SANAT, SANATÇI

SANAT, SANATÇI

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzt Şub 02, 2015 16:05

SANAT, SANATÇI

“Ünlü sanatçı hayatını kaybetti.” İki gündür haber başlıklarında bu var. Daha önceki günün aynı özneli haberi de başlıklardan bir türlü kalkmadı, arayan görür (Özne, tümcede yüklemin bildirdiği işi, oluşu, kılışı yapan. Yüklem, tümcede iş, oluş, yargı bildiren sözcük.). Sanatçı özneli bir haber daha: “Ak Saray’da sanatçı zirvesi.” Bu haberi şöyle verenler de oldu: “Ünlü sanatçılar Ak Saray’da.”

Milliyet, haberi böyle verdi: “Sanatçılar Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda.” Diğerleri aşağı yukarı şunu dediler: “Sanatçılardan sürpriz ziyaret.” “Sarayda sürpriz buluşma.” “Sanatçılardan Ak Saray’a ziyaret.”

Baştaki haber, ölüm; diğeri buluşma haberi. Tümcelerin ortak öznesi, eylemi bildirilen, söz konusu olan kişiler, sanatçı sözüyle anlatılıyor. Sanatçı, öndekinde tekil, diğerlerinde çoğul kullanılmış. Ünlü bir sanatçı ölmüş. Ünlü sanatçılar Atatürk Orman Çiftliği’nde kaçak kurulan saraya çağrılı (davetli) olarak gitmişler. Kim? Kimler? Sanatçı, sanatçılar…

Hayatını kaybeden kim? Sanatçı.

Diyelim ki siz bir yabancısınız. Türkçeyi yeni yeni öğreniyorsunuz. Çat pat okumasını da öğrendiniz. Sanatçı sözünü duyunca aklınıza ne gelir? Sözlüğü açıp bakalım mı?

“Sanat”, Arapça bir söz, “sanatkâr” ise Farsça. “Sanatçı“, sanatkâr sözünün dilimize uyarlanmışı, dilimize yerleşeni. “ Sanat”, bir işi kurallarına uygun yapma, yaratılarda güzellik çabası, bilgiyle, beceriyle ulaşılan yaratıcılık demektir. “ Zanaat”, sanatın başka bir anlamı. El ustalığı gerektiren iş, meslek. Böyle bir mesleği iyi yaparsa kişi, adı usta olur. “Güzel sanatlar” ise, resim, heykel (yontu) mimarlık, müzik, edebiyat (yazın) anlamına gelir. “Sanatçı”, güzel sanatların bu kollarından birinde başarılı olan, güzel eserler yaratan kişidir.

Sözlüğü eline alan yabancı bunları okuyunca şaşırır kalır. Yabancı dilde de sanatçı, artist demektir. Güzel sanatlardan birini kendine iş edinen kişi. Tiyatro, sinema oyuncusu, bale dansçısı… Sanat, "Kunst", sanatçı "Künstler" Almancada. Fransızcada, “artiste”.

Şimdi bu bakışla haberlere baktığımızda ne görüyoruz?

Yaşamını yitiren kişi, araştırdığımızda görüyoruz ki, bir şarkıcı. Arabesk türü şarkı okuyan bir kişi. "Allah rahmet eylesin, sevenlerinin başı sağ olsun" da, Ak Saray’daki çağrılılara, habercilerin ağız birliği etmişçesine adlarına sanatçı dedikleri, her telden çalan, aralarında ortak nokta pek olmayan bu kişilere ne diyeceğiz, asıl insanı düşündüren konu bu…

Şarkıcıya, şarkıcı denileceğine, ülkemizde neredeyse tüm şarkıcılara sanatçı deniyor. Bir tür algı değiştirme oyunu, sanatı, sanatçıyı gözden düşürme, sanatçı sözünün içini boşaltma. Gerçek sanatçıyı değersizleştirme… Müzik dışındaki sanat dallarında eser verene hiç aldırılmıyor. Ne, haber olarak kişilikleri, eserleri tanıtılıyor, ne, özendiriliyor toplum, gerçek anlamda sanatçı olmaya… Müzikte de ortaya fırlayan, adını bir şekilde duyuran, bağıran, böğüren, ses çıkaran, eline verileni seslendiren herkes sanatçı. Ortalık sanatçıdan geçilmiyor…

