SATILMIŞ
Son iki günde, Google’da en çok aranan sözcük ne ?
-Satılmış.
Çankırı mı Çorum mu pek bilmiyorum, ama bildiğim kadar bu yöremizde en çok konulan bir isim ‘Satılmış’.
Oysa Türkçe’de aşağılama için de kullanılan bir sözcük aslında.
Özünde bir tarafın, bir bedel karşılığında, adamı olmak demek.
Örneğin para ile alınabilen birine denilebilir.
Mevki makam için satın alınan birine denilebilir.
Ve belki baskı ve korkuyla taraf değiştirmiş olanlar için de kullanılabilir.
Sadece ‘siyaset alanında’ alınıp satılabilen ‘Satılmış’lardan başlanırsa; AKP’nin kuruluşunda olmasa bile, sonraki dönemde, satın aldığı kişilere örnek olarak, benim aklıma hemen Ertuğrul Günay geliyor.
Bakanlık sözüyle satın alınmış olabileceğini sanıyorum.
Aynı bağlamda satın alınanların başında ise Numan Kurtulmuş geliyor.
Sonra bir Süleyman Soylu var.
Daha sonra Sinan Oğan var.
Bu sonuncunun satın alış bedeli konusunda yazılı ve görsel basında oldukça bol haber yapılmıştı değil mi ama?
Ecevit’in partisi, genel başkanıyla birlikte ne olmuştu?
-Satılmış.
Ya Küpçü Mustafa?
-Satılmış.
Daha iki gün önce, Tanrı İYİ’liklerini versin partisi’nin sözcüsü Kürşat Zorlu’ya verilebilecek en iyi isim ne olabilir?
-Satılmış.
Örnekler çoğaltılabilir ama bunlar AKP’ye dışarıdan satın alınanlardır.
Bir de AKP’nin içinde olup dışarıdan satın alınanlar var.
Egemen Bağış, Muammer Güler, Zafer Çağlayan ve Erdoğan Bayraktar’ın Zarraf tarafından satın alındığı belgelendi mi belgelenmedi mi?
Sözün kısası AKP kuruluşundan itibaren, bir ‘Siyasî Pazar’ kurmuş oldu.
Değil mi ki, kimin ne zaman ve ne karşılığında alınıp satıldığına ilişkin ‘envanter’ çıkarılsa, kitap değil kütüphane olur.
Yani bu AKP ile birlikte, ümmet, hilafet, ezan, namaz, cami falan derken, mükellef bir ‘siyaset pazarı’ kurulmuş bulunuyor.
Ancak orada kalsa iyi.
Yasama ve Yürütme için alınıp satılanlara Yargı da eklenerek, başlangıçta mücadele edecekleri üç Y’nin yerine kendi üç Y’lerini oluşturmuş oldular.
Yasama’da ‘milletvekilliği pazarlığı’, diyelim daha önceden de vardı.
Yürütme’de, yani Bakanlık konusu da belli bir pazarlık konusu olabilirdi.
Ancak Yargı’da ‘satılmışlık’, normalde kabul edilecek bir şey değildir.
Çünkü Yargı tüm nüfusun her bireyini doğrudan ilgilendiren bir alandır.
‘Can ve mal güvenliği’dir söz konusu olan.
Örneğin Osman Kavala gibi zengin, Selahattin Demirtaş ve kimi milletvekilleri gibi siyasî desteği olan, Merdan Yanardağ, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu gibi önde gelen basın mensupları, istenildiği zaman ve istenildiği kadar içeri atılıyorlar mı atılmıyorlar mı?
Zerre-i miskal ‘hukuksal güvence’den söz edemeyecek bir durumdayız.
Yani mal-mülk, para-pul, siyasal taban ve ‘kanaat önderliği’nin, yargısız infaz karşısında tutunabileceği bir dal kalmamış bulunuyor.
Yargıcı, savcısı ve bilirkişisi ne oluyor?
-Satılmış.
Genel olarak Hukuk, Anayasa ve Yasalar, Tiranlığın bir egemenlik kurma aracına dönüşmüş durumda.
Peki ama, alınıp satılmamış ve alınıp satılamayan halkın geneli için, kendi malı, canı ve onurunu kurtarmanın bir yolu da yok mu diye sorulabilir.
Var.
Var ama, bunun için, o çok gevelenen ‘birey’ olmak yetmez, toplum olmak gerekiyor.
Halk olmak demek işte böylesi durumlarda, birliğini, dirliğini, insanlığını, onurunu savunabilmek demektir.
‘Millet’ olmak tam da böyle bir şeydir.
O, bilir bilmez kullanılan ‘Millet olma’ ya da ‘kurma’nın, öyle kitaplarda anlatıldığı gibi kolay bir şey olmadığı artık anlaşılmış olmalıdır.
AKP gençliği ile MHP gençliğinin, ‘sıkıysa yerinizden kımıldayın!’ diye tehdit ettiği kesimler Millet’in henüz ‘satılmamış’ kesimlerini oluşturuyorsa, tehdit edenler ne oluyor?
-Satılmış.
Öyleyse, ‘Millet’ tanımının, var olanlarının yanına, yeni bir madde eklenebilir.
İç ve dış, hiç bir güç tarafından ‘satın alınabilir olmamak’!
Ve öncelikle, ‘Satılmış’ iç güçlere karşı mücadele edebilmek.
Askerî terimle ‘İç cephe’ demek, zaten bu demektir.
Çünkü ‘Satılmışlık’ her koşulda ‘dış güçler’in hizmetinde olmak demektir.