SEÇİM MİYDİ?

SEÇİM MİYDİ?

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Kas 11, 2015 9:23

SEÇİM MİYDİ?


Seçim, bir yere temsilci seçmek demek. Seçim denince ilk akla gelen saylav (milletvekili) seçmektir. Dernek başkanı seçmek, muhtar seçmek, sınıf başkanı, oda başkanı, kurul başkanı seçmek... Seçmek, bir çok seçenek arasından beğendiğini ayırmak, göstermek. Bunu gizli ya da açık oyla belirtmek, adaylardan birini, tekse aday, o gösterileni onaylamak...

Seçme işine seçi de denir. Seçme, seçi eylemi. Seçenin adı seçmen. Seçici, güç beğenen. Seçki (antoloji), bir araya getirilmiş seçilmiş eserler demeti demek. Seçkin, seçilerek üste çıkarılmış, saygı gösterilen, çok beğenilen.

“Seçmece bunlar seçmece!” diye bağırır pazarda karpuzcu. Diğer satıcılar da böyle seslenirler ama seçmece sözü karpuzcularla özdeşleşmiştir. Seçmeye izin verildiğini, malı seçerek alabileceğini anlarsın seçmece diye bağrıldığında. Kavun, karpuz, dışından aynı görünür; içi, dışına bakınca belli olmaz. Kesmeyince bilemezsin tatlı mı değil mi, olgun mu, ham mı yoksa içi mi geçmiş... Bazı satıcılar pek özenlidir sattıklarına. Hırslıdırlar, seçim şansı vermezler.“Seçme yasak!”derler o mu, bu mu diye el attığında ortadaki seçilecek şeye. Ben vereceğim, derler, ne gelirse ele, seninki o, diye belirtirler... Seçen karpuzcudur, işi yönetendir, sen seçmeyen seçici.

Bir şeyi seçmek için seçeneklerin olması gerekir. Birbirinin aynısı görünenleri sayışmaca ile seçer çocuklar. Ooo... diye işaret parmağını ağza sokar, iyi bildikleri bir tekerlemeyi heceleyerek söylerler, aynı parmakla seçenekler arasında gider gelirler. Tekerleme bittiğinde, parmağın neyi, kimi gösterirse seçimin odur. Sayışmanın da hilesi vardır. Önceden deneyip bulabilirsin. Kiminle başlarsan onunla biter bazı sayışmalar, bazısı tam tersi en son saydığında biter. Önceden bunu belirleyebilirsin. Seçeceğini, seçtireceğini belli etmeden dayatırsın böylece. Kimi çocuklar bu işin ustasıdır.

Seçeneklerin sayısı, birbirinden ayrılıkları da önemlidir.

Seçenekleri iyi tanıman, neyin ne olduğunu bilmen de çok önemlidir seçmek için. Güvendiğini seçersin. Beğendiğini seçersin. İyiyi, güzeli seçersin.

Karpuzu bile seçerek almayı isteyen, karpuzu elinde tutup tartan, parmağıyla tık tık üstüne vururken, kulağını kabuğuna dayayarak içinin geçip geçmediğini anlamaya çalışan vatandaş, saylav seçimlerinde ne yapar dersiniz?

Bize yaptırılan bir seçim miydi? Yoksa seçmene dayatılanı, yayılmacıların istediğini ulusa seçtirirmiş gibi yaptırılan, önceden sonucu belli bir seçim oyunu muydu?

Dünyanın hangi ülkesinde ilk iki saatte seçim sonucu alınır ve sonuç zafer naralarıyla duyurulur? Hem neyin zaferi? Partiler, ülke yönetimine aday olur, kazanırlarsa yönetirler ülkeyi, kazanamazlarsa çekilirler. Savaş mı bu, ne zaferi kazandınız? Düşmanı mı Akdeniz’de denize döktünüz yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk gibi. Yunan’ı mı kovaladınız yayıldığı topraklarımızdan? Kendi kendine sizlerden yüz bularak bayrak diktiği yüzlerce adamızdan mı kovdunuz onları? İstanbul’u işgal eden yayılmacıların başı İngiliz’i mi ters yüz ettiniz? Üstümüze salıverilen kaç milyon vatansız Arap’ı mı kovdunuz geldikleri, ihanet ettikleri ülkelerine geri?

Siz herkesden akıllı mısınız da, başka ulusların terk ettiği, bir denemeyle bile içyüzünü gördükleri, bir daha kullanmadıkları sisteme deli gibi sarıldınız, bırakmadınız? Niye oralarda bizdeki düzenbaz sistem “Seçsiz” uygulanmaz, oylar eski usul sayılır, toplanır çıkarılır? Avrupa ülkelerindeki bilişimden daha mı ileri, “Matematik, Fizik, Kimya derslerinin zorunluluğu tartışılmıyor da, zorunlu “Din Dersi” niye tartışılıyor?” diyen bizdeki yobaz zihniyetin elindeki ordan buradan toplama çalıntı bilişim?