Yaratıcılık, yetenek, eser vermek göz ardı ediliyor. Kendini iyi pazarlayan, yolunu bulup adını duyuranın adı: “Sanatçı”. Hem bizde, müzikte, sanatçı denilenlerin neredeyse hepsi yalnızca okuyucu. Öğrendiği şarkıyı okuyor, o kadar… Batı’da bu mesleği yapan, yani şarkı söyleyen, bu yolla para kazanan, mesleği şarkıcılık olan kişilerin adı şarkıcıdır. Her dilde bu böyle… Eğer besteciysen, bir eser yarattıysan, eserin üstelik de güzelse, yetenekliysen, yaratıcıysan, o zaman ayrı…

Gelelim, çağrılı o "ünlü sanatçılara". Haberin duyurusunda onların adları sırayla yazılmış. Ne bir eksik, ne fazla. Sıra hiç değişmemiş. Yalnızca bazı adlar eğik harfle, özellikle belirtilmiş:

“Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ağırlanan isimler arasında Muazzez Ersoy, Hülya Koçyiğit, Zerrin Özer, Burak Kut, Demet Akalın ve eşi Okan Kurt, Metin Özülkü ve eşi Eda Özülkü, Hakan Peker ve Esra Erol yer aldı.”

Muazzez, Hülya, Zerrin, Burak, Demet’le eşi tüm haberlerde en başta. Diziliş sırası aynı. Bir de bazı yayınlar hızını alamamış bu haberi verirken şu sözleri de eklemişler:

“Düşman çatlattılar!” Ardından, “Kimler yok ki” demişler…

“Kimler yoktu ki” deseydiler daha doğru olurdu ama neyse… Bu kadar kusurları olsun artık… Coşkudan kafalar karışmış, belli...

“ Oyuna giren oynamak gerek.” “ Oyunun sakalı bitti…”
*

Gelin, kimmiş bunlar bir bakalım. Neden sanatçıymışlar? Ne sanatçısıymışlar? Binlerce benzerlerinden kendilerini ayıran özellikleri nelermiş? Eserleri nelermiş? Neden "ünlü sanatçılar" demişlermiş onlara? Ünlerinin nedeni neymiş? Nerede, ne konusunda, hangi sanat dalında, nasıl ünlüymüşler?

Şimdi, bildiğimizi kendimize saklayalım, tarafsız olalım, iyi mi? Bunun için bilgisunumda aramayla bulduğumuz bilgilerle yetinelim:

Muazzez Ersoy; adının karşısına müzik sanatçısı yazılmış. Klasik Türk Müziği. Asıl adı Hatice Levent imiş. Muazzez Abacı ile Bülent Ersoy’a olan sevgi ve hayranlığından dolayı adını böyle değiştirmiş. Ortaokulu bitirmiş. Kültür Bakanlığı (Süleyman Demirel zamanı)1998’de “Devlet Sanatçısı” unvanı vermiş kendisine. Bir takma adı da “Kraliçe” imiş.

1982’de gazino şarkıcısı olarak (assolist) mesleğe atılmış. TRT’nin Ankara Radyosu için açtığı sınavı kazanamamış (1985). Sonraki yıllarda (1995- 2000) 12 albümden oluşan “Nostalji” adlı şarkıları satış rekorları kırmış. Şu an TRT Müzik’te program yapmaktaymış… Ha, bir de 2005 mi, 2006’da mı ne, Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün “İyi Niyet Elçisi” seçilmişmiş…

