Soralım:
“Kimmiş evliya? O islamın içini boşaltan adam. ABD’nin kulundan evliya olur mu? Hem o Peygamberimizin adını Kelime-i Şahadet'ten çıkardı.”
Yine de derler mi?
“Yok evliya. Bu, peygambersizi. Peygambersiz evliya!”
Niye Bağırıyor?
Köpek arabada acı acı bağırıyordu. Baba : “Oğlum köpeği arabadan çıkar.”
“Çıkardım, yine bağırıyor.”
“Kapıya sıkışmış kuyruğunu da çıkar. “
*
PKK terör örgütü yandaşları üç infazdan sonra dayılanarak her yana gözdağı veriyorlar, birbirlerini de uyarıyorlar :
“ Bu süreçte hata yapmayın.”
“Sürece zarar vermeyin.” Hızlarını alamadılar, şunu da dediler:
“ Cenazede tüm Türkiye tek yürek olmalı. Herkes katılmalı.”
Soralım:
“ Ne bu süreç? Neyi kotaracaksın? Sen önce şu ağzındaki baklayı çıkar hele!.. Bizimle kafa mı buluyorsunuz? Sen devletine silah çeken kanlı örgütünün, devletin bir vekili olarak nasıl övgüsünü yaparsın! Örgütünün yıkmaya çalıştığı devletten maaş alıyorsun. Bu suçtur! Bu örgüt elli binin üstünde can almadı mı?
Can kıyıcıları savunmaya, kutsamaya utanmıyorsunuz, bari afkurmayın!”
İt İte İt de Kuyruğuna
Komşusu erik ağacındaki çocuğa bağırdı:
“İn ordan çabuk! “
Çocuk inmedi. Adam yöntem değiştirdi:
“İnersen bak sana ne vereceğim.”
Çocuk yukarı dallara doğru seslendi:
“Baba in aşağıya. Bak amca sana ne verecek!”
*
Amerika kendi çıkarları için Türkiye’yi kullanıyor. Ortalıkta görünen, Suriye’ye kafa tutan ülke, Türkiye. Perde gerisinde ise Amerika. Biz demedik, kendi tarihçileri üç gün önce dedi:
“ABD’li tarihçi Tarpley, Obama Erdoğan’ı aldatıyor, Türkler kaybedecek dedi.” başlığıyla verilen haberin devamı ise şöyle:
“Türkiye’yi ziyaret ettim, pek çok siyasi lider ile görüştüm. Türkler öncelikle Amerika ve İngiltere ile ittifakın “öldüren bir kucaklama” olduğunu anlamalı; bir başka deyişle İngiliz - Amerikalılar Türkleri öldürene kadar sevecekler. Türkleri Suriye’ye karşı kullanacaklar. Ve çatışmayı modern Türkiye’yi yok etmek için kullanacaklar. “
Bokunu Çıkardınız!
Lisede biyoloji öğretmeninin lakabı ayı imiş.
Derste hayvanları, bunlardan, etoburları, otoburları anlatıyormuş öğretmen. Dalga geçenleri dersi dinlemeyenleri de derse katmak için arada sorarmış:
Birol, kuzu nedir?
“Otobur.” “Aferin, otur.”
“Zeynep, arslan nedir?”
“Etobur.” Gergedan? “Otobur!” “ Köpek?”” Sırtlan?” Ders böyle giderken sınıfın en serserisi Yavuz parmak kaldırmış. “Hocam bir sorum var, bir sorum var!” diye bas bas bağırıyor, tepiniyor, ders yaptırmıyormuş. Öğretmen sormuş:
“Ne var evlâdım?”
“Hocam, ayı nedir?” Bütün sınıf gülmeye başlamış. Bağırış çağırış… ders ders olmaktan çıkmış. Öğretmen sonunda patlamış:
“Ayı, ot yer, otoburdur. Ayı , et de yer, etoburdur. Ayı her boku yer! Yeter be dersin bokunu çıkardınız! “
*
Dün, PKK’lı üç teröristin cenazesini THY yurda taşımış. Büyük tören yapılmış. Terör örgütü devlete karşı gövde gösterisi yapmış. Önce Paris’te yandaşları cenazeye PKK bezleri örtmüşler. Başlıklar hep bundandı dün:
”Cenaze İstanbul’da. Cenaze Türkiye’de. Cenazeyi on binler karşıladı.”
Dün, görev yaptığı Mardin Devlet Hastanesi’nin önünde, görev arabasında üç silahlı teröristin uzun namlulu silahıyla kalleşçe öldürülen polisimizi ise ne gören var, ne anan, ne soran. Haberlerde adı bile verilmedi. Vuranların yakalandığını da duymadık. Diğer şehit haberleri nasıl geçiştiriliyorsa, bu da geçiştirildi. Öfkeli sesler de yükselmedi. Üzerine yazı yazılmadı. Sabahlara kadar televizyonda bunu tartışan sakallı,sakalsız çok bilmişler olmadı, nasıl yapılabilir polisimize böyle denmedi. Katili bulun diye kimse bağırmadı. Şehidimiz, değil günlerce gazete manşetlerinden inmemek, küçücük mü küçücük bir haber olabildi, o da kısa bir süre için. Tıpkı bundan önceki şehidimiz gibi, 8 Ocakta Çukurca’da kahpece vurulan uzman çavuşumuz Mehmet Doğan gibi…
Dakika başı son dakika haberleriyle (Türkçe düşmanları böyle habere flaş diyor) bu öldürülen PKK’lılar gazetelerde günlerdir başhaber. Tartışmalarda başkonu. Yurt gazetesi bile kervanda yerini almıştı. Öyle ki dün övgüde ipin ucunu kaçırmış. Türk düşmanları, Cumhuriyet karşıtları, gericiler, bölücüler cümlesi ortaya dökülmüş. Bir günden bir güne şehitlerimiz için ağzını açmayanlar, kanlıların vahşetini olağan sayanlar, şehitlerimizi görmezden gelenler bu cenazede gerçekten tek yürek olmuş.
