Saptırmanın Böylesi

Saptırmanın Böylesi

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Ağu 30, 2019 6:16

Saptırmanın Böylesi

İki gündür Bursa belediyesince yayınlanan bir sesli – görüntülü (video) gönderi ortalıkta dolaşıyor. Sözde Bursa’da, tramvayda, yolculara çekim yapıldığı söylenmeden çekilmişmiş bu belediye oyunu. Oyuncular - iki kişi, biri erkek, diğeri kadın - tiyatro oyuncularıymış(?). Bu, algıya yönelik çirkin çalışmayı, üstünde hiç düşünmeden beğenen beğenene. Görüntüleme sayısı yarım milyona koşuyor, 240 bini geçmiş. Paylaşım sayısı, sayısız...

Bundan sonra ne denirse densin, bu özensiz, kısacık film, çoktan görevini yapmış, büyük kitlelere ulaşmış olacak. İzleyenler, 30 Ağustos’un bu kadar basitleştirilmesine, Kurtuluş Savaşı’yla ince ince dalga geçilmesine, ulusal duygunun yerinin dinselliğe bırakılmasına biraz daha alıştırılacaklar.

İzlediğimizi, duyduğumuzu anlayamıyorsak artık, gözü kapalı her denilene, neden öyle dendiğini incelemeden kafa sallıyorsak, aynanın arkasına bakmayı unuttuysak, Kurtuluş Savaşı’nı inkar eden zihniyete bıkmadan usanmadan kanıyorsak böyle, gelin, değişelim, aynı şeyleri bilinçli olarak bir iki kez daha izleyelim, o arada bir iki dakikacık da düşünelim.

Bursa’nın belediye başkanının daha bir ay önce, 30 Ağustos üzerine, "30 Ağustos, halkın genelini ilgilendiren bir bayram değildir.” dediğini ne çabuk unuttuk? Huylu huyundan geçer mi?

Neredeyse haber yayınlarının hepsi bu videonun haberini sayfalarına taşımışlar. Diyorlar ki:

“Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin BursaRay’da “30 Ağustos Zafer Bayramı” konulu tiyatro gösterisinin yer aldığı video, sosyal medyada ilgi gördü.”

İki dakikalık gösterinin adı olmuş size “Tiyatro gösterisi.”

Sözcü, Odatv, gibi biraz özenli yayınlar, haberi yorumlu yayınlamış, belediye başkanının geçen ay söylediği 30 Ağustos karşıtı sözlerini anımsatmışlar önce:

“30 Ağustos Zafer Bayramı hakkında skandal ifadeler kullanan ve kamuoyunun tepkisini çeken AKP’li Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş resmi Twitter hesabından, '30 Ağustos Zafer Bayramı' konulu tiyatro gösterisinin yer aldığı videoyu paylaştı.”

“Millet ayağa kalktı başkan 30 Ağustos'u hatırladı – Odatv.”


Yerel Bursa gazeteleri iyice saçmalamışlar:

“Bursa Büyükşehir Belediyesi'nden tüyleri diken diken eden 30 Ağustos...”

“Bursa metrosunda tiyatro oyuncularının 30 Ağustos canlandırması yolcuları gözyaşlarına boğdu!”

Yandaş gazetenin biri iyi kafayı bulmuş bu durumla, tekerlemeyi düzmüş:

Yenişafak -“ Zafer ruhu metroda yaşatıldı. Vatandaşların gözleri doldu... ”

Tüm haber yayınlarına, belediyenin yayınındaki şu başlık yetmiş. İçerik, yapılmak istenen, verilen mesaj kimsenin umurunda olmamış:

“Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın sosyal medya hesabı üzerinden, “Büyük Taarruz’un 97.yıl dönümünde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına ve aziz şehitlerimize minnetle” ve “ZaferRuhu” ifadelerini kullanarak paylaştığı video ilgi gördü.”

Yine yandaşlar bu oyun denemeyecek oyunun konusunu şu sözlerle anlatmışlar:

“Eşini ve çocuklarını cepheye gönderen bir Türk kadın ile kıyafetleri kanlı bir askerin Kurtuluş Savaşı’nda yaşananları anlattığı oyunun, görüntüye alındıklarının farkında olmayan BursaRay yolcularını da duygulandırdığı görüldü.”

Oyunu tanıtan tüm yayınlarda şu tümce en sona oyunun verdiği mesaj olarak yazılmış. Bir merkez işi iyi kotarmış:

“Bu vatan kurtulduysa o güzel şehitler sayesinde kurtuldu, ne olur onları unutmayın, onlara Fatiha’lar okuyun, onların yüzü suyu hürmetine alnımız dik, yüz sene sonra bu vatanda yaşıyoruz” mesajıyla sona eren oyun...”