İşin hilesi, hurdası biline biline, akşam saat sekiz bile olmadan tüm siyasiler, seçime katılan partilerin yönetimleri, yandaşları kutlama yarışındaydılar işi kotaran, küresel çeteyi. Aynanın arkasından söz eden yoktu. Acaba diyen yoktu. Oyunun oyuncuları kulağa kar suyu kaçırmaktan korkar gibiydiler. Çoğu kişi karalar bağlarken, bundan sonra olacakları tahmin edebilirken televizyonlara çıkarılanlarda bir keder, üzüntü yoktu... Kirli seçim oyunundan kahraman çıkarmaya çalışan bile vardı. Asıl üzüntü veren de bu yorumlardı.

İşte aynı gece Ulusal Kanal yöneticilerinden Halil Nebiler’in dilinden, seçim gecesi yayınından:

“Hiç bir şekilde umutsuzluğa kapılmayın, tek kişi bile kalsak mücadeleden yılmayacağız. Halkı suçlamaktan vazgeçmemiz lazım. Morali bozmamamız lazım.” “Milleti kendi başına bırakırsan, ya davulcuya, ya zurnacıya... Demek ki anlatamamışız...”

Şahin Mengü: “Ah! Davutoğlu seçimin tek galibi. Kendi rüştünü ispat etti.”

Mustafa Mutlu: “Bu seçimden sonra siyasetle ilgilenenlerin ne kadar Fransız olduğunu anladım. Öyle bir AKP düşünün ki, on üç yılın yıpranmışlığını yaşıyor, dış politikada yerlerde sürünüyor... Biz siyasetle uğraşanlar bu sonuca Fransız kalıyoruz, demek ki anlamıyoruz... Zafer, zafer, diyoruz, tek kazanan AKP. Halk onu tek başına iktidar yaparken..."

Mustafa Mutlu çok çok ilginç şu yorumu da yaptı o sırada ekranda:

“ Türkiye bir sınavı daha atlattı. Biz sınıfta kaldık. Ben üzülmüyorum, onlar da üzülmesinler...”

Sınavı atlatmak, rahatlatıcı, bir güçlüğün yenildiğini anlatan bir sözdür. Tehlikeyi savuşturmak, tehlikeden sıyrılmak, güçlükten kurtulmak... Çok şükür bu sınavı da atlattık deriz demesine de sınavlardan çıkınca, burada yapılan iş bir sınav mıdır? Sınavla en küçük bir ilişkisi var mıdır AKP’nin küresel çeteye hizmet etmesi, başlattığı yıkımı tamamlaması için üstteki gücün eliyle, sistemin hileleriyle yeniden parlatılmasının? Sınıfta kaldık sözü yakıştı mı? Dersimizi mi bilemedik? Hangi dersi? Ülkemizde seçim ortamı var mıydı? Terör örgütünün partisi nasıl oluyor da, ucu ucuna da olsa yine yüzde on eşiğini aşıyor? Kurgunun, hilenin, oyunun ayırdında değil misiniz? Silahın korkutuculuğunda, bombaların ürkütücülüğünde, can derdindeki vatandaş nasıl oy verebildi, hem de bunlara yetecek sayıda oy nasıl verildi? Bölücüler, eli kanlı örgütün temsilcileri meclise yerlerini yükselterek girdiler. Tüm bunlar rastlantı olabilir mi?

PKK bombasıyla kolu kopan polisimizin kopan kolunu arayamamışlar, kolu bulup hastaneye öyle yetiştirememişler geçen günlerde, seçimden önce (20 Ekim, Hakkari). Terör örgütünün egemenliğindeki bölgede (!) polis arama yapamadı diye yazmıştı gazeteler. Böyle bir ortamda seçim yapılıyor. Bu olabilir mi? Kim sınıfta kaldı, kim geçti bir de biz soralım. Seçimden iki saat sonra artık şehit haberleri gelmeyecek dedi AKP’li bir üst yönetici. Bu ne demektir hiç düşündünüz mü? AKP’nin ağır topları ertesi günü hep birlikte homurtu çıkarmaya, ağızlarının içinden söylenmeye başladılar: Bu anayasa ile olmaz, bu anayasa yetmez, bu Anayasa değişmeli... " Bunları duymadınız mı? Seçimin neden yapıldığını daha anlayamadınız mı? Sınıfta kalan varsa, onlar kendilerini ulusalcı gösteren, her dönem işine bakan, ülkemizin durumundan hiç mi hiç rahatsız olmayan, seçimlerin durumuna bakıp içinde derin bir acı duymayan gazetecilerdir, yazarlardır, çizerlerdir, siyasetçi geçinenlerdir... Aydın olamamış aydınlardır!