Fatih Altaylı bu konuda yazı yazmıştı . Yazmış ama hem nalına hem mıhına. Zihinleri, gelecekte olmasını düşündüklerine aklınca alıştırarak:
“Millet de bıktı zaten. Görüşün anlaşın diyor. Bir cenazeyi mi önemseyecekler.
İki seçim sonra Öcalan’ın TBMM’de yemin etmesine bile neredeyse hazır hale gelmiş vatandaş. Üç PKK’lının cenazesinin Diyarbakır’da törenle gömülmesine mi kızacak. “ gibi gayet ılımlı, yandaş sözlerden sonra demeden duramamış:
“Herşeyin bir sınırı var.”
“Bokunu çıkardılar!”
Yayılmacı Ülkeler
Öğretmen derste, elinde küre, dünyayı anlatıyor:
Bakınız, “Dünya” kocaman bir portakal gibidir.
Çocuklardan biri atılır:
Anladım, demek o yüzden yayılmacı ülkeler dünyayı paylaşamıyor, yemek istiyor.
*
Güncel haberler, en son portakal yeme haberleri:
“Fransa bir ülkeye askeri müdahale yaptı.”
“Fransa’nın Mali saldırganlığı Cezayir’e sıçradı.”
“Fransa Mali’de kara operasyonuna hazırlanıyor. Fransa’ya Amerika, İngiltere, Kanada destek veriyor. Almanya lojistik destek vereceğini açıkladı.”
“ABD: PKK ile müzakere bizi de ilgilendirir. ABD - Washington yönetimi Türkiye’nin terör örgütü PKK ile yürüttüğü çözüm müzakerelerine destek verdi.”
Bize Geliyorlar
Hoca’nın komşusu ölmüş. Cenaze evden kaldırılırken feryatlar göğe yükselmiş:
“Bizi bırakıp gitme! Bizi bırakıp nereye gidiyorsun? Gideceğin yer soğuk, karanlık, buz gibi taşın altı… Orada ne od, ne ocak var… Ne yeme, ne içme, ne giyinme…“
Bunu duyan Hoca karısına:
“Aman Hanım, kapıyı camı bir iyice kapa! Her yanı bir iyice kontrol et! Korkarım cenaze doğru bizim eve gelecek…”
*
Yabancılar dozunu artırarak her geçen gün daha çok işimize karışıyorlar. Basın yayın tek elden yönetiliyor nerdeyse.
Türkiye’nin bir zamanlar amiral gemisi olan, bu adla adlandırılan Hürriyet bilgiağına başlık atmış:
“Son Dakika: Avrupalı İmralı’da.”
İlk anladığımız işgal edildik duygusu. Sonuçta İmralı ülkemizin bir adası. İkincisi, “Bu İmralı denilen üst düzey mevkiye (?), başkente(?), Avrupalılar doluşmuş, devlet hükümet başkanları orada. Toplantıdalar.” algısı. Alt başlığa da şunu yazmışlar:
“Öcalan’a Avrupalı ziyareti.”
Hay size ne demeli! Sözün gösterişine bakın: “ Avrupalı ziyareti!” İşin aslı, kıytırık bir heyet yüz bulmuş oralarda boncuk arıyor.
Aklanan, yüceltilen terör ve terörist haberleri bununla da bitmiyor:
“Polislerden Öcalan’ın doğduğu köye kütüphane.”
“AKP’li vekilin yaptırdığı hastane kapısında bayrak direğinde PKK’nın ...”
Bu, içler acısı bir haber. İpin ucu kaçmış:
“Şok iddia: İlker Başbuğ’un yargılandığı davada gizli tanık Öcalan mı?”
Bunu böyle bir başlıkla haber diye bugün sayfalarına koyanlara ne dersiniz? Haberin yanında Türk Ordusu’nun eski Başkomutanı’nın, ordusunun en üstünde görev yapmış askerinin resmi var. Eski Genelkurmay Başkanı’nın resmî giyimli, iki yanı Türk bayraklı resmi...”
Ortalık terörist başının haberlerinden, teröristi aklama haberlerinden geçilmiyor… Mehmet Ali Birand’ın bile son yazısı bu konuda:
“İki muhatabımız var. Biri Pkk diğeri de polis. Bakalım sürecin devamını mı istiyorlar, yoksa dinamitlemek mi?”
Yazıdan başka bir tümce:
“Örgüt bugün, İmralı Süreci konusunda ne düşündüğünün ilk işaretini verecek.”
Ruhban okulundan, Rumlara tavizlerden de söz var:
“Oysa Ruhban Okulu, Katolik dünyasına din adamı yetiştirmesi açısından son derece önemli.” “Ancak nedense, "karşılıklılık" ilkesinden kendimizi bir türlü kurtaramıyoruz. “
*
Kurt bulanık havaları severmiş. CHP’nin Aygün’ünden yeni inciler dökülmüş dün. Kurtuluş Savaşı için de utanmazca inciler saçan bu adam sert çıkmışmış:
"Cenazeye gidip gitmeyeceğime siyasetçilerden mi izin alacağım? Başbakan da müdahale edemez, CHP de müdahale edemez."
Nasrettin Hoca, kapıyı camı kapattırarak yoksul evini koruyor, önlemini alıyor.
Ya biz?
Bu güzelim ülkemize her yönden geliyorlar.
Algımız saldırı altında.
Bakın, şakalar gerçek oluyor.
Feza Tiryaki, 17 Ocak 2013