'Sayın' Teröristbaşını Ziyaret…

'Sayın' Teröristbaşını Ziyaret…

İletigönderen borabey » Cum Kas 07, 2008 10:44

'Sayın' Teröristbaşını Ziyaret…

Öğrendik ki, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun AKP’li Başkanı Zafer Üskül, DTP’lilerle birlikte İmralı’yı ziyaret programı hazırlıyormuş. Üskül, bu heyete MHP milletvekillerinin de katılması için olağanüstü çaba sarfediyormuş. Akılları sıra, teröristbaşını muhatap almayı legalleştirecekler, “insan hakları” kisvesine büründürecekler. Efendim, Üskül, Akın Birdal’ın ısrarına dayanamamış da, bu ziyareti kabul etmiş!..Geçiniz efendim, Başbakan Erdoğan’ın izni ve bilgisi olmadan AKP’de kuş uçmayacağını herkes bilir.





Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, Bakanlar Kurulu’na verdiği, “terör” brifinginde “konuşulduğu” söylenenler, iktidara yakın üç gazetede aynı cümlelerle yayınlandı. Haberin kaynağının, Başbakan Erdoğan’a “gölgesi” kadar yakın bir bakan olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Başbakanlık, bu haberi sözümona yalanladı ama sızdırılanlar gerçekten konuşuldu mu, konuşulmadı mı, herkesin kafasında bir tereddüt hasıl oldu. Sanki Başbakan, kendi temennilerini aktarıp, Türk Milleti’ni adım adım yeni gelişmelere alıştırıyordu.

İktidar medyasındaki “yalan” haberde benim için en dikkat çeken mesaj, “terörün sona ermesi için destekçilerle de görüşülebilir” denmesiydi. Milletin, muhalefetin itirazına karşı Barzani ile zaten sarmaş dolaş olmuşlardı. Çankaya Köşkü’nde oturan Abdullah Gül ise, üstelik Cumhuriyet resepsiyonunda, AKP’lileri, DTP’lileri masaya oturtmanın arabuluculuğuna soyunmuştu. Zaten İmralı’daki de ikide bir, “Benimle görüşmeniz şart değil, DTP ile de görüşülebilir” deyip, duruyordu.

Acaba bu “destekçilerden” kastedilen başka biri daha mı vardı? Hani, “Sayın” dedikleri, PKK’yı İmralı’dan yönetmesini “demokrasi” saydıkları biri…O birisinin, tam da bu günlerde Cumhurbaşkanının sırdaşı, aile dostu olan bir gazetecinin (Fehmi Koru kendisinin böyle bir isteği olmadığını söyledi) ismini telaffuz edip, “benimle görüşmek istiyormuş” demesi tesadüf müydü?

Kulisleri şöyle bir yoklayınca, “yalan” haberdeki mesajı algılamamızda, şüphemizde, maalesef hiç de yanılmadığımızı gördük. Öğrendik ki, Fehmi Koru değil ama TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun AKP’li Başkanı Zafer Üskül, DTP’lilerle birlikte İmralı’yı ziyaret programı hazırlıyormuş. Üskül, bu heyete MHP milletvekillerinin de katılması için olağanüstü çaba sarfediyormuş. Akılları sıra, teröristbaşını muhatap almayı legalleştirecekler, “insan hakları” kisvesine büründürecekler. Efendim, Üskül, Akın Birdal’ın ısrarına dayanamamış da, bu ziyareti kabul etmiş!..Geçiniz efendim, Başbakan Erdoğan’ın izni ve bilgisi olmadan AKP’de kuş uçmayacağını herkes bilir.

Teröristbaşını ziyaretin “insan hakları” kisvesine gelince; Başbakan, “kötü muameleye maruz kaldığı” iddialarını kesin bir dille yalanlamadı mı? Erdoğan’ın kefaleti yetmemiş olmalı ki, peşinden Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, cezaevlerinde 100 bini aşkın tutuklu ve hükümlü bulunduğunu belirtip, “Bu hükümlüler içerisinde en rahat konumda olan Abdullah Öcalan'dır, terörist başıdır” dedi.

Acaba Zafer Üskül, kendi Başbakanı ve Adalet Bakanına inanmıyor mu ki, böyle bir organizasyona girişiyor? Mümkün mü? Belli ki, “tavşana kaç-tazıya tut” politikası izleniyor, teröristbaşını muhatap almak için fırsat kollanıyor. Aynen Aktütün saldırısından sonra, millet dünyayı başına yıkmalarını beklerken, Barzani’yle masaya oturmaları gibi!..

Bu Kadar Şüphe Niye mi?

Çankaya Köşkü’ndeki Gül ile Başbakan Erdoğan’ın 2002’den önceki ve iktidarları döneminde, “Kürt sorunu”na bakışını, DTP’lilere gösterilen “hoşgörü”yü, bölücülük faaliyetlerini, “düşünce ve ifade özgürlüğü” saymalarını geçip, bazı icraatlarını hatırlayalım:

-AKP iktidarının daha ilk aylarında yeniden yargılamanın kapsamı genişletildi. Daha önceki iktidar, yeniden yargılamayı bundan sonra AİHM’e açılacak davalar için kabul etmişken, AKP, AİHM’de devam eden davaları da kapsama aldı. İlk etapta Zanagiller kurtarıldı. 2 sene sonra ise tam da AİHM’in Öcalan’la ilgili kararı arifesinde, sonuçlanmış davalar için de yeniden yargılama imkanı getirildi.