Başkomutanlık Meydan Savaşı, “Büyük Zafer’in yöneteni, Kurtuluş Savaşımızın önderi, Başkomutanı anılmadan, önemi belirtilmeden, Atatürk ve silah arkadaşları söylenmeden, yalnızca şehitlere bağlanan bir kurtuluş.

Sonra, oyunda denildiği gibi, Türkçede alın dik olmaz, alın ak olur, baş ise dik. Alnım ak, başım dik denilir.

Anlaşılan vatanı dualarla kurtaracak yeni kuşak. Vatana, şehitlere görevlerini böyle yapacaklar. Vatanı korumak, bir karış toprağını vermemek, yurdunu yüceltmek istenmiyor onlardan. İstenen yalnızca dua.

Ne demek istediğimizi anlatabilmek için geliniz oyunu, oyunda geçen sözleri alt alta yazalım. Bakalım ne diyeceksiniz?

Oyunun başlangıç sözü, ilkokul çocukları seviyesine seslenilir gibi:

Bir zamanlar bu güzelim vatanı düşmanlar işgal etmişlerdi.”

Bir asker ve başı kara örtülü, örtünün alın kısmı başka bir örtüyle arkadan bağlı, şalvarlı, beli kuşaklı şişmanca bir kadın tramvaya doğru yürüyorlar. Hemen ikinci sahne tramvayın içinde başlıyor.

Askerin iki yanağı kırmızı boyayla kalınca çizilmiş, yanaklarının üstünden. Kadını sonra görüyoruz, asker, teyze diye ona seslenince. Kadının da ağzının bir yanı çeneye kadar kırmızı çizgili. Nedense askerin teyzesi oluveriyor bir anda. Giyimi köylü giyimi ya. Aslında buradaki giyim, Kurtuluş Savaşı’nın kahraman Türk kadınlarının hiçbirisinin giyimi değil. Bakın eski resimleri inceleyin. Bu, yeni icat bir giyim tarzı olmalı.

Sonra askerin giyiminin de önü yer yer kırmızıya boyanmış. Çizik çizik kırmızı renkli. İnandırıcı değil, gülünç. Özenilmemiş. Ulusal bir bayramda, ulusal duyguya değil dini duygulara yönelik söylemler, bu iki garip tiplemeyle, "30 Ağustos"u anlatmaya çalışma, izleyenlerin tek tek görünüşleri, tavırları... Olayın sahnelendiği mekan... Hepsi tuhaf.

Oğlan kulaklıklı, askeri öyle dinliyor. Makyajlı, kulağında kulaklık takılı kadın, sözüm ona gözyaşını silerken makyajı bozulmasın diye gözünün ucunu gülünç bir şekilde ovuşturuyor... Bilerek yapılmış, soğuk, saçma hareketler.

Başka mekan kalmamış gibi tarak- traş bıçağı satıcılarının anlatımı kıvamında, tramvayda, bir ulusun en büyük gününü sessiz – ilgisiz, uykuda gibi boş boş bakan kalabalığa anlatma çabaları... Her görüntü, her konuşma iğreti.

Konuşma sözleri, basit, kaba Türkçe (argo) ile. "K" sesleri "g"ye dönmüş.

Halka sesleniş:

"Arkadaşlar, gardaşlar, vatandaşlar..."

Halka böyle sesleniş duydunuz muydu hiç?

Ses ezik, asker sesi değil. Özür diler gibi, yalvarır gibi, ağlar gibi...

“Büyük Taarruz haftasındayız. 30 Ağustos’a vardık. Bilir misiniz? Bir zamanlar bu güzelim vatanı, düşmanlar işgal etmişlerdi. Sonra, biz, köyde, duyduk ki, Mustafa Kemal Paşa, Bursa’yı, düşman işgal etti diye meclis kürsüsünün üzerine, büyük bir kara bez koymuş. Ve demiş ki; “Bursa’da, işgal bitene kadar bu örtü kalkmayacak.” demiş.”

Söze giriş böyle. Bursa’nın Kurtuluş’u konu ediliyor, 30 Ağustos’ta. Zaten bazı yerlerde, Bursa’nın Kurtuluşu’nu anlatan kısa oyun diye tanıtılmış video.

Oysa biz Zafer Bayramı’nı kutluyoruz, yerel kurtuluş günlerinden birini değil. Bursa İzmir’le aynı gün kurtarıldı, 9 Eylül sabahı İzmir, akşamında Bursa.