CHP aynı bölücü sözleri söylüyordu iktidar partisiyle. Yeni Anayasa önceliğimiz diyordu seçim bildirilerinde. Yeni Anayasa yani terör örgütü ile yobazın devleti yıkmak için istedikleri Anayasa. Vatandaş istemeye istemeye, zorsunarak oy vermedi mi, Atatürkçüleri partisinden uzaklaştıran bu partiye? Bu durumlarına karşın, seçim hileleriyle hiç mi hiç ilgilenmemelerine karşın yine de desteklenmediler mi?

Ne yapsaydılar sınıfta kalmazdı yutseverler? Önlerinde seçenek var mıydı? Sonra bu normal bir seçim miydi? Öyle olsaydı, bu gerçek bir seçim olsaydı, kaybettikleri bir seçimden hemen sonra, hiç gitmemek üzere gelenler, ülke yönetimini değiştirmek, eskiye dönmek, Türk devrimlerini yıkmak için gelenler neden seçim istesinler?

Ne yaptılar ki vatandaş onlara oy versin?

Her gün şehitler geldiği için mi, terör örgütünün yollara döşediği bombalarıyla asker ve polislerimiz öldürüldüğü, güvenlik güçlerine teröristlerce kentlerde bile çekinilmeden saldırıldığı için mi bu verilen oylar? Canlı bombalarla, geri, ilkel, tutsak edilmiş, eğitimsiz, kişiliksiz, kimliksiz Arap ülkelerinde, az gelişmiş sömürgelerde olduğu gibi ülkemizde de toplu kıyımlar yaşanmaya başlandığı için mi terör örgütüyle masaya oturanlara, bölücüleri azdıranlara oy verildi?

Eğitim sistemimiz perişan edildiği için mi oy verildi dinci iktidara? Sıkma başlı, kara çarşaflı öğretmenler okulları doldurdukları, her okul imam okuluna döndürüldüğü, eski yazıyı daha ikinci sınıftan başlayarak çocuklarımıza öğretmeye kalkıştıkları, İngilizceyi, Arapçayı yabancı dil adı altında yine bu sınıftan başlayarak herkese dayattıkları, anaokullarında küçücük yavruların Türkçelerini geliştireceklerine sömürge dili İngilizce öğrettikleri, dilimiz gözden çıkarılmaya başlandığı için mi oy aldılar?

Kültürümüz yozlaştırıldığı, her alanda arabeskleştiğimiz, gözümüzü para bürüdüğü için miydi bu fışkıran oylar?

Memurları koruyan, memurun siyasetçiye, gücü ele geçiren tek adama, siyasi erke değil de devlete hizmetini sağlayan (tarafsızlık-devlete bağlılık), memurun güvencesi memur yasasını (Devlet Memurları Kanunu) değiştireceklerini seçimden hemen önce açıkça duyurdukları için mi bunca memur kendi ipini çekti?

Her konuda geriye dönüş başlatıldığı, israfın, gösterişin alıp başını gittiği bir dönemde bir saray daha yapılacak müjdesi (!) verildiği için mi bu sonuç alındı? Kaçak Saray’ın, bin yüz bilmem kaç odalı bu yapının halifelik için yapıldığını, ciddi ciddi geriye dönüşün hazırlıklarını, Atatürk Cumhuriyeti’ne ihaneti Fehmi Koru seçimden iki gün önce açıkladığı için miydi oylar?

Döviz kurlarıyla korkutulduğu, boğazına kadar borca sokulduğu için mi yoksa bir kısım vatandaş bu iktidara oy vermiştir?

Devletinin kurucusuyla yobazların sorununu, yobaz- bölücü işbirliğinin tarihten beri olduğunu, bu işbirliğinin ulusun-devletin ipini çekeceği gerçeğini bile bile mi ülkesine, geleceğine kıydı bu güzel insanlar? Cumhuriyetini yıksınlar diye mi oy verdi Cumhuriyetin aydınlattığı, adam ettiği, birey ettiği, bilgilendirdiği genç yaşlı, kadın erkek herkes, Türk yazı diliyle yükselmiş, onurlanmış, başı dik, kendine güvenmeyi öğrenmiş, Ne mutlu Türk’üm diyene diyen milyonlar?

Yüce Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, 18 Kasım 1922 günkü gizli Meclis oturumu ile ilgili Nutuk’ta bilgi verirken kendisine anlamsız ve yalan sözler diyene şunu söylüyor:

*“Sen yalan söyleyebilirsin, bu yaratılıştasın.”

Bu yaratılışta olmayanlara, yalan söyleyemeyenlere bu soru:

Elinizi eğer varsa vicdanınıza koyup söyleyiniz.

Sahi bu bir seçim miydi?

Feza Tiryaki, 10 Kasım 2015

*Nutuk, Geçit Kitabevi, 1987 basımı, sayfa 464.
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x