-Bir önceki Meclis reddettiği halde, Anayasa’nın 90.maddesi değiştirilip, uluslararası sözleşmeler, iç hukukumuzun üzerine çıkarıldı.

-AB’nin 6 Ekim 2004 tarihli İlerleme Raporu’nda, AİHM’in, teröristbaşı için “yeniden yargılama” kararı vereceği “kehaneti” yer aldığı halde, buna ses çıkarılmadı. Üstüne tam üyelik yolu kapatılarak, Türkiye’yi ağır şartlarla tamamen AB güdümüne sokan 17 Aralık kararları imzalandı.

Başbakan Erdoğan, AİHM kararı açıklanmadan bir-iki ay önce, kendilerine henüz resmi bir bilgi gelmediğini söyleyip, “Partisinin MYK’sı ve Bakanlar Kurulu’nun yeniden yargılamaya sıcak bakmamasına rağmen kendilerinin eğilim yokladığı” itirafında bulundu ve medyadan “gümbür gümbür destek” istedi.

Kehanet gerçekleşti ve AİHM Mayıs 2005’te, teröristbaşı için “yeniden yargılama” kararını açıkladı. Bunun üzerine, “AİHM’in kararlarına uymak mecburiyetindeyiz. Bu dosyayı kucağımızda bulduk. Köşeye sıkışacak olan hükümet değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olur. Herkes aklını başına alsın” dediler.

“Demokrat Paşa” Hilmi Özkök’ün bile, “Avrupa’daki kadar yetki istiyoruz, acil” dediği Terörle Mücadele Yasası değişikliği için tam 9 ay ayak süründü. Şehit cenazelerindeki feryatlardan sonra adeta kerhen TBMM’ye gönderilen tasarıda, “teröristbaşının da etkin pişmanlıktan yararlanması”nın öngörüldüğü ortaya çıktı. İktidar, “güvenlik birimleri istedi” dedi ama hem Genelkurmay, hem Emniyet yalanladı ve bu teşebbüs yarım kaldı.

İşte şüphelerimizin delilleri!.. Yetmedi mi?

Barzani, 22 Temmuz seçimlerinden hemen önce, “aşırılır ve ulusalcılar değil, AKP’nin seçimi kazanması halinde Türkiye ile diyalog mümkün olacak” demişti. Gerçekleşti.

Talabani'nin Türkiye Temsilcisi Galali, “Seçimden sonra PKK’ya kapsamlı bir af çıkacak” demişti. AKP hakkında açılan kapatma davası birçok planı geciktirdi.

Ama önümüzde mahalli seçim var. Talabani ve Barzani’nin şimdiden AKP’ye açık destek vermesi her şeyi açıklamıyor mu?

Başbakan, DTP ile “ölümüne mücadele ediyor” gözüküyor. Bu mücadele sayesinde, millet Doğu ve Güneydoğu’da, “40 satır mı, 40 katır mı” tercihine zorlanıyor, Başbakan “milli” hüviyete büründürülüyor, hepimiz, “Kürt sorununu” iliklerimize kadar hissedip, ilk etapta Türkiye’nin “milli” yapısında tavize alıştırılıyoruz.

Hesaplar tutar, Erdoğan, Doğu ve Güneydoğu’da “istiyorum” dediği illere ilave Türkiye genelinde yüzde 51’in üzerinde oy alırsa…Herhalde önce Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, hemen ardından Anayasa değiştirilir…Özbudun’a hazırlattırılan “sivil Anayasa” taslağındaki, “farklı kimliklerin tanınması, Kürtçe eğitim” gibi üniter-milli yapımızı ortadan kaldıracak dinamit lokumları T.C. Devleti’nin altına yerleştirilir.

Ve Abdullah Gül’ün bir vakitler, “İkinci Cumhuriyet, yeni Osmanlıcılık kavramları ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum” dediği gibi, 2. Cumhuriyet resmen ilan edilir.

Görülüyor ki birileri, “ümitle baktıkları geleceğe” çok yaklaştılar.

Özellikle Başbakan Erdoğan ile ilgili bu “şüphelerimden” vazgeçmeye hazırım. Yeter ki, evvel emirde aynen iktidar olmadan 5 ay önce, 5 Haziran 2002’deki gibi milletin huzuruna çıkıp, şu söylediklerinin gereğini yaptığına, yapacağına and içsin:

“Başta Öcalan olmak üzere, cezaları ağırlaştırılmış müebbet hapse dönüştürülecek kişilerin, aftan, şartlı salıvermelerden, infaz indirimlerinde v.s. yararlanmaları kesinlikle önlenmelidir. ”



Meyyal Uygur, 5 Kasım 2008
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x