Hülya Koçyiğit; Türk sinema, televizyon ve dizi oyuncusu yazılmış adının karşısına. Bilinen bir özelliği de, ANAP’ta bir ara siyaset yaptığı, başarısız olduğu. Okul yaşamının da parça parça sürdüğü, konservatuvara bir süre devam ettiği söyleniyor… “Ses” dergisinin artist yarışmasını ikincilikle kazanmış, böylece adını duyurmuş, oynadığı Susuz Yaz filminin yurtdışında kazandığı ödüller de ününü artırmış, bir dönemin en çok film çeviren oyuncularından olmuş. Tanrı’nın yürü ya kulum dediği şanslılardan. Oynadığı mazlum kadın, özverili, iyi anne, acı çeken, hep ağlayan, çileli kadın rolleriyle özdeşleştirilip halkımızın gönlüne yerleşmiş. Televizyon serüveni başarısız. Tam ununu eleyip, eleğini duvara astı dediğimiz son yıllarında, birden bire iktidarın açılımcısı, akil kadın rolünün baş kadın oyuncusu oluveren, Orhan Gencebay bile geriye çark ederken, bu yolda direnen, eski seyircisini kendinden soğutan, açılımın sonuna aldırmayan, boyalarda gençliğini arayan, bir eski artist…

Sıradaki, Zerrin Özer. Tanıtımına Türk pop şarkıcısı yazmışlar. Pop’un açılımı, popüler müzik. Yabancı müziklere Türkçe sözler yazılarak yetmişli yıllarda başlatılan bir müzik akımı. Sonraları bestesi de Türkçe olan şarkılarla süren bir müzik türü Pop müzik. 2006 yılında kendinden 22 yaş küçük bir erkekle yaptığı evlilikle, kilo alıp vermesiyle magazin basınının dilinden düşmeyen Zerrin Özer, bu iktidar zamanında açılan TRT Müzik’te yer kapanlardan. Şu haber de en son gazete haberlerinden biri: Zerrin Özer, “TRT’de program yapmak için siyasi torpil yaptırmış.” diyen Nihat Doğan’a ateş püskürdü, esti gürledi:

“Ağzını burnunu kırarım!”

Burak Kut, Tarkan’la ortaya çıkan ama geride kalarak ona yetişemeyen, bir ara iyice ortadan kaybolan bir “Popçu.” Lise mezunu. “Bebek yüzlü” olarak anıldı, “Bebeto” takma adıyla tanındı, “Benimle oynama “ adlı söz ve müziği Feyyaz Kuruş’a ait şarkıyla da 90’lı yıllarda ünlendi:

“Benimle oynama söyledim sana./ Şansını zorlama, uğurlar olsun.”

Bir ara Meltem Cumbul’la birlikte anılması onu gazete sayfalarından yıllarca indirmemiş.

Uzun yıllar süren suskunluğundan sonra 2007de yeniden adı duyulmuş. Sevgilisi, evliliği derken televizyonların magazin yayınlarından inmemiş. Aynı yıl bir yandaş kanalda dizide oynuyor. Son dizisi de iktidar kanalı ATV’de. Kızının adı hiç duyulmamış bir ad: Aden Bucan. Açıklamış: Aden (hangi dildense artık), “Cennet Bahçesi.” "Bucan," Burak’la, Cansen’in koparılıp yapıştırılan iki hecesi.

Hem size ne, öyle değil mi? Ad koyma yasaları değişti, eski çamlar bardak oldu…

Demet Akalın, buluşmaya son eşiyle (üçüncü) çağrılmış. Okan Kurt. İkisi de Türk pop müzik şarkıcısı imişler. Demet Akalın lise mezunu. Tanıtımında, eski manken, oyuncu yazıyor. Kral TV’de (2006) müzik ödülleri kazanmış. 2009’daki müzik albümünü çıkarırken birden imaj değiştirmiş. Uzun zamandır sarı olan saçlarını koyu kumrala boyatıvermiş. Böylece "Zirve" albümüyle zirveye çıkmayı da başarmış… Son şarkılarından “Koltuk” şarkısı bilgiağında (internet) indirilme rekorları kırıyormuş. Sözleri, Cansu Kurtçu’dan, saçma sapan, ibretlik:

“Evde sıcacık yatak / İstemezsen koltuk da rahat / Yeter ki yanımda kal / Ya da bizi baştan yarat.”

