
Bir rastlantıyla gördüm onları. Üç genç, ellerinde birer yafta (döviz) öyle bakıyorlar gözümüze gözümüze. Belli kendileri de ne yaptıklarının bilincinde değiller. Kime benzediklerinin, nasıl göründüklerinin ayırdında olsalar, ne ortadaki delikanlı öyle bir keçi sakalı bırakırdı, ne elindeki yaftada üçüncü cinsin diliyle “Parayla değil sırayla kardeş” yazardı… Ne o koskoca genç kız yanaklarına oyun oynayan üç yaşında bebeler gibi kedi bıyığı çizerdi… Ne de eline eloğlunun diliyle yazılı bir yafta alırdı: “Free hugs”
Haberin üstünde, gençler gördüklerine sarıldılar yazıyor.
Ellerindeki yaftalarda, hem İngilizce hem Türkçe yazıyor. Bu eciş bücüş yazıların İngilizcesi olmasa şaşırırdık zaten. Küresel çete, yerli işbirlikçileriyle bu dili bize her fırsatta kakalıyor çünkü.
Baştaki kızıl saçlı kızın elinde de “Sana şimdi sıkı sıkı sarılmak” yazıyor.
Bir grup genç, Taksim’de tanımadıkları insanlara sarılmış. Vatandaşlara, yabancı gezginlere( turist)…
Sarılmak bedavaymış.
Ne oluyor? Bunlar bizi neden öpüyorlar? Amerika’nın, Batı’nın öpmesi yetmez mi, “bayram değil seyran değil” demeye kalmadan haberin devamı olanları açıklıyor:
Bugün, Dünya Sarılma Günü’ymüş.
Sarılma mutluluk veriyormuş. Bu bilim adamlarınca kanıtlanmışmış. Bunu, eylemi hazırlayanların içinde yer alan Tayfun Genç adlı genç hatırlatmış bilmeyen cahillere, şaşkınlara, bizim gibi bilgisiz kalanlara…
Bunlar, yani dünyanın bu en önemli(!) gününü bir grup gençle kutlayanlar, karşılarına çıkana, “Bana sarılır mısın?" diye soruyor, kendilerini sardırıyorlarmış yabancılara, tanımadıklarına. Ve de bunu mutluluk için yapıyorlarmış.
Sarılmak, kucaklaşmadan farklıdır bilirsiniz. Kucak, iki yana açılmış kollarla göğsün arasıdır. “ Kucağa almak, kucağına atlamak, kucağına yatmak, kucağına oturmak, kucağına düşmek, kucak kucağa” gibi sözlerimizi anımsayın…. Kucaklaşmak, karşındakini kollarınla sarıp göğse bastırma. Kucaklanma birinin seni kucaklaması, göğsüne bastırması. Birbirini kucaklarsın. Kimi ? Özlediğini, sevdiğini…
Sarılmak dolamak demektir. Kolları birinin boynuna dolamak. Hep boyuna da sarılınmaz. “Eline ayağına sarılmak “ sözünü unutmayın. Yalvarırken yaparsın bunu. “Eline eteğine” de sarılan vardır birilerinin. Yalvararak yerlerde sürünenler…
Sarılarak yükselen bitkiler, insanlar vardır. Kendi başlarına dik duramayanlar, başkalarına sarılarak ayakta durabilenler.
Sarılmak dolanmak anlamına da gelir. Bir şeyin birkaç kez çevresinde dolanmak. Yılan sarılır insana. Arsızlar sırnaşıklar çevrenizde dolanır dururlar. Sarmaşık gibi sarılırlar. İnsanın kanını, canını emerler…
Örümcek de ağını sarar. Ülkemizin şu an küresel çetecilerle, gözü dönmüş yayılmacılarla sarıldığı gibi…
Evinizi birkaç ay boş bırakın da bakın nasıl tavanı, tabanı, camı çerçevesi örümcek ağlarıyla sarılıyor…
Ülkenizle, ülkenizin sorunlarıyla, Atanızın emanetleriyle ilgilenmezseniz eğer, yurdunuz nasıl sarılıyor görün! Atatürk’ün Türk Ulusu’na armağanı, vasiyet ederek bıraktığı Atatürk Orman Çiftliği’nin durumunu görün, en yeni haberlerden biri bu. Atatürk’ün emanetinin ulusun elinden nasıl alındığını üstüne inşaat izni verildiğini bir duyun…
Gençler, madem sarılmak mutluluk veriyor, hem neden yabancılara, tanımadıklarına sarılıyorsunuz ki?
Yoldan geçene sarılmak ne demek?
İçlerinde katili vardır, canisi vardır, eşini aldatanı vardır, çocuğunu, eşini döveni vardır, vatan haini olanı vardır, ayyaşı vardır, sarhoşu vardır, kahpesi vardır, dilencisi vardır, hırsızı, yalancısı vardır, iftiracısı vardır. Ne biliyorsunuz belki sarıldığınız kişi tembel, kan emici bir sürüngen. Belki senin atalarına içinden küfür ediyor. Belki seni, ulusunu küçümsüyor, tarihten sana diş biliyor. Belki gözü toprağında taşında bu kucakladığının…
Eğer ille de sarılmak istiyorsanız, içinden çıktığınız, borçlu olduğunuz yüce gönüllü Türk halkına sarılınız… Değerlerinize sarılınız…
Kâğıda kaleme sarılınız! Okumaya, öğrenmeye sarılınız! Yazmaya sarılınız! Bilime, gerçeklere sarılınız!
Ülkemize göz dikenin ümüğüne sarılmış Çanakkale’de, çok değil daha yüz yıl önce atalarımız.
Saldırgan düşmanın boğazına sarılmışız, Kurtuluş Savaşımızda, üstüne yürümüşüz yedi düvelin. Vatandan kovmuşuz engerek yılanlarını, her yana sarılan, kanımızı emen düşmanlarımızı…
Bayrağa göz dikenin, bağımsızlığına, birliğine göz dikenin boğazına sarılma yemini eder askerimiz.
Unutmayın “yara sıcakken sarılır.”
Yaralarımızı sarmak, geç olmadan kendimize gelmek, bölücülerin önüne bir duvar gibi dikilmek, bizi saran örümceklerle mücadele etmek, Silivri, Hasdal tutsaklığına karşı çıkmak, Cumhuriyetimize, vatanı düşmandan, teröristten korurken can veren şehitlerimize sahip çıkmak, onların yanında olmak varken, kendi anma günlerin, ulusal bayramların varken Batı’nın sahte, uyduruk günlerini kutlamak niye? Onların sizin beyinlerinizi, dilinizi, ülkenizi esir almalarına , sizi tepeden tırnağa sarıp sarmalamalarına izin mi vereceksiniz?
Gençler Taksim’de gördüklerinize sarılmayın!
Sarılmak isterseniz sarılacak neler var neler…
Ülkemiz sarılı. Kuşatılmış. NATO’nun füzelerini taşıyan gemiler İskenderun limanında bekliyor. Antep, Maraş, Adana sarılacak…
Gün, işine gücüne, görevlerine dört elle sarılmak zamanıdır.
Feza Tiryaki, 21 Ocak 2013
http://www.aksam.com.tr/taksimde-gorduk ... 1236h.html