Oyundaki kafasına estiğinde cepheye giden birinin öyküsüyle, düzenli orduyla, bizzat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın yönettiği Büyük Taarruz anlatılabilir mi? Büyük Taaruz’un anlatılmasındaki bu basitliğe ve algı yönlendirmesine ne diyeceksiniz, askerin şu konuşmalarını duyunca:

“Bizim de köyde bir arkadaşım vardı.” (Nasıl oyuncuysa bu, en kolay bir sözü bile ezberleyememiş. Söze bakın söze, Türkçenin belini kırmış.)

"Yav dedi, mademki onlar böyle acılar çekiyorlar. Bize de dedi, düşmanla göğüs göğüse döğüşmek düşer."

"Yav” dedim... “Ben tüfek kullanmasını bilmem, ben dövüşmesini bilmem. (Burada sesi ağlamaklı.) Nasıl olacak?" (Yahu sözünün yeri ne orada?)

"Yürü dedi, gidelim. Bizim dedi, imanımız var, dedi." Burada göğsünü yumrukluyor asker. (Hem askere öyle mi gidilir?) İmanla düşmanı yenecek. (Kimilerinin tankları, yumrukla, önüne yatarak durdurduğunu iddia etmelerine benziyor.) “Ertesi sabah kalktık, eski bir çakaralmaz var, aldım onu, Düştük yola gittik. Önce, bizim köyden, arkadaşım, vuruldu. Şöyle baktık birbirimize. Hakkını helal et, dedi. Sonra, ben yürüdüm elimde çakaralmazla. Dört kurşun da benim göğsüme isabet etti. Ben de yuvarlandım yere.”

Burada, kadına sesleniliyor:

"Teyze !”

“He!”

“Senin hikayen ne oldu o zaman?"

Arkada oturan kadın oyuncu bir o yana bir bu yana dönerek, gözlerini büyüterek başlıyor anlatmaya. Küçük bir oğlan çocuğu merakla o yana dönüyor. Tek ilgi gösteren o. Tramvayda herkes havasında. Uzaylı gibiler. Bir kafayı büyütüyor kamera, anlamsız gülümseyen bir adam. Kır başlı çağdaş görünümlü bir adam da, “iman” denildiğinde kafasını sallıyor. Çok yaşlı bir adam ağlıyor gibi. Diğerleri öyle bakıyorlar. Kadın başlıyor konuşmaya:

“Vatandaşlar, kardaşlar! Anayım ben ana!..”

“Beni, gocamı, oğlumu yolladım cepheye. Sonra gendim sırtıma vurdum mermiyi. Goştum.”

"Bir o cepheye goşdum, bir bu cepheye goştum. Sonra, gün oldu, vatan gurtuldu. Düşmanlar topraklarımızdan atıldı gitti."

Kurtuluş Savaşı’nın çocuklara çok anlatımını okudum duydum ama bu kadar basitini, savaşla dalga geçenini ilk kez duyuyorum.

“Eh... goştum köyüme haber vereyim deye. Geri gelen yok ne gocam geldi geriye ne oğlum geldi.”

Oyun bu kadar!

Burada asker devreye giriyor, her tanıtımın altında yazan o son sözleri söylüyor:

"Bu vatan kurtulduysa o güzel şehitlerin sayesinde kurtuldu.
Ne olur onları unutmayın, onlara Fatihalar okuyun...
Onların yüzü suyu hörmetine alnımız dik yüz sene sonra bu vatanda yaşıyoruz. Hadi kalın sağlıcakla.”

*

Yarın 30 Ağustos Zafer Bayramı. Düşmandan gizlenerek hazırlanılan, 1922’de, 26 Ağustos’ta başlayan “Büyük Taarruz”la, “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” sonunda kazanılan zaferin doksan yedinci yıldönümü.

30 Ağustos’ta, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk ordularına verdiği unutulmaz buyruk, küçük büyük herkesin belleğindedir:

“Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”

Yüce Önderimizin bu zaferle ilgili dedikleri:

“ Bu zafer, Türk milletinin özgürlük ve bağımsızlık fikrinin ölmez anıtıdır. Bu eseri vücuda getiren bir milletin çocuğu, bu ordunun Başkomutanı olduğumdan sonsuz ölçüde mutlu ve bahtiyarım.”