Neden bu kadar ünlenmiş bu şarkıcı, yeni yılla yeniden gündeme girmiş, biliyor musunuz? Bu yılın yılbaşında, Kanal D’de “Ben Bilmem Eşim Bilir” adlı toplumları değiştirmek, yapılarını bozmak için hazırlanan, aklı başında insanların yerdiği, ayıpladığı, izlemediği yarışmaya eşiyle katılmış. Katılmakla kalmamış, rastlantıya bakın bir de yarışmayı kazanmış. İşte gazetelerden ilgili haber:

“Yarışmayı kazanan Demet Akalın, Okan Kurt çifti “Mercedes” sahibi oldu. Akalın, kızları “Hira” için kazandıklarını belirtti. Akalın’a ödül sonrası, sosyal medyadan otomobili bağışlamadığı için tepki geldi.”

Akalın’ın bu tepkilere yanıtı sert olmuşmuş. Buyurun, okuyun:

“ Hayırlarımı kendi paramla yapıyorum, vereceğiniz akıllarla değil.”

Metin Özülkü ile Eda Özülkü; tanıtımlarında müzisyen yazıyor. Metin Özülkü beste yaparmış, müzik aleti çalarmış. Eda, Türk pop müziği şarkıcısı imiş.

Nedense bu iki isim, iktidarın davetlerinin değişmezleri. 2011’de, “Topbaş ses sanatçılarıyla buluştu” başlıklı haberde de varlar. Ses sanatçıları denilenlerin adları yazılmış:” “Kıraç, Nihat Doğan, Yaşar, Burak Kut, Hakan Peker, Metin – Eda Özülkü, Yonca Evcimik…”

Yine bu yılbaşında, “TRT’1 de Yılbaşı,” Metin Özülkü orkestrası eşliğinde kutlanmış. "Özülkü Project", önceki yıl, birbirinden ünlüleri (!) aynı albüm çatısında toplamış. Bunların arasında Hülya Avşar, oyuncu Hande Subaşı da varmış…

Hakan Peker, dansçı diye tanıtılıyor. Bir koltukta bir sürü karpuz taşıyormuş: Dansçı, şarkıcı, müzik yapımcısı. Durun bir dakika, asıl önemli özelliğine geliyoruz: Haber, iki yıl önceden bugünleri muştuluyor: “Ünlü şarkıcı evlendi. Yıllarını eskitemediği ünlülerden biri olan Hakan Peker sonunda dünya evine girdi.”

Hakan Peker; uzun süredir birlikte olduğu aynı zamanda menajeri (iş yürüten) olan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Arzu Öztoprak’la evlenmiş. Düğün Haliç Kongre Merkezi’nde olmuş. O günün gazeteleri, nikâhı ve düğünü şöyle yazmışlar. Okuyun da anlayın:

“Alkollü içki ikramı yapılmayan nikâhı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş kıydı. Başbakan nikâhı telgrafla kutladı. Düğüne, Metin- Eda Özülkü, Burak Kut… gibi ünlüler katıldı…”

Geldik mi son ada? Esra Erol.

Sanatla, sanatçılıkla ilgisi?

Kimdir o, neyin nesi?


Benim, magazinle, televizyonla hiçbir ilgisi olmayan oğlum bile bu adı tanıyorsa, demek ki, Hoca’nın öyküsünde olduğu gibi bilenler bilmeyenlere anlatacak.

“Seninki sende, benimki bende…”

“Böyle gam böyle keder, böyle gelir böyle gider…”
demiş atalarımız…

Cumhuriyetimizin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanımız, Kurtuluş Savaşı Başkomutanı, Türk devrimlerinin önderi, Başöğretmenimiz yüce Atatürk de, sanatçılar için şöyle demiş:

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Bunlar sanatçıysa, yapılanlar sanatsa, kopsun…

Bozan olmadıkça, düzen olmazmış…

Feza Tiryaki, 1 Şubat 2015
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x