Atatürk’ün “Başkomutan Meydan Muharebesi”nin ikinci yıldönümünde, 1924’te Dumlupınar’daki “konuşmasından bir bölüm:

“Bu büyük zaferin türlü etkinliklerinin üstünde en önemlisi ve yücesi Türk ulusunun kayıtsız şartsız egemenliğini eline almış olmasıdır. Bu olayın tarihimizde ve bütün cihanda ne büyük, ne verimli bir inkılap olduğunu açıklamaya gerek görmem. Ulusumuzun uzun yüzyıllardan beri hanlar, hakanlar, sultanlar, halifeler elinde, onların zorbalık ve baskılı yönetimleri altında ne denli ezildiğini, onların sonu gelmeyen isteklerini sağlamak yolunda ne denli büyük felaketlere ve zararlara uğradığını düşünürsek, ulusumuzun egemenliğini eline almış olması olayının bütün büyüklük ve önemi gözlerimizin önünde belirir. Gerçi büyük zaferin ertesine değin İstanbul’da halife ve sultan olarak anılan bir kişi ve onun oturduğu hilafet ve saltanat ünvanı ile bir makam vardı. Fakat bu zaferden sonra ulus, o makamları ve o makam sahiplerini layık olduğu sonuca ulaştırdı.”

İzmir ve Bursa’nın alınması üzerine millete beyanname adıyla yayınlanan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal olarak imzalanan, “Asil Türk Milleti” diyerek başlayan bildirgeden (13 Eylül 1922 ) bölümlerle yazıyı bitirelim:

“Garp ordularının çelik zırhları ile kaplanan muazzam Yunan orduları artık Anadolu dağlarında zabitleri tarafından terk edilmiş zavallı sürüler, cinayetlerinden tedehhüş (yılma, korkma, dehşete düşme) ederek kudurmuş kitleler ve ağaç diplerinde kalmış dermansız yaralılardan ibaret kaldı.”

“Büyük Türk Milleti, ordularımızın kabiliyet ve kudreti düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza emniyet verecek bir kemâl ile tezahür etti. Millet orduları on dört gün zarfında büyük bir düşman ordusunu imha ettiler. Dört yüz kilometrelik fasılasız bir takip yaptılar. Anadolu’daki bütün memaliki müstevliyemizi (memleketi istila edenlerden) istirdat (kurtarma) eylediler.”

Savaştığı, yendiği düşmanı bu duyuruda ne güzel tanıtıyor:

“Asya imparatorluğuna yeltenen küstah bir düşmanın muharebe meydanlarına gelmek cesaretinde bulunan ordu kumandanlarıyla kumanda heyetleri günlerden beri Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin esiri harbi (savaş esiri) bulunuyorlar.”

Bildirgenin başındaki şu sözler o günlerin anlatımı:

“ Akdeniz askerlerimizin zafer teraneleriyle (sesleriyle) dalgalanıyor.”

Yarın da, tüm yurdumuz, zafer sesleriyle, zafer ezgileriyle çınlamalı...

Bu büyük bayram anlamınca, ulusça kutlanmalı.

Doğrusu bu değil mi?

Feza Tiryaki, 29 Ağustos 2019
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Re: Saptırmanın Böylesi

İletigönderen Gönül Pınar Atacı » Cum Ağu 30, 2019 14:45

Dahi insan ve ebedi başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde kazanılmış kutsal, yüce ve ulusal 30 AGÜSTOS UTKUSU'nun, bütün yurda ve ulusa, sevgili Feza Tiryaki'ye ve tüm dostlara, çok değerli GÜNCEL MEYDAN'a ve milyonlarca okura kutlu olması dileklerimle ben Gönül'den bir ithaf :

BUNLAR,YÜCE 30 AĞUSTOS UTKUSU’NA BİLE DÜŞMAN BOP’CULAR

Bunlar,bu kutsal, yüce ve en ulusal 30 Ağustos Utkusu’na bile düşman BOP’cular.
Bunlar,tüm ulusu emperyal odaklarla elele verip ezmek isteyen Beşinci Kol’cular.

Bunlar,bütün ulusal değerleri ve kazanamları pazarlayarak ve satarak yokedenler.
Bunlar,kanlı bir iç ve dış savaş çıkararak herkesi bir birine kırdrmayı düşleyenler.

Bunların o doğrudan ve dolaylı suçları ve günahları dağlar kadar çoktur.
Bunları yenmeden hiçbir kimseye barış, huzur, genlik ve gönenç yoktur.

Bunlar,tek ve en geniş bir Hak, Vatan Ve Halk Cephesi’nce yenilecektir.
Bunlar,tarihin en pis çöplüğüne,er ya da geç ama mutlaka dökülecektir.

Gönül Pınar Atacı, 30.Ağustos.2019
Kullanıcı küçük betizi
Gönül Pınar Atacı
Üye
Üye
 
İletiler: 1285
Kayıt: Sal Ara 01, 2015 9:02


Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x